• Sonuç bulunamadı

Hz Peygamber’as’ın Risalerini Kabule Yanaşmamalarının Sebebi

I. BÖLÜM

1. GEÇMİŞ ASIRLARDA PEYGAMBER GÖNDERMENİN VUKU BULMASI VE

2.7.2.4. Hz Peygamber’as’ın Risalerini Kabule Yanaşmamalarının Sebebi

1. Peygamberlerin çok evlenme, az evlenme hususlarındaki ve buna

benzer şeylerdeki adetlerinin muhtelif olması, 2. Şeriatlerinin farklı olması,

3. Allah’ın Peygamberlere muamelesindeki kanununun muhtelif

oluşu,

4. Peygamberler topluluğu İsrail oğullarından gelmişken son

Peygamber’in İsmail evladından gönderilmesi ve bunlara benzer şeylerdir.

Bu Peygamber göndermek mes’elesinde asıl olan, insanlığın nefislerini islah edib iyileştirme, adaletlerini islah edib düzeltme, adetlerini ve ibadetlerini düzenleme konumunda olmasıdır. Peygamberlik iyilik ve kötülüğün, günah ve sevabın aslını ortaya koyma konumu değildir. İbadetlerde ev ve aile idaresinde, şehir ve memleket idare ve siyasetinde her kavmin bir âdeti vardır. Bu kavimlerde Peygamberlik meydana çıkınca bu adetler birden bire yok olmaz; diğer bir âdetin iycadı da başlatılmaz. Fakat Peygamber, kaide üzerinde olan adetlerden Yüce Allah’ı razı kılacak

181 Fevz, s. 32.

kanunlara uygun olanı ayırıp seçer ve onu bakıy kılar; bu ölçüye muhalif olan adetleri ise zaruret miktarınca değiştirir. Allah’ın nimetlerini, Allah’ın günlerini hatırlatmak dahi, yine bu uslub üzere olur. Nitekim bunlar o kavim ferdleri arasında yayılmış olur. Neticede onlar bu yeni dertlere ülfet edib alışırlar. İşte bu nükte ile Peygamberlerin Şeriatlerı birbirinden ayrı ve değişik olmuşdur. Bu ihtilafın meseli, iki hastanın işini tedbir ettiği zaman bunlardan birine soğuk ilac ve soğuk gıda vasf eden, diğerlerine de sıcak ilaç ve sıcak gıda emreden doktorun ihtilafı gibidir. İki yerde de doktorun maksadı birdir, o da ancak tab’ı ıslah edib iyileştirmek ve bozucuyu gidermekdir, başka değildir. Ba’zan her bir bölgede, bölgenin adetine göre tek tek bir ilaç ve gıda vasfeder ve herbir mevsimde mevsimin tab’ına göre uygun gelecek bir tedbir tercih edib seçer. İşte hakiki Hakim olan Yüce Allah da böyle yapar. Nefsani hastalığa tutulmuş olan kimseleri ilaçlamak, tab’ı meleki kuvvetlerle kuvvetlendirmek ve tab’ı bozucu şeyleri gidermek istediği zaman her bir asırdaki kavimlerin ihtilaflarına, adetlerinin, meşhur olmuş işlerinin, kabul edilmiş mes’elelerinin ihtilaflarına göre ilaçlama ve tedavi değişik olmuşdur.182

Hulasa olarak eğer sen yahudilerin örneğini görmek istersen, dünya taleb etmekde olanlardan bulunan kötü âlimlere bak. Onlar selefi taklid etmeyi i’tiyad etmişler, Kitab ve Sünnet’in nasslarından yüz çevirmişler, bir alimin taammuk ve teşeddüdüne (derinlemek ve katılık eylemesine) istihsanına (nasslara dayanmaksızın yeni yeni hükümler çıkarmasına) sıkıca tutunmuşlar da yanılma ve hata etmekden korunmuş olan Şari’in kelamından yüz çevirmişler ve birçok uydurma hadislere ve bozuk te’villere sımsıkı tutunmuşlardır. Sanki bunlar onlardır. (Yani böyle olan kimseler yahudilere benzerler.)

