• Sonuç bulunamadı

3.6. Ailesel Nedenler

3.6.4. Ailede Suçlu Bireylerin Bulunması

Bireyin toplumsal hayata olumlu bir şekilde uyum sağlaması yine içinde bulunduğu ailenin yapısı ile de alakalıdır. Çocuk, kendi ailesinde bulunan insanları

128 taklit ederler ve onlar gibi yaşamaya çalışırlar. Hatta bunun yanında çocuk toplum içinde hangi kuralların kabul görülüp hangi davranışlarının kabul edilmediğini de ailesinden öğrenir ve toplumsal kurallara. Çocuk sosyalleşme sürecinde eğer gelişim sürecini iyi bir şekilde tamamlamış bir birey ile karşılaşıp onun ile kendi arasında benzeşim kurmazsa topluma adapte olmada başarısız olur. Bundan anlaşılabilir ki bireyin toplum içinde başarılı olup olmaması yine ona katılımının başarısı ile alakalıdır (Ersanlı, 2007: 323-324). Çocuk kültürlenme sürecine aile içerisinde başladığı için yine bu örnek alma davranışını cinsiyete göre değişmekte olup, örnekler almaktadır. Doğumdan sonra çocuk önce ona en yakın olan ebeveynlerden başlamakla birlikte genişleyen bir yapıda uzak akrabaya kadar model alabilir.

Çocuğun sosyalizasyonunun başlangıcı olarak saydığımız aile içinde suçlu bireylerin bulunması ve çocuğun da taklit ile bu kişiyi örnek alması çocuğu edindiği davranışlar ve yaşantılar nedeniyle kriminal hale getirebilir. Freud’un Psikanalitik psikolojisine göre; çocukluk dönemi yaşantıları, ileriki yaşamımızda ve kişiliğimizde belirleyici olabilmektedir. Sutherland’a göre; çocuklar yine kendilerine örnek alacakları kişileri onun yapısına en yakın kişi olarak seçmektedir. Burada ona en yakın ve gücün sembolü baba önem kazanır. Bu nedenle çocuk suçluluğu ile ilgili araştırmalarda yapılacak en iyi gözlem onun ilk çocukluk dönemini araştırmada yatmaktadır (Sutherland/Cressey’den akt. Yavuzer, 2009: 151).

Yani anlaşılabileceği gibi, sosyalizasyon aile ile başlamakta, ilk suç da burada öğrenilmektedir. Çünkü çocuk ebeveynlerden ve akrabalardan hangi davranışların doğru hangilerinin yanlış olduğunu öğrenmektedir. Anne ya da babanın işlediği suç ya da kusurlu hareket, çocuk için o davranışın doğruluğun bir ispatı ve kabulü olmaktadır. Her ne kadar diğer teoriler çocuğun suça karışmasını birçok nedene göre açıklasa da aile çocuk suçluluğunda ilk noktada durmaktadır.

Bireye onun uyacağı kuralları öğreten ve bunu bazı yöntemlere göre uygulatan aile, bu sayede onun toplumsal yaşama katılmasını sağlayan kurum, çocuğun sadece ilk çocukluk döneminde değil diğer dönemlerinde de önem sahibidir.

Aile içersinde meydana gelen fizyolojik ya da ruhsal problemler, ailede taklit unsuru olabilecek insanların olmaması, çocuğun ergenliğine kadar gidecek olan yaşamında olumsuz bir rol oynamaktadır (Yavuzer, 2009: 161). Aileler çocuklar açısından doğru olmayacak davranışları yine onların farkında olsun ya da olması gözlerinin

129 önünde uygulamaktadırlar. Taklit kuramına göre; bireyin davranışı sadece olumlu olması gerekmez, bu yüzdendir ki, aile içinde çocuk hem kendi yaşında davranışlara değer yargıları verecek kadar olgun hem de bunu yargılayacak kadar büyük değildir.

