• Sonuç bulunamadı

3. İŞE YABANCILAŞMA KAVRAMI, TANIMI, ÖNEMİ, İLİŞKİLİ OLDUĞU

3.3. İşe Yabancılaşmanın İlişkili Olduğu Kavramlar

İşe yabancılaşmanın daha iyi anlaşılabilmesi için yabancılaşmayı doğrudan etkileyen olgularla ilgili açıklamaya ihtiyaç bulunmaktadır. Anomi, bürokrasi, teknoloji, tükenmişlik ve işin niteliği gibi kavramların işe yabancılaşmayla olan ilişkilerini açıklamakta fayda görülmektedir.

3.3.1. Anomi ve İşe Yabancılaşma

Anomi (kuralsızlık veya normsuzluk), kuralsızlığın hâkim olduğu bir toplumda, bireyin içerisinde bulunduğu toplumla olan uyumunun bozulması ve bağının kopması durumudur. Anomi karşımıza kuralsızlık olarak çıkmaktadır (Seeman, 1975:102). Anomi Durkeim tarafında ilk olarak 19. yüzyılda kullanılmaya başlamıştır. Durkheim, "Toplumsal İşbölümü Üzerine" ve "İntihar" adlı çalışmalarında, anominin özelikle iş hayatında yaşanan kriz durumlarında, işverenle çalışanın uyuşamadığı ve iş bölümünün ve buna bağlı gelişen aşırı uzmanlaşmanın olduğu durumlarda ortaya

54

çıktığını belirtmektedir (Tükel, 2012:37-38). Olumsuz durumlar anomiyi tetiklemektedir.

Durkeim’in anomi üzerine yapmış olduğu çalışmalar Merton tarafından geliştirilmiştir. Merton, anomi kavramını özellikle sosyoloji alanında ön plana çıkarmıştır. Merton'a göre, anomi toplumun koyduğu hedeflere ulaşmada, kullanılabilecek araçlara olan güvenin azalması ve yerine getirilmesi gereken kuralların değersiz bulunması sonucu meydana gelir. Bu durumda birey, belirlenen hedeflere ulaşabilmek için toplumsal kabul görmeyen davranışlara başvurma eğiliminde olacaktır (Ofluoğlu ve Büyükyılmaz, 2008:4). Birey bu şekilde sonuca ulaşmaya çalışır.

Seeman’a göre, anomi hedeflere ulaşabilmek için toplum tarafından onaylanmayan davranışların da yapılabileceğidir (Erkılıç, 2012:63). Hedefe ulaşmak için her yol denenmektedir.

Parson ise anomiyi; birey ve toplum açısından ayrı ayrı ele almıştır. Bireysel açıdan “tutarsızlığa sürüklenme” durumu, toplumsal açıdan ise “yok olma tehlikesi” olarak adlandırmaktadır. Merton ve Parson anomi kavramı için sosyo-psikolojik alt yapıyı oluşturan sosyologlardır (Fettahlıoğlu, 2006:31). Ayrıca anomiyi iki yönlü almaları önemlidir.

Nettler ve Tatsis’e göre, anominin ortaya çıkmasına neden olan birçok durum, yabancılaşma sorununun bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu nedenle yabancılaşma ve anomi birbiri ile bağlantılı durumlardır. Eğer toplumsal yapıda gelişen anomi durumu ortadan kaldırılmazsa, sonuç olarak toplumda bir çözülmeyle sonuçlanabilmekte ve dolayısıyla da bireyde bir yabancılaşma haline neden olabilmektedir (Ofluoğlu ve Büyükyılmaz, 2008:5). Anominin engellenmesi bu anlamda yabancılaşmanın da doğmasını engelleyecektir.

3.3.2. Teknoloji ve İşe Yabancılaşma

Günümüzde, insanın kullandığı araç ve gereçlerin tümü olarak tanımlanan teknoloji kavramı aynı zamanda, bilginin kolay kullanımı amacı ile düzenlemesidir (Güngör, 1992:31). Teknoloji, yabancılaşmanın oluşmasında başta gelen faktörlerden biri olarak ele alınmaktadır. Fakat yine de bu durum ile ilgili görüş farklılıkları mevcuttur.

