• Sonuç bulunamadı

2.2. Üniversiteli Eğitimli İşsizler ve Eğitimlerinin Değersizleşmesine İlişkin Kavram

2.2.3. İşsizlik ve Üniversiteli İşsizliği

Das işsizlikle ilgili farklılıkları şöyle ifade etmektedir: O’na göre işsizlik, ülkesiyle birlikte dünyanın birçok ülkesini olumsuz etkileyen önemli sorunlardandır. İşsizlik, farklı toplumlarda farklı şekillerde incelenen ve farklı boyutları olan karmaşık bir olgudur; işsizliğin tanımı ülkeden ülkeye ve aynı ülkede zaman içeresinde bile farklılık gösterebilmektedir (1981: 16). İşsizliğin ekonomik ve sosyal boyutlarına genel olarak medyada makro değerlendirmelerle yer verilmektedir. Bu değerlendirmelerde genel itibari ile işsizliğin sayısal oranları verilmektedir. Bu şekilde işsizlik sayısal verilere indirgenmekte, azalan ve artan sayılar olarak vurgulanmaktadır. İşsiz kalanların sorunları ve işsizliğin toplumsal ve bireysel etkilerine ise yeterince yer verilmemektedir. Oysaki işsizlik, birçok toplumsal ve bireysel sorunun arka planında yer almaktadır

(Sümer, Solak ve Harma, 2013: 20). İşsizliğin meydana getirdiği toplumsal sorunların giderilmesinde akademik çalışmaların bulgularının katkı sağlayacağı tahmin edilmektedir.

OECD ise işsizliği şu şekilde tanımlamaktadır. OECD verilerine göre işsizlik, iş yapma potansiyeline sahip olup, 4 hafta boyunca aktif bir şekilde tam ya da part-time iş aradığı halde iş bulamayan, 15 yaş ve üzeri kişilerin durumunu ifade eder. İşsiz, aynı zamanda iş aradığı süre zarfında kendi işinde ve başkasının yanında para karşılığı çalışmayan kişi olarak tanımlanır. İş arayan kişi çalışmaya hazır olduğunu ve aktif bir şekilde iş aradığını ifade eder (OECD, 2016).

İşsizlikle ilgili belirtilmesi gereken öncelikli konu, işsizliğin insani, ahlaki ve toplumsal boyutlarıyla değerlendirilmesi gereken evrensel bir problem olduğudur. İşsizlik sadece işsiz insanı değil ailesini, eşini, dostunu ve yakın çevresini etkileyen bir

çöküş halidir (Yavuz, 2010: 32). İşsizliğin olumsuz etkileri bireyde başlar; fakat bireyle

sınırlı kalmaz, topluma dalga dalga yayılır. Bu etkiler, birincil toplumsal ilişkilerin egemen olduğu ve kişinin bir iş sahibi olmayışının hoş karşılanmadığı Türkiye gibi bir ülkede ise daha da çok hissediliyor olabilir.

Bozdağlıoğlu, işsizlik olgusunu kavramsal açıdan Kumaş ve Gök’ten şu şekilde aktarmaktadır. İşsizlik, işgücünden üretim yapmak maksadıyla faydalanılan ancak özellikle son yüzyılda bütün engellemelere rağmen etkisi hızla artan ekonomik, bireysel ve toplumsal bir gerçektir. İşsizlik, nedenleri işsiz kalan bireyin kendisinden kaynaklanmayan, çalışmak istediği halde çalışma fırsatı bulamayan çalışma çağındaki kişilerin oluşturduğu toplumsal merkezli bir olgudur (Kumaş, 2001 ve Gök, 2004. Akt. Bozdağlıoğlu, 2008: 46).

Sözü edilen işsizlik türü gayri iradi bir nitelik arz etmektedir. İradi işsizlik ise liberal ekonomilerde görülen bir işsizlik çeşidi olup piyasada geçerli ücret ve çalışma koşulları altında çalışmaya istememek olarak tanımlanmaktadır (Kanca 2012: 3). Diğer önemli bir kavram ise üniversiteli eğitimli işsizlerdir. Genel anlamda bu kavram “özellikle gelişmişlik düzeyi düşük ya da gelişmekte olan ülkelerde, yükseköğrenim- eğitim almış, nitelikli işgücü potansiyelinin, branşlarında ya da uzmanlık alanlarında verimli ya da rasyonel kullanılamamasından dolayı ortaya çıkan, açık ve gizli işsizlik özellikleri gösteren iradi ya da irade dışı bir biçimde yaşanan işsizlik türü” olarak tanımlanabilir (Kumaş, 2001: 78).

