• Sonuç bulunamadı

2.5. Reel İş Çevrimleri ve Asimetrik İlişkiler

2.5.1. İş Çevrimleri Teorisi Temel Varsayımlar

Günümüze kadar çeşitli iktisadi varsayımlar, iş çevrimleri ve bu çevrimlerin uzun dönemli büyüme trendinden sapma oluşturmaları durumunda tekrar dengeye dönebilmeleri için çeşitli politika ve varsayımlar üretmiştir. Adam Smith önderliğindeki geleneksel iktisatçılar fiyat ve ücretlerin tam esnek olduğunu varsaydığı bir ekonomide çevrimlerin ortaya çıkabileceğini ancak bunun kısa süreli ve geçici olacağını ifade etmektedir. Dolayısıyla şokların deterministik bir yapı gösterdiği varsayılmaktadır. Tam istihdam seviyesinden geçici bir sapma olması durumunda ekonomi kendiliğinden, otomatik bir mekanizma ile tam istihdam denge noktasına gelecektir. Keynes ise iş çevrimlerinin her zaman mümkün olacağını önemli olanın bu çevrimlere zamanında ve doğru politikalarla müdahale edilmesi gerektiğini ileri sürmüş ve klasik iktisatçıların öne sürdüğü gibi piyasaların kendi iç dinamikleriyle çevrimlerden dengeye döneceği fikrini reddetmiştir. Bu nedenle çevrimlerin engellenmesi ve dengeye döndürülmesinde toplam talebi oluşturan tüketim, yatırım gibi değişkenlere yapılacak devlet müdahalelerinin önemine vurgu yapmıştır. Beklentilerde ortaya çıkan değişiklikler yatırım miktarının değişmesine,

118

yatırımdaki değişiklikler de çarpan etkisi ile toplam tüketimin, milli gelirin ve harcanabilir gelirin etkilenmesine sebep olmaktadır.

Sanayi Devrimi ile birlikte dünya ekonomilerinde farklı gelişmeler gözlenmiştir. Devrim öncesi tesadüfi değişmeler dikkati çekmezken, devrim sonrası bu değişmeleri inceleme, sebeplerini araştırma gayreti içerisine girilmiştir. Dönem yaklaşımları çeşitli görüşler ortaya atarak konjontürel dalgalanmaları anlamaya çalışmıştır. Dalgalanmalar üretim, istihdam, yatırım, tüketim, fiyatlar gibi makro değişkenler üzerinde görülmektedir. Bir dönemin “Nominal değişkenler reel değişkenleri etkilemez” savı (paranın yansızlığı) tekrar incelemeye alınmış, reel değişkenlerin etkilenme kaynağı araştırılmaya çalışılmıştır. Burada aktarım mekanizmaları devreye girmiştir (Dilbaz ve Alacahan, 2012: 7).

19. yüzyılda özellikle kapitalist ekonomilerde görülen bunalımlar ve krizler çeşitli düşünürler ve iktisadi akımlar tarafından iş çevrimlerinin oluşumuna yönelik görüşlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Frisch (1933) tarafından yapılan çalışma iş çevrimlerinin ortaya çıkışını, tesadüfi şokları içeren fark denklemleri ile tanımlayarak itki mekanizması ile yayılma mekanizması ayrımını kullanmıştır. Frisch iş çevrimlerini açıklamak için bir sarkaç benzetmesi kullanarak şokların salınımlarını devam ettirebilmesi için enerjiye ihtiyacı olduğunu ifade etmektedir. Benzer biçimde Slutsky (1937) de iş çevrimlerinin tesadüfi şoklarla oluştuğunu kabul etmektedir. Fakat Slutsky, Frisch’den farklı olarak iş çevrimlerinin küçük şokların birikimiyle oluşabileceğini ifade etmektedir. Lucas (1977) ise RİÇ’i birden fazla değişkenin etkileşimi ve ortak hareketini içeren dinamik bir oluşum olarak tanımlamakta ve diğer değişkenlerin kendi trendlerinden sapmaları ile reel GSMH’nın trendinden sapması arasındaki birlikte hareketlerini “iş çevrimleri düzenliliği” olarak adlandırmaktadır (Kydland ve Prescott, 1990:5-6; Acaravcı, 2006:3-4).