55

Teknolojik gelişmelerin bu kadar olmadığı dönemin öncesinde, çalışan ürünü ortaya çıkarabilmek için yeteneklerini ve yaratıcılığını daha çok kullanmaktaydı. Fakat teknolojideki hızlı gelişim ile çalışan pek çok görevini makinalara bırakmak zorunda kaldı. Bunun sonucunda ise yaratıcılığını gösteremeyen, son ürünü tanımayan, yaptığı işi anlamlı bulmayan ve kendini bir robot gibi hisseden bireyler ortaya çıkmıştır ve iş hayatında beklentilerini karşılamayan bu bireyler işlerine yabancılaşmışlardır (Pars, 1982:205). Bireyin yaratıcılığını göstermesi için uygun koşullar sağlanmalıdır.

Pappenheim ise teknoloji ve yabancılaşma arasında ki ilişkiyi açıklarken iki farklı görüşten bahsetmiştir. Bu görüşlerin ilkine göre; teknolojide ki gelişmeler insanoğlunun varlığı için hayati önem taşımaktadır. Çünkü teknolojide ki ilerlemeler insanlık için çok önemlidir. Bu konuyu savunan kişilerin fikirleri şu şekilde ele alınabilir (Pappenheim, 2002:30):

 Teknoloji hizmet odaklıdır ve tarafsızdır.

 Teknolojinin olumlu mu, olumsuz mu sonuç doğuracağı kullanım amacına göre değişir.

 Teknoloji; bireylerin kendini tanımasında veya kendinden uzaklaşmasında, aynı şekilde doğa ve toplum gerçekleri ile ilişki olmasında veya bu konulara yabancı kalmasında her iki yönde etki edebilir.

İkinci görüşe göre ise; makinalaşma insanlığın kültürel ve manevi değerlerini tehdit etmektedir. Papanheim’e göre, teknolojiye olan eleştiriler, genel olarak manevi ve kültürel değerleri ön planda olan gruplar tarafından olmaktadır. Bu durumu vurgulayan eleştirmenlere göre, bireyin ruhu ile teknolojik gelişmeler arasında büyük bir boş alan vardır. Bu durumun sonucunda; makinaların hâkim olduğu, fakat mutsuz, kendini ifade edemeyen, işi üzerindeki kontrolünü yitirmiş ve işinden uzaklaşan ve son noktada ise kendine, topluma ve işine yabancılaşan bireyler ortaya çıkmaktadır. Pappenhenium teknoloji hakkında bu şekilde karamsar bir tablo çizen eleştirmelerin görüşlerini şu şekilde özetler: “Teknolojik gelişmeler ve makinalaşma insanlara kendi hayatlarını belirleme konusunda verdiği sözü yerine getirememiştir. İş hayatında bir takım gelişmeler olmuştur, fakat mutsuz birey sayısı çoğalmıştır. Teknolojinin getirdiği çalışma hayatının tekdüzeliği, sıkıcılığı sadece çalışma hayatı ile sınırlı kalmamış, bireylerin özel hayatlarına da sirayet etmiştir. Makinalar, insanların karşısında büyük bir güç olmuşlardır” (Pappenheim, 2002:31-34). Tüm

56

bunların sonucunda heyecandan, duygudan yoksun ve hayattan, yaptığı işten tatmin olmayan bireyler ortaya çıkmıştır. Bu durumlar bireylerde yabancılaşma duygusunun gelişimini kolaylaştırmaktadırlar.

Teknolojinin gelişimi ile birlikte çalışanlar yeteneklerini tam anlamıyla gösteremezler ve yaratıcılıkları körelir. Birey içerisinde bulunduğu doğaya ve topluma karşı sürekli planlayarak yaşamaya başlar ve hem doğayla hem de toplumla olan bağı azalır. Bunun sonucunda kendine, yaptığı işe, içerisinde bulunduğu topluma ve doğaya karşı bireyler de yabancılaşma durumu ortaya çıkar.