182 Fevz, s. 33.

SONUÇ

Söylenilmiş her sözün bir direkt muhatapları vardır bir de sözün söylendiği ortamda olmadığı halde o söze muhatap olmak durumunda olan kimseler vardır. Direkt muhatap olan kimseler sözün söylendiği ortamdan, söyleyen kimsenin davranışlarından, jest ve mimiklerinden ifadenin anlamını, konuşanın maksadını anlama imkânına sahiptirler. Şayet sözü söyleyen bir insan ise o sözden ne kastettiği kendisine sorulmak suretiyle anlaşılabilir. Fakat sözü söyleyen ortada yoksa ve de sözünün kesinlikle doğru olarak anlaşılması gerekiyorsa o zaman ne yapılır?

Bu temel soru İslam tarihi boyunca bütün oluşumların, mezheplerin, ekollerin en önemli sorusu olmuştur. Çünkü ortada bir söz var. Bu sözün sahibi ise âlemlerin Rabbi olan Allah… Bu sözün doğru olarak anlaşılması ve uygulamaya konulması, insanların hem dünyalarını hem de ahretlerini etkileyecek. Bu nedenle her yöneliş, mezhep ve ekol buna çareler aramıştır.

Hz Peygamber (sav) ‘in vefatından sonra sahabe asrında başlayan bu anlam arayışı günümüze kadar sürmüş ve görünen o ki kıyamete kadar da sürecektir. Doğru anlamı tespit konusunda ortaya konulan malzemeye baktığımızda sahabenin bu konuda en fazla birikime sahip nesil olduğunu görmekteyiz. Ellerindeki bu birikim onların doğru anlamı daha kolay bulmalarını sağlamıştır. Bu konuda eksik birikimi olanlar ise daha çok bilene müracaat etmek suretiyle bu eksikliklerini gidermişlerdir. Bu nedenle sahabe asrı tefsir konusunda ihtilafın en az olduğu nesil olmuştur.

Sahabe sonrası döneme baktığımızda ise hem birikimin azaldığını hem de malumatın arttığını görmekteyiz. Her nesil sahabe neslinden gelen malzemeyle birlikte kendisinden önce gelen nesillerin çabalarını da incelemek suretiyle doğru anlamı tespit etmek durumunda kalmıştır. Özellikle Arap dili

selîkasının kaybolması, sözün bağlamından, tarih ve coğrafyasından uzaklaşılması doğru anlamı tespiti oldukça güçleştirmiştir.

Bu güçlüğü aşmak için hukukçular fıkıh usûlü ilmini geliştirmişler, Hadisciler nakledilen malzemenin sağlam muhafaza edilmesi için gereken ilmi disiplini ortaya koymuşlardır. Şu bir hakikattir ki İslam tarihinde hiç bir ilmi disiplin diğerlerinden bağımsız değildir. Tefsir ilmiyle uğraşan âlimler de fıkıh usulu kaidelerinin yanında ilahi kelamı doğru anlamak için yeni bir sistem geliştirmişlerdir. Onların geliştirdiği bu sistemde, sözün mahiyeti, ne zaman, kime, nasıl söylendiği, muhtevası ve üslûbu gibi konular ön plana çıkmıştır.

Sahabe devrinde dille ilgili bir sorun olmadığından Kur’anı doğru anlamanın yolu Nüzûl sebebini ve Nüzûl ortamını bilmekten ibaretti.

Sonra dilde bozulmalar başladı ve insanlar sadece Nüzûl sebepleriyle maksuda ulaşamaz oldular. Bunun yanında yeni ilim dalları da gerekli oldu. Mesela nâsih-mensuh ilmi, muhkem-müteşbih ilmi, Kur’an’ın i’câz yönleri bilgisi, hattı resm-i Osmanî, kıraatler vb ilim dalları bu ihtiyaca binaen ortaya çıkmaya başladı. Böylece doğru anlamı tespit etmek için âdeta sözün söylendiği ortamı yeniden inşa etmek gerekti. Bu amaçla gerekli olan ilimler ulumul Kur’an üst başlığı altında disipline edildi.

