• Sonuç bulunamadı

İş Stresine Tepkide Bireysel Farklılıklar ve Mesleki Karakteristikler

BÖLÜM 2: STRES KAVRAMI, KAPSAMI VE YÖNETİMİ

2.3. İş Stresine Tepkide Bireysel Farklılıklar ve Mesleki Karakteristikler

İşin ifa edilmesi için gerekli bilgi, beceri ve kabiliyet düzeyleri bir çalışanın strese karşı daha az ya da daha çok dirençli yapar. Yüksek kabiliyet düzeyine sahip olan çalışanlar daha düşük kabiliyet düzeyi olan çalışanlara nazaran işlerini daha az stresli bulurlar (Schultz ve Schultz, 1998:377 ve Tınaz, 2013:40). Ayrıca kişilik faktörleri bireylerin aynı stres faktörü ile karşılaşmaları halinde onların etkilenme durumu, düzeyi, o durumu stresör olarak algılaması üzerinde önemli bir etkendir.

Kişilik stres ilişkisi içinde insanlar, A tipi ve B tipi olarak belirlenen iki kişilik grubunda yer alırlar. Stresten çok etkilenen bireylerin A tipi kişil yapısına; stresten fazla etkilenmeyen bireylerin ise B kişilik yapısına sahip oldukları kabul edilir (Tınaz, 2013:40).

Schultz ve Schultz (1998:377)’a göre A tipi kişiliğin iki temel karakteristiği vardır. Bunlar yüksek rekabet dürtüsü ve sürekli bir zaman baskısı duygusuna sahip olmalarıdır. Bu kişilik tipi daima başarıya ulaşmak için çaba gösteren, zamana karşı yarışan, yoğun bir şekilde hırslı, saldırgan olarak tanımlanmaktadırlar. Bu kişiler yüksek stresli, hızlı, rekabet ve çaba gerektiren işlerden etkilenirler. Bu kişilik tipleri saldırgandırlar ve işlerinde rekabet güçleriyle bu yönlerini ifade ederler. Eğer

71

emrindekiler ve çalışma arkadaşları çok yavaş çalışırlarsa çok çabuk öfkelenir ve sabırsızlık gösterirler. Bu tip kişiliklerin sürekli bir gerginlik içinde ve stres altında oldukları düşünülür. Bu kişilerin iş çevreleri, iş stresi faktörlerinden uzak olsa bile onlar kendilerini kişiliklerinin temel bir parçası olarak stres altına sokarlar (Schultz ve Schultz, 1998:377).

Eren (2012:306)’in tanımlaması ile B tipi kişilik:

Bu tip kişiler başkaları ile yarışmaktan ve iddialaşmaktan hoşlanmazlar. Mükemmele erişmek için çaba göstermez, heyecan ve telaşa kapılmayan, sakin ve yumuşak, sabırlı, zaman baskısı ve sınırlamasını hissetmeyen, sorumluluk duyguları yüksek olmayan, herşeyi oluruna bırakma eğiliminde ve de aşırı ve çeşitli iş yüklenmekten hoşlanmazlar. Amirleri tarafından başarılarının takdir edilmesine çok önem vermezler. Kendilerine, ailelerine ve hobilerine zaman ayırırlar. Daha sosyal ve digergam bir davranış sergilmekten hoşlanırlar. Her insanın hata yapabileceğini düşündüklerinden, kusursuzluk arayışında değildirler, astları onlarla çalışmaktan zevk duyar. Herşeyi ciddiye almazlar, en ciddi konularda dahi işin espritüel tarafını bulur, etrafındaki insanları yatıştırır ve rahatlatırlar. Kendilerine ve diğer insanlara karşı hoşgörü ve tolerans düzeyleri yüksek olup, hatalara karşı affedicidirler.

Ancak belirtilmelidir ki insanların iki ayrı zıt kişilik tipine ayırmak mümkün değildir. Bazı insanlar bu iki kişilik tipin ortasına düşebilir (Eren, 2012). Bir stres faktöründen bireylerin etkilenme düzeyleri farklı olabileceği gibi bireyler bu faktörlerden aynı

şekilde etkilenmeyebilir. Bunun sebepleri arasında farklı kişilik tipleri yer almaktadır. Bu sebeple kişilerin aynı stres faktöründen etkilenme düzeyi farklı olabilir. İş ile ilişikili bir stresör bir kişinin psikolojik ve fizyolojik sağlığını etkilerken bir başka kişi için bu stresör etkili olmayabilir ya da aynı düzeyde etkili olmayabilir.

