• Sonuç bulunamadı

2. Kavramsal / Kuramsal Çerçeve

2.1. Sosyal Bilimlerde Paradigmatik Dönüşüm ve Eğitim Yönetimi Alanına

2.1.2. Sosyal Bilimlerde Paradigmalar

2.1.2.2. Hermenötik

Pozitivizmin nesnel ve indirgemeci yaklaşımının eksikliği, gerçekliği anlama/anlamlandırmada yetersizliği tartışmaları sonucu, özellikle gerçekliğin parçalı ve öznel olduğu yönünde yeni bakış açıları gündeme gelmiştir. Bu yaklaşımlardan biri hermenötik olarak adlandırılan ve gerçekliğin algılanmasında öznelliğe ve öznel deneyimlere vurgu yapan, bilimin aslında öznel bir karakter sergilediğini ifade eden yaklaşımlardır. Hermenötik yaklaşımlar, sosyal dünyayı farklı bir yolla anlamanın yollarını arar, çünkü bireylerin hayatın anlamına ilişkin daima belli başlı düşünceleri vardır. Araştırmacı, bu sosyal gerçekliği anlamak için insanların hayatlarındaki anlam üretme yollarını incelemelidir. Bu anlamların matematiksel yollarla ifade edilmesi anlamların yanlış anlaşılmasına sebep olabilir. Bunun nedeni ise matematiksel modellemenin temelinde yer alan doğrusallık, denklik, özdeşlik gibi kavramlardır. Bu

kavramlar gerçeğin doğası hakkında bazı yanlış varsayımların geliştirilmesine neden olabilir (Scott, 2000, s. 54). Nasıl uzamsal nesneleri uzam dışında, zamansal olanlarını da zaman dışında hiçbir şekilde düşünemiyorsak, hiçbir nesneyi de başka nesnelerle bağlantı olanaklarının dışında düşünemeyiz. Nesne olgu bağlamının bağı içinde düşünülebiliyorsa, nesne bu bağın olanağı dışında düşünülemez. Dünya sonsuz karmaşıklıkta da olsa, öyle ki, her olgu sonuz sayıda olgu bağlamından oluşsa, her olgu bağlamında da sonsuz sayıda nesne bir araya gelse, gene de nesneler ve olgu bağlamları olmalıdır. (Wittengstein, 2018).

Hermenötik felsefe, bir deneyim yorumlama teorisi olarak, dünya ile nasıl başa çıkacağımızı ve öznelerle nesneleri nasıl anlayacağımız üzerine vurgu yapmaktadır.

Kökenleri İncil metinlerini ve klasik kültürleri incelemeye odaklanırken, bir felsefe olarak hermenötik yorumlama sürecini anlamak için bir yöntem sunmaktadır. Sadece metinlerle ilgilenen bir alan olmanın ötesinde hermenötik, sözel ve sözel olmayan eylem biçimleri ile de ilgilenmektedir (Barret, Powley ve Pearce, s.182). Özellikle kültür araştırmalarında dil, semboller, inançlar, anlam verme ve değerlere vurgu yapılması, hermenötiğin örgüt çalışmalarında önemli bir hale gelmesine sebep olmuştur.

Hermenötik problemin felsefi bir problem haline gelmesi Schleiermacher ve Dilthey ile gerçekleşmiştir. Dilthey’in pozitivistis felsefe çağındaki problemi, Geisteswissenschaften’a / anlam bilimleri’ne doğa bilimlerininkiyle karşılaştırılabilir bir geçerlik kazandırmaktı. Problem, epistemolojik bir problemdi; doğanın bilgisine ilişkin sağlam bir bilgi eleştirisi yapma ve bu eleştiriyi klasik hermenötiğin değişik süreçleri olan metnin iç bağlantı yasasına, konteks yasasına, coğrafi, etnik ve sosyal çevre yasalarına bağlama problemiydi (Ricoeur, 2009, s.5). Dilthey ile birlikte hermenötik düşünce tarihinde öne çıkan iki isim olan Humboldt ve Gadamer, hermenötiğin merkezine anlamayı yerleştirir ve sosyal dünyanın anlaşılmasında anlamaya özel vurgu yaparlar. Araştırmacılar, inceledikleri insanların ifade edilmiş düşünce ve eylemleri arasındaki ilgiyi anlamlı kılabilmek için çaba harcarlar ve aynı araçla önerilerini

açıklarlar (Kissack, 2002, s. 176).

