• Sonuç bulunamadı

3.2. Değersizleşme İle İlgili Süreçte Rol Alanlar

3.2.2. Değersizleşmeyi hissedenler

Değersizleşmeyi hissedenlerin başında şüphesiz bir iş sahibi olma hedefiyle ömrünün büyük bir bölümünü eğitim-öğretim süreçlerinde geçirip, üniversite diplomasını aldıktan sonra istediği ve eğitimini aldığı alanda iş bulamayan, atanamayan

ve toplumsal baskıdan dolayı morali bozulmakta, daha önce yaptıkları faaliyetlerden ve günlük uğraşlardan zevk almamaya başlamaktadır. Özellikle işsizlik süresinin uzaması, kişinin yaşamının anlamını ve kendisini sorgulamaya başlamasına, kendisine yönelik olumlu duyguların zayıflamasına yol açmaktadır (Sümer, Solak ve Harma, 2013: 37). Berlin'in Humboldt Üniversitesinde dördüncü sınıf öğrencisi olan Carola Schmidt, "Pek çok öğrenci, yeterince çalıştıklarında bir iş bulacakları yanılsaması altında" diyor. "Fakat böyle değil. Çoğu iş yok." (McCathie & Sukarsono, 1998:22). Böylece işsiz olan birey, kendisini işe yaramayan biri, değersiz görmeye başlamaktadır.

T. Bora da (2012a: 69) değersizleşmeyi hisseden eğitimli bireylerin işsizliğini şu şekilde değerlendiriyor. Ona göre işsizlik, beyaz yakalı statüsü yüksek kişilerde önemli duygusal ve manevi krizlere yol açıyor. İşsizliği deneyimleyen bu bireylerde öz değer duygusu aşınmaya, hayatın ve var oluşun anlamı sorgulanmaya başlıyor. Bu çerçevede eğitimli işsizler, eğitimle edindikleri kültürel sermayenin işe yaramaması, kabul görmemesi ve değersizleşmesi ile birlikte özel bir duygusal ve manevi kriz yaşadıkları vurgusunu yapmaktadır. Bora’ya göre onlar toplumsal statülerinden düşmenin olumsuz etkisi altındadırlar.

İşsizlikle bağlantılı olarak meydana gelen değersizleşme sürecinin olumsuz etkileri işsizliği deneyimleyen bireylerin eğitim düzeyine göre değişkenlik göstermektedir. Yılmaz, Fidan ve Karataş (2004) bu değişkenliği şu şekilde açıklamaktadır. Bireylerin eğitim düzeyi yükseldikçe, işsizliği deneyimleme biçimleri farklılaşmakta ve seviyesi yükselmektedir. Eğitim düzeyi yüksek olan bireylerin beklenti düzeyleri ve yaşam standartlarının yüksekliğinin bunun üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Eğitim düzeyi yüksek olan işsizler daha çok kendilerini “haksızlığa uğramışlık” kavramı ile tanımlamaktadır. Eğitim düzeyi yükseldikçe kadınlar da en az

erkekler kadar işsizlik sürecinden olumsuz etkilenir ve değersizleşmeye maruz kalır.

Eğitim düzeyi yüksek olanlara göre, işsizliğin kabullenilmeyen yönü, bu durumun onlara uygun olmaması, toplumsal statü ve saygınlıklarının zedelenmesidir. Yıllarca süren eğitim sürecine karşın iş piyasalarında bunun değerlendirilmemesi zorlukların kaynağı olarak ifade edilmektedir. Yılmaz, Fidan ve Karataş (2004) gerçekleştirmiş olduğu mülakatlar bu durumu ortaya koymaktadır:

Yılmaz, Fidan ve Karataş tarafından yapılan mülakatlardan elde edilen bulgulara göre, eğitim düzeyi yüksek olan kişilerde işsizliğin boyutları daha ağır hissedilmektedir. Genel olarak kendilerini kırılmış, haksızlığa uğramış, kayıtsız, işe yaramayan biri olarak

hissetmektedir. Başka bir ifade ile değersizleşme sürecine eğitim düzeyi yüksek kişiler çok ağır bir biçimde maruz kalmaktadır (Yılmaz, Fidan ve Karataş, 2004). Nitekim A. Bora sınıflara göre farklılıklara dikkat çekerken işsizliğin orta sınıflar için özgül

boyutlarından bahsetmektedir. Ona göre, “eğitim ve mesleki aidiyet, toplumsal aidiyetin

ağırlıklı bileşenleridir. Öğretmen, mühendis, bankacı ya da gazeteci olmak, ‘bir işte çalışmak ’tan çok daha fazlasını ifade eder. Olunan bu ‘şey ’den mahrum kalmak da çalışmanın ötesinde, anlam ve değer kaybına uğramak demektir”( 2012: 117).