Bu yolla çocuk direkt aile içindeki her davranışı taklit eder. Ayrıca bir bakıma çocuk tarafından kazanılan davranışın ortadan kaldırılması oldukça zordur, çünkü çocuk ileride yapacağı her türlü eylemde ailesinden öğrenmiş olduğu bu davranışın rahatlığını hissedecektir (Locke, 2003: 79). Tabidir ki, her öğrenilen davranış gibi suç davranışı da aile içinde bir örnek tarafından ya da çocuğa yakın bir birey tarafından ona öğretilir. Her ne kadar bir aile içinde yaşayan çocukların hepside suçlu olmasa bile yapılan araştırmalar suçlu bireylerin bulunduğu ailelerde yaşayan çocukların suç işleme riskinin yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Buradan anlaşılacağı gibi ailelerin bazılarında suç artık bir eylem olmaktan çıkıp iş alanı olmuştur. Örnek olarak dilencilik yapan bir aileden gelen çocuk dilenciliğin ve bu dilencilik sürecinde bireylere uygulanacak olan her türlü eylemi rahatlıkla yapabilmektedir. Bir araştırma da Glueck’lar tarafından 2000 suçlu çocuk üzerinde yapılmıştır. Suçlu çocukların % 86’sının ailelerinde suçlu kimselerin var olduğu bulunmuştur. Yine Glueck’lar tarafından 500 suçlu çocuğa karşılık 500 suç işlememiş çocuktan meydana gelen kontrol grubunda bu rakam % 90,4’e denk ve diğer çocukların oranı % 50 olarak tespit edilmiş bulunmaktadır (Dönmezer, 1994:

252).

Benlik gelişimi dönemi çocuklar açısından oldukça sancılı bir süreçtir.

Özellikle; ergenlik döneminde bu süreç daha karmaşık hale gelmektedir. Bu gelişim sürecinde çocuğa örnek olarak anne, baba, ağabey vs gibi aile üyeleri tarafından taklit edilerek şekilenmektedir (Cüceloğlu, 1996: 92). Psikolojik açıdan çocuğun kendisine yakın insanların sorunlu ruh yapısına sahip olması durumunu onun yaşamında da bir takım etkileri olacaktır. Örneğin; suçlu çocuklar üzerinde Yavuzer’in yaptığı bir araştırmada, ailesinde suç işleyip psikolojik sorunları olan bireylerin ceza almış olma oranı % 54 olarak belirlenmiştir. Ferguson tarafından yapılan bir çalışmada sadece ağabeyleri suçlu olan çocukların diğer çocuklara göre;

daha fazla suç işleme eğilimleri olduğu ve daha fazla suç işledikleri ortaya çıkmıştır.

Erkek çocuk özellikle gelişim döneminde ilk çocukluğa rast gelmekle birlikte babayı taklit etmekten kaçınmaz. Eğer babası sorunlu olan bir çocuk ise babasına en çok benzeyen bir bireye bağlanma meydana gelecek ve çocuk yaşamında oldukça sıkıntı

130 verici süreçler başlayacaktır. Bunun nedeni çocuğun kendini tamamen anne ya da babası ile özdeşleştirmiş olmasıdır (Dönmezer, 1994: 252). Ankara, İzmir, Elazığ Çocuk eğitim evi ile Sinop Çocuk Cezaevinde 377 çocuk üzerinde uygulanan çalışmada çocukların % 38,7’sinin ailesinde, % 13’ünün sosyal çevresinde suçlu vardır. Suç isleyenlerin arasında % 23,3’ünü babalar, % 43,2’sini amca, dayı gibi yakın akrabalar oluşturmaktadır. Bu çocukların % 31,8’inin ailesinde içki, % 7,7’sinin ailesinde kumar ve % 2,4’ünün ailesinde uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar bulunmaktadır (Bal, 2004: 46).

