• Sonuç bulunamadı

4.3. Suçlu Çocuğa Yönelik Tutum ve Algılarda Benzerlikler, Farklılıklar ve

4.3.2. Hukuksal Anlamda Suçlu Çocuk Algısı

Çocukların suça iştirak etmeleri, her toplumda evrensel olmakla birlikte, toplumların çocukların cezaya tabii tutulmaları gerektiğini düşündükleri yaş farklılaşmaktadır. Yaş sınırı düzenlemeleri dünyadaki ülkelere göre farklılıklar göstermekle birlikte, düzenlemeler ilk olarak batı ülkelerinde ortaya çıkmıştır.

Hukuksal anlamda çocuğa yönelik algıyı anlayabilmek için çocuk mahkemelerinin kuruluşunu, çocuğun yaş durumunu, tarihsel anlamda çocuğun hukuk önündeki durumunu, çocuğun hukukun karşısındaki yerinin dönemler ile birlikte nasıl değiştiğini ortaya koymak gerekmektedir. İlk olarak çocuk mahkemesi Amerika Birleşik Devletleri’nde Illinois eyaletinde 1899’da kurulmuştur (Bloch ve Flynn, 1956: 307). Birleşik devletlerde çocuk mahkemelerinin kurulmasının temel amacı başkası tarafından zarar görmüş çocuğu ve suça itilmiş çocuğu korumayı ve rehabilite etmeyi amaçlayan bir reformist hareket olarak ifade edilmektedir. Çocuk mahkemelerini önemli kılan nedenlerin başında çocuğun suç işlemesinin önüne geçilmesi için hukuksal farkındalığın başlamasıdır. Bu nedenledir ki çocuk mahkemelerinin kuruluşunun temellerinde bazı faktörler rol oynamaktadır. İlk olarak sanayi inkilabı ile birlikte iş yaşamına giren çocuğun istismar edilmesine karşı duyulan tepki, ikincisi insanlardaki hukuk bilincinin gelişmeye başlaması ve son olarak devletin çocuk koruyucu yönünün ortaya çıkmaya başlaması bu föktörlerdendir (Stroup, 1960: 193-194). Çocuk mahkemeleri ilk olarak Birleşik Devletler’de, sonra sırası ile İngiltere, Belçika, Fransa vs. gibi Batı ülkelerinde

174 kurulmuştur (Uluğtekin, 2005: 5). Çocuk mahkemelerinin değişimi incelendiğinde, daha sonraları farklı ilkeler ortaya çıkmaya başlamış, daha çok insancıl ve bilime dayanan görüşler dikkate alınmaya başlamıştır. Çocuk mahkemelerinin temeli olarak, Uluğtekin, (1994: 6);

Çocuk bir yetişkine göre daha kolay rehabilite edilebilir, bu açıdan bir yetişkine göre daha fazla kapasiteye sahiptir. Adaletin amacı da çocuğu cezalandırmaktan çok onu eğitmek, tedavi ve rehabilite etmektir. Çocuk hakkındaki karar; çocuğun tüm gelişimsel özellikleri, gereksinmeleri ve özel koşulları dikkate alınarak verilmelidir. Çocuk adalet sistemi, yetişkin adalet sisteminden daha farklı olmalıdır. Bu açıdan katı, karmaşık, cezalandırıcı ve şekilci işlemlerden uzak durulmalıdır. Bu temelde çocuk mahkemeleri tamamen çocuklara özgü bireyselleşmeyi hedef alan, çocuğu bir baba gibi koruyan ve onun çıkarlarını gözeten (parens patriae) gözeten bir adalet sisteminin çekirdeği olarak gelişmeye başlamıştır.”

şeklinde ifade ederek, çocuğun daha çok suçu işleyen değil onun tam olarak suça itilen bir varlık olduğunun uluslararası anlamda kabul edildiğinin anlamı olan ilkeleri vermiştir.

