• Sonuç bulunamadı

2. OĞUZ ATAY’IN ROMAN VE ÖYKÜLERİNDE PSİKOLOJİK TİPLER

2.1. İçedönük Tipler

2.1.4. İçedönük Sezgisel Tip

İçedönük sezgisel tip için önemli bir etken olan sezginin doğrudan bir dogma olarak beliren bilgi edinme yöntemi olduğu söylenebilir. İçedönük sezgisel tip için dikkati çeken nokta içsel yaşantıların kişiye özgü oluşudur. Jung’un “iç nesne” olarak tanımladığı bilinçdışının içerikleri bu bakımdan sezgileri besleyen en önemli psişik yapılardır. Bu tür içerikler dışarıdan bir gözlemle deneyimlenemeyecek derecede olağanüstülükler içerir. Bundan dolayı bilinçdışı algı içedönük sezgisel tipin zihinsel faaliyetleri için karakteristik bir özellik gösterir. Sezmekle nesnelerin bilgisini doğrudan elde etmek kişinin içsel yaşantısının zenginliği ve karmaşıklığı ile doğru orantılı bir eylemdir. Burada da öznel algılar yoluyla nesneden ve çevreden bireysel anlamlara ulaşmak kişinin nesneye ve çevreye olan yaklaşımına bağlıdır.

105 İçedönük sezgisel tipte bilinçdışı kaynaklı gizemli bir görünüm vardır. Kendine özgü doğası onu bu yönüyle öne çıkarır. Hayal dünyası zengindir ve sezgileri ona gelecek zamanda oluşturulmuş olaylar ve durumlarla ilgili ön kestirim yapabilme yeteneği sunar. Başka bir açıdan bakmak gerekirse “Sanatçıya bu tipin normal temsilcisi diye bakılabilir” (Jung, 2019: 418). Sanatsal alandaki yeteneği sezgilerine olan düşkünlüğü ile ilgili olması bakımından bu tipin somut bir özelliğidir. Algı seviyesi normal insanlara göre farklı bir oluşumdan geçer ve onun için temel bir varoluş problemidir denilebilir. Normal şartlarda sezginin ayırt edici gücü içedönük sezgisel tip için normal sınırları aşmakta ve onun yaşadığı sezgi yoğunluğu nesne ile olan ilişkisini etkilemektedir. Öyle ki çevresi onun gerçeklikle ilişkisi noktasında nesneye olan bakışını anlamlandırmada zorlanır. Bilinçdışı deneyimleri çevresi tarafından gözlemlenemediği için içedönük sezgisel tip tuhaf biri olarak tanımlanmaya yakındır. Jung’a göre bu tipler psikolojik bir roman karakteri özelliği gösterir (Jung, 2019: 418). Psişik deneyimleri sebebiyle içedönük sezgisel tiplerin nesnelere olan ilgisi fazla değildir. Onların kendisini etkilemesine izin vermezler. Algı konusunda seçicidirler. Algıyı estetik ölçütlerle bağdaştıran içedönük sezgisel tipler kendilerini bu konuda rahatsız hissettiklerinde çevreyi ve nesneyi sorgulamaya başlar. Bu tipin yargısı olayların içsel ve dışsal anlamsal ifadelerine uyum sağlar niteliktedir. Ancak bu durum sembolik tarzda gelişir. Günün koşulları altında değişkenlik gösteren bir bakış açısına sahiptir. Öznel bir dil kullanır. Bu yüzden ikna yeteneği pek gelişmemiştir. Söyledikleri iddiadan öteye geçmez.