Suçlu çocuklar açısından aile içerisinde suçlu bir bireyin bulunması oldukça normaldir. Çocuk için suç sadece toplum tarafından dışlanmak ya da onun yine aynı toplum tarafından etiketlenmesi değil, yine benzer bir şekilde ailesinin geçimi ve kardeşlerinin durumu ile ilgili konular da etkili olabilmektedir. Bu durumda yapılan çalışmalar çocukların bazılarının sırf ailelerini besleyebilmek ve geçimlerini sağlamak için suça yöneldikleri görülmüştür. Sonuç olarak anlaşılmalıdır ki, aile çocukların yaşamlarında ilk perdeyi oluşturmakta ve suçun taklidi yolunda da ilk izlenimler vermektedir. Örneğin; Gueck’lerin yaptığı çalışmada, suça bulaşmış babaların oranı suç işlemeyen kontrol grubu çocuklarında %35, suç işleyen grupta ise

%63’tür. West ve Farrington’un çalışmalarında ise, ayrı ayrı anne ya da babası veya her ikisi birden suç işlemiş 97 çocuğun % 36,1’i 10 yaşına kadar en az bir kere suç işlerken; ana babası suç işlememiş 314 çocuk için bu oran % 15,6 da kalmaktadır (Karabulut, 2006). Toplumsal yaşam oldukça karmaşık ve sürekli değişim gösteren bir yapıdadır. Topluma katılacak çocuk da aile içinde yetişip onun bir modeli olarak bu hayata dahil olur. Burada çocuk tarafından kullanılan her türlü argüman ve davranış yine ailenin birer uzantısıdır. Kesin olarak söylenebilecek bir şey vardır ki, o da çocuğun ailesinde suç işleyen bireylerin bulunmasının onun psiko-sosyal yaşamına etki ettiğidir. Genel itibariyle erkek çocuklar için bu kişi baba, kız çocukları içinde anne olmaktadır. Aile içinde bu tür kişilerin bulunması sonucunda çocuğun hangi davranışlarda bulunacağı veya hangi tür bir suç işleyeceği aile içerisinde suça karışmış insanlarınki ile benzer de olacaktır.

131 3. 6. 5. Ailenin Sosyal ve Ekonomik Refah Durumu

Çocuk suçluluğunda bu etken hem ekonomik hem de bu ekonomik durumun neden olduğu sosyal eksiklik ve sorunlarını oluşturmaktadır. Örnek olarak verilirse, işsizlik, yoksulluk, göç ve göçün neden olduğu birtakım sorunlar, ekonomik krizler ve enflasyon, kuraklık, kültürel farklardan kaynaklanan toplumsal uyum sorunu, çekirdek ailenin sorunları, anomi durumu, toplumsal değişime bireylerin ayak uyduramaması ve kitle iletişim araçlarının olumsuz etkileri bu nedenler içinde sayılabilir (İlci, 2002: 25). Burada meydana gelen en önemli hadise ise çocukların suç işlemesinde bir haz alma durumu değil, bir mala ya da hizmete ulaşma isteğidir.

Buradaki unsur çocukların sadece gözlemlerine dayanarak kendilerinin yaşadıkları hayatlar ile zengin olarak nitelendirilecek bireylerin yaşantılarının bir karşılaştırması söz konusudur. Bu konuda birçok araştırma yapılmıştır. Araştırma konularından biri de çocuk suçluluğunda sosyal ve ekonomik durumun etkili olup olmadığı sorunsalıdır. Quay (1987), suçlu çocuklar üzerinde yaptığı çalışmasında suça yönelen 400 çocuktan % 89.3'ünün düşük sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerde yetiştiklerini,

% 21.8'inin ise üst sosyo-ekonomik düzeyde bulunan ailede büyüdükleri ortaya konmuştur. Booth yapmış olduğu çalışmada suçlu çocukların % 56'sının ekonomik sorunlar içinde yetişip çocukluklarını atlattıkları ve çocukların sıkıntılı, yetersizlik hissiyatına bürünmüş, güçsüz ve güvensiz benlik yapısına sahip olduklarını gözlemlemiştir (Akt., Günçe, 1983: 5).