Tarihsel gelişme açısından 1930’larda yaşanan Büyük Buhran o güne dek rastlanmayan büyüklükte bir daralma olup iş çevrimleri kuramında da esaslı bir yol ayrımına ve değişime neden olmuştur (Altuğ, 2010: 11-12). 1929 yılında yaşanan Büyük Buhran’a kadar hakim olan yaklaşım Adam Smith’in “görünmez el” olarak ifade ettiği bir mekanizma ile piyasaların kendiliğinden dengeye varacağı üzerine idi.

119

Daha sonra Jean Baptise Say’in “A Treatise on Political Economy” adlı eserinde ortaya koyduğu Mahreçler Kanunu’na göre de, ekonomide genel bir dengesizlik mevcut olamaz. Birinci yaklaşımın temsil ettiği görüş esas olarak, Mahreçler Kanunu’nun kabulüne dayanmaktadır. Mahreçler Kanunu’na göre her arz kendi talebini yaratır. Bir mal ya da hizmet üretildiğinde anında bir gelir ve satın alma gücü oluşur. Elde edilen gelir ile üretilen tüm mal ve hizmetler satın alınır. Para ise sadece, tüm bu iktisadi işlemleri gerçekleştirmeye yarayan bir araç niteliği taşımaktadır. Ekonomide ne genel bir arz ne de genel bir talep dengesizliğinden söz edilebilir. Tam istihdam dengesi her zaman sağlanmaktadır. Klasik İktisat Okulu’nun bu iddiası aynı zamanda genel iktisadi faaliyetlerde dalgalanmaların reddi anlamına gelmektedir. Bu da mevcut dengenin istikrarlı bir yapıda olduğuna kabulüdür. Aynı şekilde istikrarlı bir dengenin mevcudiyeti, herhangi bir anda dengesizlik durumunun geçici surette olduğunu ifade etmektedir. Bu noktada, dengeden sapmalara neden olan kaynağın ne olduğu sorusu gündeme gelmektedir (Yerlikaya, 2011:34). John Maynard Keynes’in başını çektiği ekol ise kapitalist ekonomilerde sürekli meydana gelen iniş ve çıkışların çalışılmasından çok krizden ya da bunalımdan çıkış politikaları üzerine yoğunlaşılmasına yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan yüksek büyüme ve genişleme döneminde iktisadi dalgalanmalar kuramı daha ziyade kısa vadeli istikrar politikaları çerçevesinde uygulanmıştır. Bu süreç 1970’ler ve 1980’lerde görülen petrol şokları ve aynı zamanda baş gösteren düşük büyüme- yüksek enflasyon dönemine kadar sürmüştür. Bu yıllardan sonra gerek politika yapıcıları, gerekse akademik dünya dikkatlerini arz şoklarının etkilerini anlamaya ve yüksek enflasyon rejimini bitirmeye yöneltmişlerdir (Altuğ, 2010:11-12).

1970’li yıllarda yüksek enflasyonların ortaya çıkması pek çok ekonomisti iş çevrimleri konusunda araştırma yapmaya zorlamıştır. Bu süreçte maliye ve para politikalarındaki değişimler ile ekonomik faaliyetlerdeki değişimleri anlamada basit Keynesyen modeller yetersiz kalmıştır. Keynesyen yorumdaki temel hatanın mikro temellere dayanmamış olduğunu Milton Friedman belirtmiştir. Friedman uzun dönemde Phillips Eğrisi’nin dikey olduğunu yani geleneksel mikro ekonomik prensiplerin parasal gelir ve nominal fiyatlarda sıfırıncı dereceden homojen olan reel arz ve talepten kaynaklandığı bireylerin fayda firmaların kar maksimizasyonundan oluştuğunu ifade etmiştir. Sürdürülebilir bir enflasyonun mal arz ve talebi ile uyumlu

120

olması gerekmektedir. Ekonomideki dalgalanmaların sebebinin genellikle para arzındaki düzensizlikten kaynaklandığı belirtilmekte ve para miktarındaki değişim uygulanan politikalardan kaynaklanmaktadır. İş çevrimlerinin sebebi büyük ölçüde piyasa dışı gelişmelere bağlanmıştır (Dilbaz Alacahan, 2012:11). Bu dönemdeki RİÇ teorisyenleri, para politikasının istihdam ve çıktı üzerinde göreli olarak az etkili olduğu modellerde verimlilik şoklarının rolünü araştırmaktadırlar.