Hermenötik sosyal bilim, insanların birbirleriyle nasıl etkileşime girdikleri, birbirleriyle nasıl bir iletişim içinde oldukları ile ilgilidir. İnsanların kendi toplumsal dünyalarını nasıl inşa ettikleri, nasıl anlam ürettikleri ile ilgilenir. Bunu yaparken de sadece insanların sadece dış ya da gözlemlenebilir davranışlarını değil, anlamlı toplumsal eylemi inceler. Gerçekliğin toplumsal olarak inşa edildiğini ve insan eylemliliğinin iradecilik noktasında incelenmesi gerektiğini belirtir (Neuman, 2014, s.

131-140). Günlük yaşam sadece günlük olayların ve hareketlerin toplamı, sıradanlığın ve yinelemenin boyutu değil, , aslında bir yorumlama sistemidir (Baudrillard, 2012, s.27). İnsanların toplumsal dünya hakkında kendilerine özgü düşüncelerinin olması, onların bu dünyayı farklı yollarla anlamalarına yol açar ki burada araştırmacı, insanların anlamları nasıl ürettiklerini araştırmalıdır.

Tarihsel- hermenötik bilme biçimi, öğretmen ile öğrenci arasındaki ilişkiyi karşılıklı olarak anlamların iletildiği ve anlayışlar üzerinde uzlaşıya varıldığı bir ortaklık ilişkisi şeklinde görür. Artık bu seviyede iktidar paylaşılmaktadır. Bu da düşüncelerin daha özgürce dile getirilmesine ve hatalara imkan tanıyan daha demokratik bir pedagojiyi beraberinde getirir. Amprik-analitik bilme ediminin ardında yer alan epistemolojik dünyada ve bu dünyanın bir yansıması olarak didaktik pedagojide öğrencinin öğretmenden daha çok şey biliyor olması kabul edilemez bir durumdur.

Buna karşın tarihsel-hermenötik bilme ediminin epistemolojik dünyasında ise bu hoş karşılanabilir ve üzerinde uzlaşma sağlanabilir bir durumdur (Lovat, 2018, s.126-126).

Hermenötiğin görevi, tercümesini yaptığı tartışmanın taraflarından birinin söylediği şeyi tekrarlamaktan ibaret değildir. Söylenmiş olanı, tartışmada kullanılan her iki dili de yalnızca o bildiği için yalnızca kendisinin bildiği reel diyalog durumunu göz önünde bulundurarak, kendisine en uygun görünen tarzda dile getirmektir (Gadamer, 2009, s.65).

Hermenötik bağlamında düşünülebilecek fenomenolojik ve etnometodolojik yaklaşımlar, araştırmaların bağlama dayalı olarak, uzun bir zaman diliminde, katılımcı gözleme dayalı olarak yapılması gerektiğini belirtir. Fenomenolojik açıdan bakıldığında okul, içinde yer alan insanların kendi bakış açılarına göre kavramsallaştırmaları ve algılamalarıdır. Eğitim yönetimi ile ilgili genel geçer teoriler, bağlamdan bağımsız olarak değerlendirildiği için yanlış sonuçlar ortaya koyar. Bunun yerine eğitim yönetiminde yönetsel davranış incelenirken, belirli zaman, mekan ve bireyle sınırlı olduğu gözardı edilmemelidir. Etnometodolojik açıdan ise birer kültür aktarımının gerçekleştiği yerler olarak okullar, emik birer kültürel bağlamdırlar. Etnometodolojik yaklaşımların eğitim araştırmalarında kullanılması, ötekilerin sesini duymamıza, kültürel süreçleri anlamamıza ve açıklamamıza yardımcı olur ( Splinder ve Hammond, 2000; Şişman, 1998; Bramall, 1999). Gerçeğin anlamlandırılması çabalarında tarihsel ve toplumsala göndermede bulunan hermenötik bağlamında değerlendirildiğinde alandaki teoriler, nesnel gerçekliği ortaya koymaktan uzaktırlar. Alandaki teoriler,

okullardaki davranışları ve deneyimleri anlama ve yorumlama üzerinde durmalı, kültürü, değerleri ve inançları göz önünde bulundurmalıdır.