Bu ilimlerin temelde iki görevi vardı. Birincisi, sözün mâhiyyetini kavratmak, ikincisi de muhtevâyı öğretmek. Mâhiyyetin tespitine yardımcı olan ilimler muhtevâya da etki ettiğinden kesin çizgilerle birbirinden ayrılmaları güçtür. Bir fikir vermesi açısından şu şekilde bir ayrım yapabiliriz. Kur’an’ın yazılması, toplanması, vahyin geliş şekilleri, kıraatler, sebebi nüzül vb ilimler mahiyeti kavramaya yönelik bir işlev sunarken, Muhkem- müteşâbih, nâsih-mensuh, belâğat, söz sanatları vb ilmler ise muhtevâyı anlamaya yönelik ilimlerdir.

Bütün bu çalışmalarda ana hedef hep öncelenmiş, onun elde edilmesi her şeyin önünde tutulmaya başlanmıştır. Ancak öyle bir zaman geldi ki insanlar araçla amacı bir biriyle karıştırmaya başladılar. Araçlar amaç olarak sunulmaya başlandı. Aslî vazifesi Kur’an’ın doğru anlamını tespitte yardımcı olmak olan bilgi ve sistemler kutsanmaya başlandı. Sonuçta ise ilk konuluşundaki amacından uzaklaştı.

Kur’an ilimleri başlığı altında artık uzak-yakın, alakalı-alakasız her türlü bilgi yığını sayılmaya başlandı. Kur’an tefsirine karışan Batınî yorumun da etkisiyle Kur’an ilimlerinin sayısı yüzbinlerle ifade edilmeye başlandı. Bu kaosu ortadan kaldırmak ve bulanan suları durultmak için her dönem ve bölgede çeşitli ilim adamları gayret ve himmetlerini artırarak çalışmaya başladı

18. yüzyılın en önemli simalarından biri olan Şah Veliyyullah Dihlevî de bu nâdide insanlardan birisidir. Onun yaptığı ıslahat hareketi sadece bir tek ilimle vaya birkaç konuyla sınırlı değildir. O topyekûn tüm İslami ilimlerde yeniden yapılanma ve atıl hale gelmiş dimağları harekete geçirme çabası içersinde olmuştur. Bu nedenle hayatın tüm alanlarında ıslahat hareketini de başlatmıştır.

Çok yönlü kişiliğiyle olayları farklı açılardan da görebilmesi ona bir avantaj sağlamış, yanlışları tashih etmede ki kararlılığı da ona bu konuda oldukça yardımcı olmuştur. Islahat hareketinin merkezinde Kur’an olduğu içinde evvelemirde toplumla Kur’an arsındaki engellerin kaldırılması onun için önem arz etmekteydi, bu nedenle işe oradan başladı. Medrese talebelerine yönelik olarak hazırladığı Ulûmu’l Kur’an risalesi el-Fevzu’l-Kebir bu geyretin semerelerinden bir tanesidir. Halka yönelik olarak da, döneminde çok fazla tepki toplamasına rağmen, bir meal hazırlamış, böylece insanların Kur’an’la birebir iletişime geçmelerini kolaylaştırmıştır.

Dihlevinin bu konuda mesajı nettir. Kur’anın doğru anlamını tespit etmek için gerekli alt yapı, iddia edildiği gibi, insan bir ömrü onu tahsil etmekle geçirse bile, elde edilemeyecek kadar çok değildir. Hatta bütün Kur’an okuyucuları için bile yeterli olacak miktarda altyapı bilgisi beş temel ilimle sınırlıdır. Bu ilimlere baktığımızda Dihlevî’nin muhtevayı ön plana çıkaran bir altyapı bilgisi ortaya koyduğunu görmekteyiz. Zaten muhatap kitle Kur’an’ın Allah’tan gelen vahiy olduğunu, tevatürle bize kadar ulaştığını, değişmeden korunduğunu bilmekte ve buna kesin olarak da inanmaktadır. O halde yapılması gereken şey, Kur’an’ın nasıl bir içeriğe sahip olduğunu ve olayları sunuş şeklini okuyucuya kavratmaktır.

