• Sonuç bulunamadı

2. OĞUZ ATAY’IN ROMAN VE ÖYKÜLERİNDE PSİKOLOJİK TİPLER

2.1. İçedönük Tipler

2.1.1. İçedönük Düşünen Tip

2.1.1.4. Hikmet Benol

Tehlikeli Oyunlar’ın başkişisi Hikmet Benol kendisiyle ve hayatıyla ilgili sürekli düşüncelere dalar. Başından bir evlilik geçmiştir ve ayrılıktan olumsuz etkilenmiştir. Karısı ile farklı kişiliktedirler ve iletişimleri kopuktur. Hikmet evlilikten beklediğini bulamaz ve karısına yabancılaşır:

“Suratını astı, paltosunun içine gömüldü. Bu adamlar üşümüştür şimdi. ‘Üşüdünüz mü albayım?’ ‘Hayır ama, biz Sermet'le biraz dolaşalım istersen.’ Bilmem. ‘Bacaklarım uyuştu da.’ ‘Siz bilirsiniz albayım.’ Kalktılar. O duruma gelmiştim ki albayım, Sevgi sokağa çıksa da odama kapanıp düşünsem diye beklerdim. Teşekkür ederim.” (Atay, 2004: 101).

80 Hikmet ile Sevgi’nin evliliği cansız, ruhsuz bir biçimde tasvir edilir: “Belirsiz hastalıkları ve sürekli bitkinlikleri de ilgi çekmiyordu artık. Tavsiye edilen ilaçları almıyorlardı, doktorlara gitmiyorlardı. Ayrıca, durumlarından yakınmıyorlardı bile; sorulursa söylüyorlardı.” (Atay, 2004: 246).

Hikmet, boşandıktan sonra gecekondu mahallesinde bir eve taşınır. Üst komşusu Hüsamettin Bey ile tanışır ve kendisini sever. Hikmet, komşusu Hüsamettin Bey’e albay diyerek hitap eder. Aslında Hüsamettin Albay, Hikmet’in kafasında oluşturduğu bir karakterdir. Hüsamettin Bey ile konuşmasında bu durumu açığa vurur:

“‘Biz, demenden hoşlanmıyorum,’ dedi Hüsamettin Bey. ‘Çevrendekilere karşı hürmetin gittikçe azalıyor. Kendine güvenin kalmadıkça etrafına saldırıyorsun.’ ‘Sizi ben yaratmıştım albayım. Bu nedenle, benimle birlikte zayıflıyorsunuz. Bu yüzden bana öfkeleniyorsunuz. Haklısınız. Ben hepinizden sorumluyum. Oyun bozanlık edemem. Bana bağlanan ümitleri boşa çıkaramam. Kendi yapamadıklarınızı benden bekliyorsunuz; öyle söz vermişim. Benim hafiflik etmeme kimsenin tahammülü yok. Hafiflik gösterdiğim zaman da sevimliliğimi kaybediyorum zaten. Yorgun oyuncularla temsili sürdürmek zorundayım. Yoksa sonum kötü olacak. Bütün oyuncularda derme çatma birader. Oradan buradan toplanmış. Kendilerinden çok daha iyi oyuncular bulunduğunu bildikleri için biraz isteksizler. Kötü şartlar altında yetiştiler tabii: Avrupa yüzü görmediler.’” (Atay, 2004: 355).

Hikmet, kafasında sürekli oyunlar kurgulayan biridir. Bu oyunlarda çevresindeki insanlara yine kafasında belirlediği rolleri dağıtır. Oyun ile gerçek hayatı iç içe düşünen Hikmet için çevresindeki insanlar bu açıdan birer figürdür. Yaşadıklarını da oyundan ibaret gördüğünü Hüsamettin Albay ile konuşurken ifade eder: “Ah ne olurdu albayım, Sevgi de, Bilge de, evlilik de, sizin gibi gerçek dışı birer oyun olsalardı! Onları, yeni baştan, istediğim gibi oynayabilseydim! Oysa bunların hepsi, bana oynanmış birer oyun.” (Atay, 2004: 352). Jung’a göre içedönük tipin nesne algısı ile

81 eylem arasında kendi öznel görüşü vardır. Bu da eylem açısından nesnel duruma uygun düşecek bir karakteristik belirlenmesine engeldir.

Hikmet Benol, romanda kendisi ile ilgili düşüncelerini dile getirir: “Benim hatırlamadığım her şey bir efsanedir, yoktur. O bilmiyorsa yoktur, olmamıştır. Ben, üçüncü tekil şahısım. Ben bir yerde olsam bile benden öyle bahsederler: 'Kimseyi dinlemez', derler.” (Atay, 2004: 86). Bu ifadeler nesnel gerçeklere değil kendi fikirlerine önem veren içedönük düşünen tip için belirgin özelliklerdir.

