• Sonuç bulunamadı

El-Fevzu'l-Kebir bağlamında Şah Veliyyullah Dihlevî'nin Ulumu'l-Kur'an anlayışı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "El-Fevzu'l-Kebir bağlamında Şah Veliyyullah Dihlevî'nin Ulumu'l-Kur'an anlayışı"

Copied!
106
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

TEFSİR BİLİM DALI

EL-FEVZU'L-KEBİR BAĞLAMINDA ŞAH VELİYYULLAH DİHLEVÎ'NİN ULÛMU'L-KUR'AN ANLAYIŞI

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

DANIŞMAN Prof. Dr. Yusuf IŞICIK

HAZIRLAYAN

Güneş ÖZTÜRK

(2)

I.TEDVÎN ÖNCESİ DÖNEMDE KUR'ÂN İLİMLERİ ... 7

I.A.KUR'ÂN İLİMLERİNİN DOĞUŞU... 7

I.B.PEYGAMBER VE SAHABE DÖNEMİNDE KUR'ÂN İLİMLERİ... 8

I.C.HZ PEYGAMBER SONRASI SAHABE DÖNEMİNDE KUR'ÂN İLİMLERİ... 9

I.D.TABİÛN DÖNEMİNDE KUR'ÂN İLİMLERİ...10

II. TEDVİN DÖNEMİNDE KUR'ÂN İLİMLERİ...12

II.A.HİCRÎ İKİNCİ ASIRDA KUR'ÂN İLİMLERİ...12

II.B.HİCRÎ ÜÇÜNCÜ ASIRDA KIIR'ÂN İLİMLERİ...12

II.C.HİCRÎ DÖRDÜNCÜ ASIRDA KUR'ÂN İLİMLERİ...14

II.D.HİCRİ BEŞİNCİ ASIRDA KUR’AN İLİMLERİ...14

II.E.HİCRİ ALTINCI ASIRDA KUR’AN İLİMLERİ...15

II.F.HİCRİ YEDİNCİ VE SEKİZİNCİ ASIRDA KUR’AN İLİMLERİ...16

II.G.HİCRİ DOKUZUNCU ASIRDA KUR’AN İLİMLERİ...16

II.H.HİCRİ ONUNCU ASIRDA KUR’AN İLİMLERİ...17

II.I.HİCRİ ONBİRİNCİ ASIRDA KUR’AN İLİMLERİ...17

II.J.HİCRİ ONİKİNCİ ASIRDA KURAN İLİMLERİ...17

II.K.HİCRİ ONDÖRDÜNCÜ ASIRDA KUR’AN İLİMLERİ...18

I.BÖLÜM...21

1.ŞAH VELİYYULLAH DİHLEVÎ: HAYATI VE ESERLERİ ...21

1.1.HİNDİSTAN’IN GENEL DURUMU...21

1.2.ŞAH VELİYYULLAH DİHLEVÎ’NİN YAŞADIĞI DÖNEM VE ÇEVRE...22

1.2.1.Siyasi Yapı ...22 1.2.2. Sosyal Yapı ...22 1.2.3.Dini Yapı ...23 1.3.ŞAH VELİYYULLAH DİHLEVÎ...25 1.3.1.Nesebi...25 1.3.2.Doğumu ve Lakabı ...25 1.3.3.Öğrenim Durumu ...26 1.3.4.Hac Yolculuğu ...27 1.3.5.Hicazdan Dönüşü ...28 1.3.6.Genel Yaklaşımı...29

1.3.7.Şah Veliyyullah Dihlevî’nin Vefatı ...30

1.4.ESERLERİ...31

1.4.1.Kur’an İlimleri ve Tefsire Dair Eserleri: ...31

1.4.2.Hadis İlmine Dair Eserleri...32

1.4.3.Akaid İlmine Dair Eserleri:...33

1.4.4.İslam Hukuk Felsefesine Dair Eserleri ...34

1.4.5.Fıkha Dair Eserleri:...34

1.4.6.Tasavvufa Dair Eseleri...35

1.4.7.Tarih ve Hal Tercümelerine Dair Eserleri:...36

1.4.8.Mektupları ...37

1.4.9.Şiirleri ...37

1.4.10.Çeşitli Konularla Alakalı Diğer Eserleri...37

II. BÖLÜM ...39

2.ŞAH VELİYYULLAH DİHLEVİ’NİN ULUMU’L-KUR’AN’A BAKIŞI ...39

2.1.ULÛMU’L-KUR’AN ...39 2.1.1. Tanımı ...39 2.1.2. Tarihçesi...40 2.1.3.Sayısı ...41 2.2.ESBÂB-INÜZÛL...44 2.2.1.Tanımı ...44 2.2.2.Dihlevî’nin Tanımı ...45

(3)

2.2.3. Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinin Kalıpları ...49

2.2.4. Sebep İfade Etmede Nass Olan Rivayetler: ...50

2.2.5. Sebeb İfade Etmede Nass Olmayan Rivayetler...51

2.3.NESH(YÜRÜRLÜKTENKALDIRMA)...52

2.3.1.Tanımı ...52

2.3.2.Neshin Şartları ...54

2.3.3.Dihlevî’nin Tanımı ...54

2.3.4.Neshedildiği Söylenen Âyetler...55

2.3.4.1.Vârise vasiyet etmekten bahseden ayet ... 56

2.3.4.2.Oruç tutmaya gücü yetenin fidye vermesi... 57

2.3.4.3.Oruç gecelerinde kadınlarla birlikte olmayı helal kılan ayet ... 58

2.3.4.4. Haram Aylarda Savaşmak... 59

2.3.4.5.Zevceler için Bir Yıllık Nafaka Vasiyeti... 59

2.3.4.6.Gizli Ve Açık Her Şeyden Hesaba Çekileceğini Bildiren Ayet... 60

2.3.4.7. Allah cc den Hakkıyla Sakınmak Ayeti ... 60

2.3.4.8. Anlaşmalı Kimseye Miras Payı Vermek ... 61

2.3.4.9. Mirastan Yetim ve Miskinlere Birşeyler Vermek... 62

2.3.4.10. Fuhuş İrtikap Eden Kadınlara Ta’zir Cezası ... 62

2.3.4.11.Haram Ayları Helal Saymak ... 63

2.3.4.12.Ehli Kitabın Arasında Hüküm Vermede Serbest Bırakılma ... 63

2.3.4.13.Beldesinden uzak yerde ölen kimsenin Vasiyyetine şahitlik konusu... 64

2.3.4.14. Tek Bir Müslümanın On Kafire Galip Geleceği... 65

2.3.4.15.Hıfâf ve Siqâl Olarak Seferberlik Emri ... 65

2.3.4.16.Zinakar Kadınlarla Evlenmenin Kötülenmesi ... 66

2.3.4.17.Hizmetçi ve Kölelerin Odaya girerken İzin İstemeleri ... 66

2.3.4.18.Nikahı Altındaki Eşleri Hariç Hz Peygambere Başka Kadınların Helal olmaması ... 67

2.3.4.19.Rasulullah sav ile Özel Görüşmek İsteyen Kimsenin Tasaddukta Bulunması ... 67

2.3.4.20.Kafirlere İltica Eden Eşin Mehrini Ganimetten Almak ... 68

2.3.4.21.Gece Namazı Emri ... 68

2.4.USLÛBU’L-KUR’AN ...69

2.4.1.Tanımı ...69

2.4.2.Dihlevî’ye Göre Kur’an’ın İfade Özellikleri:...69

2.5.MUHKEM-MÜTEŞABİH...72

2.5.1.Tanımı ...72

2.5.2.Âlimlerin Istılahında Kullanıldığı Anlamlar ...73

2.5.3.Dihlevî’nin Görüşü...76

2.6.KUR’AN’INİ’CÂZI...77

2.6.1.Tanımı ...77

2.6.2.Dihlevî’nin Görüşü...77

2.7.SAPKINFIRKALARLAMÜCADELE...79

2.7.1.Müşriklerle Mücadele...80

2.7.1.1.Müşriklerin İnanç esasları ... 82

2.7.1.2. Şirk ve Çeşitleri... 83

2.7.1.3.Teşbih İnancı ve Yansımaları... 84

2.7.1.4. Tahrifin Doğuşu ve Tezahürleri ... 85

2.7.1.5. Müşriklerin İnançlarını Radderken Kullanılan Yöntemler ... 86

2.7.1.6.Teşbih İnancını Reddederken Kullanılan Yöntemler ... 86

2.7.1.7.Tahrifin Reddedilmesinde Kullanılan Yöntemler... 87

2.7.1.8.Kıyamet ve Yeniden Dirilmeyi İnkârlarını Reddederken Kullanılan Metot... 87

2.7.1.9.Risaleti İnkârlarına Verilen Cevap ... 87

1. GEÇMİŞ ASIRLARDA PEYGAMBER GÖNDERMENİN VUKU BULMASI VE GERÇEKLEŞMİŞ OLMASI. ...87

2.7.2.KUR’AN’IN YAHUDİLERLE MÜCADELESİ...88

2.7.2.1.Lafzî ve Manevî Tahrif ... 88

2.7.2.2. Ayetleri Gizlemeleri... 90

2.7.2.3.Allah’a İftira etmeleri ve Allah’ın Kitabına Ziyadeler Yapmaları... 91

2.7.2.4.Hz Peygamber’as’ın Risalerini Kabule Yanaşmamalarının Sebebi... 92

SONUÇ ...94

(4)

ÖNSÖZ

İnsanlığa yön vermek ve onun karşılaşacağı tüm problemlere çözüm bulmasını sağlamak amacıyla, ilk insanla birlikte yeryüzüne inmeye başlayan vahyin en son halkası Kur’an’dır. Kur’an’ın ilk muhatapları onu doğru bir şekilde anlamak ve kendilerinden sonra gelen nesillere bu doğru anlamla birlikte Kur’an’ı aktarmak için yeterli gayreti göstermişlerdir. Sonuçta her nesil kendi döneminde oluşan anlama problemine çözüm bulmak için değişik metotlar geliştirmiştir. İlk nesilde, vahyin inişine şahit olma, vahiy diline fıtrî selîka ile olan aşinalık, şeriat tebliğcisiyle bizzat muhatap olma ve ondan doğru anlamın prensiplerini öğrenme vb birtakım özelliklerin bulunması, sonraki nesillerin Kur’an’ı anlama konusunda ihtiyaç duydukları malzemeyi oldukça azaltmıştır.

Kur’an’ı doğru anlamak için gerekli asgarî bilgi seviyesini tespit ederken, nesiller arasında ki bu farklılıklar çok önemli bir rol oynamıştır. Vahiy kaynağından uzaklaştıkça insanların doğru anlamı tespit etmede kendisinden faydalanacakları asgari entellektüel seviye giderek çıta yükseltmiş sonunda öyle bir hal almıştır ki neredeyse Kur’an okumaya bile fırsat bulamadan insanlar ömürlerini bu asgari şartları yerine getirmeye adamışlardır.

Kur’an İlimleri adıyla gelişen bu literatür, ilk dönemlerde müstakil çalışmalarla belirli konulara hasredilirken daha sonra Kur’an’la en ufak bir ilgisi olan her şey bu literatüre dahil edilmiştir. Kur’an ilimleri denildiği zaman anlaşılan muhteva, bu nedenle her dönemde farklılık arzetmiş, yaşanılan çevre, nesil, kültürel ve etnik farklılıklar da bu değişiklikte rol oynamıştır.

