• Sonuç bulunamadı

2.1. ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ÖĞRETİMİ

2.1.4. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Dersinin Öğretiminde

2.1.4.1. Ders İçeriğinin Kronolojik Sınırları

İnkılâp Tarihi konusu ele alınırken her şeyden önce konunun zaman tespitini ve olayın tanımını yapmak gerekmektedir (Aybars, 1990, s.173). Ders içeriğinin zaman tespitinin yapılması konusunda çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Bazı çalışmalarda Türk inkılâbının başlangıç tarihi olarak Osmanlı Devleti’nin son devirlerinde gerçekleştirilmeye çalışılan yenileşme hareketleri ele alınırken, bazı çalışmalarda Millî Mücadele dönemi başlangıç noktası olarak vurgulanmaktadır. Aynı şekilde İnkılâp Tarihinin diğer ucunun 1938 mi, 1960 mı, 1980 sonrası mı olacağı konusu belirlenememiştir (Öke, 1985, s.15). Aybars’a (1985, s.173) göre, konunun kronolojik sınırlarını tespit ederken başlangıç noktası, Millî Mücadele fikrinin ve eyleminin ortaya çıktığı tarih olmalıdır. Tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurma fikri ve eylemi Mustafa Kemal’in Samsun'a ayak basmasıyla başlamıştır. Atatürk'ün Nutuk'a 19 Mayıs 1919 tarihi ile başlaması bir rastlantı değil, hiç kuşkusuz bu tarihi gerçeği ortaya koymasıdır.

19 Mayıs 1919 İnkılâp Tarihi için dönüm noktalarından biri olmakla birlikte Türk inkılâbını doğuran sebepleri ve gelişmeleri incelerken kuşkusuz XIX. ve XX. yüzyıl Osmanlı Devleti tarihini incelemek gerekmektedir (Aybars, 1990, s.174). Toprak’a (1997, s.20) göre, Türk inkılâbının başlangıç tarihinin 1919 olması sorunlu bir noktadır. Cumhuriyeti kuran kadro yeni bir devletin kuruluşunun ardından böyle bir ders ihdas ettiği için olayı doğal olarak 1919'dan başlatmış

olabilir, ancak bugün geçmişe çok daha serinkanlı bir biçimde bakılmalıdır. Cumhuriyet'in getirdiği köklü dönüşümleri gündeme getirerek çok daha geriye dönük, daha geniş bir zaman perspektifinde bu iş ele alınmalıdır.

Türk İnkılâbını XIX. yüzyıldaki büyük siyasal olayların sonuçları doğurmuştur. Bugünkü modern dünyaya yön veren, devletimizin de kurulmasında ve gelişmesinde büyük rol oynayan bu akımların doğuşları, yayılmaları mutlaka bilinmelidir. Bu akımların belli ölçüde Osmanlı Devleti’nde de görüldüğü dönem XIX. yüzyıldır. Bilhassa Tanzimat Dönemi ile başlayan sürecin esaslı bir tahlili yapılmazsa Türk İnkılâbı anlaşılamaz (Mumcu, 1985, s.52). Tanzimat Dönemi ile beraber ulus devlete giden süreç başladıysa, bunu Tanzimat Dönemi’nden günümüze kadar güncelleştirmek anlamlı olacaktır (Tanör vd., 1997, s.99). Tanzimat Dönemini bilmeden Cumhuriyetin ilanıyla ilgili yorumlar yapmak bizi ilmen sağlıklı neticelere götürmez. Cumhuriyet, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, I. Meşrutiyet, II. Meşrutiyet çizgisinde yer alan tabii bir neticedir (Köstüklü, 1991, s.39).

İnkılâp Tarihinin ders içeriğinin kronolojik sınırlarına yönelik yapılan tartışmaların nihai noktasındaki genel kanaat ders kitaplarına yansımış görünmektedir. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi ders kitaplarının çoğunluğu başlangıç noktası olarak Osmanlı Devleti’ndeki yenileşme hareketlerinin sistematik bir biçimde uygulanmaya çalışıldığı III. Selim Dönemini almaktadır.

Ders içeriğinin kronolojik sınırları çizilirken ortaya çıkan başlangıç noktasının tayini meselesi konusunda bir ortak nokta bulunmuş gibi görünürken dersin içeriğinin günümüze kadar getirilmesi konusundaki tartışmalar devam etmektedir. Akgün (1990, s.195) Türk İnkılâp Tarihi derslerinin içeriğinin Atatürk'ün ölümü veya onun son büyük girişimi olan Hatay'ın Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmasına kadar getirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Akgün’ün bu fikrini destekler nitelikte olan programda 1938 sonrası iç ve dış siyasî gelişmelere gerektiği oranda yer verilmemiştir. Mustafa Kemal’in ölümü ve Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne katılması İnkılâp Tarihi açısından sınır sayıldığından bu güne kadar uzanan tarihsel süreç ders içeriğinin kapsamına dahil edilmemiştir (Aksoy, 2006, s.68). Bu durum açıkça şu anlama gelmektedir: öğrenci içinde bulunduğu toplumun

sorunlarından, niteliklerinden uluslararası ilişkilerden kaynaklanan gelişmelerden haberdar olamayacak; geçmiş ile günümüz arasında kurabileceği ilişki için çok önemli ve güncel olaylarda etkili olan son dönemleri iletişim dışında bırakmak zorunda kalacaktır. XX. yüzyılın yapısını, olgularını, değişen eğilimlerini algılayamayan ya da algılamasından yoksun bırakılan öğrenci, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihini kavramakta doğal olarak zorlanacaktır (Özbaran, 1992, s.37).