Ayrıca tarihsel süreç dikkate alınırsa uluslararası alanda çocuk hukukunda bir iyileşme kronolojik olarak görülmektedir. Uluslararası alanda yapılan bu düzenlemeler çocuk hukuku konusundaki gelişmeleri göstermektedir.

Tablo-4. Uluslararası Çocuk Hukuku Düzenlemeleri

Düzenleme Tarih

Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi

20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen Sözleşme, 14 Eylül 1990 tarihinde Türkiye tarafından imzalanmış, 27 Ocak 1995 tarihli ve 22184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4058 sayılı yasa ile iç hukuk kuralı haline getirilmiş ve 11 Aralık 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir

175 Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair

Avrupa Sözleşmesi

Sözleşme Türkiye tarafından 9 Haziran 1999 tarihinde imzalanmış, 18 Ocak 2002 tarihli ve 4620 Sayılı Kanun ile uygun görülmüş ve 1 ve 54/263 sayılı kararı ile kabul edilmiştir.

Çocukların Velayetine ilişkin Kararların ve 4433 Sayılı Kanun ile uygun bulunmuş ve 1 Haziran 2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Lahey Sözleşmesi

Sözleşme, Türkiye tarafından 21 Ocak 1988 tarihinde imzalanmış, 3 Kasım 1999 tarihli ve 4461 Sayılı Kanun ile uygun bulunmuş ve 1 Ağustos 2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Çocuklara Karşı Nafaka

Yükümlülüklerine Uygulanacak Hukuka Dair Sözleşme

Sözleşme, Türkiye tarafından 10 Haziran 1970 tarihinde imzalanmış ve 27 Nisan 1972 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Çocuklara Karşı Nafaka Mükellefiyetine Dair Kararların Tanınması ve Tenfizine Dair Sözleşme

Sözleşme, Türkiye tarafından 11 Haziran 1968 tarihinde imzalanmış ve 1620 sayılı Kanun ile uygun bulunmuş ve 24 Ekim 1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir. ve 40/33 sayılı kararı ile kabul edilmiştir.

176 Özgürlüğünden Yoksun Bırakılan

Çocukların Korunması Hakkında BM Kuralları

BM Genel Kurulu’nun 14 Aralık 1990 tarih ve 45/113 sayılı kararı ile kabul edilmiştir.

Kaynak: (Aslan, 2008: 89).

Yukarıdaki tablo-4’den de anlaşılabileceği gibi Birleşmiş Milletler bazında uluslararası olarak çocuğun hukuk karşısındaki konumu 1989 yılı itibari ile evrenselleşmiştir. Çocuğun suça iştiraki ile ilgili hukuksal çalışmalar Birleşik Devletler’de tam 100 sene öncesine denk gelmesine rağmen bu alanda yapılmış kronolojik olarak gelişen düzenlemeler ve protokoller hukukun çocuğun istismarını uzun yıllar ihmal ettiğini göstermektedir.

İngiltere’de çocuğun suç işlemesine yönelik hukuksal bir bakış açısı erken Viktorya dönemine denk gelmektedir. Çocukların sanayi inkılâbından önce İngiltere’de suç unsuru olarak görülmemesi sanayi inkılâbının İngiltere’de çocuğu ne denli kullandırmaya başladığının göstergesidir. Erken Viktorya döneminde çocuğa yönelik cezalar oldukça ağır olmakla birlikte, suçlu çocuğun ıslahı ve topluma rehabilite edilerek yeniden kazandırılması düşünülmemiştir. Viktorya döneminde çocuklar suç algısı gözetilmeden çok ağır cezalara çarptırılmakta idiler (Goldson ve Muncie, 2007). Ancak Viktorya döneminin sonlarına doğru çocuk suçluluğunun artması ile bu konuya daha fazla eğilim gözlenmiş, çocuk işlediği suçların ortaya çıkışını, yöntemlerini, önlemek için yapılması gerekenleri, suç işleyen çocuğun yaşı, zekâsı, diğer sosyo-ekonomik durumu incelenerek onun topluma kazandırılması hedeflenmeye başlanmıştı. Tüm bu çalışmalar ile birlikte İngiltere’de çocuk suçunu inceleyen özel mahkemeler doğmaya başlamıştır (Işıktaç, 1999). Daha sonraki aşamalarda ise çocuk suçlarına ilişkin özel mahkemelerin kurulması zorunluluğu ortaya konulmuştur.

