• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: STRES KAVRAMI, KAPSAMI VE YÖNETİMİ

2.2. İş Stresi Kavramı ve Kapsamı

İş, kişilerin hayatında önemli bir yere sahiptir. Özellikle birey fizyolojik, psikolojik, ekonomik, sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için çalışma hayatına girmektedir. Çalışmak ise kişinin zamanının büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Kişinin ifa ettiği iş öncelikle psiko-sosyal gelişimi için önemli bir faktör niteliğindedir. Kişi kendini gerçekleştirme, toplumda bir statü elde etmek gibi gereksinimler içerisindedir. Kişi bu gereksinimlerini iş aracılığıyla gerçekleştireceği düşüncesi ve inancındadır. Bu nedenle iş kişinin hayatında sahip olduğu önem boyutunda stresle ilişkilidir. İş çevresinde ise kişinin stres yaşamasına sebep olan farklı stresörler ya da stres kaynakları vardır. Bu kaynaklar alanyazında farklı şekilde kategorize edilmektedir.

İş stresi, iş gereklerinin çalışanın kabiliyetleri, kaynakları, ihtiyaçları ile uyuşmadığı zaman gerçekleşen zararlı duygusal ve fiziksel tepkiler olarak tanımlanabilir (National Institute for Occupational Safety and Health, No.99-101). Diğer bir ifade ile iş stresi çalışanlara yüklenen talep ve baskıların onların başetme kabiliyetlerini oluşturan bilgi ve kabiliyetleri ile eşleşmemesi sonucunda gösterilen bir tepkidir (Leka vd., 2004:3). Ancak belirtilmelidir ki baskı pozitif, motive edici bir faktör olabilir ve bir işte sıklıkla gereklidir. Baskı kişinin amacını başarmasında ve işini daha iyi icraa etmesinde motive edicidir. Eğer baskı yoğun olursa stres meydana gelir. Bu sebeple stres çok yoğun

baskıya yönelik gösterilen doğal bir tepkidir

(http://www.hse.gov.uk/stress/furtheradvice/whatisstress.htm). İş stresi bireyin yetenekleri ile işin gerektirdiği aşırı talep arasındaki uyumsuzluktan doğabileceği gibi, kişinin o işin gerekleri için yeterince donanımlı olmamasından da kaynaklanabilir (Özgüven, 2003:218). Cherniss (1980:20) ve Leka vd. (2004)’e göre iş stresi kaynaklar ile talep arasındaki dengesizliğin bir neticesidir. Stres üzerinde iş taleplerin etkisi bireylerin iş kaynaklarına dayanmaktadır. İş kaynakları bireye iş ile ilgili amaçları başarmasına, iş taleplerini azaltmasına ya da kişisel büyüme ve gelişmesini gerçekleştirmesine yardım eden işin yönlerini sunmaktadır (McShane ve Glinow,

67

2010:116). Ayrıca stres olarak bilinen problemleri doğuran iş şartları, çalışanlar üzerinde zorlama ve baskı yaratır. Bu zorlama ve baskının uzun sürmesi durumunda sağlıkla ilgili ciddi sorunlar oluşabilir (Baltaş ve Baltaş, 2002:27). Bu nedenle iş stresi hem çalışan hem de örgüt açısından büyük önem taşımaktadır. Bu önem açısından çalışanların iş stresi üzerine birçok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmaların odak noktası stresin nedenleri, sonuçları ve stresin yönetilmesidir. Çünkü iş stresi, sonuçları itibariyle sadece çalışanın kendisini değil, hem yöneticiyi hem de örgütü topyekün kapsayan bir etki alanına sahiptir. Örneğin çalışanlar örgütsel ya da iş ile ilgili bir stres faktörüne ya da uyarıcıya maruz kalırsa, bu durumdan hem fizyolojik hem psikoljik hem de bilişsel olarak etkilenebilir. Birleşik Kırallık Sağlık ve Güvenlik Dairesi (http://www.hse.gov.uk/stress/furtheradvice/whatisstress.htm) stresin bir hastalık değil bir duygu olduğunu ve stresin yoğun olması ve uzun sürmesi durumunda ruhsal ve fiziksel hastalıkların gelişebileceğini belirtmiştir. Bu açıdan stres sonucu itiberiyle ciddi problemler doğurabileceği ve bu sebeple iş çevresinde stresi doğuracak kaynakların tanımlanmasının ve onlara yönelik müdahale stratejilerinin geliştirilmesinin ve farkındalık yaratılmasının büyük önem taşıdığı ifade edilebilir.