Son yıllarda iş çevrimlerini açıklamakta sıkça kullanılan RİÇ modellerinde neoklasik iktisadın bütün varsayımları kabul edilmektedir. Fiyatlar genel seviyesinin kısa dönemde de esnek olduğu, piyasaların sürekli temizlendiği ve ekonominin sürekli tam istihdam seviyesinde bulunduğu varsayımları geçerlidir. Hane halkı tüketimi ve emek arzı için reel faiz oranı ve reel ücret üzerinde geleceğe yönelik gelir beklentilerin olasılıklı rolüne vurgu yapılmakta; çıktının, reel ücretin ve reel faiz oranının belirleyicisinin verimlilik şokları olduğunu vurgulanmaktadır (Goodfriend, 2002:166). İş çevrimlerindeki genişleme ve daralma arasındaki değişim oldukça yavaş olmakta ve ekonominin tamamına yayılmaktadır (Dilbaz Alacahan, 2012:14).

Zamanlararası ikame modellerinin önem kazandığı bu modellerde reel şokların ekonomi üzerindeki etkilerinin aktarım mekanizmaları da farklılık göstermektedir. Mekanizmanın işleyişinde yatırım talebindeki değişim ile reel ücret ve faizin bir fonksiyonu olan emek talebinin değişimi çevrimin oluşumunda kritik bir öneme sahiptir. Ekonomiye gelen reel bir şok öncelikle mal talebini etkilemektedir. Bununla bağlantılı yatırım talebi ve faizler genel düzeyi de etkilenmektedir. Faizlerdeki artış veya azalış ise emek arzını etkileyerek istihdam ve üretimin değişmesine sebep olmaktadır (Ongan, 2003:92-93).

1980’li yıllarda Kydland ve Prescott öncülüğünde geliştirilen RİÇ yaklaşımının temelleri klasik modelde bulunmaktadır. Yeni klasik modellerin devamı niteliğinde de görülebilecek olan reel iş çevrimleri yaklaşımı ekonomik birimlerin kendi karlarını veya faydalarını optimize edici biçimde davrandıklarını, ücret ve fiyatların esnek olduğunu ve piyasaların temizlendiğini varsaymaktadır. Paranın kısa dönemde dahi yansız olduğunu ileri süren RİÇ yaklaşımına göre, hasıla ve istihdamdaki dalgalanmaların nedeni başta teknoloji veya verimlilik olmak üzere reel şoklardır. Bu

121

yaklaşıma göre kendi karlarını veya faydalarını maksimize eden ekonomik birimler değişen şartlara optimal biçimde tepki vermektedir (Turan, 2011:18).

RİÇ teorisi, çevrimleri, genellikle reel şoklara maruz kalan rekabetçi piyasalardaki bir dalgalanma olarak görmektedir. RİÇ modelleri, çevrimlerin teknoloji veya verimlilik içindeki tesadüfi değişimler gibi reel dengesizliklere tepkiler nedeniyle ortaya çıkabileceğini göstermektedir. RİÇ’in iş çevrimleri kuramına en önemli katkısı, iktisadi birimlerin akılcı en çoklaştırıcılar olduğu bir rekabetçi genel denge ortamında ekonomik faaliyetlerde dalgalanmalar ortaya çıkacağını gösterebilmesidir (Stadler, 1994:1750-1751). RİÇ yaklaşımdan farklı olarak esnek olmayan fiyatlar gibi varsayımları içeren Yeni Keynesyen modeller standart RİÇ modelinin öngördüğü şekilde istihdamın verimlilik artışı karsısında artış değil, düşüş göstermesi üzerine ortaya atılmıştır.