Görüldüğü gibi Dihlevî İlâhi kelamdan yıllarca uzak tutulan insanları onunla tekrar barışık hale getirmek için tüm gayretini kullanmıştır. Bu gün bizim de ihtiyaç duyduğumuz şey aslında Dihlevî’nin de yapmak istediği şeydir. Elbette bu uğurda yapılan çalışmalar semeresini vermeye devam edecek ve Allah’ın izniyle ve vahyin inşa ettiği temeller üzerinde yükselen bir Kur’an toplumu, akl-ı selîmin hakim olduğu bir ümmet olabileceğiz.

BİBLİYOGRAFYA

Âlûsî: Ebu’s-Sena Şihabuddin Mahmud b Abdillah el-Hüseynî,

Rûhu’l-Meânî fi Tefsîr’l-Kur’an’l-Azîm ve’s-Sebu’l- Mesânî, Beyrut, tsz. (I – XXX)

Âmidî: Ebu’l–Hasan b. Ali, el-İhkâm fî Usûli’l-Ahkam, (I-IV), Kahire 1968.

Askerî: Ebû Hilâl el-Askerî, el-Furûku’l-Luğaviyye, Kum 1353 Baljon: J.M.S., Modernist Düşüncenin Şekillenişi Şah

Veliyyullah Dehlevi, (trc. İsmail çalışkan) Ankara Okulu Yay, Ankara, 2002.

Beydâvî: Nasuriddin Abdullah b Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve

Esrâru’t-Te’vîl, Beyrut, tsz. (I-II)

Bilmen: Ömer Nasûhi, Büyük Tefsir Tarihi, İstanbul, 1973. (I-II) Birışık: Abdulhamit, Hint Altkıtası Düşünce ve Tefsir Ekolleri,

İstanbul, 2001.

Cerrahoğlu: İsmail, Tefsir Usûlü, Ankara, 1993.

Cevherî: Ebu Nasır İsmail b Hammad el-Fârâbî, es-Sıhah fi’l-

Luga, Beyrut, 1404. (I – IV)

Cürcânî: es-Seyyid eş-Şerîf Ali b Muhammed, et-Ta’rîfât, Beyrut, 2003.

Çiçek: Halil, 20. Asırda Kur’an İlimleri Çalışmaları, İstanbul, 1996.

Demirci: Muhsin, Tefsir Usûlü ve Tarihi, İstanbul, 1998.

Dihlevî: Şah Veliyyullah Ahmed b. Abdirrahim, el-Fevzü’l-Kebîr

fi Usuli’t-Tefsir, Kahire, 1986.

Doğrul: Ömer Rıza, Tanrı Buyruğu Kur’an-ı Kerim’in Tercüme

ve Tefsiri, İstanbul 1980.

Ebu Davud: Süleyman b el-Eşas, Sünen, İstanbul, 1992. (I – IV) Ebu Hayyan: Muhammed b Yusuf el-Endelûsî, el-Bahru’l-Muhît,

Riyad, tsz. (I – VIII)

Elbânî: Muhammed Nasuriddin, es-Silsiletu’l-Ehâdîsi’d-Daife, Riyad, tsz. (I– XI)

Elmalılı: M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, (I-IX), İstanbul 1979.

Ensârî: Ebu Yahya Zekeriya b Muhammed b Zekeriya, , el-

Hudûdu’l-Enîqa, Beyrut, 1411.

Erdoğan: Mehmet, Huccetullahi’l-Baliğa Tercümesinin Önsözü, İstanbul, 2001.

Firuzabadî: Muhammed b Yakub, el-Kâmûsu’l-Muhît, B.y. , 1993. el-Ğursi: M. Salih b. Ahmed, el-Fikru’l-İslamî İnde’l-İmam ed-

Halîl: İbn. Ahmed Ebu Abdurrahman el-Ferâhîdî, Kitâbu’l-

Ayn, B.y.ve T.y. (I - VIII)

Hamidullah: Muhammed, Kur’an’ı Kerîm Tarihi (trc. Salih Tuğ), İstanbul, 1993.