West (1973) tarafından yapılan bir deneyde ekonomik durumu iyi olan çocukların suç oranını % 13.6, ekonomik durumu kötü olan gruptan gelenlerin oranını ise % 33.3 olarak bulgulamıştır. Saran (1968), tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada ise İstanbul’da polisle ilgisi olan on sekiz yaşından küçük çocuklar, 1962-1963 yıllarında polis bürosuna gelen toplam 3655 kız ve erkek çocuğun sosyo-kültürel özelliklerini araştırmış, cinsel, mala karşı ve şahsa karşı suçların öncelikle sosyo-kültürel faktörlerce, ikinci olarak da çocukları birbirlerinden bağımsız olarak etkileyen sosyo-kültürel ve psikolojik faktörlerden etkilendiğini belirlemiştir.

Yavuzer (1981), İzmir, Elazığ ve Ankara Islah ve cezaevlerinde yaptığı bir çalışmada 214 hükümlü çocuğun ailelerinin ekonomik durumlarının % 69'unun asgari ücretin biraz üzerinde olduğunu belirlemiştir. Bu araştırmada ayrıca elde

132 edilen bulgulara göre; suç isleyen çocuklardan % 62.5'i dört ve daha fazla kardeş sahibidir. % 79.9’u beş ve daha fazla kişiden oluşan ailelere sahiptir. %53.3'u 1-3 odalı evlerde yaşamışlardır. Mangır (1992), Ankara Çocuk Islahevi’nde bulunan suçlu çocuklar üzerinde yaptığı bir çalışmada suç türleri ile uyum durumları üzerine çeşitli değişkenlerin etkisini incelemiş, çocukların suça itilmelerinde ve uyum düzeyleri üzerinde sadece babalarının mesleğinin etkili olduğunu, buna karşılık doğum yerlerinin, oturdukları yerleşim birimlerinin, öğrenim durumlarının, kardeş sayılarının, anne ve babalarının eğitimlerinin ve ailenin ekonomik durumunun etkili olmadığını ortaya koymuştur. Bir diğer araştırma örnek olarak verilirse, Nalbant (1993), 15-22 yaşları arasında Islahevindeki hükümlü çocuklar, gözetim altındaki hüküm giymemiş çocuklar ile suç işlememiş gençlerin benlik saygısı ve yaşam doyumu düzeylerini karsılaştırdığı çalışmasında her üç gruptaki çocukların da düşük sosyo-ekonomik düzeyin özelliklerini gösterdiklerini saptamıştır.

Tüm bunlarla birlikte bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Örneğin;

ekonomik sorunların devletin tümüne yansıdığı durumlar herkes açısından oldukça sorun olmakta, bu dönemde eşyaya karşı işlenen suçlar da artış göstermektedir. Bu tür dönemler toplumsal sapmaların meydana gelmesi ya da Durkheim’in belirttiği gibi bir anomi durumuna neden olması açısından diğer dönemlerden ayrılmaktadır.

Çocuk suçluluğunda da ekonomik düzeyi düşük ülkeler bu durumdan daha çok etkilenmekte ve çocuklar daha çok mala karşı olan suçlara yönelmektedirler. Aslında sadece ailenin yapısı değil, toplumun sosyo-ekonomik düzeyi de bu tür suçlara etki etmektedir. Bununla birlikte toplum tarafından da bu tür suçların kabul edilip desteklenmesi, gerekli hukuksal mekanizmaların olmaması suçun artmasında etki etmektedir (Yücel, 1986: 133).

Çocuk suçluluğunda bir diğer etken sanayileşme ve göçün önemli etkileridir. Alanların küçülmesi ve bunun getirdiği göç ya da bunun sebep olduğu ekonomik sıkıntılar çocukları yeni toplumsal yapıya ayak uydurmakta zorlamaktadır.

