• Sonuç bulunamadı

B. Romanlardaki Temel Değerler

2. Gençlik ve Güzellik

Gençlik ve güzellik de Nahit Sırrı’nın roman dünyasının en vazgeçilmez değerlerindendir. Gençliğin ve güzelliğin bir üstünlük kaynağı olduğu dünyada, insan ilişkileri fiziksel güzelliğe göre şekil almakta, güzellik, sevilmek için bir şart olarak görülmektedir. Güzelliğin bir güç ve bu bakımdan bir üstünlük kaynağı olması, yaşlılığın hiç istenmeyen ve geciktirilmesi için ne gerekiyorsa yapılması gereken bir durum olarak algılanmasına yol açar. Nitekim roman karakterlerinin yaşlanmaktan abartılı bir şekilde korktukları, yaşlanmamak ya da en azından yaşlı görünmemek için yoğun bir gayret sarf ettikleri, bu uğurda hiçbir masraftan da kaçınmadıkları görülür.

Kıskanmak’ta fiziksel güzelliğin yüceltildiği, güzellerin el üstünde tutulduğu

bir dünya resmedilir. Romanda Nüzhet’i ve Halit’i sevilir kılan güzellikleridir; Seniha’nın kendisine kısmet çıkmayacağını düşünmesine yol açan ise çirkin olduğuna inanmasıdır. “Çirkinlerin sevilmemeye ve güzeller için daima feda

edilmeye mahkûm bulunduklarını […] pek küçük yaşından itibaren bilmiş, anlamış” (61) olduğu söylenen Seniha, “ay başını iple çeken hesapsız mütekait paşalardan

63

biri”nin “hem de çirkin kızına kim[senin] tamah” etmeyeceğini düşünür (66).

Romanda toplumun güzelliğe verdiği önem, Nuriye Hanım’ın gençleşme, güzelleşme gayretlerine yansır. Romanda kadının “iki kere Avrupa’ya giderek ameliyatlar

sayesinde yüz ile boynunun derilerini gerdiği” yönünde iddialardan söz edilir ve anlatıcı bu iddiaları doğrularcasına kadının “bütün bu gayret ve itinalarına rağmen ferah ferah kırk beşinde göstermekte” olduğunu söyler (30).

Gençlik ve güzellik, Yıldız Olmak Kolay mı?’da resmedilen dünyanın da olmazsa olmaz değerlerinden biridir. Bu dünyada “yıldız” olabilmek için “güzel” olmak yeterli bulunur ve Selma’nın da güzelliği sayesinde “piyasada büyük bir rağbet kazanabil[eceği]” (25) söylenir. Kemanî Celal, genç kızı daha ilk görüşünde seyirci üzerinde yaratacağı etkiden emin olur: “[K]arşısındaki genç kızın güzelliğiyle seyircileri allak bullak etmesi için başını bu dik tutuşu, bu ellerini kavuşturup nârin, kusursuz endamıyla birkaç adım ilerleyip koyu yeşil gözlerinin iri ve biraz mahmur bakışını masalar üzerinden bir geçirişi muhakkak ki, kâfi gelirdi” (34). Güzelliğe verilen değer, Selma’nın annesi Hayriye Hanım’ı da tıpkı Nuriye Hanım gibi gençleşmeye ve güzelleşmeye yönelik uğraşlara sokar. Anlatıcı, sokağa “modası geçmiş ve sararıp solmuş süslerle süslenerek, yüzünde sürmesiz, allıksız, boyasız tek nokta bırakmayacak şekilde boyanıp” (44) çıkan Hayriye Hanım’ın gençleşme ve güzelleşme gayretlerine şöyle dikkat çeker:

Eğer zengin olsaydı, anlattıkları veçhile bir ameliyat sayesinde elbette ki derisini gerdirir, bu sayede on onbeş yaş birden gençleşiverirdi. Fakat bu kabil olmasa bile geceleri saçlarının altından lâstikler geçirip çehresini gerginliğe alıştırıyor ve gündüzleri boynunu elbisesinin rengine uygun kurdelelerle sımsıkı bağlayarak çenenin altındaki