Erdoğan da arkadaşları ile gerçekleştirdiği bir çalışmada (2012: 95) “memurlar.net”ten “yine işsizim” başlıklı bir metin ele almıştır. Bu metinde de değersizleşmenin izlerini takip etmek mümkündür. Metin şöyledir:

“Kendi çabalarımla eğitim aldım, okula gittim, iş buldum, sonra işten çıkarıldım, başka bir işe girdim ve o kadar bir işti ki birçok olanak veriyordu. Ancak dünyadan haberi olmayan bilinçsiz ve düşüncesiz babamın yüzünden işten çıkmak zorunda kaldım. Başka bir işe girdim sonrasında da burada da ayrımcılık yapıldı işten çıkmak zorunda kaldım, çok pişmanın neden böyle bir ailem var, neden bir insan topluluğunun içine çıkınca kendimi ezik, mutsuz, konuşamıyor hissediyorum, çok kötüyüm, çoğu zaman mutsuzum”.

Değersizleşmeyi yaşayan bireylerin cinsiyetlerine göre, bunu hissetme düzeyleri farklılık gösterebilmektedir. İşsizlik hem erkeklerde hem de kadınlarda değersizleşmeye yol açmasına rağmen, erkekler kadınlara göre bunu daha derin hissetmektedir. Bu durumun nedeni olarak ise toplumsal cinsiyet rollerinin etkisi gösterilebilir. Örneğin erkeklere atfedilen cinsiyet rollerinde, bağımsız, ailesine karşı sorumlu, aktif, koruyucu gibi statü temelinde özelliklere vurgu yapılırken; kadınlara atfedilen cinsiyet rollerinde ise evine bağlı, eşine ve çocuklarına bakan gibi özelliklerle tanımlamaktadır. Bu çerçevede, ağırlıklı olarak evin geçimini sağlayan kişi olarak düşünülen erkek, işsizlik sürecinden daha çok etkilenmektedir. Sümer, Solak ve Harma bu noktada damgalanma konusuna dikkat çekmektedir. Erkek işsizler, kadın işsizlere göre toplumda tarafından daha fazla damgalanmaktadır (Sümer, Solak ve Harma, 2013: 46). Yılmaz, Fidan ve Karataş’ın yaptığı araştırmada bir mülakatta bu bulguya ulaşabilmektedir. Mülakat yapılan kadın, insanın işini kaybetmesinin çok zor bir durum olduğunu, insanın kendini işe yaramaz hissettiği ifade etmektedir. Daha sonra eşinin gelirinin olmasını ve bununla gelirinin devam ettirebilmesini ise büyük bir imkân olarak görmektedir. Bununla

birlikte çocuklarına daha fazla zaman ayırabilmesi ile de işsizlik sürecindeki olumsuz etkilere daha az maruz kaldığını ifade etmektedir (2004: 172-173).

Toplum tarafından atfedilen rollerle bağlantılı olarak erkeklerin iş bulmaması, erkeklerin işsizliği toplumsal statünün yitirilmesi ve tehdit altına girmesine neden olmaktadır. Böylece işsiz erkekler, işsiz kadınlara göre daha çok değersizleşme

sürecine maruz kalmaktadır. Bu durumu Erdoğan şu şekilde dile getirmektedir. “İşsizlik

insanın bütün insani nitelik ve kapasitelerini hedef alan bir kısırlaştırma veya

hadımlaştırma eylemidir. Ekonomik üretim sürecine sokulmama veya bu süreçten dışarı

atılmaya başka toplumsal alan ve pratiklerden dışlanmak eşlik eder. İşsiz erkek karısı karşısında hadım edilmiş bir erkek gibidir”( 2012: 91).

İşsizliğin meydana getirdiği değersizleşme sürecine maruz kalan bireylerin cinsiyetlerine göre bu değersizleşmeden etkilenme düzeyleri farklılık göstermektedir. Bu noktada Sümer, Solak ve Harma medeni hal ile ilişkili farklılıklara dikkat çekmektedir. Evli erkeklerde değersizleşme süreci daha ağır hissedilirken ve olumsuz etkilenme daha fazla olurken bekâr erkeklerde durum tam tersidir. Bekâr erkekler evli erkeklere göre işsizliğin olumsuz etkisini daha az hissetmektedir. İşsizliğin kadınlar üzerindeki olumsuz etkisi ise tam tersidir. Evli kadınlar bekâr kadınlara göre işsizlik sürecinin meydana getirdiği değersizleşme sürecine daha az maruz kaldığından bahsedilmektedir (Sümer, Solak ve Harma, 2013: 47). Bu durum muhtemelen toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanmaktadır.

