• Sonuç bulunamadı

İç Politika, Kimlikler ve Dengeleme Davranışları

II. BÖLÜM

5. KİMLİK VE GÜÇ EKSENİNDE YENİ BİR SENTEZ OLANAĞI:

5.5. Neoklasik Realizm ve Dış Politikanın İç Politik Belirleyicileri:

5.5.3. İç Politika, Kimlikler ve Dengeleme Davranışları

Yukarıda da değinildiği gibi neoklasik realistler, neorealistlerden farklı olarak iç politikanın ve iç politikanın bir yansıması olarak kimliklerin güç politikasının alacağı şekli tanzim edeceğini iddia etmektedir. Bu kapsamda yeni bir kuramsal yaklaşım olarak neoklasik realizm büyük ölçüde neorealizmin determinizminin de önüne geçmektedir Devletlerin gerek güç ve güvenlik çerçevesinde tehdit algılarının nasıl şekillendiği ve bu tehditlere nasıl cevap vermesi gerektiği konusunda iç politikadan mülhem kimliklerin mahiyeti önemli bir rol oynar.

Bu bağlamda Uluslararası sistemin kısıtlarının yanında karar vericiler açısından iç politik dengelerin etkin roller oynayabileceği göz ardı edilmemelidir. Bu nedenledir ki kapsayıcı bir analiz için iç politikanın kendine özgü düşünsel kısıtlarının da tıpkı neorealist materyal yapısal kısıtlar gibi dikkate alınması gereklidir.685 Ayrıca dış

politikanın iç politik kazançlara tahvil edilmeye çalışılması sıklıkla rastlanan bir durumdur. Nitekim iç politik kaygılar pek çok açıdan dış politikayı şekillendirmektedir. Bu çerçevede başta kamuoyu duyarlılıkları olmak üzere pek çok husus dış politika analizinde dikkate alınmak durumundadır. 686

Her şeyden önce neoklasikler neorealizm için kaçınılmaz olan dengeleme stratejisine alternatifler önermektedirler.687 Devletler neoklasik realistlere göre iç

politika süzgecinden geçirerek tehditler karşısında Waltzian güç dengesinden, hareketsiz kalma (inaction) veya arkasına sıralanmaya (bandwagoning) kadar uzanan farklı stratejiler arasından birini tercih edebilmektedir. Bu çerçevede genellikle küçük

684John Glenn, “Realism versus Strategic Culture: Competition and Collaboration?”, International Studies

Review, Vol.11, No.3, 2009, s.533.

685Michael C. Desch, “Culture Clash: Assessing the Importance of Ideas in Security Studies”,

International Security, Vol. 23, No. 1, Summer 1998, s.156.

686 Thomas Risse-Kappen, “Public Opinion, Domestic Structure, and Foreign Policy in Liberal Democracies”, World Politics, Vol. 43, No. 4, Jul. 1991, s. 479-512.

687Randall L. Schweller, “Unanswered Threats: A Neoclassical Realist Theory of Underbalancing”,

127

devletlerin arkasına sıralanma (buckpassing) yöntemini izleyeceğine ilişkin önermeye karşın küçük devletlerin sıralanma veya dengeleme davranışları büyük ölçüde iç politik kararların sonucunda şekillenmektedir.688 Neoklasik realistlerin de sıklıkla vurgu

yaptıkları uluslararası sistemik kısıtlara karşın devletlerin politikaları iç politik özgünlükler nedeniyle çeşitlilik gösterebilir.689 Zira elitler dengelemenin alternatif

yöntemlere göre maliyetini dikkate alarak bir değerlendirme yapmaktadırlar.690

Çizilen bu çerçevede diplomasi iç politik ve dış politik aşamalara sahip iki aşamalı bir oyun olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenledir ki dış politika çıktıları iç politik kararlardan bağımsız düşünülmemiştir.691 Bu anlamda neoklasik realizm

çerçevesinde değerlendirilebilecek farklı çalışmalar iç ve dış politikayı bir araya getirmeye gayret etmiştir. Bu çerçevede stratejik kültür- neorealizm ortaklığı692 veya

konstrüktivizm-neoklasik realizm693 ortaklığına dikkat çeken metinleri burada sunulan

çalışmanın kuramsal öncülleri olarak değerlendirmek mümkündür.

688 Giorg Gvalia, David Siroky, Bidzina Lebanidze ve Zurab Iashvili, “Thinking Outside the Bloc: Explaining the Foreign Policies of Small States”, Security Studies, Vol.22, No.1, 2013, s.98-131.

689Randall L. Schweller, “Unanswered Threats: A Neoclassical Realist Theory of Underbalancing”,

International Security, Vol.29, No.2, Fall 2004, s.164.

690Randall L. Schweller, “Unanswered Threats: A Neoclassical Realist Theory of Underbalancing”,

International Security, Vol.29, No.2, Fall 2004, s.164-166.