Dini, bid’atlerdan arındırma ve aslına döndürme adına yapılan tecdid hareketi Ulûmu’l-Kur’an konusunda da kendini göstermiştir. 18. yy da

(5)

başlattığı tecdid hareketiyle Hindistan’da pek çok hayırlı faaliyetin başlamasına vesile olan Şah Veliyyullah Dihlevî, Ulûmu’l-Kur’an konusunda da bir tecdidin gerekli olduğuna inanmış ve bu inandığı amacı gerçekleştirmek adına çalışmalar ortaya koymuştur. Bu çalışmaların en önemlilerinden birisi de el-Fevzü’l-Kebir adlı eseridir. Bu eserde müellif Kur’an’ın inceliklerine vâkıf olmak, onu doğru bir şekilde anlamak ve ondan gereği şekilde istifade edebilmek için bilinmesi gereken asgarî seviyeyi tespit etmekle işe başlamış, uzun seneler süren okumaları

sonucunda elde ettiği birikimi Kur’an talebelerine sunmak istemiştir. Böylece, yıllarca Kur’an’ı anlamak için gerekli ilimleri tahsil etmekle uğraşan fakat sonuçta eline Kur’an’ı alamadan onu anlama fırsatı bulamadan hayata veda eden ilim talebelerine çok önemli bir yöntem göstermiştir.

Dihlevî, sahip olduğu pek çok özellik sebebiyle ülkemizde üzerinde çalışma yapılmaya değer bir şahsiyet olarak görülmüş, hakkında pek çok akademik çalışma yapılmıştır. Biz bu çalışmada onun Kur’an İlimleri

hakkındaki görüşlerini, Kur’an ilimleri anlayışını, kendisinden öncekilerden farkı ve sonrakilere etkisini incelemeyi amaçladık. Özellikle el-Fevzü’l-Kebir adlı eseriyle diğer âlimlerin eserlerini mukayese etmek suretiyle bir sonuca ulaşmak hedefimizdir. Bu nedenle Çalışmamızın adı el-Fevzu'l-kebir

Bağlamında Şah Veliyyullah ed-Dihlevî'nin Ulûmu'l-Kur’an Anlayışı olarak belirlenmiştir.

Bu çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Girişte Ulûmu’l-Kur’an kavramını ortaya çıkışı, tarihi süreç içerisinde gelişimi ve Dihlevî’ye kadar ve ondan sonra günümüze kadar yazılan belli başlı eserler özet olarak tanıtılmıştır. Birinci bölümde Dihlevî’nin hayatı, ilmi şahsiyeti, dönemindeki önemli olaylar, bu olayların onun eserlerine ve ilmi birikimine etkisi vb konular ele alınmıştır. İkinci bölümde ise Kur’an İlimleri kavramından başlamak üzere Dihlevî’nin ele aldığı konular mukayeseli olarak incelenmiş, Diğer âlimlerle örtüşen ve farklı olan yerler belirlenmeye çalışılmıştır. Sonuç

(6)

kısmında ise bu araştırmanın neticeleri ortaya konulmak suretiyle genel bir değerlendirme yapılmıştır.

Bu çalışma esnasında ve çalışmanın konusunu belirlemede, ders döneminde ve daha sonrasında literatürü tanıma ve ondan faydalanma konusunda yol ve yöntem göstererek yardımlarını esirgemeyen tez danışmanın Prof. Dr. Yusuf IŞICIK’a, kendilerinden istifade ettiğim değerli hocalarım Prof. Dr. İsmet ERSÖZ Prof. Dr. M. Said ŞİMŞEK’e ve Doc. Dr. Fethi Ahmet POLAT’a burada teşekkür etmek istiyorum.

Güneş ÖZTÜRK KONYA–2006

(7)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser

a.g.m. : Adı geçen makale

as : Aleyhisselam

bkz. : Bakınız

b.y. ve t.y. : Basım yeri ve tarihi yok

c. : Cilt

cc : Celle celalüh

h. : Hicri

Hz. : Hazreti

ist. : İstanbul

r.a. : Radıyallahu anh

s. : Sayfa

sav : Sallallahu aleyhi ve selellem

tsz. : Tarihsiz

(8)

GİRİŞ

I.TEDVÎN ÖNCESİ DÖNEMDE KUR'ÂN İLİMLERİ

I.a.Kur'ân İlimlerinin Doğuşu

Ulûmu'l-Kur'ân tabirinin ilk defa ne zaman kullanılmaya başlandığı tam olarak bilinmemektedir. Abdülazim ez-Zerkânî (v. 1948) bu tabiri ilk kullanan müellifin el-Burhân fi Ulûmi'l-Kur'ân adlı eseriyle beşinci asır ulemasından

Ali b. İbrahim b. Said el-Hûfî (v. 430/1038) olduğunu söylemektedir.1 Yalnız

Subhi Salih onun bu görüşüne katılmadığını ifade ederek adı geçen tabiri ilk kullanan müellifin el-Hâvî fi Ulûmi'l-Kur'ân isimli eseriyle dördüncü asır ulemasından Muhammed b. Halef Merzeban (v. 309/921) olduğunu iddia etmektedir. 2

Kısacası, Ulûmu'l-Kur'ân ifadesi kavram olarak IV. hicrî asrın başlarında kullanılmış olmakla birlikte, ilim ehli arasında yaygın olan şekliyle ancak sekizinci asırda literatüre girmiştir.

Ulûmu'l-Kur'ân tabirinin lafız olarak dördüncü veya beşinci asırlarda kullanılmaya başlanmış olması, Kur'ân ilimlerinin ancak bu asırlarda ortaya çıktığı anlamına gelmez. İlk dönemlerde, özellikle Peygamber ve sahabe devrinde Ulûmu'l-Kur'ân adı altında eserler ortaya konmamışsa da vahiy, Esbâb-ı Nüzûl, kıraat, Kur'ân'ın kitabeti, cem'i, istinsahı, hatta noktalanması ve harekelenmesi gibi pratikte Kur'ân ilimlerini ilgilendiren konular pekâlâ konuşulmuş, tartışılmış ve bu mevzularda belli sonuçlara ulaşılmıştır. Kur'ân ilimleri ilk dönemlerde metodolojik ve sistemli bir ilim olarak ortaya çıkmamış ve o konuda eser verilmemişse de Kur'ân'ın indirilmeye başlamasıyla Ulûmu'l-Kur'ân'ı ilgilendiren konular gündeme gelmiş ve konuşulmuştur. Dolayısıyla Ulûmu'l-Kur'ân'ın ortaya çıkışını lafzın ortaya

1Muhammed Abdülazim ez-Zerkânî, Menâhilü'l-İrfân fi Ulûmi'l-Kur'ân, Kahire, 1980, I. 34–35. 2 Subhi es-Sâlih, Mebâhis fi Ulûmi'l-Kur'ân, Beyrut, 1985, s.124.

(9)

çıkışına bağlamaksızın Kur'ân vahyinin inmeye başladığı ilk günlere kadar götürmek mümkündür.

Burada Kur'ân ilimleri ile yakın ilgisi olan Usûlü't-tefsîre, onun ortaya çıkışma ve Ulûmu'l-Kur'ân ile ilişkisine de kısaca temas edilebilir. Usûlu't-tefsir terkibinin de Ulûmu'l-Kur'ân gibi ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmemektedir. Görebildiğimiz kadarıyla bu terkip adı altında elimize ilk ulaşan eser İbn Teymiye'nin (v. 728/1327) Mukaddime fi usüli't-tefslr adlı eseridir. Usûlu't-tefsir adı altında yazılan eserlere bakıldığında onun daha ziyade Kur’ân’ın tefsirine yönelik konuları ihtiva ettiği ve Kur’ân’ın anlaşılmasına yönelik metodoloji üzerinde durduğu görülür. Bu yönüyle usûlu't-tefsir, Ulûmu'l-Kur'ân'a göre daha özel bir alanı ifade etmekte ve

Kur’ân’ın yorumunda takip edilecek prensipleri ihtiva etmesiyle sınırlanmaktadır. Netice itibarı ile Ulûmu'l-Kur’ân’ın, usûlü't-tefsîri içerisinde barındıran bir genişliğe sahip olduğu söylenebilir.

Usûlü't-Tefsîrin lafzen değil de vakıa olarak ne zaman başladığı meselesi ise tıpkı Ulûmu'l-Kur'ân'da olduğu gibi Kur’ân’ın indirilmeye başlandığı tarihlere kadar geriye götürülebilir. Buna, Hz. Peygamber'in Kur'ân'ı Kur'ân'la tefsiri örnek olarak verilebilir.

I.b.Peygamber ve Sahabe Döneminde Kur'ân İlimleri Bu dönemi kendi arasında iki kısma ayırabiliriz

1. Peygamber'in vefatına kadar olan dönem

2. Peygamber'in vefatından sonraki sahabe dönemi

Böyle bir ayırımı zorunlu kılan temel sebep, Kur'ân ilimlerinin Hz Peygamber dönemindeki durumu ile Hz Peygamber'in vefatından sonraki durumunun önemli ölçüde farklılık arz etmesidir. Bilindiği gibi Peygamberlik döneminde Hz. Muhammed Kur’ân’ın ilk muhatabı, uygulayıcısı ve tebliğcisi

(10)

idi. Ancak bunlardan da önemlisi, Hz Peygamber'in ortaya çıkan sorunlara vahiy tarafından yönlendirilmesi sayesinde kesin çözüm bulmasıdır. Başka bir deyişle risâlet döneminde Hz. Peygamber dinî bir otorite olarak kendisine vahyedilen Kur'ân'ı ilk nesle okuyor, gerekli yerlerde açıklamalarda bulunuyor, sorulan sorulara cevap veriyor, özetle bu alandaki tüm problemleri çözüyordu. Dolayısıyla onun hayatta olduğu dönemde Kur'ân bütünüyle vahyedilmiş, vahyedilen tüm parçalar yazıya geçirilmiş, belki Kur'ân'la karışma endişesiyle bizzat Peygamber tarafından hadis ve tefsir cinsinden

başka şeylerin yazılması yasaklanmıştır.3

Hz Peygamber dönemi yukarıda ifade edildiği gibi Kur'ân ilimleri açısından problemsiz bir görünüm arz ettiğinden ve ortaya çıkan problemler de Hz Peygamber tarafından çözüme kavuşturulduğundan, üzerinde daha çok durulması gereken dönem risâletin sona ermesiyle başlayan dönemdir.

Peygamberlik döneminin aynı zamanda Kur'ân ilimlerinin doğuş dönemi olduğunu önemle vurgulamak istiyoruz.

I.c.Hz. Peygamber Sonrası Sahabe Döneminde Kur'ân İlimleri

Kur'ân ilimleri Hz. Peygamber'in vefatıyla birlikte artık vahiy tarafından kontrol edilmeyen yeni bir safhaya girmiş, o dönemden bu yana Kur'ân ve onun anlaşılması hususunda sayılamayacak kadar eser ve görüş ortaya çıkmıştır. Başka bir ifade ile Peygamber'in âhirete irtihal etmesiyle Kur'ân, hata yapmaktan masum olmayan beşerin bir nevi kontrolü altına girmiş ve bu kontrol altında müspet-menfi büyük bir ilim ve düşünce ürünü ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan bütün bu ilmî/fikrî mirasın arkasında şüphesiz içerisinde bulunulan zaman ve çağın problemlerine ve insanların ihtiyaçlarına göre yorumlanması ve anlaşılması gereken Kur'ân bulunmaktadır.