Yılmaz, Fidan ve Karataş (2004) yukarıda belirtildiği gibi işsizliğin meydana getirdiği olumsuz etkilerin tek bir alanla sınırlı kalmadığını bir şekil ile ortaya koymuşlardır. Şekil 1’de, onların ortaya koyduğu işsizlikte etkileşim döngüsüne değinilmektedir.

İşsizlik hem ekonomi hem sosyal hayat hem de insan psikolojisi üzerinde olumsuz izler bırakabilmektedir. Bu olumsuz etkiler ise süreç içerisinde birbirini tetikleyerek daha olumsuz toplumsal sorunların meydana gelmesinde rol oynayabilmektedir.

Şekil 1. İşsizlikte Etkileşim Döngüsü

Kaynak: Yılmaz, Fidan ve Karataş (2004: 170).

İşsizlik olgusu kimi zaman istihdam kavramı ile birlikte açıklanmaktadır. İstihdama etki eden faktörlerin işsizlik olgusuna da etki edebileceği düşünülmektedir. Bu konuda Maria-Louise Kearney (1998) istihdamı onu etkileyen “regüle edilmemiş ekonomik yapılar ve etkinliği azaltılmış hükümet, yeni servet kaynakları, girişimciliğin yükselişi” gibi faktörlerle ele almaktadır. Bu faktörler, tarihsel süreç içerisinde

istihdamı etkileyen yani kimi zaman da işsizliği ortaya çıkaran faktörler olarak

karşımıza çıkmaktadır. İşsizlik kitlesinin içindeki üniversite işsizliği olgusu; geçmişte de var olan ancak günümüzde çok hızlı büyüyen ve diğer işsizlik türlerinden farklı parametreleri olan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Üniversite işsizliği, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de temel bir sorun haline gelmiştir. Lise mezunları bile bir zamanlar devlet dairesinde çok rahat iş bulurken günümüzde üniversite diploması kamuda çalışmak için yeterli bir ölçüt olamayabilmektedir. Sadece kamuda değil özel sektörde de çalışmak için üniversite diplomasının yanında birçok

belge ve beceri istenmektedir. Yabancı dil bilme, bazı bilgisayar programlarını

kullanma, deneyim sahibi olma ve iş ile ilgili sertifikalar aranan bu belge ve becerilerin sadece bir kısmıdır.

Ülkelerin karşılaştığı işsizlikle ilgili bir örneği de Escotet vermektedir. Lise sonrası eğitim açıkça kişisel gelir artışı, işsizliğin azalması ve sosyal merdiveni tırmanma fırsatları ile açıkça ilişkiliyse de, yükseköğrenim niteliklerine sahip insanlar için işsizlik oranı hem Kuzey hem de Güney'de yüksektir. Örneğin, Avrupa'daki lisansüstü işsizlik, ülkeye bağlı olarak yüzde 1.4 ile yüzde 16.6 arasında değişmektedir (Escotet, 1998: 25).

“Vasıf”sızlık ve bireyin eğitim düzeyinin düşüklüğü uzun yıllar işsizliğe yol açan faktörler olarak görülmüştür; ancak piyasa toplumunda, metalaşan eğitim bu olanağı da sunamamaktadır. Okullaşma oranı artarken aynı oranda işsizlik oranları düşmemiştir. Başka bir ifade ile eğitim sisteminin bireyin beşeri sermayesini geliştirme çabası, bireyin istihdam edilebilirliği açısından çok da olumlu sonuçlar meydana getirmemiştir. Standing, bu konuda İspanya’dan bir örnek vermektedir: İspanya’da öğrencilerin %40’ı mezun olduktan sadece bir yıl sonra, eğitim süreçlerinde edindikleri becerileri gerektirmeyen düşük ücretli işlerde çalışmaktadır. Bu şekilde daha az öğrenci eğitimlerine yaptığı yatırımdan yüksek gelir elde edebilmektedir. Öğrencilerin çoğunluğu ise ortalamanın altında gelir getiren işlere girmektedir. Böylece gençlerin çoğu vasıf gerektirmeyen işlere girecektir (Standing, 2015: 120-122).