Leka vd. (2004:3) iş stresinin çalışanların yönetici ve çalışma arkadaşlarından çok az desteğe ve işi üzerinde çok az denetime sahip olduğunu hissettiğinde kötüleştiğini belirtmiştir. İş stresinin çalışanla iş koşullarının etkileşiminden kaynaklandığı noktasında ortak görüş vardır. Ancak görüşler iş stresinin başlıca koşulları olarak işgücü karakteristikleri ve çalışma koşulları açısından farklılaşmaktadır. Bu farklılaşan görüş açıları ise özellikle iş stresinin önlenmesi noktasında farklı yöntemlerin önerilmesi açısından önem taşımaktadır. Bir düşünce okuluna göre kişilik ve başetme stratejileri gibi bireysel karakteristiklerdeki farklılıklar belirli iş koşullarının stresle sonuçlanıp sonuçlanmacağını tahmin etmede önemlidir. Diğer bir ifade ile bir kişi için stresli olan

şey bir başkası için bir problem olmayabilir. Bu nedenle bireysel farklılıklarının önemi yadsınamaz. Ancak bilimsel kanıtlar belirli çalışma koşullarının çoğunun kişi için stresli olduğunu göstermektedir. Bu bilimsel kanıtlar iş stresinin anahtar kaynağı olarak aşırı işyükü, çatışan beklentiler gibi iş koşullarını ve başlıca önleyici strateji olarak işin tekrar dizaynı yöntemini daha çok vurgulamaktadır (National Institute for Occupational Safety and Health, No.99-101).

68

Özgüven (2003:218)’e göre iş stresi, kişinin fizyolojik ve psikolojik dengesini bozabileceği için, işe ve çalışma ortamına yönelik işlev ve tepkilerinde normalden sapmalara yol açabilir. Bu durumun devamlılık göstermesi halinde, stres, “kronik iş stresine” dönüşebilir ve örgütte işe devamsızlık, işten ayrılmalar, performans düşüklüğü, üretim kayıpları gibi çeşitli aksamaları yaratan bir faktör olabilir (Özgüven, 2003). İş stresini bu boyutta değerlendirdiğimizde ise neticeleri açısından iş stresi hem yöneticiyi hem de örgütsel başarıyı olumsuz etkileyecektir.

Ivancevich vd. (2008:243)’ne göre stresin bir insanın belirli bir uyarıcı koşullarına (durumlar, hareketler, olaylar) yönelik gösterdiği tepki ya da stresör olarak değerlendirilmesi faydalı olacaktır. Strese yönelik bu tanımlama ise potansiyel açıdan stres üreten örgütsel çevrenin durumlarına dikkatin odaklanmasına izin vermektedir. Aslında stresin belirli bir birey tarafından hissedilip hissedilmediği ya da deneyimlenip deneyimlenmediği bireyin kendisine özgü karakterisitiklerine dayanacaktır. Üstelik bu tanım stresin bir uyum tepkisi olduğunu vurgulamaktadır (Ivancevich vd., 2008:243)

Jex ve Beehr (1991)’e göre iş stresini anlamak için öncelikli olarak stres sürecini içeren birkaç kavramın tanımlanması gerekmektedir. Bu kavramlardan ilki olan iş stresörü işte varolan ve çalışan tarafından “uyumlayıcı tepki” gerektiren bir durum ya da koşuldur. Azar işitmek, sınırlı zamana sahip olmak, işten atılma ihtimalinin olduğunun söylenmesi ise iş stresörlerine birer örnektir. Diğer kavram ise iş ile ilişkili baskısıdır. İş baskısı bir çalışan tarafından bir stresöre anksiyete, hayal kırıklığı ya da başağrısı gibi fiziksel septomlar şeklinde gösterdiği potansiyel bir tepkidir. Jex ve Beehr gerilimleri “psikolojik, fiziksel, davranışsal tepkiler” olarak katogarize etmiştir. Psikolojik reaksiyonlar anksiyete ve hayal kırıklığı gibi yanıtları, fiziksel reaksiyonlar ise mide rahatsızlığı, başağrısı gibi semptomlar ve kanser gibi hastalıkları içermektedir. Davranışsal reaksiyonlar madde ve sigara kullanımı, kazaları içermektedir ve iş stresörlerine yanıtlardır (akt.Spector, 2000:258). Aynı yönde Landy ve Conte (2007:427) gerilimleri stresöre bir tepki olarak tanımlarken kronik ve sürekli olan stresin sonucu olarak gerilime ise tükenmişlik, anksiyete, yüksek kan basıncı ve kalp hastalığı gibi fizyolojik sonuçları örnek vermiştir.