64

sarkıkları kısmen bu kurdelelerin altına indiriyor, boynunun haraplığını bu kurdeleye saklatıyordu. (45)

Seniha Hikmet’in yaşlanma, güzelliğini ve beraberinde şöhretini kaybetme korkuları da, içinde yaşanan toplumun güzelliğe ne kadar değer verdiğini göstermesi açısından oldukça anlamlıdır: “Bir zaman en parlak yıldızken sesini ve hayatını idare

edemeyerek birdenbire gençliğini ve güzelliğini de sesinin ihtişamıyla beraber kaybetmiş bir halde, beş parasız, isminin gölgesi ve bir karikatürü gibi kasaba kasaba dolaşan bir ikinci Şevkiye haline gelmek ölümlerden bin kere korkunç bir şeydi” (138).

Örik’in Tersine Giden Yol’unda da gençlik ve güzelliğin insan ilişkilerinde belirleyici bir rolü olduğu dikkat çeker. Romanda Cezmi’yi arzulanır kılan en önemli özelliği gençliği ve güzelliğidir. Nitekim, yaşlandıkça ve eski güzelliğini kaybettikçe Cezmi’nin gördüğü ilgi de azalmaya başlar. Öte yandan, güzellik Cezmi’nin

kadınlarla kurduğu ilişkilerde de bir ölçüttür. Birlikte olacağı kadının hem kendisinin hem de başkalarının gözünde güzel olmasına son derece dikkat eden Cezmi,

kendisine çocukluğundan beri âşık olan amcasının kızı Hamdune’yi hiç beğenmez ve bu yüzden genç kızın aşkını karşılıksız bırakır. Romanda güzelliğin sadece aşk ilişkilerindeki seçimlerde değil ebeveyn-çocuk ilişkilerinde de sevilmek için bir ön koşul olduğu dikkat çeker. Anlatıcı, kızını Cezmi ile evlendirme hayalleri suya düştükten sonra “bu kadar çirkin olduğu için de kızına içinden hakiki bir hiddetin kabardığını hissetmiş” (91) olduğunu belirttiği Hayrettin Paşa hakkındaki sözlerine şöyle devam eder: “Çirkin kız. Bu baba evladını beğenmez, karısına çok benziyen bir mahlukun güzel olabileceğini kabul etmezdi” (91).

“Gece Olmadan”da da yaşlanmaktan abartılı bir şekilde korkulduğu, romanın adına da yansıdığı gibi yaşlılığın “gece” ile özdeşleştirildiği görülür. Nitekim

65

Semiha’ya âşık olduğunu anlayan Jozef Tudela’nın mutluluğu şöyle ifade edilir: “Nihayet ölümden evvel ve tamamile ihtiyar olmadan, her şey bitmeden, gece

olmadan evvel aşkı tadacaktı” (34). Yaşlanmak, en büyük “sermayesi” güzelliği olan Semiha’nın da en büyük korku kaynağıdır. Ali Hayrettin Bey’in ölüm haberini aldıktan sonra elindeki aynayla yüzünü incelemeye koyulan Semiha hakkında söylenen şu sözler, genç kadının güzelliğini kaybetmekten ne kadar korktuğunu göstermesi bakımından oldukça anlamlıdır:

Mühim bir karar vermeden, yeni bir işe atılmadan evvel hesaplarını, defterlerini tetkik eden bir tüccar, yahut da bir taarruz emrini

vermeden önce haritaları dikkatle bir kere daha tetkike koyulmuş bir erkânı harp zabiti gibi aynada yüzüne bakıyordu. Bu aynada gördüğü yüz muhakkak ki pek güzeldi. Pek tazeydi de; gözlerin yanlarında ve altlarında, boyunda, alında tek çizgi yoktu. Fakat birdenbire, burnun sağ kanadının yanından ağzın üst kıvrımına doğru inen belli belirsiz bir çizgi fark etti.

