• Sonuç bulunamadı

Hermeneuitik Gelenek: Dilthey, Gadamer

3. BÖLÜM

4.1. Bilim Olarak Sosyoloji

4.1.2. Hermeneuitik Gelenek: Dilthey, Gadamer

Bu bölümde sosyal bilimler özelinde sosyolojide yöntemsel anlamda alternatif bir yaklaşım olması nedeniyle kısaca hermeneutik yöntemi Dilthey ve Gadamer üzerinde tartışacağız.

Hermeneutik yöntem ilk zamanlarda sadece dini, edebi ve hukuki metinlerin zaman ve şartlara göre açıklanıp yorumlanmasında kullanılmıştır. Sonraki zamanlarda Wilhelm Dilthey ve Max Weber’in katkılarıyla kültür bilimleri ve sosyolojide alternatif bir yöntemsel yaklaşım haline gelerek pozitivist yöntemsel yaklaşımın karşısında yer almıştır.

Hermeneutik kavramının sözcük anlamına etimolojik olarak baktığımızda oldukça eski bir tarihi olduğu görülür. Kavram, yorumlamak anlamına gelen hermeneuein fiili ile yorum anlamına gelen hermeneia sözcüğünden türetilmiştir.

Grek diline ait bu sözcüklerin kaynağı olarak ise, bir taraftan Delphi Kahin’inin kehanetlerini yorumlayan rahip hermeios, bir taraftan da haberci Tanrı Hermes gösterilir (Palmer, 2008: 63). İnsan eylemlerinin, sözlerinin, yarattığı ürünlerin ve kurumların anlamını anlama ve yorumlama yöntemi olarak tanımlanan hermeneutik on dokuzuncu yüzyılda pozitivizmin deneysel yöntemlerine dayanan açıklayıcı yöntem anlayışına ve doğa bilmelerinin insan bilimlerinde de kullanılmasına karşı geliştirilen alternatif yöntemdir.

Sosyal bilimlerde zamanla yaygınlık kazanan hermeneutik sadece metinleri yorumlamakla yetinmeyip, insan davranışlarını, kültürleri, toplum ve medeniyet yorumlarını da kapsayacak şekilde geniş bir kullanım ı yaygınlaşmıştır. Sosyal bilimlerin genelinde özellikle tarih, felsefe ve sosyolojide yöntemsel bir paradigma haline gelmesinden ardından sosyal bilimlerin bütününe hakim olan doğa bilimlerinin pozitivist determinizmini eleştiren anti pozitivist bir içerik kazanmıştır (Kuyucuoğlu, 2015:681).

Pozitivist epistemolojinin özne-nesne ayrımını eleştiren hermeneutik yöntem, bilgi ve doğrunun kabulünü öznel deneyim ve spesifik bağlama dayandıran fenomenolojik içerikli idealizm olarak tanımlanır. Böyle bir tanımlama zorunlu olarak genel ve değişmez kurallar getiren doğa bilimleri yönteminin aynen toplumsal yaşama da uygulanarak, toplumsal yaşamla ilgili gene kurallar çıkarılabileceği yönündeki pozitivizmle karşı karşıya getirir. Çünkü pozitivizm doğa bilimlerine öykünerek doğa bilimlerinin maddi/fiziki olayların nedensel özelliklerine dayandırılan “açıklamacı yöntemini” toplumsal yaşamda da geçerli olacağını vurgulayarak, toplumsal yaşamı anlamayı ve yorumlamayı göz ardı etmiştir. Buna karşın hermeneutik yöntem nesnenin, dışsal faktörlerden bağımsız iradeye sahip özne tarafından araştırılacağı için sosyal bilimlerde ve özellikle sosyolojide doğa bilimlerine yaslanan pozitivist epistemolojinin kullanılmasının doğru olmadığını ifade ederek toplumsal olayları anlamanın ve yorumlamanın önemini vurgulamıştır.

Esas olarak Antik Yunanda felsefe öncesi kültürde teolojik bir bağlamda kendisini göstermiş olmasına rağmen hermeneutiği bugün anladığımız anlamda doğa bilimlerine yaslanan pozitivist epistemoloji yöntemine karşı alternatif bir yöntem olarak sosyal bilimlerin sokan ilk kişi Dilthey’dir. Dilthey’in hermeneutik tartışmalarına katkısı, doğa ve insan bilimleri arasında on dokuzuncu yüzyılda başlamış olan tartışmalarla ilgilidir.

Dilthey’e göre pozitivist yöntemsel yaklaşım bilim kavramını doğa bilimleri ile özdeş bir hale getirmiştir. Böylece toplumsal olaylar ya hukuk, politika öğretisi gibi normatif disiplinlerin konusu yapılarak yarı bilimsel bir yazıcılık türü sayılan tarihe ya da Comte’un pozitivizminin elinde, doğa bilimi örneğinde melez bir sosyolojiye bırakmıştır (Özlem,2003:180).

Doğa bilimlerini örnek olan pozitivizm, olguları açıklama amacıyla olgusal nedenleri araştırıp tekil olayları genel yasalar altında birleştirmeye çalışır. Tam bu noktada Dilthey pozitivizmin karşısına hermeneutiği yerleştirerek pozitivizmin açıklama kavramı yerine anlama kavramına başvurur. Çünkü pozitivizmin açıklama kavramı nasıl sorusunun cevabı olup teknik açıklamalar gerektirirken, hermetuitiğin anlama kavramı niyet ve anlam içeriği ile ilgilenir. Bu bağlamda pozitivizm geleceğe dair çıkarımlarda bulunmaya çalışırken hermeneutik daha çok geçmişe yönelir; geçmiş deneyimler, yorumlar ve etkinlikler hermeneutik için dikkate alınması gereken başlıca değerlerdir (Yılmaz, 2009: 117).

