• Sonuç bulunamadı

Himayeye Muhtaç Bir Çocuk: Cezmi

B. Erkek Karakterler

2. Himayeye Muhtaç Bir Çocuk: Cezmi

Tersine Giden Yol’un başkişisi Cezmi’yle ilgili olarak en çok üzerinde

durulan özellik, genç ve güzel delikanlının kadınlar tarafından kullanılması ve sömürülmesidir. Oğuz Demiralp, Cezmi’yi Nüzhet’le karşılaştırarak şunları söyler:

Cezmi’nin ayırıcı özelliği güzel bir erkek olmasıdır. Kıskanmak romanındaki Nüzhet’in sarışınıdır sanki. Ancak rengi gibi kadınlara karşı konumu da tam tersinedir. Nüzhet avcı iken o av gibidir. Üvey annesinden başlayarak nice kadının ilgisine, sevgisine nesne olur.

142

Alınyazısını da bir bakıma bu ilişkiler çizer. Birlikte olmayayazdığı amcakızı dışında yaşamına giren kadınların hemen hepsi atak, tutkulu, güçlü kişiliklerdir. Bunların Cezmi’ye duydukları ilginin en iyi

tanımını Mahmure yapar: “Đlk sebep arzumu tatmin etmekti.” Romanın bütün kişileri, kadın erkek hepsi, anlatıcının deyimiyle “hakiki bir et zaafı” içindedirler. Cezmi isteye istenile kadından kadına dolaşır, tüketilir, sömürülür. Yıllar geçer, gençlik biter, güzellik gider, Cezmi çaptan düşer ve kendini kurtulamayacağı bir yitim girdabında bulur. Ankara’da yeni bir dünya kurulurken paşazade Cezmi batar. Bunun bir nedeni Cezmi’nin yeni düzene ayak

uyduramayışıysa öbür nedeni hayatına giren kadınlardır. Cezmi kadınların kurbanı olmuştur. Kadınlar onu kullanıp atmışlardır. (“Yırtık Ev” 216-17)

Cezmi ve kadınlarla olan ilişkisinin niteliği hakkında Behçet Çelik de Oğuz Demiralp’in söylediklerine yakın bir görüş içerisindedir:

Cezmi’nin hayat karşısındaki genel tavrı beklemektir, diyebiliriz. Müdahele etmez, hayatına giren kadınları da o seçmemiş, seçilmiştir her seferinde. Đki ayrı uçta onu bekleyen gelecek tasarımlarından birine ya da diğerine yönelmesini sağlayacak en ufak bir eylemi olmaz. Rastlantılara bırakılmış bir hayat görüşü var gibidir. Annesi yaşındaki Şayan Hanım onu görüp beğendiğinde ya da daha sonra, Şayan Hanım Đstanbul’dayken Mahmure’yle birlikte olup onu

aldatırken de inisiyatif onda değildir. Kadınlar ne istemişlerse o olur. (“Üç Roman…” 20)

143

Sırma Köksal ise “Nahid Sırrı: Yenilişin Yazarı” başlıklı makalesinde benzeri bir yargıyı yazarın erkek karakterleri genelinde şöyle dile getirir:

Nahid Sırrı’nın genellikle erkek olan bu edilgen karakterleri

birbirlerine birçok noktada benzerler. Her şeyden önce yakışıklıdırlar. Güzelliğin, gençliğin bahşettiği o kolay başarılara alışmış, onlarla yetinmişlerdir. Yaşamın zorluklarından sıyrılmayı, onları

görmezlikten gelmeyi başarmışlardır. Ayaklarına tekrar tekrar gelen fırsatlar da zaten –yeniden yeniden kaçıracak olsalar da- hep bu hırssız, kolaycı ve “güzel” yapılarından kaynaklanmaktadır. (50-51) Bu görüşlere büyük ölçüde katılmakla birlikte bizce sevilmeye, beğenilmeye ve hayran olunmaya abartılı bir ihtiyaç duyduğu gözlemlenen Cezmi de birlikte olduğu kadınları psikolojik destek kaynağı olarak sömürmekte, kadınlarla onlara bağlandığı için değil, ihtiyacı olan destek sağlandığı için birlikte olmaktadır. Köksal’ın sandığı kadar “masum” ya da “edilgen” olmadığını düşündüğümüz Cezmi’nin herhangi bir ilişki içindeyken kendini iyi ve güçlü hissederken her terk edilişinde kendini