691 Robert Putnam, “Diplomacy and Domestic Politics: The Logic of Two-Level Games”, International Organizations, Vol.42, No.3, 1988, s.427-460.

692John Glenn, “Realism versus Strategic Culture: Competition and Collaboration?”, International

Studies Review, Vol.11, No.3, 2009, s.524-531.

693Konstrüktivizm ve Neoklasik realizm arasında denge arayan çalışmalar için bkz. Jennifer Sterling- Folker, “Realist Theorizing as Tradition: Forward Is As Forward Does”, Annette Freyberg-Inan, Ewan Harrison ve Patrick James (der.), Rethinking Realism in International Relations: Between Tradition and Innovation, Baltimore: Johns Hopkins University Press, 2009; Jennifer Sterling-Folker, “Neoclassical Realism and Identity: Peril Despite Profit Across the Taiwan Straits”, Steven Lobell, Norrin M. Ripsman ve Jeffrey Taliaferro(der.), Neoclassical Realism, the State, and Foreign Policy, Cambridge: Cambridge University Press, 2009.

128 6.İNSAN GÜVENLİĞİ VE KONSTRÜKTİVİST KURAMIN REALİST ELEŞTİRİSİ

İnsan güvenliği merkezli diplomasiyi moral bir bağlamda ele alan konstrüktivistler, kültür, kimlik ve normları altını çizmekte iken, realizm güç ve çıkar merkezinde bir okuma yapmaktadır. Öte yandan Uluslararası İlişkileri güç ve çıkar ekseninde okuyan ana akım realist kuram, güvenlik olgusunu oldukça sınırlı bir çerçevede ele almış ve ulusal güvenliği merkeze koyarak dış politikayı açıklama eğiliminde olmuştur. Bununla birlikte güç olgusuna yönelik realist kuram içerisinde farklı kavramlaştırmalardan bahsetmek mümkündür. Farklı güç kapasitelerine sahip ülkeler açısından güvenlik politikasının aldığı şekilde değişmektedir. Bu bağlamda uluslararası sistemi topyekün değiştirme kapasitesine sahip olmayan ve genellikle mevcut statükodan faydalanan orta büyüklükte güçler için insan güvenliği merkezli diplomasi uluslararası politikada bir etki ve prestij aracına dönüşebilmektedir. Komşularını etkilemek ve yanına çekmek, uluslararası örgütlerin gücünü arkasına alarak ve belirli normların altını çizerek statü elde etmeye çalışmak genellikle devletlerin dış politika opsiyonlarına yön veren yumuşak dengeleme stratejileri arasında değerlendirilebilmektedir. 694 Bu düzlemde uluslararası veya bölgesel kısıtlarla karşı

karşıya olan orta büyüklükte ülkeler için insan güvenliği merkezli diplomasi elverişli bir dış politika opsiyonu olarak ortaya çıkmaktadır. Zira orta büyüklükte güçler norm inşası ve benzer mahiyetteki ülkelerle oluşturduğu koalisyonlar vasıtasıyla uluslararası sistemde etkinlik göstermeye çalışmaktadırlar.695

Güç hiyerarşisi çerçevesinde yapılan analizler özellikle orta büyüklükte güçler için güvenliğin ulusal güvenliğin ötesine uzanacak anlamlara sahip olabildiğini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede her şeyden önce insan güvenliği söylemi özellikle stereotipik örnekler olarak değerlendirilebilecek Kanada, Norveç gibi “orta büyüklükte” ülkelerin çıkarlarına hizmet etmektedir.696 İlk bakışta normatif kaygılarla benimsendiği

düşünülebilecek insan güvenliği merkezli diplomasinin çeşitli kısıtlar ve beklentiler

694Weiqing Song, “Feeling Safe, Being Strong: China’s Strategy of Soft Balancing through the Shanghai Cooperation Organization”, International Politics, Vol. 50, No.5, 2013, s.670-671.

695David A. Cooper, “Challenging Contemporary Notions of Middle Power Influence: Implications of the Proliferation Security Initiative for ‘‘Middle Power Theory’’, Foreign Policy Analysis, Vol.7, No.3, 2011, s.321.