2.1.4.1. Leyla Nezihî Hanım

Tehlikeli Oyunlar romanında Sevgi’nin annesi Leyla Nezihî Hanım, ufak tefek yapılı ve solgun yüzlü fiziksel özelliklerine paralel olarak kişilik yapısı bakımından da pasif biridir. İstemediği hâlde Süleyman Turgut Bey ile evlenir. “Fransızca-Almanca, romantik-realist, taşralı-büyük şehirli, hastalıklı-sağlam, çekingen-atılgan, muğlak- kat'i gibi birçok bakımdan, zıt kutupları temsil ediyorlardı.” (Atay, 2004: 168). İki yıl süren evliliğin sonunda kocasından ayrılmak isteyen Leyla Nezihî Hanım gitmek için bavulunu topladığında kocasının itirazıyla karşılaşır. Kocası Süleyman Turgut Bey, onu bileğinden yakalar: “‘Sen bu korkaklıkla, sokakta tek başına dolaşamazsın,’ dedi.

106 ‘Benden korkuyorsun, herkesten korkuyorsun; kimseye, hiç bir şeye güvenmiyorsun. Ne bakıyorsun bana öyle bir yaralı hayvan gibi?’” diyerek karısı hakkında hakarete varan sözler söyler (Atay, 2004: 179). İçedönük sezgisel tipler dışarıdan kapalı göründüğü gibi Leyla Nezihî Hanım da dışarıya kapalı ve sessiz biridir. İletişim yönünden zayıf olsa da kocası ile zıt kutuplarda iki farklı kişi olduklarını hissetmiş ve evlenmek istememiştir. Bu da sezgiyle ilgilidir. Bu bakımdan Leyla Nezihî Hanım içedönük sezgisel bir tiptir.

2.1.4.2. Yalnız Adam

“Korkuyu Beklerken” adlı öykünün kahramanı olan Yalnız Adam, yalnız yaşamakta ve bu duruma alışmış görünmektedir. Gençliğinde zengin olma hayalleri kurar ancak başaramaz. İnsanların kendisini anlamadığını düşünür. Geçmiş hakkında düşüncelere dalar, yarım bıraktığı işler aklına gelir ve kendini eleştirir: “Düşünme! dedim kendi kendime, düşünme. Düşünmeyi bile bilmiyorsun. Önündeki işe devam et: Birbirine benzemeyen fotoğraflarını yapıştır yan yana, bir işi de sonuna kadar götür. Ölmezsin ya.” (Atay, 2003c: 62).

Bir gün eve geldiğinde evde gizli bir mektup bulur. Eski bir dilde yazılmış mektubu anlamadığı için üniversitede yabancı dil bölümünde arkadaşına konuyu açar ancak beklediği cevabı alamaz. Gizli bir tarikatın bu mektubu bıraktığını ve sürekli onlar tarafından takip edildiğini düşünür:

“Mezhepler de dinin şubeleriydi; demokrasinin üçe ayrılması gibi. Peki, bana gönderilen mektupta neden UBOR-METENGA deniyordu? Neden mezhep deyimi kullanılmıyordu? Gizli olduğuna göre, zaten kitaplarda bulamazsın, dedim kendime. Ölü diller uzmanı arkadaşım bulmuştu ya. Yoksa, bu gizli mezhep sözü bir aldatmaca mıydı? İlk günlerde de düşündüğüm gibi Ubor Metenga, bir insan mıydı? Belki de bu insanın adıydı. Belki de bütün kötü insanlar yalnız kalıyordu (benim gibi).” (Atay, 2003c: 85).

107 Hayatı sorgulayan Yalnız Adam insanlar ve tabiat için iyi şeyler düşünmediğini söyler; eşyaya ve insana aynı değeri verir. Ödül-ceza üzerine dayalı bir benlik kurgusuna sahiptir: “bütün düşmanca tavırlarım ve kötü düşüncelerim yüzünden nereden geleceğini bilmemekle birlikte bir ceza bekliyordum.” (Atay: 2003c: 64). Olaylar karşısında kendini sınırlayarak güçsüz hissetme gibi elverişsiz bir duruma zihnini kaptırarak hayat karşısında çaresiz ve güçsüz hisseder ve kendi düşünceleri ile başa çıkamaz:

“Bilerek işlenen suçlardan korkuyordum sadece; oysa beni her gün suçlu duruma düşürmek için binlerce tuzak kuruluyordu. Bununla başa çıkamazdım. Aslında, okuduklarımdan sezdiğime göre (hiçbir şey açıkça ifade edilmiyordu bu satırlar içinde), insanın bilmeden suç işlediğine de inanılmıyordu; rastlantının, kör kuvvetlerin filan, kendini aldatmak olduğu kabul ediliyordu.” (Atay: 2003c: 87-88).