“paçavra” gibi hissettiğine dair söylenenler de bu düşünceyi doğrular. Bu bakımdan Cezmi’nin kadınlar tarafından kullanıldığına, kadınların “kurbanı” olduğuna dair hükümlerin eksik olduğunu, gerçeği tam olarak yansıtmadığını ve Cezmi ile kadınlar arasındaki aşk ilişkilerinde sömürünün karşılıklı olduğunu söylemek daha yerinde olacaktır. Bu aşamada, Cezmi’nin kurduğu ilişkilere tek tek bakmak uygun olur.

Romanda Cezmi’nin “aşk” ilişkisi içinde olduğu öğrenilen ilk kadın, üvey annesi Seza Hanım’dır. Seza Hanım’la uygunsuz bir halde yakalanması üzerine evden kovulan Cezmi, Ankara’da ilk gece kaldığı Zafer Oteli’nde bu ilişki hakkında şunları düşünür: “Hemen hemen bir buçuk senedenberi sürüp giden bu münasebet esasen ahmakça, doğrusunu isterseniz hem de çirkin, pek çirkin bir şeydi. Seza’nın

144

bana düşmanlıklara kalkışmasını bu sayede önleyeceğimi düşünüp razı olmuştum. Razı olmuştum diyorum, çünkü uzun zaman o kovaladı, ben kaçtım, nihayet teslim oldum” (22). Genç adamın üvey annesi Seza Hanım’dan korktuğu ve bu yüzden onunla birlikte olduğu, yani psikolojide “saldırganla özdeşleşme” adı verilen savunma mekanizmasını kullandığı anlaşılır.

Babası tarafından evden kovulduktan sonra iş bulmak üzere Ankara’ya giden Cezmi’nin, burada ilişki kurduğu ilk kadın, daha önce de belirtildiği gibi Macar dansöz Lili’dir. Anlatıcı, Lili ile birlikteliği sırasında babası tarafından affedilmek umuduyla amcasının kızı Hamdune’ye evlenme teklif etmek üzere Đstanbul’a

gitmeye karar veren Cezmi için şunu söyler: “[S]eyahatteki gaye elde edilirse Lili’yi tabiî tasfiye edecekti ve Macar kızına karşı gönlünde aşka benzer bir şey de yoktu” (82). Cezmi’nin Lili ile ilişkisini kesmeye her an hazır olduğu ve “tasfiye etmek” fiilinden de anlaşıldığı gibi genç kadını âdeta bir nesne olarak gördüğü anlaşılır. Anlatıcı, Cezmi’nin Lili’nin kendisini uğurlamaya istasyona gelmesi karşısında neler hissettiği hakkında şunları söyler: “Lili de maiyetinde şimdiden vazifesini ifaya başlamış olan Kemal Efendi veya Bey bulunduğu halde istasyona gelmişti ve Cezmi’ye sarılıp yüzünden öptüğü sırada gözlerinden yaşlar dökülüverdiği görüldü ki, bu elâleme karşı delikanlı için büyük bir şeref, yataklı ile seyahati çok bastıracak bir şeref teşkil etti” (82). Buradan hareketle Lili’nin aşkının Cezmi için büyük bir tatmin aracı olduğu ve genç adamın Lili ile bu yüzden birlikte olduğu söylenebilir. Nitekim anlatıcı, Đstanbul’da bulunduğu sırada “Hamdune’nin taa çocukluğundan beri kalbinde yaşayan aşkın velev ki çok daha mütevazi bir eşi[nin] [….] Cezmi’nin esasen boş, Lili tarafından da işgal edilememiş kalbini doldurup ısıtabil[eceğini]” (93) söyleyerek genç adamın Lili ile birlikteliğinin duygusal bir derinliği olmadığına işaret eder. Đstanbul’a “seyahatteki gaye”yi (82) elde edemeyip büyük bir hayal