Bu yönde Braham (1990:13) Hans Selye’nin açıklamalarını temel alarak stresi “kişinin bir tehlike olarak algıladığı herhangibir isteme bedenin gösterdiği belirli olamayan tepki” olarak tanımlamıştır. Stresör olarak tanımlanan herhangibir olayı, eylemi, durumu Braham (1990) bazı insanların bir tehdit olarak görebileceğini ve kendisini stresli hissedebileceğini bazıları için ise bir fırsat olabileceği ve kişiye heyecan hissettirebileceğini belirtmiştir. Collings ve Murray (1996)’a göre ise stres kavramına

72

yönelik bu bilişsel yaklaşımlar aynı çalışma koşullarında çalışanlar tarafından deneyimlenen iş stresi düzeyindeki farklılıkların sebebini açıklamaktadır.

Negatif duygusallık ise stres konusunun açıklanmasını zorlaştırmaktadır. Bireyler genel bir duygu düzeyini deneyimleme eğilimindedir ve bu duygu pozitif ya da negatif olabilir. Eğer birey negatif duygu sınıfında ise diğerlerine göre stres ve gerginlik yaşamaya daha fazla eğilimlidir. Örneğin stres ve gerginlik yaşama eğilimi bireyin optimistik ya da pesimistik olma durumuna göre de değişmektedir (Porteous, 1997:225).

Örneğin zaman sınırı, trafik, yönetici, toplantılar, örgütsel değişim ve devam eden sayısız faktör strese sebep olabilir. Kişilerin herbiri stres yaşamalarına sebep olan bu faktörler için farklı bir liste verecektir. Bunun sebebi ise kişilerin herbirinin stresi farklı bir şekilde algılamasıdır (Braham, 1990:3-4). Aynı zamanda kişilik özellikleri, kariyer ile amaçlar ve davranışlar, önceki deneyimler ve kişinin iş dışı yaşam kalitesi iş stresini ve stresle baş etme yolunu etkiler (Cherniss, 1980:23). Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Mesleki Emniyet ve Sağlık Enstitüsü (National Institute for Occupational Safety and Health, No.99-101)’ne göre ise iş stresine sebep olan faktörler arasında çalışma koşulları temel rol oynamaktadır. Ancak bireysel faktörlerin rolü ise yadsınamaz. NIOSH’un bakışına göre iş stresörleri olarak adlandırılan stresli çalışma koşullarına maruz kalma iş güvenliği ve sağlığı üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olabilir. İş – yaşam dengesi ya da kişisel yaşam, yönetici ve çalışma arkadaşları ile destekleyici ilişkiler, pozitif bakış gibi bireysel ve diğer durumsal faktörler bu etkinin zayıflatılmasında ya da güçlendirilmesinde aracı rol oynamaktadır (National Institute for Occupational Safety and Health, No.99-101).

Hablemitoğlu ve Özmete (2012:193-194) çalışmalarında cinsiyet, yaş değişkenine göre sosyal çalışmacıların stres kaynaklarını farklı değerlendirdiklerini saptamıştır. Blomberg vd. (2014:11) sosyal çalışmacılarının iş stresini konu aldığı çalışmasında bireysel ve mesleki karakteristiklerin stres üzerinde etkisi ile ilgili olarak sınırlı iş deneyimine sahip sosyal çalışmacıların yoğun bir işyükü ve rol çatışmasından acı çektiklerini kaydetmiştir. Yazarlar çalışmalarında kadın sosyal çalışmacıların ve sınırlı iş deneyimine sahip olanların ağır işyükünden en fazla acı çektiklerine dair bulgular elde etmişlerdir. Ayrıca bu çalışmanın bulgularına göre sosyal yardım görevinde çalışan

73

sosyal çalışmacılar diğer görevlerde çalışanlara nazaran daha ağır işyükü deneyimlemekteler ve iş stresinden daha fazla acı çekmektedirler. Acker (2004) ise New York eyaletinde mental sağlık kurumlarında çalışan 259 sosyal çalışmacının örgütsel koşulları ile iş doyumu ve işten ayrılma niyeti arasındaki ilişkiyi araştırdığı çalışmasında evli sosyal çalışmacılarda daha yüksek oranda rol çatışması kaydetmiştir.