Çağdaş tarihçiliğin ortaya koyduğu olguları, eğilimleri, ülke ve dünya çapında gözlenen gelişmeleri, öğrenciye seçenek sunabilecek yöntemleri ve konuları işleyemezsek, yakın dönemler tarihi de hikâyeci bir nitelikten kurtulamaz (Özbaran, 1992, s.41). Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi ders içeriğine çok partili yaşama geçiş, askerî müdahaleler ve Türkiye’nin komşu ülkelerle ilişkileri gibi konuların dahil edilmesi gerekmektedir. Ayrıca Türkiye’nin dünya konjonktürü içinde sahip olduğu yerin ne olduğunun açıklanması ve son siyasal gelişmeler içindeki rolü hakkında detaylı bilgi verilmelidir (Doğaner, 2005, s.607).

Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi dersleri güncel sorunlarla ve güncel sorunların tarihsel boyutlarıyla ilişkilendirilmelidir (Aybars, 1998, s.301). Derste sadece bilgilendirme değil, güncele göndermede bulunarak bilinçlendirme unsuru katmak yararlı olacaktır (Hatipoğlu, 2004, s.19). Bu sebeple derse mümkün olduğu kadar Osmanlı arka planından başladıktan sonra günümüze kadar getirmek, XX. yüzyılda Türk toplumunun demokratikleşme çabalarını öğrenciye yansıtmak, öğrencilerimizin Cumhuriyet'e sahip çıkmaları için en etkin, en yararlı yöntem olarak görülmektedir (Pamuk, 2004, s.28). Cumhuriyetle demokrasinin birlikteliğinde Türkiye'de çoğulcu, katılımcı, demokratik, parlamenter rejime geçişi sağlayan birikimin bu derste ortaya konması gerekmektedir (Tanör vd, 1997, s.21). Cumhuriyet'in temellerinin anlaşılabilmesi için son dönem Osmanlı tarihinin ele alınması, günümüzle karşılaştırma yapabilmek için de yakın dönemin siyasî, sosyal ve ekonomik gelişmelerine mutlaka değinilmesi üzerinde ortak bir payda oluşturulmaya çalışılmış, ancak Osmanlı Devleti'nden, bir başka deyişle Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet öncesinden çok yoğun olarak bahsedilmesinin sakıncalarına da dikkat çekilmiştir. Dersin Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi adını taşıdığı ve Millî

Mücadele, Atatürk, Atatürk İlkeleri ve İnkılâpları ağırlıklı olduğu unutulmamalıdır. Osmanlı Devleti dönemindeki gelişmelerin Türk modernleşmesinin önemli halkaları olduğu unutulmadan, ders içeriğini oluşturan konularda bir denge sağlanmalı ve temel konu gözden kaçırılmayacak şekilde bir kapsam oluşturulmalıdır (Ertan, 2004, s.178).

Derse ilgi uyandırabilmek amacıyla dersin içeriğinin 1930-40’larda bırakılmayıp güncellikle çok çarpıcı ve canlı bir ilginin kurulması gerekliliği entelektüel bakımdan zorunlu bir hamle olarak görülmekle birlikte bu durum dersin politizasyonuna yol açabilecek bir sorunu da beraberinde getirmektedir (Tanör vd., 1997, s.26). Günümüze yaklaştıkça olaylara ne kadar nesnel bakılabileceği korkusu ve kuşkusu ortaya çıkmaktadır. Bu durum tarih eğitiminin bizde yarattığı olumsuzluklardan biridir (Özbaran, 1992, s.53). Bu olumsuzluğu dile getiren Akbulut’a (2005, s.23) göre, ders konularının yakın tarihe, hatta günümüze kadar getirilmesi son derece zahmetli, ondan da öte sıkıntılı bir iştir. Bir kere zaman açısından, bir olayın tarihin konusu olabilmesi için sürecin tamamlanmış olması gerekir. Bu “tarih”in temel ilkelerinden biridir, aksi takdirde “tarih” olmaz. Dahası ders müfredatının 1980'lere hatta 2000'li yıllara çekilmesi altından kalkılamayacak problemler yaratacak, bunların şeklen dahi olsa anlatılması ilâve sorunlar getirecektir. Meselâ 1960 ve 1980 hareketleri öğrenciye hangi başlık altında anlatılacaktır? Bu eylemler bir “ihtilâl” midir, “inkılâp” mıdır, “hükümet darbesi” midir? Üstelik her iki hareket de henüz “tarih” olmamış, süreç tamamlanmamıştır. 1960 ve 1980 hareketlerini hazırlayan ve yapan şartları anlattıktan sonra, bunların iç ve dış dinamiklerinden bahsetmek hiç bir zaman mümkün olamayacaktır. O zaman öğrenci bunları dedikodu sütunlarından, komplo teorisi üreten yayınlardan öğrenmeye çalışacak, böylece resmî ve alternatif tarih tezlerine haklılık kazandırılmış olacaktır. Üçyiğit (1992, s.3) Akbulut’un bu endişesini göz önünde bulundurarak son yüzyılın tarihini incelerken daha hassas davranılmasının gerekliliğini ifade etmektedir.

2.1.4.2. Dersin Rejim Dersi Olarak Görülmesi ve Siyasî İradenin Derse