İş stresinin anlamı ile ilgili birçok tanım ve tartışma olmasına rağmen, stres bireyin çevre ile ilişkisi olarak tanımlanıp, bireysel farklardan ve psikolojik süreçlerden

69

etkilenen, kişiye fazla psikolojik veya fiziksel istekler yükleyen, dış çevre, durum, olayın sonucu olan bir tepki olarak da tanımlanabilir. Bir başka yaklaşımla iş stresi, kişilerin ve işlerin ilişkilerinden doğan ve insanı normal fonksiyonlarından alıkoyan değişiklikler getiren bir durum olarak tanımlanır (Erdoğan, 1996:278).

Stresle sonuçlanan bir olay, durum ya da hareketin bireyler tarafından zorluk, tehdit ya da zarar olarak algılanması gerekmektedir. Eğer iyi ya da kötü olduğu yönünde algılanan bir sonuç yoksa stres için potansiyel bir durum yoktur. Burada bir deneyimin stresle sonuçlanıp sonuçlnmadığını belirlemek için tanımlanması gereken üç anahtar faktör vardır. Bu faktörler ise önem, belirsizlik ve sürekliliktir. Önem olayın bir birey için ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Örneğin bir kişi işten çıkarılma ile yüzleştiğinde bu olay onun için ne kadar önemli ise bu kişinin bu durumu o oranda stresli bulması daha muhtemeldir. Eğer bu kişi bu işsizlik sürecinin uzun süreceğini düşünüyorsa bu durum kişi için daha da önemli olacaktır. Belirsizlik ise ne olacağı konusunda net bir durumun olmamasına vurgu yapmaktadır. Örneğin kişi yakın zamanda işten çıkarılacağına yönelik söylentiler durumunda, bu durum ile ilgili net bilgiye sahip olmaya nazaran daha streslidir. Çünkü kişi durum hakkında net bilgiye sahip olduğunda durumla başetmek için planlar yapabilir. Son olarak süreklilik anlamlı bir faktördür. Örneğin tatsız bir iş anlaşması kısa sürerse kişinin üzüntüsü kısa süreli olur ancak uzun sürerse dayanılmaz olur. Uzun süreli stresler kronik stres olarak da adlandırılmaktadır (Ivancevıch ve Matteson, 2002:267).

Ayrıca belirtilmelidir ki günümüzde her iş ve hizmet kendi başına bir stres kaynağı olarak kabul edilmektedir. Çünkü her işin kendine özgü birtakım gerekleri bulunmaktadır. Bunların zaman sınırlılığı, aşırı iş yükünü yerine getirme, gereklere uyma zorunluluğu gibi iş ortamına ilişkin etmenler, kişileri strese sokmaktadır (Özgüven, 2003:219).

Sosyal hizmet stresli meslekler arasındadır (Cherniss,1980; Sulsky ve Smith, 2005; Johnson vd., 2005) ve stres sosyal çalışmacılar arasında önemli bir meseledir (Collings ve Murray, 1996). Ayrıca deneysel çalışmalarda sosyal çalışmacıların diğer meslek gruplarına nazaran daha yüksek stres yaşadıkları sonuçlarına ulaşılmıştır (Collings ve Murray, 1996). Stresin önemini sonuçları itibariyle ele aldığımızde yazara göre stres hem stres yaşayan sosyal çalışmacıların daha düşük genel iyi oluş haline sahip

70

olmalarına sebep olmakta hem de stresli işgücü, hizmet sunumunun etkinliğini azaltmaktadır. Wilberforce vd. (2012)’e göre ise sosyal hizmet doğası gereği mesleği ifa edenler arasında yüksek düzeyde strese katkı sağlamaktadır. Ayrıca belirtilmelidir ki sosyal hizmetin siyasal, sosyal ve ekonomik sistemi, iş ile ilişkili stresi sosyal çalışmacıların işinin sürekli bir parçası yapması umulmaktadır (Blomberg vd., 2014). Collins (2008:1173) ise bu noktada sosyal hizmetin talebe dayalı bir meslek olduğunu ve keskin kaynak sınırlamaları ile birlikte politika ve uygulamaların sıklıkla değişimine maruz kalan yasal örgütlerde çalıştıklarını belirtmiştir. Yazarın ifade ettiği gibi sosyal hizmet kaynak sınırlamaları, talebe dayalı olması, sürekli değişim sebebiyle stresli meslekler arasında kotogorize edildiği belirtilebilir. Stres kavramına yönelik getirilen “taleplerin kaynakları aşması durumunda deneyimlendiği” açıklamasına göre sosyal hizmetin talep yoğun bir meslek olması ve kaynakların kısıtlılığı, bu mesleği icraa eden sosyal çalışmacıların iş ile ilişkili stres yaşamalarının muhtemel olacağının bir göstergesi niteliğinde olduğu ifade edilebilir.