Görüldüğü üzere artan teknoloji sonucu, geçilen otomasyon sisteminin çalışanlar açısından bir takım psikolojik sorunlar ve davranışlarda olumsuz etkiler yarattığı savunulmaktadır. Bu etkiler Erikson’a göre şu şekilde sıralanabilir (Fettahlıoğlu, 2006:38):

 Otomasyon, tam anlamıyla kullanılan makinaya uymayı, dikkatin yoğunlaşmasını ve görme keskinliğini zorunlu kılar.

 Beyin sistemi bilgisayar üzerinden olan makinalarda çalışana ihtiyaç yoktur. Bu durumda bireyler makinayı kendinden daha üstün görürler.

 Otomatik olarak makinaların yaptığı işlerde beyin takımını makine oluşturur, el işi gerekirse çalışan yerine getirir.

 Otomasyon sistemine geçildiğinde her şey makinaya bağlıdır, makinada bir problem olduğunda çalışan bir şey yapamaz. Bu da çalışanın kendini değersiz hissetmesine neden olur.

 Otomasyonda iş hep aynı olduğu için zaman içerisinde bir sıkıcılık durumu gelişir.

 Otomasyonun yoğun olduğu iş alanlarında sürekli bir kontrol durumu vardır. Bu durum çalışanı rahatsız eder.

Ülkemizde ve dünyada gelişen teknoloji ve otomasyon sisteminin çalışanın işine yabancılaşmasına neden olduğu ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Ülkemizde bu konuda yapılan çalışmalardan biri 1996 yılında Bayat tarafından, çimento ve otomotiv alanında çalışan işçiler üzerinde gerçekleştirilen çalışmadır. Bu çalışmada otomasyonun daha yoğun kullanıldığı otomotiv sektöründe, çimento sektörüne göre yabancılaşma durumu beklenenden daha düşük çıkmıştır (Bayat, 1996:6). Çıkan bu sonuç teknolojinin artması ile gelişen otomasyon sisteminin yabancılaşma üzerindeki etkisi konusunda biraz abartılma olduğu şeklinde yorumlanmıştır.

57

Bunun yanı sıra 1964 yılında Blauner ve 1971 yılında Shepard tarafından yapılan çalışmalarda, özellikle seri üretim yapan örgütlerde, monotonluğun ve tek düzeliğin gelişmesi, beceri çeşitliliğinin azalması gibi nedenler çalışanları yabancılaşmaya sürüklemektedir (Parsak, 2010:16). Makinalaşma Ergil’in de belirttiği gibi tek başına yabancılaşmadan sorumlu değildir (Ergil, 1978:102-104). Makinaların aşırı kullanımı etkenlerden sadce biridir.

Pek çok meslek alanında olduğu gibi teknolojinin hızlı gelişimi sağlık alanında da etkisini göstermiştir. Bu nedenle hizmet anlayışında ve müşteri kavramında farklılaşma yaşanmaktadır. Sağlık alanında verilen hizmetin kalitesi ve birey memnuniyeti yönünden sağlık personelinin davranış tarzı, ön plana çıkan bir konu haline gelmiştir. Son zamanlarda sağlık sektöründe en önemli sermayenin insan kaynağı olduğu herkes tarafından kabul görmüş durumdadır (Aşık, 2010:31-32). Burdan da anlaşılacağı üzere bireylerin her türlü hareketleri kurumlarda önemli etkiye sahiptir.

Ayrıca bilim ve teknoloji alanlarında ortaya çıkan ve hızla artan gelişim ve değişimin, sağlık sektöründe ortaya çıkardığı değişikliklerden biride, hemşirelik mesleğinin kapsamında oluşan değişim ve hemşirelerin rollerinde yaşadıkları farklılaşmadır (Gök, 2008:14). Farklılaşan ve artan iş yükü hemşirelerin işe yabancılşma durumunu yaşamalarına neden olmaktadır.