Şehir nüfusunun artması ile birlikte nüfus köyde azalmış şehir ise kültürler karmaşası haline gelmiştir. Bu durum ile birlikte tabiî kidir ki, bireyler toplumsal yaşamını değiştirmede zorlanması ve kültür şoku yaşaması ve suça sürüklenmesi oldukça doğaldır. Bunun sonucunda hem kentsel alt yapı yetersizlikleri hem de bu kişilerin

133 işsiz kalması, ev sorunu gibi nedenler hem çocuk suçluluğuna etki eden hem de normal yetişkinlerdeki suçlarda büyük pay sahibi nedenlerdir.

3. 7. Akran Çevresi ve Okul Durumu

Arkadaş çevresi çocuk için toplum ile ilişkisinin ilk penceresidir. Arkadaş ilişkileri ve akran çevresi bu açıdan incelendiğinde, çocuk için kültürlenmenin de aileden sonraki ilk basamağını oluşturur. Çocukğun arkadaşlık çevresi içerisinde yaşadığı her türlü deneyim onun yaşamında izler bırakacak ve davranışlarının grup tarafından onaylanıp onaylanmaması ise onun diğer çevreye tepkisi olarak devam edecektir. Tayfun (1989: 16)’un tarafından yapılan bir çalışmada, İstanbul ve Üsküdar cezaevlerinde işlenen suçların %38’i bir suç grubuna katılma yolu ile işlenmiştir. Bununla birlikte ayrıca İstanbul Ceza Hukuku ve Kriminoloji Enstitüsünce uygulanan bir çalışmada 974 suçlu çocuğun 590’inin suç işlemelerinde bir grubun etkisi ve o gruba katılma gözlemlenmiştir. Bu sonuçlara göre; akran çevresi ya da arkadaş çevresi çocuk açısından oldukça önemlidir. Akran çevresinin olumlu bir yapıya sahip olmaması çocuk açısından; statüsünü belirleme için grupta bulunma ya da gruptan destek alma amacı ile grup suçlu da olsa iletişimini sürdürmektedir. Suçluluk davranışı hem çalışmamızda hem de sosyal bilimler literatüründe sapma davranışı olarak işlenmiş olsa da, ayrıca bu suçta grupsal ilişkilerin ve arkadaş çevresinin etkisi olduğunu ortadan kaldırmaz (Ulak, 1993: 8).

Çocuk suçluluğu açısından arkadaş çevresinin etkisi küçümsenemeyecek boyutlardadır. Çocuk ilk ergenlik sırasında ve ilkokula başlayacağı dönemlerde arkadaşlık ilişkileri kurmaktadır. Hem kabul duygusu hem de ergenliğin vereceği duygular çocuğu suça itmektedir. Arkadaş çevresinin suçu inceleyebilmek için çocuğun bulunduğu yakın çevreden, bu çevreyi uzak çevreye doğru genişleterek, grup içerisinde suçlu çocukların varlığı da dikkate alınarak incelenmesi gerekmektedir. Çocuklarda temel niyet ve istekler bazı temel ihtiyaçlarla kendini gösterir. Bunlar çocuğun benlik yapısı, çocukluk çağına uygun davranışlar ve çocuğun yaşadığı sosyo-kültürel ve ekonomik çevrenin durumu olarak düşünülebilir.

Çocuğun gelişim dönemlerini inceleyecek olursak; 12-15 yaşları puberte dönemini oluşturmakta, dönem çocuk açısından oldukça sorunlu geçmektedir.