Aslı itibari ile çocuğun suç ile ilişkilendirilmesi Viktorya döneminin bir özelliği olarak görülmektedir. Çocuk Suçluluğu kavramının İngiltere’de ortaya çıkması çocuk suçluluğun İngiltere’de ortaya çıkması değil, bir dizi İngiltere’ye has ekonomik ve sosyal sorunlar nedeniyledir. İngiltere’de bu faktörler Viktorya dönemi baz alınarak incelenirse, çocukların işlerde çalışmalarını dizginlemek, çocukları ahlaki ve dini yönden eğitmek, burjuvazinin bu konuda bir şeyler yapma arzusu,

177 İngiliz ceza hukukunun genişlemesi, suç konusunda duyulan korkular genellikle çocuğun rehabilite edilmesi için kurumların doğmasına öncülük etmiştir (Ögel, 2014). Viktorya döneminden sonra, Edwardian yılları döneminde çocuğun rehabilitesine hız verilmiş, daha modern sosyal servisler kurulması sağlanmıştır.

1880-1914 yıllarını kapsayan dönem içerisinde çocuk suçluluğunda bir azalma görülse de İngiliz ceza sistemi açısından çocuk suç unsuru olarak görülmüştür.

Ancak bu dönemde suçun türlerinin belirlenmesine ağırlık verilmiş, çocukların hırsızlık, içkili iken devlet malına zarar verme, dilencilik ve tehlikeli oyunlar gibi suç unsuru teşkil eden durumlar ceza konusu olmuştur (Pearson, 1985: 74). Çocuk suçluluğunda azalma görülmesinin yanında, asıl sorun teşkil edecek olan durum tutuklamadır. Bu dönemde çocuklara yönelik tutuklamalara ağırlık verilmiş olması göze çarpmaktadır. Bu da akıllara neden ve nasıl sorularını getirmektedir. İlk olarak çalışan çocukların boş zaman aktiviteleri, tutuklamalarda İngiliz polisinin saldırgan tavırları, çocukların davranışlarından toplumca daha da şikâyette bulunması tutuklamalarda artmanın temel sebepleridir (Gillis, 1975).

İngiltere’de savaş yılları olarak nitelendirilen dönemde çocuk suçluluğu ve çocuğun sapma davranışı göstermesi hukuken tam olarak tanınmış duruma gelmiştir.

Çocuk adaleti sisteminin akıllaştırılması ve modern bilimsel akla dayanması da bu dönemde ortaya çıkmıştır. 1948 yılına kadar gelecek olan süreçte çocuk suçluluğu kavramı sosyal bir kavram olarak hem toplum hem de hukuk tarafından tanınmıştır (Hendrick, 2003:113). Ancak İngiltere’de bu dönemde refah ve adalet kavramları konusunda çelişkiler çocuk suçluluğunu da etkilemiştir. Çocuğun eğitimsel faaliyetleri, aileye yönelik bakışların önemi, psikodinamik yaklaşımlar çocuğun toplumun refahını arttırırken, bazı bilim insanları bu durumun adalet kısmının ihmal edildiğini söylemektedir. Çocuğun yargılanmasının gerekliliği sorunu gündeme gelmesi refah tartışmalarının tam aksine adalet konusunda İngiltere’de savaş döneminde yaşanmıştır (Goldson ve Muncie, 2007: 9).

