• Sonuç bulunamadı

A. Karakterlerin Temel Kişilik Özellikleri

4. Bencillik ve Acımasızlık

Örik’in yarattığı karakterlerin çarpıcı özelliklerinden biri de bencillikleridir. Kendi çıkarlarından ve iyiliklerinden başka bir şey düşünmeyen, ilgileri sadece kendilerine dönük, başkaları için tasalanmayan, yas tutamayan, yaptıklarından dolayı suçluluk duymayan bu kişilerin bencillikleri, başkalarına karşı eşduyumlu

davranmalarını da engeller.

Kıskanmak’ın Nüzhet’i “her şeyden ziyade ve yalnız kendini seve[n]” (132)

biridir. Annesi Nuriye Hanım da “nazlı ve kıymetli oğlunun tatlı canını ne kadar sevdiğini bil[mektedir]” (132). Nüzhet, sonraki bölümde ele alındığı gibi

Mükerrem’le yaşadığı ilişki boyunca da bencilliğiyle dikkat çeker. Ne kardeşi Seniha ne de karısı Mükerrem’le ilgilenen Halit de tıpkı Nüzhet gibi bencildir. Nitekim

49

anlatıcı Seniha’nın, Mükerrem’in Kapuz’a gittiğini ağabeyine haber vermek üzere gecenin bir yarısında yanında Şerife kadın ile şirketin yazıhanesine gittiğinde, Halit’in haberi aldıktan sonra iki kadını ortada bırakıp uzaklaşması üzerine “onun ne kadar kendi canından başka bir şey düşünmez bir adam” olduğunu bir kere daha anladığını söyler (151). Benzer şekilde ağabeyinden intikam almak için her çareye başvuran ve sonunda hapse girmesine sebep olan Seniha’nın da sadece kendisini düşündüğü, kendisi için üzüldüğü görülür. Yaptıklarından dolayı hiç suçluluk duymayan Seniha’nın, ağabeyine karşı belli belirsiz şekilde nadiren de olsa duyduğu acıma ve kardeşlik duyguları, daha ağır basan kin ve nefret duygularınca bastırılır. Hapiste olan ağabeyine bir an için acıyan Seniha, hemen sonrasında “[y]apmasaydı! Ettiğini buluyor. Aşifte karısı için elin evladını kara topraklara sokmasaydı!” (220) diyerek “biraz evvel duyduğu merhameti tamamen yen[er]” (221). Romanın

bencilliği ile dikkat çeken bir başka karakteri Mükerrem’dir. Mükerrem’in bencilliği özellikle Nüzhet’in ölümünden sonra açığa çıkar. Nüzhet’in ölüm haberini aldıktan sonra “hiçbir şeye yanıp acımadan” (171) yatağında saatler geçirdiğini söylenen Mükerrem hakkındaki şu sözler, genç kadının acımasızlığını ortaya koyar: “Sevgilisi mezara ve kocası hapise giden genç kadın şimdi hayata pek bağlanmış, tatlı canı ve rahatı için ne lazımsa yapmaya karar vermişti. Âdeta ağır bir hastalıktan

kurtulmuşların nekahat devrinde kendi nefislerine âşık oluşları gibi bir haleti ruhiye içinde yalnız kendini düşünüyor, kendini seviyordu. Hatta yeni vaziyetinden içten içe ve gizliden gizliye biraz da memnundu” (185-86).

Yıldız Olmak Kolay mı?’nın Hayriye Hanım’ı da oldukça bencildir. Kadının

bencilliği daha sonra ayrıntılı olarak ele alınacağı gibi, özellikle kızıyla olan

ilişkisinde ortaya çıkar. Hayriye Hanım, kendi arzularının tatmini ve maddi çıkar için nasıl etkileneceğini, neler hissedeceğini hiç düşünmeden kızını zengin erkeklerle

50

birlikteliğe ve “yıldız” olmaya yönlendirir. Bu yüzden Selma’nın ölümüne yol açanın bir anlamda annesi olduğu da söylenebilir. Bu bakımdan anlatıcının Selma’dan “[a]nasıyla babasının hodgâmlıkları yüzünden mahvolmak derecesine düşen bu zavallı kız” (126) diye söz etmesi oldukça anlamlıdır. Kızı Selma ile birlikte Seniha Hikmet’i izlemeye giden Hayriye Hanım’ın şarkısının bitiminde hiç alkış almayan bir hanende için, Selma “Zavallı, keşki biz alkışlasaydık, pek mahzun oldu, utandı” (78) demesi üzerine, “omuzlarını silkerek”, “Umurumda bile değil, hem bugün alkışlanmazsa yarın alkışlanır” (78) diye karşılık vermesi de eşduyumdan yoksun olduğuna işaret eder.