3Ahmed b Abdulhalim İbn Teymiye, Mukaddime, s.9-10; Zehebi, Muhammed Hüseyin, et-Tefsir ve'l-Müfessirûn, Kahire, 1976, I, 45-46, Zerkâni, Menâhil, I, 27-28; Subhi Salih, Mebâhis, s. 119-120; İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, Ankara, 1988, I, 41-68.

(11)

Sahabe döneminde Kur’ân’ın gerek metnine ve metninin korunmasına, gerekse anlaşılmasına yönelik birçok faaliyetle karşılaşılmaktadır.

Metnine yönelik faaliyetler olarak Kur’ân’ın Hz. Ebubekir (v. 13/635) döneminde cem' edilmesi, Hz. Osman (v. 35/655) devrinde istinsah edilerek birçok şehre gönderilmesi ve Hz. Ali (v. 40/660) zamanında nokta ve

ha-rekeleme işine adım atılması akla gelmektedir.4

Kur’ân’ın indiği dönemde Arap yazısı gelişmediği için yazım kuralları tam olarak yerleşmemişti. Kur’ân’ın istinsahı da aynı şekilde yetersiz kurallar çerçevesinde yürütülebilmişti. Bu nedenle Kur'ân'da tam olarak oturtulmuş yazım şekli bulunmadığından Hz. Osman döneminde takip edilen yazım metodu bir gelenek olarak sürdürülmüş ve Kur'ân'a özgü resmî bir yazı şekli ortaya çıkmıştır. Bu yazım geleneği daha sonra İlm-i Resmi Osmânî veya

Resm-i Hatt-ı Osmânî olarak Kur'ân ilimlerindeki öncelikli yerini alacaktır.5

Hz Peygamber'in vefatından sonra sahabe Kur'ân'ı anlama ve yorumla-mada yeni ve farklı metotlar takip etmişlerdir. Bu dönemde Kur'ân'ı Kur'ân'la ve sünnetle tefsir etmenin yanında İslâm tarihinde ilk defa re'y ile tefsir etme geleneği de başlatılmış olmaktadır. Bu dönemde re'y ile tefsirden, Arap dilinden (şiirinden ve nesrinden) istişhad edilmesi, akıl, mantık ve anlayış gücünü kullanarak fikir yürütülmesi, hatta gerektiği yerde ehl-i kitaba

başvurulması kastedilmektedir.6

I.d.Tabiûn Döneminde Kur'ân İlimleri

Fetihler yoluyla ve İslâmiyeti tebliğ etmek maksadıyla birçok sahabe Arabistan sınırları dışına çıkarak bulundukları yerlerde bildiklerini öğretme ve

4 Kur’ân’ın cem' ve istinsahı konusunda geniş bilgi için bk. Bedreddin Muhammed b Abdilah ez-Zerkeşî, el-Burhân fi Ulûmi’l-Kur’an, I, 233–240; Suyûtî, el-İtkân, 1, 202–211; Zerkânî, Menâhil, I, 240-262; Subhi Salih, Mebâhis, s.65-89; Mennânu'l-Kattân, Mebâhis fi Ulûmi'I-Kıır'ân, Beyrut, 1987, s.117-134. 5 Kur’ân’ın yazı tarzı hakkında bk. Muhammed Hamidullah, Kur’an’ı Kerîm Tarihi (trc. Salih Tuğ), İstanbul, 1993, s.51–76.

(12)

dini yayma çabası içerisinde bulunmuşlardır. Bunlar içerisinden bir kısmı ilimde büyük mesafe kat ederek bulundukları yerlerde birer ekol haline gelmiş, kısa zaman içerisinde Mekke, Medine ve Küfe gibi ekoller ortaya çıkmış ve buralarda sahabeler, büyük ilim ehli insanlar yetiştirmişlerdir.

Müslümanların yaşadığı bölgelere yenilerinin eklenmesi farklı kültürlerin bir araya gelmesine neden olmuş ve bu durum Kur’ân’ın yorumlanmasında da kendini hissettirmiştir. Bu anlamda Kur’ân’ın yorumu sahabe döneminden farklı olarak yeni gelişmelere sahne olmuş; tefsir metoduna Peygamber ve sahabeden yapılan nakillerin yanında aklî yaklaşımlar, lügavî izahlar ve isrâilî rivayetler ziyadesiyle ilave edilmiştir.7

Peygamberlik döneminden uzaklaşıldıkça müslümanların Kur'ân'ı anlama ve yorumlama teknikleri farklılaşmış ve artmış; buna bağlı olarak ortaya çıkmış olan nakil edebiyatı da o oranda ziyadeleşmiştir.

Hicretin ilk asırlarda (Peygamber, sahabe ve tabiin döneminde) Kur'ân ilimleri şifahen nakledilerek gelişme göstermiş; Ulûmu'l-Kur’ân’ın bir kısım konularında bazı âlimlerin eser verdikleri ifade edilse de bunlar günümüze

ulaşmamıştır.8 Tabiin döneminden itibaren hadislerin tedvin edilmeye

başlamasıyla Hz Peygamber ve sahabeden tefsirle ilgili yapılan nakiller de bir araya getirilmeye başlanmış ve tefsir ilmi müdevven hadis mecmuaları içinde bir bölüm olarak yerini almıştır.

7 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 120-139.

(13)

II. TEDVİN DÖNEMİNDE KUR'ÂN İLİMLERİ

II.a.Hicrî ikinci Asırda Kur'ân İlimleri

Bu devirde nâsih-mensuh, Kur’ân’ın faziletleri ve kıraat gibi Ulûmu'l-Kur’ân’ın çeşitli dallarında eserler verilmiştir. İkinci asır aynı zamanda kıraat ilminin, mütevatir ve şaz kıraatların ortaya çıktığı bir devirdir. Bu dönemden kıraat ilmine ait çok fazla yazılı malzeme günümüze kadar ulaşmasa bile söz konusu ilmin temellerinin ikinci asırda atılmış olması o devre damgasını vurmaktadır.

İkinci asrın diğer önemli bir özelliği bu dönemde Basra ve Küfe dil mekteplerinin oluşmasıdır. Dil konusundaki gelişmelerin Kur'ân ilimleri açısından önemi, söz konusu âlimlerin dilin kurallarını belirlerken müracaat

ettikleri kaynaklardan belki en önemlisinin Kur'ân olmasıdır.9

Netice itibarı ile bu dönem, Kur'ân'a çok yönlü olarak müracaat edildiği, doğrudan Kur'ân'ı ilgilendiren konularda çalışmalar yapıldığı gibi, dolaylı olarak Kur'ân'ı alakadar eden mevzularda da eserler telif edildiği bir dönemdir. Önceki dönemlere nazaran bu dönemde akıl ve re'y daha çok ön plana çıkarılmış; Kur’ân’ın yorumunda re'y/dirayet metodu nakil/rivâyet usulünün önüne geçmiştir.

II.b.Hicrî Üçüncü Asırda Kur'ân İlimleri

Üçüncü asırda, i'cazu'l-Kur'ân meselesinin önemli bir gelişme gösterdiği ve Kur’ân’ın i'câzı konusunda ciddi iddiaların öne sürüldüğü müşahede edilmektedir. Esasında ikinci asırda kısmen i'cazu'l-Kur'ân tartışmaları başlamış ve Kur’ân’ın i'câzı hakkında bazı iddialar ileri sürülmüştü. Örneğin Abdullah b. Mukaffa'nın (v. 142/759) Kur'ân'a muaraza etmek için bir kitap telif ettiği ve Kasım b. İbrahim er-Râzî'nin (v. 246/860) er-Redd

(14)

Zindîki'l-La'in İbn Mukaffa' adı altında ona bir tenkit yazdığı bildirilmektedir. İkinci asırda yavaş yavaş tartışılmaya başlayan Kur’ân’ın i'câzı meselesi üçüncü asırda daha geniş bir şekilde ele alınmış ve bu konuda eserler telif edilmiştir. Bu dönemde i'cazu'l-Kur'ân tartışmalarının öncülüğünü Mutezile âlimlerinin yaptığı söylenebilir.

Üçüncü asır Kur'ân ilimlerinin kendi içerisinde belli dallara ayrıldığı ve o dallarda bazı eserlerin telif edildiği bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Ulûmü'l-Kur’ân’ın kendi içerisinde dallara ayrılmaya başlaması tabii ki ikinci asırda olmuştur. Çünkü Kıraat, el-Vücûh ve'n-nezâir' gibi konularda eserlerin bu asırda telif edilmeye başlaması, bu dönemde Kur'ân ilimlerinin bazı dallara ayrıldığını göstermektedir. Bu dönemde bazı tefsirlerin yanında Meâni'l-Kur'ân, Esbâbü'n-Nüzûl, Nâsih-Mensûh, Müşkilu'l-Kur'ân gibi alanlarda da eserler yazıldığı görülmektedir.

Üçüncü asırda ulûmü'l-Kur'ân ile ilgili telif edilen eserlere bakıldığında eser ortaya koyan her âlimin kendi alanı ve bilgi sahası ile alakalı konularda kitap yazdığı görülmektedir. Örneğin Ferrâ (v. 207/822) ve Ebû Ubeyde (v. 210/825) gibi Arap dili konusunda uzman olan âlimlerin Kur'ân'a dil açısından baktığı ve onun dil inceliklerini tetkik ettiği; Şafiî (v. 204/819) gibi fıkıh konusunda uzman olan âlimlerin fıkhî/hukukî âyetleri yorumladığı, Sehl b. Abdillah et-Tüsterî (v. 283/896) gibi tasavvuf konusunda uzmanlaşmış olan âlimlerin ise işârî mana taşıyabilen âyetlere yöneldiği müşahede edilmektedir.10

Üçüncü asrın son bir özelliği olarak mütevatir 7 kıraatin bu dönemin sonlarına doğru cem edilmesi zikredilebilir.

(15)

II.c.Hicrî Dördüncü Asırda Kur'ân İlimleri

Dördüncü asrın Kur’ân’ın i'câzı açısından da önemli bir dönem olduğu söylenebilir. Çünkü önceki asırlarda olduğu gibi bu dönemde de Kur’ân’ın mucizeliği meselesi ele alınmış, kelâm, dil ve belagat âlimleri i'câz konusunda eser vermişlerdir.

Ebu'l-Hasen el-Eş'arî (ö. 324/935) gibi kelâmcılar, İbn Cerîr et-Taberî (ö. 310/922) ve Hasan b. Muhammed el-Kummî (v. 378/988) gibi müfessirler, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd el-Vâsıtî (v. 306/919), Ali b. İsâ er-Rummânî (v. 384/994), Ahmed b. Muhammed el-Hattâbî (v. 388/998) gibi mütekellim ve Ebû Hilâl el-Askerî (v. 400/1009) gibi belâgatçılar bu asırda Kur’ân’ın i'câzı hakkında fikir beyan etmiş ve genellikle dil, belagat ve üslûp açısından Kur’ân’ın mucize bir kitap olduğunu söylemişlerdir.

II.d.Hicri Beşinci Asırda Kur’an İlimleri

Hicrî V. asırda Ulûmu'l-Kur'ân'la ilgili olarak iki önemli eser karşımıza çıkmaktadır.