134 Ergenliğin en çalkantılı dönemlerinin başlangıcı olarak niteleyeceğimiz bu dönemden sonra 16-21 yılları arasında geç ergenlik ve sonrası dönem olarak olgunlaşmanın başladığı ve olumlu bir yaşam sürecinin oluştuğu bir dönemdir (Ulak, 1993: 112). Çocuğun toplumsallaşması sırasında çevresindeki arkadaş sayısının çokluğu onun ilişkisinin de sağlığını belirler. Çok arkadaş sayesinde çocuk yakın çevredeki daha az arkadaşa ihtiyaç duymaz. Ailesine olan ihtiyacı da bu dönemle birlikte azalmaya başlar (Yavuzer, 1996: 151). Çocuğun yaşadığı değişim hem fizyolojik hem de psikolojik olarak tanımlamak gerekir, çocuğu birtakım duyguları yaşamak için arkadaşları ile daha çok zaman geçirme arzusuna iter, bu da diğer çocuklarla daha fazla bulunma isteği ve tüm diğer değer yargılarını bir kenara bırakmayı öğrenir. Çocuk için bu aşamadan sonra tek iletişim noktası içinde bulunduğu gruptur. Arkadaşlık ilişkisi çocuk için oldukça önemlidir. İlkokula yeni başlayan ve sağlıklı bir arkadaş çevresi bulamayan bir çocuk için ergenliğe giriş ile birlikte olumlu bir çevre bulması ihtimali de düşer. Arkadaşlık çocukluktan itibaren sağlıklı gelişmesi gereken bir süreçtir. İlk arkadaşlıklar bu sağlıklı sürecin oluşumunda önemli pay sahibidir. Anne ve baba çocuğun en yakın arkadaşları olabileceklerini düşünürler. Ancak çocuk için arkadaş çevresi ailenin dışında olmazsa olmazdır. Ailenin buradaki payı ancak olumlu bir arkadaş çevresi bulması için çocuğu desteklemek olur. Ailenin kendisini arkadaş yerine koyması ve çocuğa bu konuda destek olmaması da çocuk açısından sıkıntılı bir süreç olacaktır (Yörükoğlu, 1993: 69). Her insanda olduğu gibi çocuklar da kendilerine benzeyen insanlar ile iletişim kurma arzusundadır. Bu arzusu yaşamı boyunca da devam edecektir. Bu arzu onun hem kendisi ile iletişim kurabileceği bir çevreyi oluşturacak hem de ruhsal anlamda rahatlama olanağı verecektir. Çocuğun ilk ergenliğe girmesi ile birlikte arkadaş çevresi her cinsten olmak üzere genişlemeye başlayacaktır.

Çocuğun bu yolla insan ilişkileri ve onlar ile ilgili deneyimleri gelişir. Sosyal gelişim arkadaş çevresinden ayrı düşünülemez. Yavaş yavaş çocuk ailesine ait olan bilgilerden sıyrılmaya kendi bilgi sistemini oluşturmaya başlar. Bunu da kendi akran çevresinin onay verdiği ve sahip olduğu bilgi türü ile takas eder (Kulaksizoğlu, 1989:

87).

Çocuğu akran çevresi, çocuğun 3 yaşlarından sonra aile olan iletişimi dışında iletişime ihtiyaç duyması ile oluşan bir çevredir. Akran çevresi çocuk açısından hem bir bağımsızlık alanı hem de özgür olarak yaşayabileceği ender

135 ortamdır (Uluğtekin, 1991: 46). Çocuk kendisinin haklı olduğunu ve bu haklı fikirlerini aile dışında savunabileceği bir alan bulmuştur. Ayrıca, bu sayede kendisine olan özbenlik değerleri gelişmiş, sonunda da kendi arkadaş çevresindeki fikirleri dinleme gerekliğini öğrenerek de hoşgörü ya da suç fikirleri oluşmuş olur. Grupların her birinin bazı kurallarının olduğu gibi çocuklarda da akran gruplarının belirli kuralları vardır. Çocuk bu kurallara uyarak onlar tarafından kabul edilir, grup içinde statü elde eder, kendine güveni artar ve yalnızlık duygusundan kurtulur. Özellikle puberte dönemi çocuk açısından akran grubunun en etkili olduğu yaş aralıklarıdır. Bu duruma neden olarak, çocuk yavaş yavaş aileden ayrılmaya başlamakta ve gruba aidiyeti artmaktadır. Ailesi ile en küçük tartışmada akranlarına yönelmekte, onların desteği ile kendini rahatlatmakta ve haklı çıkarmaktadır. Bu sürecin çalkantılı olmasının temel nedeni çatışmalar yüzündendir.

