• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: EDİMBİLİM

2.2. Edimbilimin Unsurları

2.2.4. İşbirliği İlkesi

Önvarsayım konusuna ait tartışmalarda, konuşmacı ve dinleyicinin konuşma esnasında birbirleriyle işbirliği halinde olduklarını varsaymıştık. Örneğin alımlamanın başarılı olabilmesi için işbirliği gerekli bir faktördür. Konuşmacının önvarsayımlarını kabul etme esnasında, dinleyici, “benim arabam” ifadesini kullanan bir konuşmacının gerçekten bir arabası olduğunu farz etmek zorundadır ve konuşmacı da dinleyiciyi asla yanıltmaya çalışmaz. Bu işbirliği, konuşma eyleminde bulunan insanların normalde birbirlerini şaşırtmaya, aldatmaya ya da birbirlerinden önemli bilgileri saklamaya çalıştıklarını varsaymayan bir olgudur. Çoğu durumlarda, işbirliğinin bu türü, söylenenin duygusunu oluşturmak için ilk başlangıç noktası olur (Jule, 1996: 35). Konuşmacı ve dinleyici tarafından gerçekleştirilen işbirliği ile iletişim, yanlış anlamalardan uzak gerçekleştirilir. Çünkü Jule’nin de dediği gibi işbirliği ilkesi, iletişim

65

eylemindeki katılımcıların birbirlerini aldatmadan, aksine birbirlerine güvenerek iletişimi gerçekleştirdikleri durumları yansıtır.

Dilbilimsel edimbilim alanında, derin bir etki yaratan diğer bir dil filozof Herbert Paul Grice (1913-1988)’dir. O, insanlar arasındaki iletişimin, özellikle de spontane konuşmalarda başarılı kılanın ne olduğunu ve neyin yanlış anlamalardan uzaklaştırdığını gözlemlemiştir. Bu gözlemleri dikkate alarak, bir işbirliği ilkesi olduğunu farz etmiştir (Mair, 2008: 114). Grice, işbirliği ilkesi hakkında açıklamalar yaparken aynı zamanda bunu ima kullanımlarıyla bağdaştırmıştır.

Meibauer (2008), işbirliği prensibi ve konuşma ilkelerinin aslında iletişim için neden iyi olduğunu anladığımızı düşünür. Bu durumu açıklamak için, aşağıda Grice’den alınan örnekleri verir. “Şimdi, Anna ve Berta’nın bankada çalışan ortak arkadaşları Charlie hakkında konuştukları bir durum düşünün. Aşağıdaki diyalog ortaya çıkar:

Anna: Ee, Charlie’nin yeni işi nasıl gidiyor?

Berta: Ah, şimdiye kadar iyiydi; Henüz hapishaneyi boylamadı.

Berta’nın harfi harfine ne söylediğine bakılırsa, şu sonuç çıkarılabilir: Berta’nın ifadesinin kelime anlamı, Charlie’nin yeni işinde iyi olduğunun ve hapishanede olmadığının bilgisini verir, fakat buradaki asıl hikâye bu değildir: buradaki duruma bakarsak, daha başka şeyler söylenmek istenmiştir, örneğin, Charlie’nin potansiyel bir sahtekâr olduğu denmek isteniyor olabilir” (Meibauer, 2008: 26). Buradaki işbirliği Anna’nın sorusu ve Berta’nın cevabındaki karşılıklı varsayımdan ibarettir. Anna sorusuyla Berta’nın Charlie’nin durumu hakkında bir şey bilip bilmediğini öğrenmeye çalışır. Anna, Charlie’nin son işindeki şüpheli durumlarını bilir. Berta’nın da bunu bildiğini varsayarak sorusunu sorar. Berta da bu sorunun altındaki imayı anlar ve ona göre cevap verir.

İşbirliği ilkesine bir başka örnek de Jule tarafından verilir.

Aşağıdaki senaryoyu düşünelim. Bir parktaki bankta oturan bir kadın ve bankın önünde yerde yatan büyük bir köpek vardır. Uzaktan bir adam gelir ve banka oturur (Jule, 1996: 36) :

66 Adam: Köpeğiniz ısırıyor mu?

Kadın: Hayır. (Adam köpeği okşamak için eğilir ve köpek adamın elini ısırır.)

Adam: Heeeeey! Köpeğinizin ısırmadığını söylemiştiniz.

Kadın: Isırmaz, fakat bu benim köpeğim değil.

Bu sahnedeki problemlerden biri iletişimle ilgilidir. Özellikle de, adamın söylenenden daha fazlasını ileten varsayımı yüzünden bir problem ortaya çıkmış gibi görünüyor. Burada “senin köpeğin” ifadesindeki varsayım, her iki konuşmacı için de doğru olduğundan, buradaki problem önvarsayımla ilgili değildir. Problem adamın “köpeğiniz ısırıyor mu?” sorusundaki varsayımı ve kadınının “hayır” cevabının, onların önünde yatan köpeğe uygun olmasıyla ilgilidir. Adamın bakış açısı için, kadının cevabı beklenenden daha az bilgi sunar. Diğer bir deyişle, kadının son satırda verilen bilgiyi sağlaması beklenir. Elbette kadın bu bilgiyi daha önceden verseydi, hikâye komik olmazdı. Komik bir olay olabilmesi için, kadın beklenenden daha az bilgi vermek zorundadır (Jule, 1996: 36). Buradaki işbirliği, “köpeğiniz ısırıyor mu?” sorusunu adamın oradaki köpeğin sahibi olarak kadını düşünmesiyle ve kadının da kendi köpeğiyle alakalı bir soru sorulduğunu varsaymasıyla ilgilidir. Kadın bu tür bir varsayımda bulunarak soruyu cevaplar, ancak köpeğin adamı ısırmasıyla kadının verdiği cevabın oradaki köpekle ilgili olmadığı anlaşılır. Bu hikâyede komik bir durum yaratılmak istendiğinden işbirliği ilkesinin yanlış anlama üzerine kurulduğu görülmektedir.

Konuşmacı ve dinleyicinin ortak bir bilgi arka planıyla oluşturdukları bu işbirliği, hemen hemen her iletişim ortamında vardır. Konuşmacının demek istediğinin dinleyici tarafından anlaşılması, ikisi arasındaki işbirliğini gerektirir. Özellikle imaya dayalı konuşmalarda kastedilenlerin dinleyici tarafından farkedilmesi işbirliği ilkesine dayanır. Örneğin, misafirliğe gelen bir komşunun “kahve de çok acı olmuş” demesinin sonucunda ev sahibi şeker veya kahvenin yanına tatlı getirebilir. Komşu söylediği sözle, ev sahibinin bu eylemi yerine getireceğini bilerek imada bulunur. Ev sahibi ise, şeker getirmesinin gerekli olduğunu komşunun söylemi aracılığıyla anlar. Komşu bu tür bir imada bulunmasaydı, şeker getirme eylemi gerçekleşmez ve komşu ile ev sahibi arasında iletişimi kolaylaştıracak bir işbirliğinden söz edilemezdi. Bu işbirliğinin

67

sağlanması komşu ve ev sahibinin benzer ortamda bulunmalarına bağlanabilir. Konuşmacı bu tür bir söylemi farklı bir ortamda dile getirseydi, aynı sonuca ulaşamayabilirdi. Bu nedenle, buradan, edimbilimin konularından biri olan işbirliği ilkesinin, iletişim ortamındaki yanlış anlamaları azaltmaya ve iletişim eylemine katkıda bulunarak katılımcılar arasındaki iletişimsel zorlukları da ortadan kaldırmaya yardımcı olduğu sonucuna varılabilir.