Bunlardan birincisi, Ali b. ibrahim b. Said el-Hûfî (v. 430/1038) tarafından kaleme alınan "el-Burhan fi Ulûmi'l-Kur'ân" adlı eserdir. Ali b.

İbrahim, Arap dili, grameri ve tefsirde uzmanlaşmış birisidir.11 Eser, bir tefsir

kitabı olmakla birlikte, bir kısım Kur'ân ilimlerini de içermektedir. Eserde Garibül-Kur'ân, İ'rabu'l-Kur'ân, Vakf ve İbtida, Kıraat, Esbabu'n-Nüzûl, Nesh vb. konulara yer verilmiştir. Ancak konular peş peşe ve tertipli bir şekilde değil de Kur'ân âyetlerini tefsir ederken, uygun görülen yerlere serpiştirilerek izah edilmişlerdir.12

11 Hayreddin Zirikli, el-A'lam, Beyrut, 1969. V, 53; Taşköprizade Ahmed Efendi, Miftahu's-Saâde, Kahire, 1968, I,435.

(16)

İkinci eser, Ebû Davud Süleyman b. Necah (v. 496/1103) tarafından kaleme alınan " el-Beyânü'l-Câmi' li Ulûmi'l-Kur'ân" adlı eseridir. Zirikli'nin verdiği bilgiye göre bu eser 300 farklı bölüm ihtiva etmekte ve bu haliyle Ulûmu'l-Kur'ân kaynakları arasında sayılmaktadır. Bu âlimin "et-Tibyân li

Hecâi't-Tenzîl" adlı eseri de Kur'ân ilimleri ile ilgili sayılmaktadır.13

II.e.Hicri Altıncı Asırda Kur’an İlimleri

Bu asırda yazılan kitaplar içinde ilk sırayı Rağıb el-Isfehânî diye bilinen Ebu'l-Kasım el-Hüseyin b. Muhammed el-Mufaddal (v.503/1109)'in

"Mukaddimetü't-Tefsir" adlı eseri almaktadır.14

İkinci sırada Endülüslü âlim Abdulhak b. Ebû Bekir b. Abdülmelik b. Atıyye (v. 543/1148)'nin el-Câmi'u'l-Muharraru's-Sahîhu'l-Vecîz fi

Tefsiri'l-Kur'âni'l-Aziz isimli tefsirine Kur'ân ilimlerine ilişkin yazmış olduğu mukaddimedir.

Üçüncüsü Muhammed b. Abdullah b. Muhammed el-Meâfîrî (v. 546/1151)'nin "Kanunu't-Te'vil fi't-Tefsir" adlı eserdir.15

Dördüncüsü İbnü'l-Cevzî olarak bilinen Cemalüddin Ebu'l-Ferec Abdurrahman b. Ali 'nin "Funûnu'l-Efnân fi Ulûmi'l-Kur'ân" adlı eseridir. Eser ele aldığı konular itibariyle ve konuları ele alış metoduyla incelendiği zaman, Kur'ân ilimleriyle ilgili olarak o vakte kadar yazılan eserler içerisinde en kapsamlı ve derli toplu olanıdır. Bu özelliği ile o, kendisinden sonra Kur'ân ilimleri ile ilgili eser verenlere özellikle de Zerkeşî'ye kaynak teşkil etmiştir.16

Ancak bu eserin eldeki matbusu ile Ayasofya nüshası arasında oldukça fazla fark mevcuttur. Eserin orijinalinde olan son on bölüm matbusunda

13 Zirikli, A'lam, III, 200.

14 Zirikli, A lam, II, 279.

15 Davûdî, Tabakatü'l-Müfessirîn, Beyrut, ts. II,162; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, İstanbul, 1973, II,473.

(17)

maalesef bulunmamaktadır. Bu nedenle eserin yeniden ele alınıp tahkik edilmeye ihtiyacı vardır.17

II.f.Hicri Yedinci ve Sekizinci Asırda Kur’an İlimleri Birincisi Süleyman b. Abdülkavi et-Tûfî (v. 716/1316)'nin "el-İksîr fi İlmi't-Tefsir" adlı eseridir.18 Bir Ulûmu'l-Kur'ân çalışması olmaktan ziyade, ağırlıklı olarak belagat, meânî ve beyan ilimlerini ele alan bir eserdir.

İkincisi Şeyhülislam Takıyyüddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. Abdulhalim İbn Teymiyye (v. 728/1327)'nin kaleme aldığı "Mukaddime fi Usûli't-Tefsir" isimli çalışmadır. Eserin muhtevasını incelediğimiz zaman, bunun, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiînin tefsir metodunu ele aldığını ve müellifin Kur'ân tefsirinin ne şekilde yapılması gerektiğine dair görüşlerini içerdiğini, bunun dışında diğer Kur'ân ilimlerine fazla yer vermediğini söyleyebiliriz.

Üçüncüsü Ebû Abdillah Bedruddin Muhammed b. Behadur b. Abdullah ez-Zerkeşî (v. 794/1392)'nin "el-Burhan fi Ulûmi'l-Kur'ân" adlı eseridir. Müellif Zerkeşî, el-Burhan'da Kur'ân ilimlerini 47 başlık altında incelemiştir. Bu yönüyle eser, o zamana kadar yazılan en kapsamlı Kur'ân ilimleri kaynağı olma özelliğini taşımaktadır. Kendisinden sonra bu alanda eser yazan âlimler özellikle Suyûtî bu eserden oldukça fazla istifade etmiştir. Eser hâlâ bu hususta en şümullü kaynak olma vasfını devam ettirmektedir.

II.g.Hicri Dokuzuncu Asırda Kur’an İlimleri

Bu asırda iki eser dikkati çekmektedir. Bunlardan birincisi, Celaleddin Ebu'1-Fadl Abdurrahman b. Ömer el-Bulkînî (v. 824/1421)'nin

"Mevâki'u'l-Ulûm min Mevâki'i'n-Nücûm" adlı çalışmasıdır. İkincisi ise Muhyiddin Ebû

17 Bu kanaate bizi sevkeden, elimizdeki matbu nüshayı Ayasofya yazmasının tanıtımı ve içeriğiyle karşılaştırmamızdır.

(18)

Abdillah Muhammed b. Süleyman Kafiyeci (v. 879/1478)'nin "et-Teysir fi

Kavâidi İlmi't-Tefsir" adlı eseridir.

II.h.Hicri Onuncu Asırda Kur’an İlimleri

Ulûmul-Kur'ân'la ilgili olarak X. asra damgasını vuran eser Celaleddin b. Kemaleddin es-Suyûtî (v.911/1506)'nin "el-İtkân fi Ulûmi'l-Kur'ân" adlı kapsamlı kitabıdır. Mukaddimesinde belirtildiğine göre Suyûtî bu eseri 150 civarında eserden istifade ile yazmıştır. Zerkeşî'nin el-Burhan'ı en temel kaynaklarından birini teşkil etmektedir.

II.ı.Hicri Onbirinci Asırda Kur’an İlimleri

Kayda değer Kur'ân ilimleri çalışması olarak bir Osmanlı müellifi olan İbrahim Bergamavî (v. 1014/1605)'nin Tefsir Usûlü Risalesi'dir.

II.j.Hicri Onikinci Asırda Kuran İlimleri

Şah Veliyullah Dihlevî (v. 1176/1764) ye ait olan ve araştırma konumuzu teşkil eden el-Fevzu'l-Kebîr fî Usüli't-Tefsîr adlı eser bu dönemin en önemli çalışması sayılmaktadır. Usûl-i tefsirin bütün konularını ihtiva etmeyen eserin telifinde çok az kaynak kullanıldığı, fikrî ve içtihadî yönünün ağırlık kazandığı görülmektedir. Müellifin medrese tahsili yanında tasavvuf terbiyesi de alması, eserlerinde ısrarla belirttiğine göre Allah'ın kendisini ledün ilminden nasiplendirmiş olması, ayrıca tefsir ilmi ve Kur'ân tercümesiyle meşgul olması gibi özellikleri el-Fevzü'l-Kebir'e de yansımış, benzeri kitaplarda bulunmayan bilgiler veciz bir üslûpla bu eserde yer almıştır.19

(19)

II.k.Hicri Ondördüncü Asırda Kur’an İlimleri

1. Tahir el-Cezâirî (v.1388/1919)’nin et-Tibyân fi

Ba'di'l-Mebâhisi'l-Mütaallikati Bi'l-Kur'ân alâ Tarika-ti'l-Itkân adlı çalışması. Üslûbu basit ve sade olup, kapalılıktan uzaktır. Ele aldığı konuları derinlemesine ince detayına kadar irdeler, konuyla ilgili birçok malumatı aktarmaya çalışır. Yazar, basiretli ve maharetli bir şekilde önemli konuları birçok güvenilir kaynaktan seçmiştir. Yazar ihtiyaç duydukça âlimlerin söz konusu mevzuda ilgili görüşlerini zikreder. Ancak yazar bu ihtilafları naklederken çoğu zaman görüş sahiplerini tanıtmadan müphem bırakmıştır. Kitaptaki konular çok ciddi bir şekilde tahkik edilmiştir. Bunun için kitap, hadis, lügat, fıkıh, edebiyat, şiir ve kıraatla

ilgili birçok malumata değinmiştir.20

2. Muhammed Abdulazim ez-Zerkani (v.1367/1948)’nın Menahilu’l-İrfan fi Ulumi'l-Kur’ân adlı eseri.

Kitap Kur'ân ilimlerinin tüm konularını almasa bile asrımızda Kur'ân ilimleri sahasında yazılan en geniş eserdir. Zerkânî, ele aldığı konuları çok geniş bir yelpazede ve detaylı bir şekilde inceleyerek konuyla ilgili lüzumlu leh ve aleyhteki bilgileri verir. Kitabın en bariz faydalı tarafı tartışmacı bir ruh taşımasıdır. Yazar kaleme aldığı her hangi bir konu hakkındaki birçok şüphe ve eleştirileri cevaplarla birlikte sıralamaktadır. Kitap baştan sona kadar bu tür eleştiri ve cevaplarla doludur. Keza başkasından aktardığı bilgileri de çoğu zaman irdeleyip münakaşasını yaparak kaydeder. Yani bilgileri teslimiyetle kabul edip, değerlendirmeden aktarmaz. Kitap akıcı, edebî ve güzel bir üslûba sahiptir. Yazar fazlaca Kur'ân âyetleriyle istişhad eder. Ayrıca zaman zaman ibarelerinde de Kur'ân'dan iktibaslar yapar. Birinci durum, kitabın delil yönünden kuvvetli olduğunu ifade ederken; ikincisi, kitabın ifade ve üslûbunu alabildiğine güzelleştirir.