3.3.3. Bürokrasi ve İşe Yabancılaşma

Günümüzde hala kurumlarda bir yönetim tarzı olarak kullanılan bürokrasi, işe yabancılaşmanın önemli bir kaynağı olarak görülmekte ve çalışanların işlerine yabancılaşmasında en önemli nedenler arasında sayılmaktadır (Uğur ve Erol, 2015:182). Şu anda pek çok kurumda bürokratik yönetim kullanılmaktadır.

Kanungo, kurumun yapısından ve yapılan işin niteliğinden kaynaklanan bazı faktörlerden dolayı, bireyin işine yabancılaştığını vurgulamıştır. Yabancılaşmaya neden olan bu faktörlerin önde gelenlerinden birinin de, bürokrasi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca bürokratik yapı içerisinde bireyler birbirleri ile düzgün iletişim kuramamaktadırlar ve bunun sonucunda bireylerde yabancılaşma durumu ortaya çıkmaktadır (Kanungo, 1990:805-810). Bürokrasinin arttığı kurumlarda yabancılaşmanın da arttığı gözlenmiştir.

Marx, yabancılaşmanın ortaya çıkışında bürokrasinin çok önemli olduğunu belirtmektedir. Marx, bürokrasi nedeniyle toplumsal güçlerin insanın kontrolünden

58

çıktığını ve bu durumunda yabancılaşmayı doğurduğunu savunmaktadır. Marx’a göre bürokrasi bir yandan çok önemlidir, diğer yandan ise pek çok negatif sonuca neden olur. Yabancılaşma bu negatif yönlerden biridir (Aydın, 2012:53). Buna diğer olumsuz yönlerde eklenebilir.

Bürokrasinin önemli bir sonucu olarak ortaya çıkan yabancılaşma durumunu, daha iyi anlayabilmek için bürokratik sistemlerin özelliklerine değinmek faydalı olacaktır. Bürokratik sistem; şekilciliğin, resmiyetin ve denetimin ön plana çıktığı, esnekliğin, yaratıcılığın, insiyatif kullanmanın ortadan kalktığı durumdur. Bürokratik sistemde sözlü iletişim yerine, yazılı iletişim ağırlık kazanmıştır ve insanların bir birlerine olan güvenleri azalmıştır. Bu sistem içerisinde bireyler, birey olma özelliğini kayıp etmiş, sadece hedefe ulaşmak için bir araç olarak görülmektedirler. Bu durum yabancılaşmanın önemli bir kaynağı olarak değerlendirilmektedir (Uğur ve Erol, 2015:185-186).

Bürokratikleşme sağlık, eğitim, ordu, kamu ve özel kuruluşlar gibi toplumun her alanında görülebilmektedir. Bürokrasinin aşırı kuralcı ve katı yapısı, bireyin özgürlüğünü kısıtlamakta, özgüvenini sınırlandırmakta ve yaratıcılığını öldürmektedir. Marx bütün bunların sonucunda; bireyin işine yabancılaştığını, güçsüzlük ve yetersizlik duygusunun ön plana çıktığını söylemektedir. Weber de, bu durumu Marx’a yakın bir şekilde; toplumun farklı kademelerinde bürokratikleşmenin ortaya çıkabildiğini ve bunların sonucunda bireyin kendini bir robot gibi görmeye başladığını ve işine yabancılaştığını vurgulamıştır (Mouzelis, 2001:52). Bürokratikleşme bireyin makineleşmesini ve yabancılaşmasını arttırmaktadır.

Bürokratik yapıya, farklı yönlerden çeşitli eleştiriler yapılmıştır. Bu eleştiriler özellikle yaşanılan işe yabancılaşma durumu açısından önemlidir. Marx’a göre, bürokrasi genel yabancılaşma durumunun farklı bir örneğidir. Ortaya çıkan yabancılaşma, toplumsal güçlerin insanın kontrolünden çıkması, bağımsız bir hale gelmesi ve kendini ortaya çıkaran insanın karşısına geçmesi sonucunda gelişen durumdur. Marx, bürokrasiyi insanların yaşamını düzenleyen, insanların karşısında soğuk ve esrarengiz biri gibi duran ve tanrısal bir kuvvet gibi algılanan bir güç olarak görülmektedir (Elma, 2003:45). Bu güç öncelikle aşırı kuralcılığa sahiptir. Ayrıca bürokraside, yaratıcılık ve bireyler arasındaki işbirliği ortadan kalkmakta, iş bölümü artmakta, çalışan yaptığı işin neye yaradığını görememekte ve amacını yitirmektedir. Tüm bunların sonucunda; işinde söz hakkını ve kontrolünü yitiren çalışan, kendisine, işine ve içinde bulunduğu topluma yabancılaşmaktadır (Sabuncuoğlu ve Tüz,