Toplumsal cinsiyet ve evlilik statüsüne bağlı olarak işsizliğin ne şekilde deneyimlendiğini incelediği makalesinde Kulik, iş arama yoğunluğu, işsizliğin pozitif ve negatif etkileri ve işin yaşamdaki merkeziyeti değişkenlerine göre işsizliğin deneyimlenme biçimlerini inceler. Erkekler, stresin kaynağı olan işsizlik ile mücadele ederken kadınların ise stresin semptomları olan yalnızlık ve endişe benzeri duygularla mücadele etmeye yöneldikleri görülmektedir. Dolayısıyla, erkeklerin problem odaklı aktiviteleri, kadınların ise semptom odaklı aktiviteleri tercih ettikleri iddia edilmektedir. Yine evli kadınların evli erkeklere kıyaslanınca eşinin geliri ya da eş ya da annelik gibi alternatif rollerinden dolayı işsizliğin negatif etkilerine daha az maruz kaldıkları söylenebilmektedir. Kısa süreliğine de olsa rahatlama, kişisel gelişime ve aileye zaman ayırma gibi işsizliğin pozitif yönlerinden evli kadınlar daha fazla yararlanmaktadır. Son olarak kadınlar için işin daha az önemli olduğu düşünülmektedir. Erkeğin evin geçimini sağlaması gereken asıl kişi olduğuna yönelik algı etkisini kısmen yitirmiş olmakla

birlikte varlığını devam ettirmektedir. Ama günümüzde kadınların da aile gelirine katkı sunmaları istenmekte ve kadınlar kariyer planlarını evlilik hedefinin önüne yerleştirebilmektedir. Bu da kadınların işsiz kalmaya erkeklerin yaşadığı yoğunlukta tepki vermelerine neden olabilmektedir (2001: 22-24).

İşsizliğin bireyler üzerindeki olumsuz etkisi sosyo-ekonomik duruma göre de farklılaşmaktadır. İşsizliğin olumsuz etkisi sosyo-ekonomik durumu iyi olanlar kötü olanlara göre daha azdır. Çünkü sosyo-ekonomik durumu iyi olanların kötü olanlara göre işsizlikle mücadele etme gücü daha fazladır, daha iyi ekonomik kaynaklara sahiptir. Fakat işsizlik süreci uzadıkça bu kişilerde de mevcut kaynaklar tükenebilir ve çaresizlik baş gösterebilir. Bu kişiler statüsüne göre iş bulamadığı için zamanla onların da bu durumdan olumsuz etkilenebileceği vurgulanmaktadır(Sümer, Solak ve Harma, 2013: 48). Mbebeb (2009) ise ülke ve ekonomik durum farklılığı üzerinden aynı konuya Afrika örneği üzerinden değinmektedir. Afrika ülkelerinde ekonomik durum kısıtlı olduğu için değersizleşme Afrikalı mezunlar üzerinde daha derinden hissedilmektedir.

Kısıtlı ekonomik durum, mezunlar arasında işsizliği artırmıştır ve mezunlar için sosyo-

ekonomik dışlanma ve psikolojik kayba yöneltmiştir.

İşsizliğin olumsuz etkileri yaş gruplarına göre de farklılık göstermektedir. Orta yaşta bulunan kişiler gençlere ve ileri yaştaki kişilere göre işsizliği daha ağır deneyimlemektedir. Çünkü orta yaşlıların aile geçindirme sorumluluğu diğer yaş grubunda bulunan kişilere göre daha fazladır. Bu da onların bu durumdan çok daha olumsuz etkilenmelerine neden olmaktadır (Sümer, Solak ve Harma, 2013: 49).

Üniversiteyi yeni bitirmiş kişilerin orta yaş grubunda bulunduğu göz önüne alındığında

onların daha çok değersizleşme sürecine maruz kaldığı görülmektedir. Örneğin Yılmaz, Fidan ve Karataş’ın yaptığı çalışmada (2004: 176) gerçekleştirdiği mülakatta, bu değersizleşmenin izlerine daha rahat ulaşabilmektedir. Mülakat yapılan bir kişi, kendisinde işe yaramazlık duygusu geliştiğini, tam bir hayal kırıklığı yaşadığını ve kendine güveninin kalmadığını vurgulamaktadır. Yılmaz, Fidan ve Karataş’ın yapmış olduğu mülakatta başka biri de eğitim sürecinde iş hayatına atılırken başarıdan başarıya koşma hayalleri kurarken mezun olduktan sonra iş aramaktan ötesi olmadığını, bıkkınlık ve güvensizliğin bu sürece eşlik ettiğini söyledikleri görülmektedir.