Yalnız Adam hayat karşısında kendini güçsüz hisseder ve tek başınadır. Gençliğinde hayal kursa da kendine itiraf ettiği gibi istikrarsız davranışlar yüzünden başarıya ulaşamaz. İçedönük sezgisel tip açısından Yalnız Adam belirgin özellikler taşır.

2.1.4.3. Demiryolu Hikâyecisi

“Demiryolu Hikâyecileri” adlı öyküde anlatıcı aynı zamanda kahraman bir erkek kişidir. Uzak bir dağ başında küçük bir kasaba istasyonunda çalışan ve aynı yerde konaklayan üç kişiden diğer ikisi genç bir Yahudi ve genç bir kadındır. Hayatlarını istasyonda mola veren tren yolcularına yazdıkları kısa öyküleri satarak geçinirler. Bu arada kahraman anlatıcı genç kadın arasında aşk ilişkisi başlar. Anlatıcı zaman geçtikçe işlerin kötüye gittiğinden yakınır: “Korkuyorum. Çünkü buradan gitmek istiyorum. Bakkal daha veresiyeyi kesmedi. Fakat bu durum artık bir süre daha bile süremez. Bakkaldan utandığım için soramadım, bir zamanlar -bir süre önce- aynı çekingenlik yüzünden kundura tamircisine de soramamıştım” (Atay, 2003c: 196). Demiryolu Hikâyecisi öyküde kendisine sanatçı denilmesini ister ancak yaşam şartlarının sanatçı olmak için yeterli olmadığını söyler. Öykü yazarak iç dünyasını

108 kâğıda döker. Bazen yaşadığı hayatı sorgular. Çekingen ve kapanık bir kişilik özelliğine sahiptir. Bu yüzden içedönük sezgisel tip özelliği gösterir.

2.1.4.4. Murat İkinci

Murta İkinci, Eylembilim adlı romanda üniversiteden Server Gözbudak’ın arkadaşıdır. Talih yıllar sonra iki arkadaşı tekrar üniversitede karşılaştırsa da Murat İkinci hâlâ öğrenci Server Gözbudak ise üniversite hocasıdır. Server Gözbudak’a göre, “(…) yıllar sonra da aynı fakülteye aynı sınıfa dönerek, temsilcisi olduğu aydınların direncini, kararlılığını göstermeğe çalışıyordu belki de.” (Atay, 2003b: 31).

Server Gözbudak yıllar sonra üniversite arkadaşı Murat İkinci ile dersine girdiği sınıfta karşılaşır. İlk başta tanıyamasa da yüz ifadesini inceledikten sonra tanır. Birlikte uzun uzun tartışmalara katıldıklarını ve dergi çıkardıklarını hatırlar:

“Beni tanıyormuş, sanki merhaba demek istiyor gibiydi bu gülümseme. Daha yorgun ve meraksız bir gülümsemeydi bu. Birden terlediğimi hissettim: Bu yüz beni tanıyordu, ben de onu tanıyordum. Üniversite arkadaşım Murat İkinci'ydi bu. Bazı olaylara karıştığı için yıllarca önce, yani biz üniversite birdeyken fakülteden çıkarılan 404 Murat İkinci.” (Atay, 2003b: 25).

Dışarıdan bakıldığında şaşkınlık veren bir sanatçı görünümüne sahip içedönük sezgisel tip, dışa kapalı yapısı ile topluluklarda kendine yer bulabilir. Bu bağlamda Murat İkinci içedönük sezgisel bir tiptir.