Hemedânî: Ebu Bekr Muhammed b. el-Hâzımî, el-İ’tibâr fi’n-Nâsih

ve’l-Mensûh Mine’l-Âsâr, Beyrut 1928.

İbnü’l Arabî: el-Kâdî Ebu Bekr Muhammed b. Abdillah, Ahkamü’l-

Kur’an, (I-IV), Mısır 1957.

İbnu Âşûr: Tahir, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, B.y.y, tsz. (I –XXX)

İbn Atiye: Kâdı Ebu Muhammed Abdulhak b Ğalib el-Endelûsî, el-

Muharraru’l-Vecîz Fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz, Beyrut, 2001. (I – VI)

İbnu’l-Cevzî: Abdurrahman b Ali b Muhammed, Zâdu’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, Beyrut, 1404. (I – IX)

--- Nevâsihu’l-Kur’an, Beyrut 1985.

İbn Cüzey: Muhammed b Ahmed el-Ğırnâtî, et-Teshîl Li Ulûmi’t-

Tenzîl, Beyrut, tsz. (I – II)

İbn Fârıs: Ebu’l-Hüseyn Ahmed b Zekariyya, Mu’cem

Mekâyisi’l-Luga, B.y.y, tsz.(I – VI)

İbn Hazm: Ebû Abdullah Muhammed, Fî Ma’rifeti’-Nâsih ve’l-

Mensûh (Celaleyn Hâmişi), Çağrı Yayınları, İstanbul, tsz.

--- el- İhkâm fî Usuli’l Ahkâm, Beyrut 1983. (I-VIII)

İbn Kesir: Ebu’l-Fida İsmail b Ömer ed-Dimeşkî, Tefsiru’l Kur’an’il- Azîm, Dımeşk, 1404. (I – IV)

İbn Mâce: Ebu Abdillah Muhammed b Yezîd, Sünen, İstanbul, 1992. (I – II)

İbn Manzûr: Muhammed b Mukerrem el-İfrîkî el-Mısrî, Lisânü’l-

Arab, Beyrut, tsz. (I – XV)

İbn Teymiye: Ahmed b Abdulhalim, Mukaddime, Riyad, 1997.

İsfehânî: Ebu’l-Kâsım el-Hüseyin b Muhammed b el-Mufaddal er-Râğıb, el-Müfredât fi’l-Garîbi’l-Kur’an, Beyrut, 2001.

İsferâyînî: Rağıb b. Muhammed, Kitabu’n-Nâsih ve’l-Mensûh, (t.y.)

Kâsımî: Muhammed Cemâluddîn, Mehâsinu’t-Te’vîl, (I-XVII), Mısır 1957.

Kattan: Mennân, Mebâhis fi ulûmı'I-Kıır'ân, Beyrut, 1987. Karaman: Hayrettin, İctihad, Taklid ve Telfik Üzerine Dört Risâle,

İstanbul, 2001.

Kaya: Remzi, Kur’an’da Nesih, Bursa, 2001. el-Kefevî: Ebu’l-Bekâ, el-Külliyât, Beyrut, 1993.

Kurtubî: Ebu Abdillah Nuhammed b Ahmed b Ebi Bekir, el-

Câmî’ Li Ahkâmi’l-Kur’an, Kahire, 1372. (I – XX) el-Kusbî: Mahmud Zait, et-Tibyân fi Ulûrni'l-Kur'ân, Kahire, ths. Münâvi: Abdurrauf, Feyzu’l Kadir Şerhu Câmiu’s-Sağîr, Mısır,

1356. (I – VI)

Müslim: Ebu’l-Hüseyn Müslim b el-Haccac, Sahih, İstanbul, 1992. (I – V)

en-Nedvi: Ebu’l-Hasen, İslam Önderleri Tarihi (trc. Yusuf Karaca), İstanbul, 1992, (I-V)

Nehhâs: Ebû Ca’fer, Kitâbu’n-Nâsih ve’l-Mensûh, , Beyrut 1991. (I-III)

Nevevî: Muhyiddin Zekeriyya, Şerhu Müslim, Beyrut 1972. ( I-XVIII)

Özen: Şükrü, Mezheplerin Doğuşu ve İctihad Tartışması, İstanbul, 1987.