696 Peter H. Liotta ve Taylor Owen, “Why Human Security?”, The Whitehead Journal of Diplomacy and

129

sonucu stratejik bir işlev kazandığı görülebilmektedir. Astri Suhrke’nin oldukça açık bir biçimde ifade ettiği gibi insan güvenliği her şeyden önce ülkelerin “uluslararası arenada kendi statülerini ve etkilerini güçlendirmelerini sağlayacak faydalı bir kavram” niteliğindedir.697.Yine Der Westhuizen, orta büyüklükteki ülkelerin moral politikalarının

çıkar odaklı olduğu ve genellikle devletlere yönelen kimi eleştirilerin önüne geçilmesine ve toplumsal destek kazanılmasına imkan tanıyacak bir söylem işlevi gördüğünü ayrıntılarıyla ortaya koymaktadır.698Kısacası orta büyüklükte ülkeler açısından insan

güvenliği her şeyden önce devletlere söylemsel bir alan açmaktadır. Japonya ve Kanada’nın da dâhil olduğu orta büyüklükte güçlerin dış politikalarında insan güvenliği söyleminin etkin bir şekilde kullanılmasına karşın, pek çok durumda söz konusu söylemlerin başarılı bir biçimde eylemlere dönüşmediği ortaya konmuştur.699

697 Astri Suhrke, “Human Security and the Interests of States”, Security Dialogue, Vol.30, No.3,1999, s.267.

698Janis Van Der Westhuizen, “South Africa’s Emergence as a Middle Power”, Third World Quarterly, Vol.19, No.3, 1998, s.435-455.

699 Asteris Huliaras ve Nikolaos Tzifakis, “Contextual Approaches to Human Securitypan in the Balkans”, International Journal, Vol.62, No.3, Summer 2007, s.560.

130 V. BÖLÜM

1.JAPON DIŞ POLİTİKASI, GÜVENLİK ALGISI VE İNSAN GÜVENLİĞİ

Japon diplomasisinde insan güvenliği özellikle 1990’lı yıllardan itibaren gözle görünür hale gelmiştir. Kuşkusuz Soğuk Savaşın sona ermesi ve Asya’da ortaya çıkan yeni küresel tehditler Japonya’nın güvenliğe yönelik bakış açısını şekillendirmiştir. Bir başka deyişle değişen güvenlik çevresi Japonya’nın güvenlik politikalarına da yön vermiş, Japon karar vericiler nezdinde insan güvenliğini geçerli bir diplomatik araca dönüştürmüştür. Güvenlik çevresinin dönüşümünün ülkeler nezdinde yarattığı değişim baskısının yanısıra Japonya örneğinde kimi özgül koşulların da Japonya’nın insan güvenliği politikasında belirleyici olduğunun altı çizilebilecektir. Bu çerçevede Japonya açısından iki önemli parametre insan güvenliği politikaları açısından belirleyici olmuştur. Bunlardan ilki, II. Dünya Savaşını izleyen yıllarda iç politikada askeri güç kullanımını reddeden ve sivil bir güç olarak değerlendirilen Japonya’nın insan güvenliği temelli bir politikayı pek çok açından avantajlı ve tercih edilebilir bulmasıdır. Diplomasisini askeri tehdit ve misilleme politikası üzerine kurmayan ve bu bağlamda silahlanmayı tercih etmeyen Japonya açısından insan güvenliği yaklaşımı oldukça sınırlı dış politika opsiyonlarından biri ve en elverişlisi olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda insan güvenliği temelli diplomasi bir kimlik politikasının parçası olarak düşünülmelidir. İkinci olarak insan güvenliği Japonya açısından jeostratejik bir öneme de haizdir. İnsan güvenliği temelli diplomasi Soğuk Savaş sonrasında Çin’in yükselişine ve bununla bağlantılı olarak ABD ile ilişkilerin sürdürülmesi için kritik bir öneme sahip olmuştur. Japonya benimsediği insan güvenliği siyasetinin bir parçası olarak barışı koruma ve dış yardım politikalarını ön plana çıkarmıştır. İnsan güvenliği politikalarının hayata geçirildiği bu iki araç sayesinde hem II. Dünya Savaşı sonrasından bugüne kadar uzanan süreçte en güçlü müttefiği olan ABD’nin bölgesel güvenlik maliyetini azaltarak onu yanında tutmuş hem de yükselen Çin karşısında yalnızca Amerika’nın değil diğer bölge ülkelerinin desteğini kazanmıştır. Bu anlamda insan güvenliği temelli diplomasi Çin karşısında bir güç dengesi stratejisinin parçası olarak değerlendirilmelidir. Kısacası Japonya’nın insan güvenliği politikası Japonya açısından hem anayasal bir zorunluluk olarak değerlendirilen antimilitarizm ile uyumludur hem de yükselen Çin karşısında

131

gerek barışı koruma operasyonları gerekse de dış yardım minvalinde ABD ve kimi bölge ülkelerinin desteğini sağlamaya yönelik stratejik bir gerekliliğin ürünüdür. Bir başka deyişle insan güvenliği politikası bir yandan değerler temelinde ve iç politika düzleminde, aynı zamanda da uluslararası sistemin kısıtların ve güç politikasının bir yansıması olarak ortak bir çerçevede okunmalıdır. Bu bağlamda Japonya’nın insan güvenliği temelli politikası farklı analiz düzeylerini ve dolayısıyla -iç ve sistemik değişkenleri kapsayıcı biçimde analiz imkânı tanıyan neoklasik realist bir okuma çerçevesinde anlamlandırılmaya çalışılacaktır.