(20)

Menahil 20. asrın iftihar edebileceği bir eserdir. Kitap, Kur'ân'la ilgili ileri sürülen şüphe ve eleştirilere genelde isabetli ve keskin cevaplar veren nadide bir eserdir. Kur'ân araştırmacısının asla bigane kalamayacağı ciddi bir kaynaktır. Bunun için Menahil, Zerkânî'den sonra Kur'ân ilimlerinde eser

yazanların başvuru kaynağı olmuştur.21

3. Subhi es-Salih’in, Mebâhis fî Ulûmi'l- Kur'ân isimli kitabı.

Küçük hacmiyle beraber çok değerli malumatı ve birçok konuyu özet bir şekilde ihtiva etmektedir. Bunun için ilim çevrelerince fazlaca tutulmaktadır. Üslubu basit ve sadedir. Kitap muhtasardır. Yazar konuları fazla uzatmamaya özen gösterir. Kitap diğer çağdaş çalışmalarda olduğu gibi ele alınan konular hakkındaki oryantalistlerin görüşlerini aktarır ve cevap vermeye çalışır. Kitapta kaleme alınan konularda ispat etme çabası bariz bir şekilde kendini göstermekte. Kitab, hem muhtevasından hem de dipnotlarından anlaşıldığı

gibi birçok yerli ve müsteşrik kaynaklardan istifade edilerek yazılmıştır.22

4. Muahmmed b. Muhammed Ebu Şehbe’nin el-Madhal ilâ

Dirâseti'l-Kura'nıl-Kerîm adlı eseri.

Kitabın üslûbu açık ve akıcıdır. Kitap mücadeleci bir ruha sahiptir; yukarıdan da anlaşıldığı gibi konularla ilgili misyoner ve müsteşriklerin eleştirilerini sıralar ve mutlaka bunlara cevap verir. Kitap davetçi bir üslûp ve muhtevaya sahiptir. İslâm davetçilerinin istifadesi düşünülerek kaleme alındığı üslûbundan anlaşılmaktadır. Oryantalistlere verdiği cevaplarda -varsa-

çağdaş kültürün bir takım normlarını kullanmıştır.23

5. Menna’ Halil el-Kattân’nın Mebahıs fi Ulûmi’l-Kur’an adındaki çalışması.

21 Çiçek, a.g.e. s. 33-34.

22 Çiçek, a.g.e. s. 36. 23 Çiçek, a.g.e. s. 37.

(21)

Basit ve açık bir üslûba sahiptir. Konuları klasik bir şekilde ele almaktadır. Çağdaş yazarlar gibi konularla ilgili oryantalistlerin eleştiri ve cevaplarına hemen hiç yer vermemektedir. Fazla kaynak göstermez. Kitapta çağdaş kültürün izlerine fazla rastlanılmaz. Her şeye

rağmen kitap ihtiva ettiği öz bilgilerden ötürü güzeldir.24

6. Muhammed Adnan Zerzur ‘un Ulumu'l-Kur'ân adlı çalışması.

Kitap, Kur'ân'ın edebî yönüne değişik bir bakış açısıyla bakma çabasını taşımaktadır.

7. Nurettin ITR Muhâderâtun fi Ulumi'l-Kur'ân.

Ders notları olmasına rağmen Kitap, konuları ciddi ve tahkikli bir şekilde incelemektedir. Kitap, muhteva olarak asrımızın Kur'ân ilimleri çalışmalarının temel konuları olan Ulumu'l-Kur'ân, tefsir eğilimleri ve kaynakları, Nüzûl sebepleri, Kur'ân hattı, kıraati, cemi', Nüzûlü, tertibi, i'cazı, ahrufu seb'a, Mekkî ve Medenî, nâsih-mensuh, muhkem-müteşabih, Kur'ân'ın tercümesi, kıssaları ve tasviri ve ilgili konularda oryantalistlerin görüş ve cevapları başlıklarından oluşmaktadır. Ayrıca yazar,

"'Kur'ân'da Kevn" adıyla bir başlık koymuştur. Bu başlık altında Kur'ân'ın ilmî i'cazını incelemektedir.25

24 Çiçek, a.g.e. s. 38.

(22)

I.BÖLÜM

1.ŞAH VELİYYULLAH DİHLEVÎ: HAYATI VE ESERLERİ

1.1.Hindistan’ın Genel Durumu

Hindistan ilk kez Emevi hilâfeti döneminde İslam sınırlarına dâhil olmaya başlamıştı. İlk müslümanlar, o zaman Sind adı verilen, bugünkü Pakistan-Hindistan’ın kuzeyindeki büyük bir bölgeyi egemenlikleri altına almışlardı. Bu durum hem Emevi hem de Abbasi dönemleri boyunca devam etmiştir.26

Abbasi devletinin nüfuzu zayıflayınca Sind bölgesinde bulunan emirlikler de bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu durum Gazneli Mahmud’un kuzey batı sınırlarından Hindistan’a girmesine kadar devam etmiştir. Bu hükümdar Hindistan’ın büyük bir kısmını fethetmiştir. Bu olay hicri beşinci asırda olmuştur. Gaznelilerden sonra da Gûrîler Hindistan’da devlet kurmuşlardır.27

Hicri onuncu asırda ise Babürlüler devleti gelmiş (m.1526–1858) ve kıtanın tamamı Moğol-İslam idaresi altına girmiş, büyük bir istikrar dönemi

başlamış ve medeniyet ilerlemiştir.28

Ancak Moğol-Hind hükümdarının bu şaşaalı dönemi fazla sürmemiş ve hükümdar Evrengzib Âlemgir’den sonra (ö.1706) yavaş yavaş sönmeye başlamıştır. Evrengzib’den sonra taht kavgaları başlamıştır. Bir taraftan

26 Azmi Özcan, “Hindistan” n, XVII, 75–85; Mehmet Erdoğan, Huccetullahi’l-Baliğa Tercümesinin Önsözü, İstanbul, 2001, I, LV; Hayrettin Karaman, İctihad, Taklid ve Telfik Üzerine Dört Risâle, İstanbul, 2001, s.113; Ebu’l-Hasen en-Nedvi, İslam Önderleri Tarihi (trc. Yusuf Karaca), İstanbul, 1992, V, 54; Şükrü Özen, Mezheplerin Doğuşu ve İctihad Tartışması, İstanbul, 1987, s.12.

27 Özcan, “Hindistan”, XVIII, 77–78; Erdoğan, I, LV; Özen, s.12.

28 Özcan, “Hindistan”, XVIII,79–80; M. Beşir es-Siyalküti, el-İmam el-Müceddid el-Muhaddis eş-Şah Veliyyullah ed-Dihlevî Hayatuhû ve Da’vetuhû, Beyrut, 1999, s.12.

(23)

Maratalar ve Sihlerin sürekli başkaldırıları, diğer taraftan İran’dan gelen istilâlar ve gittikçe etkisini artıran dış güçlerin müdahalesiyle devlet

zayıflamaya ve arkasından yıkılmaya yüz tutmuştur. 29

1.2.Şah Veliyyullah Dihlevî’nin Yaşadığı Dönem Ve Çevre

1.2.1.Siyasi Yapı

On sekizinci asrın ilk yarısı Hindistan’da Moğol-Hind hâkimiyetinin zayıfladığı döneme rastlamaktadır. Dihlevî’nin yaşadığı bu dönemde siyasi ve içtimai kargaşa ve anarşi dönemi olarak kabul edilir. Bu asırda fitneler, ihtilaller, kavgalar, ayrılıklar ve iç harpler çoğalmıştır. Sihler ve Maratalar birçok bölge ve vilayeti istila etmişlerdir.30

Bu siyasi çöküş sonrasında genel bir uyanış başlamıştır. Dihlevî’nin oğulları ve yetiştirdiği dava adamlarının başlattıkları hareket büyük ölçüde başarılı oldu ve çağdaşlarının şuurlarında derin tesirler bıraktı. Siyasi zayıflıktan dolayı bölgede İngiliz nüfuzu artıyordu. Buna en büyük mukâvemeti bu şuurlu insanlar göstermiştir. İngiliz nüfuzu kıtada ancak bir

asır devam edebildi.31

1.2.2. Sosyal Yapı

Evrengzib Âlemgir’den sonra siyasi açıdan çözülmeye yüz tutan toplumun sosyal yapısı da bozulmaya başlamıştır. Öncelikle Devlet idarecilerinin ve emirlerin oyun, eğlence, dans ve şarkı gibi çeşitli zaaflara düşkünlükleri toplumu da etkilemiştir. Toplum ahlaki açıdan da bozulmaya yüz tutmuş, fuhuş ve rezillikler yayılmaya başlamıştır. Sosyal düzen zayıflamış ve güvenlik kaybolmuştur. Helal kazanç yolları azalmış, ayrıca kazanç yolları da daralmış, açlık ve sefillik baş göstermiştir. Ahlak fesada

29 Erdoğan, a.g.e. I, LV; Özcan, “Hindistan ” DİA. XVII, 82–85. 30 Siyalkutî ,a.g.e. s.7.

(24)

uğramış, zulüm yaygınlaşmıştır. Öldürme, yoğunlaşmış, soygun ve yol kesme olayları çoğalmıştır.32

1.2.3.Dini Yapı

İslam, Hind kıtasının tamamı üzerinde yaklaşık yedi asır kadar hâkim oldu ve bu esnada Hind medeniyeti üzerinde köklü değişiklikler ve etkiler meydana getirdi. Kıta daha çok sûfîlerin etkisiyle İslamlaşmaya başlamıştı. Hindu felsefe ve kültürü de bölgede İslam’ı etkiledi. Bunun sonucunda Hindu din ve geleneğine ait birçok şey, yaşanılan İslam’a girdi. Hem Hinduizmin hem de İslam’ın etkisinde kalan pek çok tarikat ortaya çıktı. İslam’la

Hinduizmin karışımından Sihlik denen yeni bir din kuruldu.33

Babürlüler döneminde İslam dini ile ilgili en önemli kriz 1556–1605 yılları arasında hüküm süren Ekber zamanında yaşandı. O, Din-i İlahi adını verdiği Hindistan’daki mevcut dinlerin bir sentezinden ibaret olan yeni bir din kurdu. Arkasından gelen güçlü hükümdar Cihangir ise onun yolundan gitmedi ve sünnî İslam’a büyük destek verdi. Bu arada İmam Rabbanî Şeyh Ahmed Sirhindî’nin başlattığı tecdid hareketi büyük başarı elde etti ve aşırılıktan arındırılmış sûfîlik onun öğretisinde zirve noktasına ulaştı. Ahmed Sirhindî, İbnu’l-Arabî’nin felsefesini geniş ölçüde tenkit etti ve ıslah edilmiş sûfî doktrinin öğretilmesi ve yayılması için çok sayıda mürid de yetiştirdi. Böylece Hind kıtasında sûfîlik yeni bir hayat ve istikamet kazandı. Onun bu düşüncesinin en önemli temsilcisi Şah Veliyyullah Dihlevî olacaktır. Ahmed Sirhindî, Şah Veliyyullah Dihlevî ve onların takipçilerinin Hindistan’da gerçekleştirdikleri ıslah ve tecdid hareketleri, daha sonra Arabistan’da ortaya

çıkan Vahhabîlik hareketinden esasta farklılık arz etmektedir.34

Özel olarak Dihlevî’nin yaşadığı çevredeki dini yapıya gelince, onun zamanında dini guruplar arası çarpışmalar, yanlış din anlayışları vardı. O

32 Siyalkutî, a.g.e. s.13.

33 Erdoğan, a.g.e. s.LVI.

(25)

bölgede yaşayan müslümanlar açısından meseleye bakılınca da durum pek iç açıcı değildir. Tasavvuf ismi altında cehalet yaygınlaşmış bidatler, hurafeler ve batıl itikatlar ortaya çıkmıştır. İnsanların mallarını haksız yere yiyen ve insanları hak dinden saptıran, derviş ismi altında fâsık kimseler türemiştir. Kabirlere yöneliş had safhaya ulaşmış hatta secde etmeye ve haccetmeye varan sapıklıklar ortaya çıkmıştır.35