59

1995:206). Bürokratikleşme sonucu gelişen yabancılaşma durumu pek çok alana yansımaktadır.

Aşırı kuralcılık ve kural temelli yönetim, bürokrasi hakkında yapılan eleştirilerin başında yer almaktadır. Wilson’unda vurguladığı gibi, aşırı kuralcılık beraberinde kırtasiyeciliği getirmekte, yaratıcılığı öldürmekte ve bireylerin motivasyonunu düşürmekte ve bireyler arasındaki ilişkileri zedelemektedir (Wilson, 1996:372). Bürokratik yapılarda gelişen aşırı kırtasiyecilik aslına bakılırsa, bürokrasilerin çıkış noktası olarak kabul edilen verimlilik ve rasyonellik ilkelerinin tam karşıtı bir durumdur.

Ayrıca büyük kurumlarda görülen aşırı iş bölümü, birçok zaman çalışanın işinin anlamını görmesine engel teşkil eder ve yapılan iş anlamını yitirir. Çalışan daha dar bir alanda yaşamak zorunda kalır. Çalışan işinin anlamını kaybetmesi ile birlikte hem kuruma hem de topluma olan katkısını anlayamaz. Sonuçta; hiçbir amacı olmayan, sadece üstlerinin ve yönetimin isteklerini yerine getiren, yaratıcılığını kaybeden ve işine, kendine, topluma yabancılaşan kişiler oluşur. Bir anlamda bu durumda çalışan tamamen makineleşmiştir. Bürokratik yapılar hakkında yapılan pek çok eleştiriler olmasına rağmen, bugün halen bürokratik yapılar devam etmektedir. Eleştirilere rağmen bürokratik yapıların devam etmesinin sebeplerini aşağıda belirtildiği şekilde sıralayabiliriz (Halaçoğlu, 2008:72-74):

 Özellikle mal ve hizmet üretiminin yapıldığı, kamu ve özel sektör kuruluşlarında bürokrasilerin yapısal olarak etkin olması ve işlevlerini yerine getirmesi.

 Başarılı olan kurumların büyümeleri devam etmektedir.

 Örgütlerin; kaynak paylaşımı yaptıkları rekabet sürecinde, bürokratik yapılar baskın davranarak, kendi yapısal özelliklerini ortamda bulunan diğer örgütlere kabul ettirebilirler.

 Birçok alanda yönetim yaklaşımlarının ve değer yargılarının daha insani ve esnek olduğu söylense de genel olarak toplumsal değerler değişmemektedir. Hali hazırda otoriteye uyum ön plandadır. Bu da bürokratik yapıları öne taşımaktadır.

 Toplumsal, kültürel, hukuksal ve benzer alanlardaki değişim süreçleri söylendiği kadar hızlı seyretmemektedir.

60

 Farklı usul ve araçların kullanıldığı profesyonel bürokrasilerde artış olsa da, standartlaşma dereceleri ve denetime verilen öncelikler bellidir.  Bürokratik yapılar, denetim işlevini ellerinde bulundurmaktadırlar. Bu

durum örgüt içerisindeki baskın grupların isteklerini yaptırmalarını sağlamaktadır.

Bürokratik yapılar bazı incelemelerde, örgütü bir makine ve çalışanıda onun bir dişlisi gibi değerlendirmiştir. Hatta bu nedenle bürokratik yapılara, makine bürokrasisi, makine gibi örgütler adlandırmaları kullanılmıştır (Yavuz, 2009:122). Bürokratik yapıda; çalışanın makinanın bir parçası gibi görülmesinin neticesinde, bireyselliği bir anlamda yok sayılır. Bu durumun neticesinde, çalışanın kurumuna olan bağlılığı azalır, işinden uzaklaşmaya başlar ve yabancılaşma durumu yaşayabilir.