Gece pek rahat uyumuş, on birde girdiği yataktan sabahleyin dokuz buçuğa doğru kalkmıştı. Bu çizgi yorgunluktan ileri gelmiş olamazdı. Demek ki bu çizgi yavaş yavaş hazırlanmış ve henüz hiç fark edilmemiş bir düşman taarruzunun ilk öncü hareketiydi;

Semiha’nın aldığı fena haberle, elim haberle sarsılıp sendelediği anda meydana çıkıvermiş bulunuyor; düşmanın, yıpranışın, yaşlılığın kendisine karşı ilk zaferini teşkil ediyordu! (3)

Romanda güzelliğin bir baba olarak Jozef Tudela’nın çocuklarına yaklaşımını da etkilediği görülür. Kızı Jozefin’i “hakikaten çok sev[diği], onu pek zeki ve

66

iftihar e[ttiği]” (23) söylenen Jozef Tudela’nın yatalak oğlunun ölümüne verdiği tepki hakkında şunları öğreniriz: “Moiz Tudela’nın ölümü babasının üzerinde yıkıcı bir tesir yapmıyacaktı. Hele son zamanlarda mevta benzi bağlamış, yüzü buruşup saçları dökülmüş ve gözlerinde fer kalmamış olan, âdeta orta yaşlı insanlara dönen bu adamın babası olmak kıranta musevi üzerinde garip, hattâ biraz haysiyet kırıcı bir his vermeğe başlamıştı” (27). Yaşlılığın eşiğine gelmişken genç bir kıza âşık olan ve genç görünmek için elinden geleni yapan Jozef Tudela’nın, kendisine yaşlılığını hatırlatan oğlunun ölümü üzerine neredeyse rahatladığı anlaşılmaktadır.

Gençlik ve güzellik, diğer romanlardaki kadar olmasa da Sultan Hamid

Düşerken’deki roman karakterleri için de önemlidir. Nitekim romanda Sultan

Hamid’in bile bıyık ve sakalının boyalı olduğu öğrenilir (10). Şefik’in Nimet’e bir görüşte âşık olmasında da yine genç kızın güzelliğinin önemli bir etken olduğu anlaşılır.

Nahit Sırrı Örik’in, romanlarında, ısrarlı ve tutarlı bir şekilde, büyüklenmeci, sürekli beğenilmek, hayran olunmak isteyen, kıskançlık ve haset duygularıyla dolu, bencil, acımasız, para ve iktidar hırsı içinde olan, çıkarcı ve sömürücü kişiler yarattığı ve manevi değerlerin yeterince temsil edilmediği, maddi değerlerle kuşatılmış bir dünya resmettiği görülür. Đnsanların aşkı yaşayışlarının kişilik özelliklerinden bağımsız olması beklenemez. Bu nedenle, genel olarak insan ilişkilerini betimledikten sonra bu ilişkilerin kristalize olduğu bir alan olarak roman karakterlerinin kurdukları / kuramadıkları aşk ilişkilerini de ele almak ve aşkı deneyimleyişlerinin kişilik özellikleriyle tutarlı olup olmadığını, aşk ilişkilerinde benzer davranış kalıpları üretip üretmediklerini araştırmak uygun olacaktır.

67

ĐKĐNCĐ BÖLÜM

“AŞK” ĐLĐŞKĐLERĐ

Nahit Sırrı Örik’in romanları aşk ilişkileri bakımından ilk bakışta oldukça zengin görünür; hepsinde tutkulu aşklar ve âşıklar var gibidir. Ancak roman karakterlerinin psikolojilerine yönelik dikkatli bir okuma, bu ilişkilerin aşka ya da sevgiye değil, çeşitli çıkar ilişkilerine dayandığını gösterir. Tezin bu bölümünde romanlardaki “aşk” ilişkileri üzerinde durulacak, romanlardaki başlıca kişilerinin aşkı nasıl tanımladıkları, nasıl yaşadıkları, aşk ilişkilerindeki temel güdüleyicilerinin ne olduğu gibi sorulara yanıt aranacaktır. Örik’in kadın karakterleri, erkek

karakterlerden çok daha “güçlü” figürler olduğu için öncelikle kadın karakterlerin aşkı yaşayışı üzerinde durulacaktır.