Bütün bunlara ilaveten müslümanlar, Hindu, Sih ve Maratalarla beraber yaşıyor ve onların sapık adetlerinden ve ibadetlerinden etkileniyorlardı. Onların istilâ ettikleri yerlerdeki müslümanlar çok zor durumda kalıyorlardı. Ezan okunması, mescitlerde namaz kılınması, bayramların kutlanması gibi

İslamın şeairinden olan ibadetlerin yapılmasını engelliyorlardı.36

Ayrıca Şia mezhebinin de bu asırda Hind topraklarına büyük tesiri olmuştur. Ehl-i beyt sevgisi adı altında batıl ve sapık inançlarını yaymaya çalışıyorlardı. Peygamber varisi olan âlimler ise İslam emanetini taşımada âciz kalıyorlardı. İlmi yeterlilikleri de azdı. Dinî öğrenim durumları müteahhirin Hanefî fakihlerinin kitapları ve o kitapların şerh ve haşiyeleri ile sınırlıydı. Fikrî açıdan azıkları Yunan felsefesi ve mantık kitaplarından öğrenebildikleri kadardı. Kur’an ve Nebevi sünnet/hadis konularında nasipleri azdı. Teferruat

mezhep hükümlerine dalıyor ve taassuba düşüyorlardı.37

İşte bütün bu olumsuzluklar ortada iken Şah Veliyyullah Dihlevî geldi ve bir bir bu aksaklıkları tespit edip, hal çareleri bulmaya çalıştı.38

35 Siyalkutî, a.g.e. s.14.

36 Siyalkutî, a.g.e. s.15. 37 Siyalkutî, a.g.e. s.16. 38 Siyalkutî, a.g.e. s.16.

(26)

1.3. Şah Veliyyullah Dihlevî 1.3.1.Nesebi

Şah Veliyyullah Dihlevî’nin soyu baba tarafından Hz. Ömer’e, anne tarafından da Ehl-i beyt’ten İmam Musa Kazım’a ulaşır. On üçüncü dedesi olan Şeyh Şemsuddin Müftî Hindistan’a gelen ilk Kureyşlilerdendir. Hicri VII. Asırda Hindistan’a yerleşmişlerdir. Şeyh Şemsuddin orada medrese kurmuş, ilim tedrisi için bütün gayretini sarf etmiş ve İslam davetinin yayılmasında büyük tesiri olmuştur. Dihlevî’nin dedesi şehit Şeyh Vecihüddin’dir. Onun üç oğlundan biri olan Abdurrahman’da babası olmaktadır. Dihlevî “el-İmdâd fi meâsiri’l-ecdâd” adlı risalesinde soyu

hakkında geniş bilgi vermektedir.39

Babası Şeyh Abdurrahim, zamanının tanınmış âlimlerinden biri idi. İlmî, dinî ve manevî açıdan üstün bir yere sahipti. el-Fetâvâ’l-Hindiyye’yi telif eden 21 kişilik heyetin arasında bulunuyordu. Delhi’de Rahimiyye Medresesi diye bir medrese açmıştı. O, medresesinde ilk kez doğrudan Kur’an dersi koymuş,

tefsir metni olmaksızın sırf Kur’an ayetlerini ders olarak okutmaya başlamıştı.

Onun bu usulü kabul görerek sonra gelenler tarafından devam ettirilmiştir. Şah Veliyyullah Dihlevî’nin hayat tarzının, eğilimlerinin ve ruh yapısının oluşmasında, onun eğitim ve öğretiminde ilmi ve manevi yüceliklere ermesinde, ilim ve tarikatta ictihad derecesine ulaşmasında babasının büyük rolü vardır.40

1.3.2.Doğumu ve Lakabı

Dihlevî, büyük hükümdar Evrengzib’in ölümünden dört sene önce, 14 Şevval 1114 hicri yılında, Muzaffer Neger kasabasına bağlı Pühlet köyünde

39 Siyalkutî, a.g.e. s.17-18;, J.M.S. Baljon, Modernist Düşüncenin Şekillenişi Şah Veliyyullah Dehlevi, (trc. İsmail çalışkan) Ankara Okulu Yay, Ankara, 2002, s.15; Erdoğan, a.g.e. s,.LIX; M. Salih b. Ahmed Ğursi, Fikru’l-İslamî İnde’l-İmam ed-Dihlevî, Konya, 2001, s.11; Abdulmüteâl es-Sa’di,

el-Meceddidün fi’l-İslam, t.y., s.442-444.

40 Siyalkuti, a.g.e. s.21-24; Erdoğan, a.g.e. s. LIX; el-Ğarsi, a.g.e. s.12; Baljon, J.M.S. a.g.e. s.14; Nedvi, a.g.e. s.100-112; Abdulhalim Birışık, “Hindistan”, DİA, XVIII, 94-101.

(27)

dünyaya gelmiştir. Doğumu esnasında babası Abdurrahim altmış yaşında idi.41

Tam adı, Ahmed Kutbuddin b. Abdurrahim b. Vecihuddin el-Umeri ed-Dihlevî’dir. Dihlevî “Şah Veliyyullah” diye meşhur olmuştur. “Şah” kelimesi “melik” anlamına gelen Farsça bir sözcük olup, sûfîler ve meşayih hakkında kullanılır. Şah Veliyyullah ilim ve tasavvufta meşhur olan bir ailedendir. Bu

lakabı kendisinden başka babası ve çocukları da anılmıştır.42

1.3.3.Öğrenim Durumu

Şah Veliyyullah. Dihlevî erken yaşta ilim tahsiline başlamış, beş yaşında mektebe yazılmış, yedi yaşındayken ise Kur’an’ı ezberlemiştir. Önce Arapça ve Farsça’yı öğrenmiş daha sonra kendi zamanında mutat ola hadis, tefsir, fıkıh, usul, tasavvuf ve felsefe gibi temel İslami ilimleri okumuştur. On beş

yaşında tahsilini tamamlamış ve babasından icazet almıştır.43

Babası ve ilk gerçek hocası olan Şeyh Abdurrahim’in Şah Veliyyullah için özel program uygulamasının, onun üzerinde sürekli durmasının ve sürekli beraber olmalarının onun yüksek melekeler keşfetmesinde büyük rolü olmuştur. Şah Veliyyullah Dihlevî’nin okuduğu bu müfredatın belirlenmesinde babasının rolü büyüktü. Çünkü onun zamanında medreselerde program çok şişkin tutulmaktaydı. Baba Abdurrahim, oğlunun zekâsına güvenerek, okutulmakta olan kitapların sayısını azaltma yanında, tekrarlanarak işlenen konuları da ayıklamaya gitmiş ve oğluna dolambaçlı bir

müfredat uygulamamıştır.44

Babası vefat edince onun “er-Rahimiyye” adlı medresesinde, 17 yaşındayken öğretime başladı. Dihlevî, üstün kabiliyeti yanında, talebeliğinin

41 Siyalkuti, a.g.e. s.25; Erdoğan, a.g.e. s.LX; Baljon, a.g.e. s.1; Nedvi, a.g.e. s. 123. 42 Erdoğan, a.g.e. s.LX; Siyalkuti, a.g.e. s.25.

43 Siyalkuti, a.g.e. s.26-27; Erdoğan, a.g.e. s.LX; Ğarsi, a.g.e. s.18; Nedvi, a.g.e. s.124-125; Hayrettin Karaman, İctihad Taklid ve Telfik Üzerine Dört Risale, İstanbul. 2000, s.115; Baljon, a.g.e. s.16. 44 Siyalkuti, a.g.e. s.27-28; Erdoğan, a.g.e. s.LXI; Baljon, a.g.e. s.2-4; Nedvi, a.g.e. s.129.

(28)

akabinde hemen ders okutmaya başlaması sayesinde hemen her ilimde derinleşmişti. Yüksek mevki ile tanındı ve her taraftan kendisine akın

edilmeye başlandı. Bu faaliyet on iki yıl sürdü.45

Bunların yanı sıra Şah Veliyyullah Dihlevî tasavvuf alnında da gelişmeler kaydetti. On dört yaşında iken babasına intisab etti. Böylece seyr-i sülük özellikle de Nakşibendi tarikatı için gerekli olan riyazetleri başarıyla tamamladı. Kendisine hırka giydirildi. On yedi yaşındayken babası hastalandı

ve vefat etti. Ölüm hastalığında elini tutarak irşatta bulunmak konusunda kendisine icazet verdi ve “Eli, elim gibidir.” sözünü tekrarladı. Şah Veliyyullah Dihlevî’nin, babasından sonra memleketinde en çok istifade ettiği

hocası Şeyh Muhammed Efdal es-Siyalkûtî’dir.46

1.3.4.Hac Yolculuğu

Şah Veliyyullah Dihlevî on iki yıllık tedris hayatından sonra otuz yaşında m. 1730 senesinde Hicaz’a gitti ve orada on dört ay kaldı. Onun bu yolculuğunun ve orada ikametinin ilim, fikir, irşad ve tecdit hayatında önemli bir yeri vardır. Bu yolculuğu ile o, manevi iştiyakını gidermenin yanında

ilmini artırmak İslam âlemini tanımak ve ufkunu genişletmek istiyordu. Bu vesileyle dünyanın dört bir yanından oraya gelen seçkin insanların değerli âlimlerin ilim ve irfanlarından yararlanacak, tecrübe ve fikirlerinden istifade edecekti. Bu esnada hadis ilmini genişçe ve derinlemesine etüt etti. Çeşitli ülkelerden buraya toplanmış olan büyük hadis üstatlarından bu ilmi ikmal etti. Onun ıslah ve tecdid faaliyetinin temel taşını buradaki hadis tahsili teşkil eder. Bu sayede içtihad mertebesine ulaşmıştı.47

Şeriatın sırlarına vakıf olması, onun maksat ve gayelerine ulaşması hadis ile fıkhı birleştirme konusundaki başarısı, asırlardır hiç kimsenin ulaşamadığı bir nokta olmuştur. Dihlevî, Mekke’ye vardığında ulema ve

45 Siyalkuti, a.g.e. s.28; Erdoğan, a.g.e. s. LXIII; Baljon, a.g.e. s. 4-5. 46 Siyalkuti, a.g.e. s.28.

(29)

öğrencilerin isteği üzerine Mescid-i Haram’da Hanefi mihrabının yanında ders

vermeye başladı.48

Şah Veliyyullah Dihlevî, Hicaz’da birçok hocadan ders aldı. Hatta Mekke ve Medine’deki hocalarını tanıtmak ve onların hayat hikâyelerinden söz etmek için “İnsânu’l-ayn fi meşayihi’l-Haremeyn” adında bir risale yazmıştır. Bu risalede özel mürşidi olan Şeyh Ebu Tahir Muhammed b. İbrahim el-Kürdî el-Medenî’ye geniş yer vermiştir. Ebu Tahir’in Şah Veliyyullah Dihlevî üzerinde önemli etkisi olmuştur. Bu zat büyük bir muhaddis olup aynı zamanda sûfîyyeye karşı hüsnü zannı olan, onları ayıplamaktan geri duran biriydi. Ayrıca Ebu Tahir’in babası Şeyh İbrahim

el-Kûrâni, İbn Teymiyye’yi müdafaa eden bir âlimdi. Şah Veliyyullah’ın kitaplarında İbn Teymiyye’yi övmesi ve onu savunmasında Ebu Tahir’den hadis almasının elbette bir payı ve etkisi vardır. Ebu Tahir de bu tavrı

babasından almış olmalıdır.49

Şah Veliyyullah Dihlevî’nin Hicaz’daki ikinci hocası, kendisinden icazet aldığı Mekke müftüsü Şeyh Taceddin el-Kal’î’dir. Ayrıca Şeyh Abdullah b. Sâlim el-Mısrî’den hadis okudu ve ondan mutlak icazet aldı. Şeyh Ahmet en-Nahlî, Şeyh Muhammed Vefdullah el-Maliki ve daha başkalarından da icazet aldı.50