Bireylerin yabancılaşma duygularının artmasında bürokratik örgüt tipi bir etkendir. Özellikle bürokratik örgüt tipinde yaşanan iletişimdeki resmileşme, baskıcı ve aşırı kontrol altına alma, merkezileşmenin artması gibi durumlar yabancılaşma durumunu tetiklemektedir. Yapılan araştırmalarda bu sonuçları destekler tarzdadır. Örneğin, Aiken ve Hage 1970 yılında yaptığı çalışmanın sonucunda, bireylerin kariyerlerinde ilerleme de yaşadıkları hayal kırıklığı ile, işyerinde üstleri ile yaşadıkları sorunların kurumun bürokratik yapısı ile doğrudan ilgisinin olduğunu belirlemişlerdir. Aiken ve Hage, aşırı bürokratik yapıya sahip kurumlarda işe yabancılaşmanın ön planda olduğunu saptamışlardır. Buna benzer şekilde Blauner’in 1964 yılında bürokratik yapıya sahip otomobil fabrikalarında çalışan işçilerde yaptığı çalışmasında, çalışanlarda güçsüzlük duygusunun hâkim olduğunu ve iş doyumsuzluğunu yaşadıklarını belirlemiştir. Pearlin ise, 1962 yılında hemşireler üzerine yapmış olduğu çalışmasında bürokratik yapıya sahip sağlık kurumlarının hemşirelerde işe yabancılaşmaya neden olduğunu saptamıştır (Elma, 2003:48). Bu yapının doğurduğu sonuçlar pek çok kurumda benzerdir.

3.3.4. İşin Niteliği ve İşe Yabancılaşma

Yapılan işin niteliği ile işe yabancılaşma boyutları arasında anlamlı ilişki olduğunu gösteren pek çok araştırma vardır. Bu çalışmalara göre özellikle teknolojinin gelişmesine bağlı işin niteliğinde bazı değişimler olmuştur. Bunlar beceri çeşitliliğinin azalması, işin sıradan ve tek düze bir hal alması ve işin basitleştirilmesi, monotonlaşma, iş doyumunda azalması, çalışanların özerkliklerini yitirmesi ve

61

benzeri nedenler olarak sayılabilir (Kanungo, 1982:10). İş basitleştirmesine ait gelişen sonuçlar Şekil 3.1’de görüldüğü gibidir.

İşlem Algı His Duygusal Davranışsal

Tepki Tepki

Şekil 3.1: İş Basitleştirme Süreci ve Sonuçları Kaynak: Bilgiç, 2008:67. Hackman ve Oldman tarafından geliştirilen İş Özellikleri Modeli, işin niteliği ve yabancılaşma arasındaki bağlantıları göz önüne sermektedir ve modelin şematik görünümü Şekil 3.2’de verildiği gibidir.

İşin temel özellikleri Önemli psikolojik durumlar Bireysel ve işle ilgili getiriler Beceri çeşitliliği Görev kimliği Görev anlamlılığı

Hissedilen anlam İş motivasyonu

Özerklik Hissedilen

sorumluluk

İş doyumu

Geribildirim

Sonuçlara ilişkin bilgi sahibi olma

İşin kalitesi

İşe devam ve işi bırakma

Gelişme İhtiyacı Gücü

Şekil 3.2: İş Özellikleri Modelinin Şematik Gösterimi Kaynak: Hackman ve Oldman, 1975:161.