145

kırıklığı ile Ankara’ya doğru yola koyulan Cezmi hakkında söylenen şu sözler de Lili ile ilişkisinin niteliğinin anlaşılması bakımından aydınlatıcıdır:

Ankara’da kendisini avunduran yegane şey Lili olmuştu. Hattâ Lili de değil, onunla münasebetinin etrafında uyandırdığı alâka, tecessüs ve kıskançlıkla, bunun kendisine temin ettiği bir nevi itibarla avunmuştu. [….] Fakat bir nevi şan kazanmalarının verdiği haz hesaba alınmaksızın vaziyet tetkik edilirse, Cezmi’nin Lili’den de artık

bezmiş bulunduğu muhakkaktı.

Ve genç kadının yeniden o bozuk Almanca’siyle aynı

hikâyeleri anlatacağını ve bunlara karşı alâkadar gibi görünmek icap edeceğini düşündükçe genç adamın içine âdeta dehşete benziyen bir bezginliğin dolduğunu, bu bezginlikle Ankara’ya dönmek hüznünün birbirlerine karıştığını hissetmişti. (97)

Cezmi’nin Lili ile peşinde olan diğer erkeklere karşı kendisine büyük bir gurur yaşattığı, üstünlük duygusu verdiği için birlikte olduğu, genç adamın Macar dansözü hayranlık ihtiyacını gideren bir araç olarak gördüğü anlaşılır. Trene binişinden kısa bir süre sonra “pek lâtif bir maceranın cazibesiyle delikanlının zayıf iradesi[nin] en küçük bir mukavemet göstermeksizin sürüklenip gidiver[diği]”, Lili’yi hemen unuttuğu öğrenilir (97). Bu ani unutuş da genç adamın Lili ile ilişkisine hiçbir duygu yatırmadığını gösterir. Nitekim Cezmi, kısa bir süre sonra evindeki hizmetçi kadına bu ilişkiyi bitirdiğini şöyle haber verir: “Onunla aramızdaki her şeyi bıçakla keser gibi dün kestim” (109).

Cezmi’nin “aşk” ilişkisine girdiği üçüncü kadın, Ankara dönüşünde trende tanıştığı Şayan Hanım’dır (98). Güzelliğiyle trendeki diğer erkeklerin de dikkatini çektiği anlaşılan Şayan Hanım, yanında Mahmure ve Şehnaz Hanım’larla birlikte

146

oturduğu dört kişilik masaya dördüncü olarak Cezmi’yi davet ederek genç adama daha ilk karşılaşmalarında büyük bir gurur yaşatır. Nitekim anlatıcı kadınların oturduğu masaya doğru ilerlerken “etrafta ve bilhassa dördüncü olmağa hazırlanmış iki kişide kendini belli eden kıskançlıktan müftehir” olduğunu belirtir (98). Bu ilk karşılaşmalarında Cezmi’ye annesinin bir arkadaşı olduğunu ve onu çocukluğundan tanıdığını söylediği öğrenilen (99) Şayan Hanım’ın genç adama kendisini bir “anne figürü” olarak sunduğu söylenebilir. Anlatıcı, Cezmi ile Ankara’ya geldikleri ilk gece Karpiç lokantasında buluşan ve “bütün dikkatlerin merkezi” (101) olan Şayan Hanım hakkında şunları söyler:

Otururlarken: – Gide gele Ankara’da dünya kadar insan tanıdım da sarı bukleli küçük çocuğuma ancak şimdi rastlamış bulunuyorum. Yazık! dedi. Bu son sözün içine şevkat, işve, vaad, ihtiras ve tahrik koymuş, bunları birbirlerine harikulade bir ustalıkla karıştırmıştı. Ve Cezmi’yi artık o derecede hükmü altına almıştı ki Yeni Barın Macar dansözü şimdi gelip ve şiddetli kıskançlık sahnesi oynamağa kalkışsa faydası olmazdı. (102)

Şayan Hanım’ın küçük bir çocuk gibi davrandığı Cezmi’ye bir anne sıcaklığıyla yaklaştığı ve genç adamı bu sayede elde ettiği anlaşılır. Lokanta çıkışı Cezmi ile birlikte onun evine giden ve ilk kez birlikte oldukları bu gecenin sabahı, delikanlının kahvesini yatağına getiren Şayan Hanım’ın tavırları ve bu tavırlar karşısında

Cezmi’nin kendisini nasıl hissettiği hakkında şu söylenenler de bu düşünceyi destekler: “Sevdiğini hiç inkâr etmiyen, fakat kendini de sevdirmiş bulunduğundan emin kadının, yerleşmeğe ve her şeye hükmetmeğe karar vermiş kadının huzur ve emniyet, saadeti içinde konuşuyordu. Cezmi kendini birdenbire her türlü derd ve

147

üzüntüden kurtulmuş annesinin kucağında nazlandır[ıl]an bir çocuk gibi emin, ve bahtiyar hissetti” (103).

Cezmi’nin aslında pek de paralı olmadığını, oturduğu dairede de bazı şartlar altında kaldığını öğrenen Şayan Hanım, genç adamın bütün borçlarını ödediği gibi, oturduğu dairenin kirasını da üzerine alır (111). Anlatıcı, Şayan Hanım’a hayatına dair her şeyi “bir çocuk gibi muti” anlattığı ve Şayan Hanım’ın kararlarını da “aynı mutilikle” kabul ettiği söylenen (111) Cezmi’nin bu durumu nasıl karşıladığı hakkında şunları söyler:

Cezmi bunların hiçbirini reddedilir şeylerden saymadı, Şayan Hanım’ı beğenmiş, ona âdeta tutulmuş ve bağlanmıştı. Bu itibarla paralı tarafın parasız tarafa yardım etmesini çok tabiî buluyor ve k[a]dının kendisine muavenet etmek üzere vereceği paranın hangi kaynakların mahsülü bulunduğunu da artık düşünmüyordu. Fazilet kahramanlığı rolüne çıkmış değildi. (111)

Cezmi’nin Şayan Hanım’la birlikteliğinde maddiyatın da büyük bir rolü olduğu görülür. Bu bakımdan anlatıcının Cezmi’nin Şayan Hanım’a olan duygularının sahihlik derecesini düşüren “âdeta” edatıyla söz etmesi oldukça anlamlıdır. Cezmi’nin Şayan Hanım’a olan duygularından daha sonra da şöyle söz edilir:

On ayı aşan bir müddet Şayan Hanım’ın sevgisi Cezmi’ye büyük derdini, mirastan mahrum edilmek korkusunu, aynı zamanda Ankara gibi zevki mahdut ve kendi kanaatine göre türlü tabiat güzelliğinden mahrum bir yerde yaşamak azabını unutturdu. Nefsini bu kadına karşı hakikaten bağlı hemen hemen tutkun hissediyor[du]. (125)

148

Anlatıcının bu kez de “hemen hemen” sözcüğünü kullanarak genç adamın Şayan Hanım’a olan hislerinin içtenliğini kuşkuya düşürdüğü söylenebilir. Böylelikle anlatıcı daha önce Lili’nin sağladığı “itibar” ile avunduğu söylenen Cezmi’nin şimdi de Şayan Hanım’la avunduğunu ve kadına bağlanışının gerçek bir bağlanma ve sevgi olmadığını hissettirir.