Çocuk açısından arkadaş çevresinin oluşması kolay bir durum değildir. Bu durum çeşitli faktörlerden etkilenir ve bazı faktörleri de etkiler. Bu faktörlere örnek verilirse; ailenin bulunduğu bölge, sosyal yapısı ve ekonomik durumu, ailenin ruhsal ve fizyolojik yapısı, son olarak da çocuğun yaşadığı çevre gelir. Grupların çocuk açısından değeri yüksek olduğu için çocuğu çoğu yönden olumlu etkiler iken, bazı yönlerden özellikle grubun yapısı ile çocuğu suça itebilmektedir. Suçlu davranışlarda bulunmasına katkı sağlayabilmekte, gruptaki devamlılığı da bu davranışa göre;

şekillenmektedir. Suçu çocuk açısından inceleme ihtiyacı hisseden her türlü çalışma akran grubundan yoksun olmamalı ve bu durum açısından da çocuk suçluluğunu analiz etmelidir. Akalın ve Öter’in (1992), yaptığı bir ankette, tutuklu çocukların arkadaş çevresinde bulunan alkol, sigara, tiner koklama, hap, esrar, eroin gibi maddeleri kullanma oranı %97, bu maddelerin sadece çocuğun kendi başına olmadığı durumda %62 olarak bulunurken (Polat, 2001: 202), Zimring ve Reis’in yaptığı bir araştırmada ise, suça neden olan davranışların gruplar tarafından işlendiği ortaya koyulmuştur (Erçetin, 2006: 29).

3. 7. 1. Akran Çevresindeki Kötü Davranışların Taklidi

Çocukluk süreci arkadaş çevresinde bulunma ve akranlara her yönü ile uymaya gayret edildiği için dikkate değerdir. Çocukluk döneminde bireyler yeni bir

136 olgunlaşma sürecine girerken, sadece ailelerinden değil, hem okul yaşamından hem de arkadaş çevresinden önemli ölçüde etkilenmektedir. Aile, okul ve çevre gibi yapılar çocuk açısından kültürlenme mekanları olarak düşünülürse suça yönelmede de merkezi yapılar olduğu varsayılabilir. Akran suçluluğun özellikle çocuğun ilkokul dönemi sonlarına doğru ortaya çıkmasının bir nedeni, ailesel normların çocuk üzerinde etkisini yitirmeye, çocuğun gruba tamamen dahil olmaya başlaması ve grubun yapısını, değerlerini ve düşüncesini benimsemeye yani taklit etmeye başlamasıdır (Delikara, 1998: 152). Çocuk her yönü ile evden kopmakta ve gruba tamamen aidiyet beslemektedir. Bunun ailesel durumlarla ve diğer birtakım etmenlerle ilişkisi bulunmakta birlikte, ailenin sorunları, grubun yapısı, çocuğun

136 olgunlaşma sürecine girerken, sadece ailelerinden değil, hem okul yaşamından hem de arkadaş çevresinden önemli ölçüde etkilenmektedir. Aile, okul ve çevre gibi yapılar çocuk açısından kültürlenme mekanları olarak düşünülürse suça yönelmede de merkezi yapılar olduğu varsayılabilir. Akran suçluluğun özellikle çocuğun ilkokul dönemi sonlarına doğru ortaya çıkmasının bir nedeni, ailesel normların çocuk üzerinde etkisini yitirmeye, çocuğun gruba tamamen dahil olmaya başlaması ve grubun yapısını, değerlerini ve düşüncesini benimsemeye yani taklit etmeye başlamasıdır (Delikara, 1998: 152). Çocuk her yönü ile evden kopmakta ve gruba tamamen aidiyet beslemektedir. Bunun ailesel durumlarla ve diğer birtakım etmenlerle ilişkisi bulunmakta birlikte, ailenin sorunları, grubun yapısı, çocuğun