Refah devletinin yerleşmeye başladığı 1948-1980 arası İngiltere hukukunda çocuk algısı oldukça değişim geçirmiştir. Buradaki asıl değişime neden olan unsur, çocuk suçluluğuna karşı politik bir bakış açısının kazanılmasıdır. Bu dönem “çocuk devrimi” dönemi olarak isimlendirilmiş, yaşam standartlarındaki yükselme çocuğun rehabilite sürecine de yansımıştır. Bu dönemde önemli olan olaylardan biri de

178 çocuğun çalışma sınıfında yerinin güçlenmesi olmuştur. Altkültürde çocuğun çalışmasının artması ve yayılması bir başarı durumuna kadar ilerlemiş, Teddy Kardeşler, Mods, Skinheads çalışan gençlik hareketini oluşturmuşlardır. Hukuksal anlamda politik güç kazanan çocukların önemi görülmüş ve çocuğun durumunda iyileştirme çalışmaları da yapılmıştır (Davis, 1990). Modern dönem olarak isimlendirecek dönem, sosyal çalışmacıları, otoriteleri, öğretmenleri, psikologları, doktorları çocuk bakımı konusunda çalışmaya itmiştir. Bunların sonucunda dönemin önemli kazanımı çocuk suçluluğu konusunda “kurban” teriminin doğmasıdır ki, artık suçu çocuğun işlemediği, çocuğun suça itildiği düşünülmüştür.

Genel olarak analiz edildiğinde, İngiltere’de 10–13 yaş döneminde bulunan bireyler yaşama geçirdiği eylemin mantıki olarak ceza gerektirdiğinin farkında ise, cezai sorumluluğunun bulunduğu kabul edilmektedir. 14-17 yaş arasında tam sorumluluk ve 18-20 yaş arasında ise genç yetişkin statüsü benimsenmiştir.

İngiltere’de gençler arasında yapılan duruşmalar gizli durumdadır. Özellikle İngiltere’de yargılamada çocuğun haklarının tam olarak uygulanabilmesi ve onun suçlanabilmesi için, uygun yetişkin adı verilen (appropriate adult) bir gencin huzurunda yapılması gerekmektedir (Ögel, 2014). Özellikle hukuksal değişiklikler bu dönemde cezanın ileri safhalara geçmesini engellemek için, genci ceza adalet sistemi dışına çıkartan dava açmama amaçları üstlenildi. Ancak bununla birlikte çocuğun rehabilite edilebilmesi için onun korunmasını sağlayan bazı yasal düzenlemeler ortaya çıktı. Örneğin; gencin hapse atılmak yerine gözetim altına alınması ve 15-20 yaşlar dönemindeki gençlere en az 6 ay, en fazla 24 ay gibi uygun eğitim programları uygulanmaktadır. Bir başka ciddi olarak özgürlüğü engelleyen önlem olarak “secure training orders” adı verilen ve 2 yıl ya da daha fazla mahkûmiyet gerektiren ve suç işlemeye devam eden 12-14 yaş arasındaki çocuklara uygulanan bir yöntemdir. Başka bir önlem ise çocuğun İngiliz hukukunda gözetim merkezlerinde özgürlüğünün 21 gün ile 4 ay arasında kısıtlanmasıdır. Bunlardan başka suçlu çocuğun yerel yönetimin tedbiri altına verilmesi, bakım merkezlerine konulması, anne ve babanın velayetinin kaldırılması, hafta sonlarında kendilerine uygun işlerin öğretilmesi için bazı mesleki kurslara gitmesi gibi düzenlemeler mevcuttur (Ögel, 2014).

179 Çocuk konusu Türkiye’de hukuki bakımdan İngiltere’dekinden farklıdır.