Anlatıcının Cezmi’yi kaybetmekten korkan Şayan Hanım hakkında söylediği şu sözler de genç adamın kadına nasıl bir psikolojiyle bağlandığını açığa vurması bakımından oldukça önemlidir: “Yalnızlıktan ve hamisizlikten bezmiş ve korkmuş bir halde kendisine sarılan zayıf Cezmi ona öyle bağlanmıştı ki, delikanlıy[ı] izdivaç zincirleriyle sımsıkı sarması ve belki […] bütün bir hayat için kendisine mal etmesi Şayan Hanım için artık kabildi” (126-27). Cezmi’nin Şayan Hanım’a sevgi ya da aşk ile değil, bir “hâmi” arayışı ile bağlandığı anlaşılır. Bu bakımdan anlatıcının

Cezmi’nin Şayan Hanım’la ilişkiye girmesinden kadının “himayesine” girmesi olarak söz etmesi oldukça anlamlıdır (117). Nitekim “Cezmi’nin kendisini hakikaten sevdiğine Şayan Hanım’ın [da] emniyeti” yoktur ve “Onun bembeyaz ve mermerler gibi temiz göğsü içinde bir erkek kalbinin ateşleriyle barınabileceğine ihtimal ver[mez]” (128).

Mahmure ile birkaç kez birlikte olduğu için Şayan Hanım tarafından terk edilen ve sonrasında “ne yaptığı, nasıl yaşadığı hakkında malûmat sahibi bulunmak ihtiyacını hissetmemiş, hele onun nerede oturduğunu tahkik edip kendisini görmeğe gitmek hiç hatırından geçmemiş” (204) olduğu öğrenilen Cezmi, romanda eski sevgilisini bir daha on yıl kadar sonra hatırlar ve ziyaret etmeye karar verir. Cezmi’nin yıllar sonra Şayan Hanım’a tekrar yönelişinin yine maddi ve manevi destek arayışından kaynaklandığı söylenebilir. Nitekim, yıllar sonra geldiği Đstanbul’da Cezmi’ye “biraz dostluk ve alâka gösteren yegâne muhit”in (202),

149

kaldığı pansiyonu işleten Madam Velastari ile kızı olduğu ve genç adamın bu kez Đstanbul’da “Ankara’ya ilk gittiği zamanlarda bile bilmemiş” olduğu bir “yalnızlık duygusu” içinde olduğu öğrenilir (202). Üstelik anlatıcı, Cezmi’nin Şayan Hanım’la yıllar sonra tekrar görüştükten sonra “içine yuvarlandığı derin hüzünün sadece Şayan Hanım’ın ihtiyarlamış bulunmasından ve kendisini gençliğini ardında bırakmış saymış olmasından ileri geldiğini sanıyor, onunla birleşmenin temin edeceği maddi huzur ve refahın matemini de tuttuğunu hissetmiyordu” (219) diyerek genç adamın bu ilişkiye çıkar düşünceleriyle de yöneldiğini açığa vurur.

Cezmi’nin “aşk” ilişkisi kurduğu bir başka kadın, beş yıl kadar evli de kaldığı Mahmure’dir. Anlatıcı, bu evliliğin nasıl gerçekleştiği hakkında şunu söyler:

“[K]endisine karşı derin bir kin duyduğu bu kadınla Cezmi üç ay geçmeden evlenmek zorunda kalacak, birbirini takip eden iki felaket, Şayan Hanım’ın Avrupa’ya gidişinden sonra kendisinin bankadan atılışı ve iyi kötü hiçbir iş bulamayışı onu böyle bir zilleti kabule mecbur, mahkûm bırakacaktı” (129). Cezmi’nin Şayan Hanım’la ayrılmalarına sebep olduğu için kin duyduğu Mahmure ile maddi gereksinimlerle evlendiği anlaşılır. Anlatıcının şu sözleri de Cezmi’nin Mahmure ile ne gibi gereksinimlerle evlendiğine işaret etmesi bakımından önemlidir:

Hem, şahadetnamesiz, alelhusus hem de hâmisiz üstelik de gururundan büsbütün sıyrılıp ayaklara kapanmayan bu eski devirler artığından, kuru ümidi ve bol keseden vaadi dahi baş şehir esirgedi. Cezmi’nin en koyu bir ümitsizliğe ve dehşete düşmüş bulunduğu ve cebinde artık ancak bir haftalık bir para kalmış olduğu sırada

Mahmure karşısına çıkarak kendisini derin ve çılgın bir aşkla

sevdiğine dair yeminler etti ve kaybettiği iş ve mevkiden daha iyisine kendisini geçirmeği taahhüt ederek izdivaç teklifinde bulundu. (131)

150

Cezmi’nin Mahmure’nin evlenme teklifini kabul etmesinde de yine hem maddi hem manevi gereksinimlerini giderecek bir “hâmi” arayışının etkili olduğu anlaşılır. Cezmi’nin başlangıçta “derin bir kin duyduğu” (129) Mahmure’ye karşı

evlenmelerinin ardından neler hissettiği romanda şöyle anlatılır:

Mahmure’ye karşı ilk günlerde duyduğu kin ve nefreti bir müddet geçince unutmuş ve geceleri onu sevip omzuna başını koyarak uykuya dalmağa ve sabahley[i]n gözlerini açınca onu aynı yastıkta bulma[yı] hayatı için elzem, hiç değilse zarurî bir şey nazariyle bakmağa başlamıştı.

Mahmure neşeli, tertipli, ev idaresini de iyi bilir bir kadın çıkmıştı. [….] Ve erkek içinden zevce değil hâlâ bir metres nazarıyla baktığı bu kadının kendisine temin ettiği rahat hayattan memnundu, kendisine tamamen alışmıştı. (134)

Çocuk gibi bakılmaktan memnun olduğu anlaşılan Cezmi’nin bağımlılığa da yatkın bir yapısı olduğu anlaşılır.

Cezmi bir süre sonra Mahmure aracılığıyla bir şirkette iyi bir maaşla “kâtibi umumi” olarak çalışmaya başlar. Cezmi’nin “bunu en tabii bir şekilde, sadece

Mahmure’nin sayesinde olmuş bir şey nazarıyla hiç telakki etmiyerek sırf kendi zekâ ve ehliyetinin takdir edilmiş, teslim edilmiş olması suretiyle kabul edecek ve nefsini nihayet açılmış ikbal yolunun başında görecek” (136) olduğunu belirten anlatıcı, Cezmi’nin bu sırada neler düşündüğü hakkında şunları söyler:

Bu yol Mahmure ile beraber yürünür müydü?

Hiç değilse onsuz da yürümek mümkündü. Karısına her zamandan fazla bir metres, insanı adeta utandırır, vaktiyle edinilmiş

151

ve tasfiyesi zamanı pek yaklaşmış bir metres nazarıyla bakmağa başladı. (136-37)

Cezmi’nin özgüveni yükselir yükselmez Mahmure’yi değersiz görmeye başladığı, kadına karşı büyüklenmeci bir tavır içine girdiği anlaşılır.

Rezzan’la tanıştıktan sonra Mahmure’den ayrılmaya karar veren Cezmi, bu kararını karısına bir türlü açıklayamaz. Sonunda boşanma teklifinin Mahmure’den geldiğini belirten anlatıcı, Cezmi hakkında şunları söyler: “Bu takdirde de sevinmesi gerekirdi. Günlerdenberi içinde sürüp giden mücadele nihayet buluyor, üzerindeki büyük yükten kendisini Mahmure kurtarıyordu. Buna rağmen hüzüne benzer bir şey duydu. Bırakmak isterken bırakılmak acı bir şey oluyordu” (153). Bırakılmanın Cezmi’nin gururuna dokunduğu anlaşılır. Nitekim, bu evlilikten Mahmure’nin “hemen hemen aynı derecede taze”, Cezmi’nin ise “âdeta çökmüş gibi” (155) çıktığı hakkında söylenenler de genç adamın egosunun büyük bir yara aldığını düşündürür niteliktedir.