1.3.5.Hicazdan Dönüşü

Şah Veliyyullah Dihlevî Hicaz’da çok müsait bir ortam bulmuştu. Birçok ilim dalında kendini geliştirdi. İslami ilimleri okuma ve okutma imkânı buldu. Hicaz’da ikamet etmek için güçlü nedenler vardı. Buna rağmen o, Hindistan’a dönmeye karar verdi. Bu dönüş, tecdid ve büyük içtihad başarısı şeklinde

48 Erdoğan, a.g.e. s.LXIV; Baljon, a.g.e. s.6.

49 Erdoğan, a.g.e. LXIV; Siyalkuti, a.g.e. s.28–29; Baljon, a.g.e. s.7; Nedvi, a.g.e. s.135–139. 50 Siyalkuti, a.g.e. s.30-31; Erdoğan, a.g.e. LXIV, Baljon, a.g.e. s.7.

(30)

kendini göstermişti. Şah Veliyyullah, Hindistan’a hizmeti sadece kendisi için

değil aynı zamanda bütün ileri gelen dostları için de ön görüyordu.51

Şah Veliyyullah Dihlevî Hindistan’a döndükten sonra, babasının medresesi Rahimiyye’de hadis okutmaya başladı. Bu sefer daha derin bir ilim ve daha fazla bir tecrübe ile yeniden talim ve tedris işine koyuldu. Civar bölgelerden ilim öğrenmek için pek çok insan oraya akın etti. Dihlevî o asırda

adet olan ilim ve teknik bilgileri okutmak yerine kendisi özel program hazırladı ve temel mühim meseleleri okutmaya başladı.52

Hicaz’dan dönünce tüm vaktini şu işleri yapmaya ayırdı: 1-Hadis dersi okutmak

2-Eser telif etmek 3-İnsanları irşad etmek.

Bütün gayretini bu işlere verdi. Onun ıslah ve tecdid davetine herkes iştirak etti. Hatta medrese, talebeleri almayınca daha geniş bir yer arzuladı. Bunu duyan Sultan Muhammed Şah kendisine, medrese yapması için büyük bir bina verdi. Bu medrese daha sonra “Daru’l-Ulum” adıyla tanındı. Bu ilim yuvasının Hind ilim hayatında çok büyük bir yeri olmuştur. Zira bu medrese

de çok seçkin âlimler yetişmiştir.53

1.3.6.Genel Yaklaşımı

Şah Veliyyullah Dihlevî, hayatı boyunca orta yolcu, uzlaştırıcı, birleştirici ve mutedil bir yaklaşımın temsilcisi olmuştur. Şah Veliyyullah Dihlevî’nin ıslah ve yenileme alanı, kendi içinde farklılık taşıması ve büyük bir genişlikte olması açısından bilim ve düşünce yönü ağırdır. Kur’an-ı Kerim

51 Siyalkuti, a.g.e. s.38; Erdoğan, a.g.e. s.LXV; Baljon, a.g.e. s.8. 52 Siyalkuti, a.g.e. s.37; Erdoğan, a.g.e. s.LXV; Nedvi, a.g.e. s.140. 53 Siyalkuti, a.g.e. s.37; Nedvi, a.g.e. s.140.

(31)

ve sünnetin yaygınlaştırılması, sahih olarak nakledilen ilimler ile aklî ilimlerin arasının uzlaştırılmasına ve hadis ile fıkhın arasını telif edilmesine çalışmıştır. İçtihad ve taklit konusunda mezheplere karşı yaklaşımında mutedil bir tavır göstermiştir. Bunların yanında ilim ve tasavvufu mezcetmeye gayret göstermiş ve hep dengeyi aramaya çalışmıştır. Ayrıca şeriatın hikmet ve amaçlarını açıklamak, gelmekte olan akılcı dönemi göz önünde bulundurmak, eğitim ve irşâdı canlandırmak, Hindistan’da İslam hakimiyetini korumak, siyasi değişiklikleri ve gelişmekte olan güçleri gerçekçi olarak incelemek ve o güçler arasında İslam milletinin korunması, İslam ilimlerinde müçtehitçe düşünmek ve incelemelerde bulunmak ve bu hususların âlimler sınıfına

aktarılmasını sağlamaya çalışmak gibi pek çok özellikleri vardır.54

1.3.7.Şah Veliyyullah Dihlevî’nin Vefatı

Her bir ânı kıymetli, Allah’ın yüce dinine hizmet uğruna harcamış İslam ve müslümanların yararına adanmış, sünnetin ihyası, Kitap ve sünnetin neşri için çalışılmış, eğitim ve öğretimle doldurulmuş değerli bir hayat, nihayet hicri 1176 yılının başlarında 29 Muharrem Cumartesi günü (m. 21 Ağustos

1762) altmış iki yıllık bir ömürden sonra noktalanmıştır.55

Şah Veliyyullah Dihlevî Menhediler denen mahallede defnedildi. Şah Veliyyullah’ın dört oğlu ile babası Abdurrahim’in mezarları da bu kabristanda bulunmaktadır.

54 Nedvi, a.g.e. s.16; Erdoğan, a.g.e. s.LXVI. 55 Erdoğan, a.g.e. s.LXVI.

(32)

1.4.Eserleri

Şah Veliyyullah Dihlevî, Arapça’yı ve Farsça’yı çok iyi kullanıyordu. Her iki dilde de pek çok kıymetli eserler vermiştir. Ayrıca o, İslami ilimlerin hemen hemen her branşında eser yazmıştır. Biyografi kitapları eserlerinin sayısına dair farklı sayılar vermektedir. Kırk beş eserden başlayıp iki yüz eserinin olduğunu söyleyenlere kadar birçok farklı görüş vardır. Biyografi kitaplarından öğrendiğimiz, şimdiye kadar bilinen kitapları aşağıda verilmiştir.

1.4.1.Kur’an İlimleri ve Tefsire Dair Eserleri:

1-Fethu’l-Habîr Bimâ lâ Büdde min Hıfzıhî fi’t-Tefsir (Luknov, 1314): Eser Arapça olup matbudur. Kur’an’ın, meşhur hadis kitaplarında açıklaması yapılan garip kelimelerine hasredilmiştir.

2-Te’vîlu’l-Ehâdis (Delhi, Matbaa Ahmedî, t.y.): Peygamber kıssalarına dair irşad edici, değerli bir risaledir. Eser Arapça olup İngilizce’ye çevrilmiştir. (Leiden, 1973).

3-Fethu’r-Rahman fi tercümeti’l-Kur’an (Delhi, 1294, Luknov, 1902): Bu eser Kur’an’ın Farsça tercümesidir. Kur’an’ın nazmına uygun bir şekilde tercüme edilmeye çalışılmıştır. Bu tercümenin pek çok baskısı yapılmıştır.

4-el-Fevzu’l-Kebîr fi Usuli’t-Tefsir, (Lahor, 1951): Tefsir usulüne dair Farsça muhtasar bir eserdir. Bu eserde Kur’an ilimlerinde huruf-ı mukatta’a’nın tevillerinden ve diğer tefsir konularından bahsedilmiştir. Urduca (Delhi, t.y.), Arapça (Beyrut, 1987) ve Türkçe (Mehmet Sofuoğlu, İstanbul, 1980) tercümeleri yapılmış, birçok defa basılmıştır.

5-Mukaddime fi Kavânîni’t-Terceme: Kur’an tercüme usulüne dair Farsça küçük bir risaledir.

(33)

1.4.2.Hadis İlmine Dair Eserleri

7-el-Musaffâ fi Ehadîsi’l-Muvatta: Bu eser İmam Malik’in Muvatta adlı kitabının Farsça şerhidir. Dihlevî, İmam Malik’in Muvatta’ını en sahih ve en faydalı fıkıh ve hadis kitabı olarak kabul eder. İçtihad melekesinin oluşması için bu kitabı bilmeyi zorunlu görür. Bu düşünceden hareketle o, Muvatta’daki hadisleri fıkıh kitaplarındaki tertibe göre sıraladıktan sonra ilgili ayetleri de eklemek, garip kelimeleri açıklamak ve fukahânın da görüşlerine yer vermek suretiyle bunları Farsça’ya tercüme ve şerh etmiştir. Birinci cildi Delhi Matbaa Fârukî, ikinci cildi Murtazî’de (1293) basılmıştır.

8-el-Musevvâ fi Ehâdîsi’l-Muvatta: (Beyrut, 1983): Bu eser Muvatta’ın Arapça şerhidir. el-Musaffa’da olduğu gibi güzel bir tertip esas alınmış gerekli yerlerde izahlar yapılmış ve her konuda sadece Hanefi ve Şafiî mezhebinin görüşlerine yer verilmiş diğer mezheplere temas edilmemiştir. İki cilt halinde matbudur.

Dihlevî’nin hadis fıkhını ve derslerinde takip ettiği yaklaşımı bu iki kitap gayet güzel bir şekilde temsil etmektedir.

9- el-Erbaîn (Luknov 1319): Arapça olan bu eserde az sözlü çok manalı kırk hadis toplamıştır. Seçmiş olduğu bütün hadisleri, üstadı Ebu Tahir’den Hz. Ali’ye uzanan muttasıl senedlerle rivayet etmiştir. Bu eser Urduca’ya da çevrilmiş ve Cihl Hadis adıyla basılmıştır. (Daryâbâdi 1967).

10- en-Nevâdir min Ehâdîsi Seyyidi’l-Evâhir. Bu eser, Arapça olup matbudur.

11- er-Risâle Basîta fi’l-Esânîd: Bu eser Farsça olup, hadislerin senetleri konusunda ince tetkikleri içermektedir.

12-Şerhu Terâcimi’l-Ebvâb li’l-Buhâri: Arapça’dır. Buhârî’nin Sahih’ini tahkik etmiş ve onu bab başlıklarıyla ilgili olarak şerh etmiştir. İlk kez

(34)

Haydarâbâd’da 1323 yılında Dâiratu’l-Meârif el-Osmâniyye tarafından basılmış sonra Buhârî nüshasına mukaddime olmak üzere eklenerek Delhi’de yayınlanmıştır.

13-ed-Durru’s-Semin fi Mübeşşirâti’n-Nebiyyi’l-Emin (1898). Arapça olup matbudur.

14-el-Fazlu’l-Mübin fi’l-Müselsel min Hadisi’n-Nebiyyi’l-Emin

Arapça’dır ve matbudur.

15-el-İrşâd ilâ Muhimmâti İlmi’l-İsnâd (Delhi, 1889) Arapça’dır.