Osmanlı tarihi içerisinde çocuğun suça karışması düşüncesi oldukça yeni bir düşünce olup Tanzimat sonrasında ortaya çıkıp gelişen bir süreçte hukuksal boyutlarını kazanmıştır. Geriden gelen Osmanlı’da çocukların hakları konusunda bazı düzenlemeler 19. yüzyılın sonlarına doğru gelmekte idi. O dönemde çocuklar ile ilgili bir dergi çıkarılmıştı. Ancak bu ekonomik ve sosyal olarak incelenmiş, dönemin tutum ve algısı çocuk konusunda oldukça geride kalmıştır. Çocuk suçluluğu konusu Türk hukuku tarihinde oldukça yeni bir konu olmuştur. 20. yüzyıllar döneminde çocuk suçluluğu kavramının geliştiği görülmektedir. Çocuğa suçlu ya da mağdur olarak bakılmıştır. Ülkemiz çocuk hakları konusunda uluslararası antlaşmalara katılmış olsa da 1987 yılında ilk defa çocuk mahkemelerinin kurulmuş olması, çocuk mahkemeleri uygulamalarındaki sorunlar, yargısal problemler vs. gibi konular yüzünden çocuğun suçla olan ilişkisinin hukuksal anlamda oluşturulmasında sorunlar yaşanmıştır.

Ancak Osmanlı Devleti’nde, İngiltere’de çocuk ile ilgili yaşanan durumlardan hemen haberdar olunmakta idi. Özellikle Tanzimat’tan sonra Fransa ve İngiltere’de meydana gelen hukuksal yenilikler Osmanlıları etkilemekte idi. Hatta hukuksal bağlamda Osmanlılar, Batı yasalarını dikkate aldıkları için yurt dışında bu belgeleri alıp tasnif edip uyguluyorlardır. Çocuğun suça iştiraki meselesi bütün genel hukuksal çalışmalara rağmen Osmanlı hukukunda Tanzimat’ta dahi geniş yelpazede yer bulmamıştır. Yine benzer amaçlarla Osmanlı topraklarına gelen Avrupalıların Beyoğlu ve Moda’da yaşadıkları hayat tarzı Osmanlılar tarafından beğeniliyordu. 19.

yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı çocukları Avrupa’daki emsallerinin sahip oldukları yeniliklerden ve imkânlardan hemen haberdar oluyor ve imkânları olanlar bu değişimlere ayak uydurmaya çalışıyorlardı. Bu durumu Osmanlılarda ıslah evlerinin oluşmasında muhtaç çocukların veya yetim, öksüz çocuklarının bulunması suç algısını hukuksal bağlamda göstermektedir. Suç işlemiş çocukların değil muhtaç çocukların korunması veya dışarıdan sınırlanması durumu Osmanlı devletinde görülmektedir. Osmanlıda ıslahevleri dikkat çekmekle beraber, ilk düzenlemeleri 1908 yılında yapılmıştır. Osmanlı’nın Tanzimat ve ıslahat devirlerinde çocukların suç ile ilişkisi genellikle suçtan korunma olmuştur. Suç işleyen çocuk genellikle korunması gereken çocuk olarak düşünülmüştür. Osmanlı’da ilk kez yatılı koruma kurumu olan ıslahevleri, Osmanlı devletinin çocuk hukukuna bakışını

180 göstermektedir. Çocukların eğitilmesi ve terbiye edilmesi için kurulmuş mekânlar daha da yayılmıştır (Karatay, 2007: 101).

Son olarak Osmanlı’da Avrupa’daki gibi toplumda aile yapısında yoğun bir değişim görünmemektedir. Çocuğun aile içindeki yeri ve babaya olan itaatinde de değişimler görülmemiştir. Osmanlı’da babaya itaat eden bir çocuk algısı mevcuttur (Onur, 2005). Osmanlı hukukunda çocuk suçluluğuna ilişkin ibarelere rastlanmamıştı, bazı düzenlemelere gidilse de Osmanlı’da çocuğun suç işlemiş olması gibi bir durum ortaya çıkmamıştır. Sanayi devriminin Osmanlı’da İngiltere’deki gibi yaşanmaması çocuğun suça yönelmemesinde etkili olduğunu düşündürmektedir. Osmanlı’da İslam hukuku işlerliği bulunduğu için onun suçlu olduğu düşüncesi İngiltere anlayışından oldukça farklı olmuştur. Osmanlı’da çocuk hukuku genel olarak korunma üzerine olup babaya itaat eden bir birey olarak görülmüştür (Onur, 2005). Burada Osmanlı’da aile yapısındaki itaat faktörüne dikkat çekmek gereklidir. Osmanlı Devleti’nin sonlarına doğru durumda değişme olmamıştır.