Romanda Cezmi’nin “aşk” ilişkisi kurduğu bir başka kadın Rezzan’dır. “Kâtibi umumî sözlerinin şirketin adıyla birlikte yazılı bulundukları birkaç kartviziti cüzdanına yerleştireli Cezmi’ye bir mevki hırsı gelmiş” bulunduğunu belirten (142) anlatıcı, genç adamın Rezzan’a yönelişi hakkında şunları söyler:

Cezmi, bir damat beyliğe sahip olmağa mecbur bulunduğu taraveti henüz kaybetmemişken harekete geçmeğe teşebbüs etti. Şark vilâyetlerinden galiba ayağını hiç atmamış bulunduğu bir yerin mebusu ve içtimalarında hemen hemen muntazaman uyukladığı müteaddid idare meclislerinin âzası Ziyaettin Bey’in kızı Rezzan Hanım’ı müsait bulup onun gönlünü fethetmek üzere çalışmağa koyuldu. Muvaffakiyet takdirinde kayınpederin kudreti sayesinde

152

mutlaka bir sefarete hiç değilse ikinci kâtipi umumi olmaz mıydı? Fakat şu anda katibi umumi bulunduğuna göre ikinci kâtiplikle gitmek hakikaten fazla bir fedakarlık olabilirdi. Hiç değilse başkatiplik

hakkıydı. Diğer taraftan, aynî nüfuz ve kudret sayesinde dâvanın açılabileceğini, babasını haciz altına almanın ve yapılmış sahte satış muamelelerini hiç olmamış saymanın kabil olabileceğini hesap

ediyordu. [….] Bulunduğu şirketin veya başka bir yerin henüz müdürü umumiliği değilse müdürü umumi muavinliği, idare meclisi âzalığı gibi bir vazife de kabul edebilirdi. (143-44)

Cezmi’nin Rezzan’la “aşk” ilişkisine girmesindeki temel güdüleyicisinin yükselme hırsı olduğu, genç adamın Rezzan’ı kendisini bu arzusuna eriştirecek bir araç olarak gördüğü anlaşılır.

Rezzan tarafından da terk edilen, sonrasında Đstanbul’da büyük bir yalnızlık içine düşen ve Şayan Hanım’la birleşme umudu da kalmayan Cezmi, “nihayet birdenbire Hamdune’yi, Emirgandaki amcakızını hatırla[r]” (220) ve ikinci kez genç kıza evlenme teklif etme niyetiyle Emirgan’ın yolunu tutar. Nitekim Cezmi, seneler önce Lili ile birlikteliği sırasında da “Hamdune ile veyahud başka bir kızla evlendiği takdirde babası kendisine yaklaşabilir, evli bir adam[ı] Seza için tehlikesiz görebilir” (80) ve affedebilir düşüncesiyle genç kıza evlenme teklif etmek üzere Đstanbul’a gitmiş, ancak babasının tavrının değişmeyeceğini anlayarak evliliğin lafını bile etmeden Ankara’ya dönmüştür. Đstanbul’da Hamdune’yi ilk kez “hoş ve sevimli” bulduğu öğrenilen (93) Cezmi’nin genç kız hakkındaki bu kanaati de değişmiştir. Anlatıcı, bu konuya şöyle dikkat çeker:

Đlk akşamın her şeyi pembeleştiren havası içinde Hamdune’yi âdeta cazip bulmuş olduğu halde sonra fikirleri değişivermişti; bu pek

153

sakin ve mütevazi yalının damadı olmak, bu pek iyi kalpli, fakat bilgi ve görgü itibariyle pek alelâde Feride Hanım’a “Anne!” diye hitap