Verstehen (anlama, deneyimleyerek anlama) kavramı Dilthey düşüncesinde merkezi bir öneme sahiptir. Verstehen kavramı benin dışındaki bir başkasının zihninin kavradığı eylemi anlatmak için kullanmıştır. Dilthey’e göre biz doğayı açıklarız fakat insanın anlamamız gerekir. Çünkü anlamak bize benin dışındaki bireysel yaşantı dünyalarını gösterdiği gibi kendi yaşantı dünyamızı da gösterir. Bu bağlamda sadece bir düşünce pratiği olmayan anlamak aynı zamanda yer değiştirme ve başka bir kişinin yaşantı dünyasında karşılaşmış olduğu dünyayı yeniden tecrübe etmektir (Palmer, 2008:147).

Hermeneuitk gelenek kapsamında Dilthey’den sonra ele alacağımız bir diğer isim Gadamer’dir. Gadamer’e göre düşünsel bir etkinlik olarak anlama ve yorumlama probleminin yalnızca anlambilimlerine özgü bir problem değildir. Düşünsel bir etkinlik olarak anlama ve yorumlama sadece sosyal bilimlerle değil genel olarak insan deneyim ve eylemleriyle ilgilidir. Bu bağlamda hermeneutiğin görevi de, sadece düşünsel bir etkinlik olarak anlamaya, yorumlamaya, konuşmaya ve yazıya değil, insan eylemleri de dâhil tüm insani yaratımlara anlamın sokulmuş olduğundan hareketle bu anlamı yeniden okumaktır (Gadamer,2008:30).

Hermeneutiği ontolojik bir zemine yerleştirme ve evrenselleştirme çalışmaları ile on dokuzuncu yüzyıl hermeneutik çalışmalarına yeni bir yön vermiş olan Gadamer’e göre hermeneutik yöntemin temel amacı metnin eskiden beri mevcut

olan, kendine özgü amacını, içsel uyumunu kurmaya ve iddialardaki boşlukları gidermeye çalışmaktır (Gadamer, 2008:219).

Gadamer Hakikat ve Yöntem adlı çalışmasında hermeneutiğin gelişimini Schleiermacher’den Dilthey ve Heidegger’e kadar izleyerek, Heidegger’in hermeneutiğe önemli katkılarını anlatarak hermeneutiği estetik ve tarihsel anlama felsefesi ile ilişkilendirmeye de çalışır (Palmer, 2003:74)

Gadamer, Hakikat ve Yöntem adlı eserine tin bilimlerinin on dokuzuncu yüzyılda içinde bulunduğu durumun incelenmesiyle başlar. On dokuzuncu yüzyılda anlam bilimlerine, doğa bilimleri modeli hâkimdir ve doğa bilimleri, kendileri için biricik yöntem olarak gördükleri tümevarım yönteminin anlam bilimlerinde de kullanılabilirliğini savunmaktadır. Buna göre sosyal hayat alanındaki düzenliliklerden hareketle, olabileceklere ilişkin tahminlerde bulunulabilir. Fakat anlam bilimlerinin doğası, düzenliliklerin gelişen bilgisi kriterleriyle ölçülemez ve sosyal-tarihsel dünyanın tecrübesi doğa bilimlerinin tümevarım prosedürüyle bilim statüsüne yükseltilemez. Tarihsel araştırmanın amacı böyle bir statü değil, fenomenin kendisini, biricikliği ve evrensel somutluğu dâhilinde anlamak; başka bir deyişle, oldukları şeyler olmalarının nasıl gerçekleştiğinin farkındalığına ulaşmaktır (Gadamer,2008:44)

Yorumlamanın gerçekleşmesi için gerekli olan anlama, önceden sahip olduğumuz dil, kültür, gelenek gibi bağlamsal yapılar içinde gerçekleşir ki bunlar, anlamanın ön yapılarını oluşturur (Ormitson,2002:23)

Hermeneutiği bütün bir anlamanın karakterinin ve temel şartlarının felsefi araştırması olarak tanımlayan Gadamer, hermeneutiğin görevinin sosyal bilimlere ya da herhangi bir disipline yönelik yöntem araştırmaları olduğu iddiasını reddeder (Hekman,1999:129). Anlamanın salt kendisini sorgulayan Gadamer, anlamın kendisinin metodolojik tartışmalardan daha gerekli olduğunu savunur. Çünkü prosedürler ve yöntemler, anlamın ufkunu sınırlayarak muğlâk bir hale sokar. Oysa hakikate ancak, belirli bir standart yönteme dayalı bütün nesnellik ve objektiflik iddialarından vazgeçerek ve bunun yerine anlamın kendisini merkeze koyarak ulaşılır. Çünkü anlamın kendisi veya anlama eylemi, tarihsel, toplumsal ve kültürel bir bağlama sahip olan öznenin dış dünya ile ilişkiye girmesinin temel yoludur. Bu nedenle ne bir hermeneutik yöntemden ne de tin bilimleri için geçerli olabilecek bir başka yöntemden söz edilebilir (Çelik, 2013:129).

Gadamer için hermeneutik sadece pozitivist epistemolojik yönelimli sosyal bilimlerin değil aynı zamanda tarihsel, kültürel ve toplumsal bir geçmişe sahip özneyi anlama fenomeninin salt kendisinin kavranışının da çabasını verir. Gadamer’in hermeneutik perspektifi, sosyal bilimler için bir yöntem olarak kullanılmasa da hermeneutiğin sosyal bilimlerin ne hakkında olduklarının anlamanın aracı olarak kullanılabileceğine yöneliktir (Günay,2002:94).