Yapılan birçok deneysel çalışma, Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, İspanya, Belçika ve Kanada gibi pek çok ülkede eğitimle spesifik bir nitelik kazanmış işgücünün % 20’si ile % 50 arasında değişen oranlarda mevcut işlerinin

gerektirdiğinden fazla eğitimli niteliğe sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bu

çerçevede, yüksek gelirli işler getirmesi beklenen diploma önemini yitirmekte ve

değersizleşmektedir (Kurnaz, 2015: 85).

Bazı ülkelerde eğitimli kişiler işsizlik bakımından yüksek risk altındayken bazı ülkelerde bu oran düşüktür. Ülkelerin ekonomik durumuna bağlı olarak Avrupa’da %1,4 ile 16,6 arasında değişmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde üniversite mezunu işsizliğinin temel nedeni ise, uluslararası rekabet ve yeni ekonomik ve politik yaklaşımların sonucu olarak temel istihdam sağlayıcı olan devletin istihdam talebindeki şiddetli düşüş olarak belirlenmiştir. Ve özel sektör artık işgücü arzını absorbe edecek kapasitede değildir. 1981-1990 yılları arasında Asya, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve bazı

Latin Amerika ülkelerinde gerçekleştirilen Dünya Bankası çalışmaları, üniversite mezunların işsizlik oranının arttığını göstermektedir: Mısır'da beş yılda % 9,6'dan %16'ya; Venezuela’da, 1981-1990 yılları arasında, üniversite mezunu işsizlerin oranı % 4'ten % 10,3'e yükselmiştir (Escotet, 1998: 25).

ILO’nun verdiği istatistiki bilgilere göre, 93 ülkenin 67’sinde üniversite eğitimi, mezunları işsizliğe karşı korumada etkili bir yöntemdir. Gelir düzeyine göre ülkelerin durumuna bakıldığında gelir düzeyi yüksek Kanada, Lüksemburg, Norveç, Rusya federasyonu ve Singapur gibi ülkelerde yükseköğrenimin işsizliğe karşı bir bariyer oluşturduğu görülmektedir. Üst orta, alt orta ve alt gelir düzeyine sahip ülkelerde ise yükseköğrenim görmüş işgücünün işsiz kalma ihtimali yüksektir. Mısır, eski Makedonya Yugoslav Cumhuriyeti, Yunanistan, Tunus ve işgal altındaki Filistin toprakları bu grupta yer almaktadır. Yüksek gelir düzeyine sahip ülkelerin durumu anlaşılır iken üniversite mezun sayıları da görece az olan diğer gruptaki işsizlik oranı şaşırtıcıdır. Bu durum eski Makedonya Yugoslav Cumhuriyeti ve Yunanistan örneğinde olduğu gibi işgücü pazarındaki krizle ilişkili olabileceği gibi; Mısır, Tunus ve Filistin örneğinde olduğu gibi vasıflı işlerin yetersizliği ile de açıklanabilir (2015: 32-35).

Hızla sayıları artan ve işsiz olan üniversite mezunu kişiler, eğitim düzeyi düşük işsiz olan diğer kişilerden farklı özellikler sergilemektedir. Eğitim düzeyi düşük olan kişiler işsizliğini kabullenmektedir. Hatta çoğu zaman işsizliğini eğitim düzeyinin düşüklüğüne bağlamaktadır. Bu kişiler, vasıfsız işlere de kolay bir şekilde razı olmaktadır. Fakat üniversite mezunu işsizler, okuduğu üniversitenin kendilerine üstün bir vasıf sağladığını düşünmekte ve dolayısıyla işsizliğini kabullenememektedir. Değersizleşme sürecine maruz kalan bu üstün vasıflılar; sertifikalar, yüksek lisans ve farklı beceriler edinerek bir taraftan değersizleşme ile mücadele ederken değer taraftan kendilerini üstün kılacak özellikleri güçlendirmeye çalışmaktadır.