16-et-Tenbih alâ Mâ Yehtâcü İleyhi’l-Muhaddis ve’l-Fakih: Bu eser Farsça olup, Arapça’ya da tercüme edilmiştir. Hem Farsça’sı hem de Arapça’sı matbudur.

1.4.3.Akaid İlmine Dair Eserleri:

17-Husnü’l-Akide veya el-Akidetü’l-Hasene (Luknov,1962): Akaid ilmine dair muhtasar Arapça bir eserdir.

18-İzâletü’l-Hafâ an Hilâfeti’l-Hulefâ (y.y., 1286): Bu eser Farsça olup konusunda emsalsizdir. Urduca’ya çevrilmiştir. (Luknov, 1329).

19-Kurretu’l-Ayneyn fi Tafdili Şeyhayn (Delhi 1230): Rafizilere reddiye olmak üzere yazılmış Farsça ve Arapça bir eserdir. Urduca’ya çevrilmiştir. (Luknov, 1298)

20-el-Mektebu’l-Medeni fi Hakâiki’t-Tevhid. Tevhidin hakikatine dair bir mektuptur.

21-el-Mukaddimetu’s-Seniyye Fi İntisâri’l-Fırkati’s-Sunniyye.

(35)

22-Tuhfetu’l-Muvahhidin. Farsça’dır. Bidatlerin reddedilmesi ve tevhidin açıklanmasına dair mufassal bir risaledir.

23-el-Belâğu’l-Mubin fi Ahkâm-ı Rabbi’l-âlemin ve İttibâi Hatemi’n-Nebiyyin.

1.4.4.İslam Hukuk Felsefesine Dair Eserleri

24-Huccetullahi’l-Baliğa: Şah Veliyyullah Dihlevî’nin İslam hukuk felsefesiyle ilgili olarak kaleme aldığı çok değerli bir eseridir. Eserleri arasında en meşhurudur. Kendisinin İslam âleminde tanınması bu eser sağlamıştır. Hikmet-i teşrî-i konu edinen, şeriatın getirdiği hükümlerde

gözettiği sırlardan ve maksatlardan söz eden, bu arada pek çok sahih hadisi

şerh eden sahasında tek eserdir. Birçok farklı baskıları yapılmıştır. (Hindistan 1286, Bulak 1294, Beyrut t.y., Beyrut 1983) Arapça olan bu eser Urduca’ya çevrilmiştir. (Lahor t.y., Karaçi t.y.) Türkçe çevirisi Mehmet Erdoğan tarafından yapılmıştır (İstanbul, 1994) .

1.4.5.Fıkha Dair Eserleri:

25-Ikdu’l-Cîd fi Ahkâmi’l-İçtihad ve’t-Taklid (Delhi 1344): Dihlevî’nin İçtihad ve taklid konularındaki fikirlerini ortaya koyduğu bir risaledir. O, bu konuda mutedil bir görüş sergilemiştir. Eser Arapça olup Urduca (Karaçi 1379) ve Türkçe’ye ( Hayrettin Karaman, İçtihad, Taklid ve Telfik üzerine Dört Risâle, İstanbul, 1971) içerisinde çevrilmiştir.

26- el-İnsâf fi Esbâbi’l-İhtilaf Beyne’l-Fukahâ ve’l-Müctehidin (Beyrut 1977): Bu eser fukahâ, müctehidler, hadisçiler ile rey taraftarları arasındaki ihtilaflardan söz eder. Arapça’dır. Urduca’ya (Delhi t.y.; Luknov t.y.) ve Türkçe’ye çevrilmiştir. (Şükrü Özen, Mezheplerın Doğuşu ve İctihad Tartışması, İstanbul, 1987).

(36)

1.4.6.Tasavvufa Dair Eseleri

27-el-Budûru’l-Bâziğa (Surat,1935): Bu eserde özellikle ‘hikmetler’ konusunda önemli izahlar mevcuttur. Hikmet-i teşri ile ilgili konuların bir kısmı bu eserdedir. Ayrıca tasavvuf ve kelama dair konular da ele alınmıştır.

28-et-Tefhimâtu’l-İlahiyye: Arapça ve Farsça karışık çeşitli konulara dair düşüncelerini ve kalbine doğan ilhamları ortaya koyan risalelerden meydana gelmiştir. Sadece bir kısmı basılmıştır. (Surat, 1355).

29- Altâfu’l-Kuds fi Letâifi’n-Nefs (Delhi t.y.): Farsça’dır. Urduca (Lahor 1975) ve İngilizce’ye (Londra 1982) çevrilmiştir.

30- Atyebe’n-Nağam fi Medhi Seyyidi’l-Arab ve’l-Acem:

Resulullah’a(a.s) olan övgülerini içerir, Arapça’dır.

31-Fuyûdu’l-Harameyn (Delhi Matbaa Ahmedi, t.y.): Haremeyn-i Şerifeyn’de kaldığı sürede yaşadığı hallere dâirdir. Arapça’dır. Urduca tercümesiyle birlikte basılmıştır.

32-el-Hayru’l-Kesîr (Mektebetu’l-Kahire 1974): Eser Arapça’dır. Eserde birçok yüksek hakikatlerden bahsedilir. Urduca(Bombay t.y.) ve İngilizce’ye de (Lahor 1974) çevrilmiştir.

33-el-Kavlu’l-Cemil fi Beyâni Sevâi’s-Sebil (Mısır 1290): Hindistan’da bulunan üç önemli sûfî tarikatı Kâdiriyye, Çeştiyye ve Nakşibendiyye hakkındadır. Arapça’dır. Urduca’ya da çevrilmiştir. (Lahor 1946).

34-el-İhtibâh fi Selâsili Evliyâillah (Matbaa Ahmedi, 1344): Birinci sınıf mutasavvuflarca meşhur silsilelere dairdir.

35-el-Hemeât (İslamic Press t.y.): Farsça, Allah’a vâsıl olmanın yolunu anlatan çok değerli bir risâledir. Urduca’ya çevrilmiştir. (Lahor 1946, Deoband 1969).

(37)

36-es-Sata’ât fi’l-Feyzi’r-Rabbâni (Karaçi, (mahalli takvimle) 939): Özel halleri ve görüşlerini içerir. İngilizce’ye (Haydarâbâd 1970, New Delhi 1981) de tercüme edilmiştir.

37-Leme’ât: Farsça’dır.

38-el-Hevâmi fi Şerhi Hizbi’l-Bahr alâ Lisâni’l-Hakâik ve’l-Meârif: Farsça’dır.

39-ed-Durru’s-Semin fi Müşebbihâti’n-Nebiyyi’l-Emin, Arapça’dır. 40-Fethu’l-Vedûd li Ma’rifeti’l-Cünûd: Arapça’dır.

41-Keşfu’l Ğayn an Şerhi’r-Rubâiyyeteyn (Delhi 1310): Farsça’dır. 42-Risâleti’l-Hikme: Farsça’dır.

43-er-Risâle fi Şerhi Rubaiyyetihi: Farsça’dır.

44-Şerhu Hizbu’l-Bahr (Delhi 1302): Farsça’dır. Urduca’ya da çevrilmiştir. (Delhi 1359).

45-Şifâu’l-Kulub: Seyru suluk hakkındadır. Farsça’dır.

1.4.7.Tarih ve Hal Tercümelerine Dair Eserleri:

46-Enfâsu’l-Ârifin (Delhi 1897): Atalarının, üstadlarının ve aile büyüklerinin hal tercümelerine dair Farsça bir eserdir. Aşağıdaki yedi risale birleştirilerek basılmıştır. Bunların müstakil eserler olduğu da söylenir.

I- Bevâriku’l-Velâyât

II- Şevâriku’l-Ma’rifât

III- el-İmdâd fi Maâsiri’l-Ecdâd.

IV- en-Nebretu’l-İbriziyye fi’l-Letâifi’l-Aziziyye.

(38)

VI- İnsanu’l-Ayn fi Meşayihi’l-Harameyn.

VII- el-Cüz’a’al-Latif fi Tercemeti’l-Abdi’d-Daif: bu bölümde kendi

hayatını ele almıştır.

47-Mecmûatu’r-Resâil fi Menâkibi’l-İman el-Buhâri ve Fadlı İbn Teymiyye: Eser Farsça ve Arapça’dır.

48-Surûru’l-Mahzûn (Delhi 1308) Farsça’dır.

1.4.8.Mektupları

49-Şah Veliyyullah ki siyasi mektubât (Aligarh 1950): Siyâsi mahiyet arz eden 358 mektubunu toplayan bir koleksiyondur.

50-Hayat-ı Veli ve Kelimât-ı Tayyibât: Bu kitaplarda da birçok Arapça ve Farsça mektupları vardır.

1.4.9.Şiirleri

51-Divanü’ş-Şi’ri’l-Arabi: Ayrıca Hayat-ı Veli ve Kelimât-ı Tayyibât adlı eserlerinde de birçok şiirleri mevcuttur.

1.4.10.Çeşitli Konularla Alakalı Diğer Eserleri

52-Risâletu Danişmendî (Delhi 1321): Öğretmenlerin tedris faaliyetinde takip etmeleri gereken metottan bahsedilmiştir. Farsça olan eser Urduca (el-Rahim 1964) ve Arapça’ya (Luknov 1403) çevrilmiş ve birçok kez basılmıştır.

53-Kitabu’l-Vasiyye: Farsça olan bu eserde istenilen sonucun alınabilmesi için takip edilmesi gereken eğitim ve öğretim yolu okutulacak kitaplar, irşad metodu gibi noktalar üzerinde durulmuştur. Hindistan’da basılmıştır.

54-es-Sirru’l-Mektum fi Esbâbi Tedvini’l-Ulum (Delhi 1321): Arapça’dır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Aşağıdaki şiiri 5 kere okuyup altındaki satırlara yazın ve yazdıktan sonra yazdığınızı okuyun.. ANNEM

Bu çalışma ile İsmail Hakkı Bursevî’nin İnebey Yazma Eser Kütüphanesi’nde bulunan ve müellif hattı olan Şerhu ‘alâ Tefsîri cüz’i’l-ahîr li’l-Kâdî

el-Ferîd, konusunun da bir gereği olarak en çok nahiv ilmini ihtiva eder. Müellif, âyetleri i‘râb ederken nahiv ilminin temel iki ekolü olan Basra ve Kûfe

Ömer’e, anne tarafından da ehl-i beyt’ten İmam Musa Kâzım’a (ö. On Üçüncü dedesi olan Şeyh Şemsuddin Müftî, Hindistan’a gelen ilk Kureyşlilerden olup, Hicri

“el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l-Kur’ân” ile “Kitâbu’l-Arâis fî Kısası’l-Enbiyâ” isimli eserleri olmak üzere birçok eser telif etmiştir. Hicretin ilk

el-Ezdî lügatle tefsir yaparken zaman zaman Kur’an’ın Kur’an ile tef- sir metoduna başvurarak yaptığı tefsirleri teyid etmeye

Çalışmanın giriş kısmında müellif ahkâm âyetleri ve hadisle- ri hakkında malumat verdikten sonra Tahâvî’nin Ahkâmü’l-Kur’ân’dan önce telif ettiği

Çalışmanın amacı, Mâtürîdîliğin imâmet anlayı- şıyla ilgili Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî (ö. 508/1115) görüşle- rini genel hatlarıyla ele alıp incelemek,