Hikmet Benol, yaşadığı olayların etkisiyle farklı kişiliklere bölünür. Bu içinde bulunduğu yaşantılara uygun durumları ifade eden bir bölünmedir. Kendi kendine konuşurken çoklu kişiliğin varlığından söz ederek hesaplaşmak isteğini belirtir: “Fakat sorarım size doktor: Hikmetlerden hangi biriyle hesaplaşacaktım? Üstelik, ortada dolaşan Hikmet de tek bir varlığın ürünü değildi ki.” (Atay, 2004: 332-333). “Hikmet’in ‘Ben’ olabilmesi ise kendi, kendi kişiliğini ve çelişkilerini tüm çıplaklığıyla tanıması yoluyla gerçekleşecektir. Bu da onun Hikmetlerden her biriyle teke tek hesaplaşması anlamına gelir; zor bir iştir.” (Ecevit, 2017: 341).

Hikmet kurguladığı oyunları da yaşadıklarına bağlar: “Aslında, meselenin ciddiyetine dayanamadığım için, oyunlarla durumu örtbas etmek istedim. Ortada bir Hikmet olsaydı belki bu hesaplaşmayı yürütebilirdim.” (Atay, 2004: 332).

Hikmet, Bilge olan ilişkisinde konuşma arasında Bilge’nin kendisine aşağılık duygusu verdiğini söyler. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:

“Sen her zaman Bilge gibi davranmayı biliyorsun. Bana aşağılık duygusu veriyorsun. Ne işin var benim yanımda?" "Gideyim mi?" diye çekinerek sordu Bilge ve Hikmet'in gözlerine baktı. "Hayır" dedi Hikmet kesinlikle. Ben sahteyim, Bilge gerçek; onun her sözü yerini buluyor. İnsan talim filan yaparak yürütemez kişiliğini.” (Atay, 2004: 451).

82 Adler’e göre, aşağılık duygusu kişinin kendisini güçsüz ve yetersiz gördüğü durumlarda ortaya çıkar. Hikmet de Bilge’nin karşısında yaşamda kendini yetersiz görmektedir ve kişiliği ile ilgili problemler yaşar.

Hikmet Benol, içine düştüğü varoluşsal problemleri aşamaz. Hayata karşı ümitsizlik içine düşer ve sürekli düşünceleriyle meşguldür:

“Elbisesinin üzerindeki külleri üfleyerek temizledi. Elbiseden uzaklaşan küller, tembelce, oraya buraya kondular. Bir sonuca varmadan dağılan binlerce konuşmanın acısı çöktü içine. Ölü doğduğu için, kimsenin içine işlemediği için hemen unutulan binlerce sözün ağırlığını duydu. Bilge beni ne yapsın? Ben kendimi ne yapacağımı bilmiyorum ki.” (Atay, 2004: 160).

Hikmet, her ne kadar toplumla uzlaşı sağlayamasa da toplumsal kuralların baskısını hisseder. Hikmet’in çoğunluğa bakış açısı tümüyle bir reddediş değildir. Yine de çoğunluğun içinde yetiştiğinden süperegosunun denetimini içinde hisseder. Bilge’nin Hikmet’e İngilizce öğretirken Sevgi’nin Hikmet’in baktığını düşünerek bacakları açılıyor deyip kıskanması karşısında geriye dönük kısa bir değerlendirme yapan Hikmet, ceza konusunda düşüncelerini dile getirir:

“Sevgi yatak odasındaydı, uyumuştu, tesadüfen olacak, ben pijamalarımı giymiştim, Bilge geç gelmişti, hepsi tesadüf, sonra bir şey olmadı, kız gitti hayatından memnun değildi, o arada İngilizce çalışmıştık, hayır albayım düşündüğünüz gibi olmadı, öyle şeyler kitaplarda olur, ya da başkalarının başına gelir, ben kötü niyetimle kalırım, bana ceza var sadece” (Atay, 2004: 85).

Hikmet’in başkaları için normal gördüğü olabilirliği yüksek ihtimalleri kendisi için olmayacak olarak görmesi ve olmadığı hâlde bile payına düşenin ceza olduğunu söylemesinin altında yatan psikolojik etken suçluluk duygusu ile açıklanabilir. Hikmet’in buradaki düşünceleri Rank’ın suçluluk duygusu çerçevesinde

83 değerlendirildiğinde, “bireyin içindeki etik çatışma dışsal irade çatışmasından kaynaklanır, bu da nihayetinde suçluluk duygusuna neden olur.” (Rank, 2018a: 50). İçinde bulunduğu topluma uyum sorunları yaşayan Hikmet Benol, intihar etmeden önce Hüsamettin Bey ile konuşur. Artık oyunlardan bile yorulduğunu söyler:

“Yazacak oyunlarımız mı var? Onlarla mı uğraşırız? Nedense bugün içimden gelmiyor. Ben artık biraz çöktüm albayım: Aklıma yeni bir şey gelmiyor. Oyunlar beni de yordu galiba. Tabi! Bilge'ye belli etmedim, ama ben herhalde bu oyunlara artık devam edemeyeceğim.” (Atay, 2004: 461).

Hikmet Benol karakteri içedönük düşünen tipin özelliklerini taşır. Kendi düşünceleri ile yalnız kalmak ister. Kendisini ifade etmede yetersiz olduğundan ve bundan dolayı anlaşılmadığını düşündüğünden toplumsal uyum noktasında problemler yaşar. Bilinçdışına bastırdığı duygular sonunda uygunsuz biçimde patlak verir.