Cumhuriyet ile birlikte Türkiye’de çocuk suçluluğu konusu 1947’lerden itibaren kurulmakta olan çocuk mahkemelerinin kurulma aşaması ile başlamış; ancak ta ki 1979’daki çocuk mahkemeleri yasası çıkıncaya dek çocuğun hukuki bakımdan nasıl algılanması gerektiği ortaya koyulmamıştır. Bununla birlikte, ilk çocuk mahkemesi Ankara’da kurulmuştur (Uluğtekin, 1994: 44). Altı adet çocuk mahkemesi bulunmakla birlikte, önemlileri İzmir, İstanbul gibi çocuk suçluluğunun yüksek olduğu yerlerdedir (Akyüz, 2002: 45). Çocuğun suça iştirakinin nedenleri incelendiğinde, yasalara göre de çocuk suça itilmektedir. Ailesel, ekonomik ve sosyal nedenler üzerinde durulmuştur (Kepenekçi ve Özcan, 2002: 256).

Hukuksal açıdan çocuğun suça iştirakinin değişimleri ülkemizde genellikle darbeler ile değişmiş olan bir süreçte o dönem oluşturulmuş anayasalarla değişmiştir.

Özellikle, 1961 Anayasası, 35. maddesi ile çocuğun ve ailenin korunmasına ilişkin kanun ve bunun için kurulması gereken teşkilatlardan bahsedilmiştir. 1961’den itibaren Türkiye’de ilk defa çocuğun korunması gündemi tartışma konusu olmuştur.

Bu tartışmanın hukuksal anlamda olması diğer örneklerden durumu farklı kılmaktadır. 1961 Anayasası’nda çocuğun, haklarının incelenmesinde eğitimsel ve

181 sosyal hayatta iş hayatının düzenlenmesi ile ilgilidir. Bu durum özellikle, 43. ve 50.

maddelerinde görülmektedir (Kontaş, 1997). Özgürlüklerin arttırıldığı 1961 anayasası ile çocuk hukukunun gelişmesi de gözlenen bir olgudur. Çocuğun varlığına verilen değer, onun korunması için mevcut bulunan kanunlar bağlamında anlamlıdır.

Tekrar bir değişme diğer bir darbe döneminde yapılan anayasadır. 1982 Anayasası’nda da, benzer bir şekilde çocuğun ailesel yapıdaki yeri verilir ve çocuk koruma altına alınır. 1982 Anayasası’nda çocuğun hukuksal anlamdaki statüsünde değişme 1961 anayasasını taklit etmektedir. Benzer şekilde ailenin korunması ve çocuğun aile içindeki yeri benzer şekilde devletin koruması altındadır. Düzenlemeler bakımından çocuk haklarının değerlendirilmesi yapıldığında, Türkiye’de çocuklara yönelik hukuki ceza yaptırım yaşı 12 olarak kabul edilmiştir. Ancak çocuğun ceza alabilmesi için 15 yaşından önce sağır olmaması gibi durumlar da görülmektedir.

Daha detaylı incelendiğinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 31/2 maddesinin gerekçesine göre ise 12-15 yaş arasındaki çocuğun suçun sonuçlarını algılayabilme veya ona anlam verebilme yeteneği gibi durumlar ile sosyal çalışmacılar gibi insanlar tarafından rapor tutularak yargılanması yapılır (Erükçü ve Akbaş, 2012).