Tersine Giden Yol’daki ebeveyn figürü, Cezmi’nin babası Hüseyin Hasip

Paşa da bir o kadar bencil ve duyarsızdır. Genç karısı Seza Hanım’la oğlu Cezmi’yi uygunsuz bir halde yakalayan Hüseyin Hasip Paşa, kendi zaafı için karısını

affederken oğlunu evden kovar ve oğlunun sonrasında ne yapıp ettiğiyle de hiç ilgilenmez. Bencillik ve acımasızlık konusunda Cezmi de babasından pek farklı değildir. Üvey annesi ile uygunsuz bir halde babasına yakalanan Cezmi, o sırada babasının “bir kalb sektesinden” (22) düşüp ölebileceğini düşünürken “[m]eseleyi muvafık olan tek şekilde hal için buna ihtiyaç” olduğu kanaatindedir (22) ve şöyle düşünür: “Bu derece karışmış bir Arap saçı başka türlü düzelemez! Neylersin ki menhus kalbim rakiktir, bu neticeye türlü bakımdan memnun olacak yerde hiç değilse bir müddet için matem tutmak gibi bir münasebetsizliğe kalkabilirim!” (22). Kendi çıkarı için babasının ölümünü âdeta arzulayan Cezmi’nin bencilliği en açık şekilde romanın sonuna doğru ölüm haberini aldığı babasının mezarının başına geldiğinde görülür. Nitekim anlatıcı, “babasının son dakikalarını belki hasretinin acılaştırmış olduğunu da hiç düşünmemiş” (281) olduğunu söylediği Cezmi’nin

51

“Zayıflara ve mağluplara has bir hareketle bu toprak yığınının başında ancak kendini düşünmüş, uzun uzun kendine acınmış” (281) olduğunu belirtir.

Romanın bencilliği ile dikkat çeken bir diğer karakteri Seza Hanım’dır. Hüseyin Hasip Paşa’nın tek oğlunu evden kovdurup mirasa tek başına konmak için türlü dolap çeviren Seza Hanım, hiçbir gün suçluluk duymaz. Anlatıcı, yıllar sonra nihayet bu emeline ulaşan Seza Hanım’ın bencilliğine ve duyarsızlığına şöyle işaret eder: “[H]ayatını mahvetmiş olduğu Cezmi’ye karşı nihayet merhamet ve vicdan azabı duydu ise bile bu o derecede belirsiz bir şeydi ki bizzat kendisi bile sezemedi” (247).

“Gece Olmadan”ın Semiha’sı da bencil ve acımasızdır. Đki buçuk yıldır birlikte olduğu Ali Hayrettin Bey’in ölümüne sadece büyük bir serveti kaçırdığı için üzülen Semiha’nın daha sonra birlikte olduğu Jozef Tudela’nın ölümüne de yine aynı nedenle sadece kendisi adına üzüldüğü görülür.

Sultan Hamid Düşerken’in Mehmet Şahabeddin Paşa’sı ve kızı Nimet de

sadece kendilerini, kendi çıkarlarını düşünen kişilerdir. Bu baba ve kız, birbirlerinden başka kimseyi sevmez ve düşünmezler. Bu tek kişiyle sınırlı kalan sevginin de bir çeşit bencillik olduğu düşünülebilir. Nitekim Erich Fromm, bir tek kişiye yönelen sevginin, “sevgi değil, bir yaşama-bağlılığı (symbiotic) ya da genişletilmiş bencillik” olduğunu söyler (Sevme Sanatı 53). Meşrutiyenin ilânı ile birlikte bazı paşaların yurt dışına kaçtığı bazılarının ise milletin kinine ve öfkesine hedef olduğu sırada Mehmet Şahabeddin Paşa, “sade kendisini, kendi mevkiini” (48) düşünmektedir. Nitekim yaşlı adam, kızı sayesinde yeni âyanda yerini aldıktan sonra da diğer paşaların uğradıkları hakaretler karşısında hiç “rikkate gelme[z], ve şan ve zaferine onların ortak olmayışlarından âdeta memnun, uzun mazisinden de her türlü günah ve kabahati silerek ‘Yapmasaydılar!’ diye düşün[ür]” (117). Üstelik Mehmet

52

Şahabeddin Paşa kendi iyiliği ve rahatı için kızının evlenmesine engel olması da bencilliğinin bir işaretidir. Nimet ise bencillikte hiç de babasından geri kalmaz. Nimet’in bencilliğinin en açık örneği, Hareket Ordusu’na katılmaya, kendi ifadesiyle “ölüme” (216) gönderdiği Şefik’in, giderken tedbir olarak yanına bir miktar para almasını gereksiz görür ve onu bundan caydırırken, kendisi kaçmaya karar verdiği sırada ilk iş olarak bu “bir kısmını zavallı kocasına vermediği- nakdi, banka

defterlerini” (218) toplamasıdır. Diğer yandan Şefik de en az karısı kadar bencildir. Đttihat ve Terakki subaylığından Dâhiliye nazırlığına yükseldikten sonra eski dava arkadaşlarının başlarına gelenlerle hiç ilgilenmeyen Şefik, Abdülhamit’in

yönetimden çekilmesi söz konusu olduğunda da “memleketi tehdit eden karanlık istikbal üzerinde durmayarak sırf şahsı için karısının ileri sürdüğü ihtimallerle alâkadar ol[ur]” (198).