Râzî: Fahreddin Ebu Abdillah Muhammed b Ömer,

Mefâtîhu’l-Ğayb ( Tefsîr-i Kebîr), Tahran, tsz. (I – XXIV)

--- Esâsu’t-Takdîs fi İlmi’l-Kelam /Allah’ın Aşkınlığı ( çev. Doc. Dr. İbrahim Coşkun) İstanbul, 2006.

Râzî: Şemsuddîn Muhammed b Ebi Bekir, Muhtâru’s-Sıhah, Beyrut, 1996.

es-Salih: Subhi, Mebâhis fi ulümi'l-Kur'ân, Beyrut, 1985. es-Sebt: Halid b Osman, Kavâidu’t-Tefsîr, Kahire, 1421.

(I – II)

Sezgin: Fuad, Târihu't-türâsi'l-arabî (trc. Mahmud Fehmi Hicazi), Riyad 1983.

es-Siyalküti: M. Beşir, el-İmam el-Müceddid el-Muhaddis eş-Şah

Veliyyullah ed-Dihlevî Hayatuhû ve Da’vetuhû, Beyrut, 1999.

Suyûtî: Abdurrahma b el-Kemal Celaleddin, el-İtkân fi Ulûmi’l-

Kur’an, B.y.ve T.y. (I – II)

Şafiî: Muhammed b. İdris, er-Risâle, (trc. Abdulkadir Şener- İbrahim çalışkan) Ankara, 1997

Şatıbî: İbrahim b Musa el-Lahmî el-Ğırnâtî, el-İ’tisâm, Beyrut, 1997. (I – II)

--- el-Muvâfakât fi Usûli’ş-Şerîa, (trc. Mehmed Erdoğan) İstanbul, 1999. (I-IV)

Şevkânî: Muhammed b Ali, Fethu’l-Kadîr el-Câmî beyne

Fenneyi’r-Rivâyeti ve’d-Dirâyeti min İlmi’t-Tefsîr, Beyrut, tsz. (I – V)

--- el-Fevâid’l-Mecmua, Beyrut, 1407.

Şimşek: M. Said, Kur’an’ın Anlaşılmasında İki Mesele, Konya, 1987.

Taberî: Ebu Ca’fer Muhammed b Cerir, Câmi’ul-Beyân an

Te’vîli Âyi’l-Kur’an, Beyrut. 1405. (I – XII) Taşköprizade: Ahmed Efendi, Miftahu's-saâde, Kahire, 1968. Tehânevî: Keşşafu Istılâhâti’l-Funûn, İst. 1984. (I-II)

Tirmizi: Ebu Îsa Muhammed b Sevre, Sünen, İstanbul, 1992. (I–V)

Turgut: Ali, Tefsir Usûlü ve Kaynakları, İstanbul, 1991.

Vâhidî: Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed (v. 468/1075), Esbâbu’n-

Nuzûl, Mısır 1968.

Zebîdî: Ebu’l-Feyz Muhammed Murtazâ b. Muhammed el- Hüseynî, Tâcu’l-Arûs Şerhu’l-Kamûs, B.y.ve T.y.

Zehebî: Muhammed Hüseyin, et-Tefsir ve'l-müfessirü, Kahire, 1976. (I-III)

Zemahşerî: Ebu’l-Kasım Cârullah Mahmud b Ömer el-Harizmî, el-

Keşşâf an Hakaiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fi Vücûhu’t-Te’vîl, Lübnan, 2002.

--- Esâsu’l-Belâğa, Kahire, 1960.

Zencele: Abdurrahman b. Muhammed, Huccetül-Kırâat, Beyrut 1982.

Zerkeşî: Bedreddin Muhammed b Abdillah, el-Burhân fi

Ulûmu’l-Kur’an, Beyrut, 2001. (I – IV)

Zeyd: Mustafa, en-Nesh fi’l-Kur’âni’l-Kerim, (I-II), Mısır 1963.

Benzer Belgeler