İşi Basitleştirme

Monotonluk Bıkkınlık İş Doyumunda

Azalma İşe gecikme İşe gelmeme

İşi bırakma İş stresi

62

İş özellikleri modelinde de görüldüğü gibi önemli psikolojik durumları gösteren üç temel etken vardır. Burada işin anlamlı bulunmasından kastedilen, çalışanın işini verdiği emeğe ve harcadığı zamana göre değer görmesidir. Hissedilen sorumluluk ve sonuçlara ilişkin bilgi sahibi olma durumları ise önemli psikolojik durumları gösteren diğer iki etkendir. Modeli incelediğimizde işini anlamlı bulan, sorumluluklarına haiz olan ve yaptığı işin sonuçlarını görebilen ve değerlendirebilen çalışanların, işlerinden doyum sağlayabileceklerini, örgütsel bağlılıklarının iyi olacağını ve verimliliklerinin artacağını söyleyebiliriz. Hackman ve Oldham; çalışanın iş motivasyonunun, iş doyumunun, iş kalitesinin ve iş devamlılığının yüksek olması için, işin içermesi gereken beş ana özellikten bahsetmiştir. Bunlar; beceri çeşitliliği, görev kimliği, görevin tanımı, otonomi ve geri bildirimdir. Beceri çeşitliliği, işin gerektirdiği farklı beceri ve yeteneklerin toplamıdır. Görev kimliği, yapılan işe, başlangıcından bitişine kadar çalışanın ne derece katıldığını belirtir. Görevin anlamlılığı, işin başkalarının hayatında değişiklikler yapıp yapmadığıyla ilgilidir. Otonomi, çalışanın işini hiç kimseden talimat almadan yapmasdır. Geri bildirim, işin bitiminde çalışanın yaptığı işle ilgili işin doğrudan kendisinden bilgi almasıdır (Bilgiç, 2008:68-69). Bir işin bu sayılan beş özelliğe sahip olması, çalışanın motivasyonunu, tatminini, verimliliğini arttırır ve performansını yükseltir. Ayrıca bireyin işi üzerinde kontrolünün olması, farklı beceri ve yeteneklerini gösterebilmesi, işi başından sonuna kendinin yapma imkânının ve işi ile ilgili geri dönüşlere sahip olması işe yabancılaşma durumunu engelleyecektir.

3.3.5. Tükenmişlik ve İşe Yabancılaşma

Tükenmişlik kavramını ilk tanımlayan kişi Freudenberger’dir. Freudenberger, tükenmişliği, bireyin psikolojik ve duygusal sıkıntılarını, işlerinde düşen performanslarını ve devamsızlıklarını ölçmek niyetiyle kullanmıştır. Yapılan araştırmalar tükenmişliğin özellikle hemşirelik, öğretmenlik gibi insanların birebir ilişkilerinin fazla olduğu meslek gruplarında görülen bir sorun olduğunu ortaya koymuştur (Halaçoğlu, 2008:76). Hemşirelerin; görevlerinin tam olarak tanımlanmamasına bağlı olarak belirsizliklerin olması, eğitim düzeylerinde farklılık olmasına karşılık aynı işi yapıyor olmaları, nöbet tutmaları tükenmişliğe meyili arttırırken, bunun neticesinde de yabancılaşmanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu sayılan etkenlerin yanında; alınan maaşın az olması, kullanılan aletlerin eksik olması, sorumlu olunan hasta sayısının artmış olması gibi faktörler

63

hemşirelerin psikolojilerini negatif yönde etkilemektedir (Metin ve Özer, 2007:58- 66). Psikolojik olarak etkilenen hemşirelerin işlerine yabancılaşmaları daha kolay olmaktadır.

Tükenmişlik, kişilerin kendilerini olaylar ve durumlar karşısında yetersiz, ümitsiz ve çaresiz hissetmesi, bedenen yorgun hissetmesi, kendini sürekli negatif duygular içerisinde bulması ve sonuçta işine, içerisinde bulunduğu çevreye, yaşama dair negatif davranışlar geliştirmesi durumu olarak tanımlanabilir (Gold, 2001:254). Tükenmişliğin doğurduğu sonuçlar çok önemlidir.

Tükenmişlik kavramı üzerine Maslach tarafından yapılan tanım, günümüzde en çok kabul gören tanımdır. Maslach tükenmişliği, bireyin sürekli yaşamış olduğu yorgunluk, fiziksel olarak zayıflamış ve çaresiz hissetme, umutlarını kaybetme,