• Sonuç bulunamadı

Eğitim Yönetimi Alanında Teorinin Diğer Alanlarla İlişkisi

2. Kavramsal / Kuramsal Çerçeve

2.5. Eğitim Yönetimi Alanında Teori

2.5.4. Eğitim Yönetimi Alanında Teorinin Diğer Alanlarla İlişkisi

Diğer alanlarda olduğu gibi eğitim yönetimi alanında bilgini üretilmesi konusu büyük önem taşımaktadır. Alanda yapılmış çalışmalar incelendiğinde farklı alanlardaki yaklaşımları benimsediği, bundan dolayı sınırlarının net olarak belirlenemediği, buna bağlı olarak da kendine özgü bilgi ve kuram oluşturmadan yoksun olduğu görülmektedir. Alandaki çalışmaların kültürel bağlamdan soyutlanarak genelleyici bir

şekilde ele alınması ve orijinallikten uzak olması alanın sorunlara çözüm getirmekte güçlük çekmesine ve sorgulanmasına neden olmaktadır. Bu noktada en önemli sorunlardan biri de iletişimsizlik odağında ele alınabilecek teori-uygulama boşluğu ya da kopukluğudur (Bridges, 1982; Donmoyer, Imber ve Scheurich, 1995; Balcı, 2008).

Bourdieu, sosyal bilimcilerin kamusal hayatta müdahil oldukları sorunlara sadece uzmanlıkları ile değil, aynı zamanda etik ve ahlaki bir güçle de katkıda bulunabileceklerine inanmaktadır. Edebiyat, sanat ve özellikle de bilim alanlarında 19.

yüzyılın sonuna gelindiğinde kazanılan özerklikten, bu kültürel arenaların en özerk kesimlerinde “etik ilkelilik ve yetkinlik” gibi temel değerlerin geliştiğini ve bu değerlerin bir saflık politikasına zemin oluşturduğunu düşünür. Bourdieu, sosyal bilimin asıl görevinin toplumsal çatışmada taraf olmak değil, çatışmanın kendisini inceleme nesnesi haline getirmek olduğunu ileri sürmektedir (Swartz, 2015, s.354-355).

Eğitim yönetimi literatüründe etik ve ahlaki konulara dönük artan bir ilgi söz konusudur. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, bir etik teorisi oluşturmak değil, çok boyutlu yapılardaki teorisyenler tarafından geliştirilen etik kodların, uygulamadaki yöneticilere işlerini ve çalışma ortamlarını etik bir perspektiften görmelerine yardımcı olacak şekilde kazandırılmasıdır. Bu noktada birbiriyle yakın ilişki içinde olan ve etik okulların kurulmasında önemli bir çerçeve sunan üç kavram karşımıza çıkmaktadır (Starratt, 1991 ):

1. Eleştiri Etiği: Sosyal hayat problemlidir, çünkü toplumdaki değişik birey ve grupların ihtiyaçları çatışmaktadır. Okullar, etik olmayan çıktıların kaynağıdır. Eğitim yöneticileri, okullarda eşitsizlik ile karşılaştıklarında, etik sınırları/engelleri fark etmelidir, çünkü bu tür sorunlar adaletsizlikleri ortaya çıkarmakta, bazı gruplara daha fazla avantaj sağlamaktadır.

2. Adalet Etiği: Okulların hem kamu yararına hem de okullardaki bireylerin haklarına hizmet etmesi gerektiğini vurgular. Uygulamada adaleti tüm yönleriyle anlamak için hem bireysel tercihleri hem de topluluk tercihlerini anlamak büyük önem taşımaktadır.

3. Önem Verme Etiği: İnsanlara karşı sadakatli olmayı gerektirir. Onların haklarını kabul etmeyi, onlara karşı her açıdan açık olmayı ve saygı duymayı, etkili iletişim sağlayarak onların kişiliklerini rahatça ortaya koyabilmelerini cesaretlendirmeyi içerir.

Eğitim yöntemlerine değinen Vico (2017, s.39-41 ), bu konudaki en büyük eksikliğin doğa bilimlerine gerekenden daha fazla önem verilmesi, buna karşın etiğe

yeterince önem verilmemesi olduğunu belirtir. En büyük hatalardan birinin etiğin insan karakterini, eğilimlerini ve tutkularını işleyen kısmının göz ardı edilmesi olduğunu, bununla beraber entelektüel uğraşıların tek hedefinin hakikat olduğunu, bu nedenle de çabaların büyük çoğunluğunun fiziksel olguların incelenmesine ayrıldığını belirtir. Asıl sorunun, doğa bilimlerine olan ilginin rakip tanımaz üstünlüğünden kaynaklandığını, tikel hakikatleri kavrayan fakat tümel hakikatlerden bihaber olan insanların kendilerine bugün fayda sağlayan akıllarının ileride kendileri için zararlı olacağını bilemediklerini ve kendileri için doğru olan şeylerin, başkaları için de doğru olup olmadığını öğrenme zahmetine girmediklerini vurgular.

Sergiovanni’ye (2015), teori ve uygulamada etik ve erdemin göz ardı edildiğini belirterek, öğretmenliği meslek haline getirmekten bahsedildiğinde dikkatin standartların sağlamlaştırmasına kaydığını, buna karşın profesyonellikte yeterlik ile birlikte erdemin de önemli olduğunun altını çizer. Teknik akılcılığın ödüllendirildiği ve etkililiğin araçsal tanımlarının eğitimin amacı olarak görüldüğü günümüzde, erdemli okuldan bahsetmenin tuhaf karşılanabileceği uyarısında bulunur. Mantığı, nedeni, bilimsel kanıtı ve bürokratik otoriteyi yönetim ve liderliğin tek yasal değerleri olarak kabul gören yönetim teorisi ve yönetim uygulamaları tedavi edilmesi gereken birer hastalıktır. Bu hastalığın tedavisi ise yönetim teorisi ve liderlik uygulamasının tamamen göz ardı edilmesi değil, onları ahlaki boyut içeren bir tarzda geliştirmektir. Yönetme;

yapılan her eylemde ahlaki boyutların var olduğu bir uygulamadır. Ancak bu yöneticilerin her zaman ahlaki boyutların farkında oldukları anlamına gelmez; bu sadece böyle boyutların var olduğu anlamına gelir. Leithwood ve Duke (1999), liderliğin ortaya çıkmasının en temel sebebi olarak değerlerde anlaşmazlık olduğunu belirterek, bütün liderlik teorilerinde değerlerin merkezi bir konumda olduğunu , politik ve demokratik kavramlarla birlikte değerler için önemli yere sahip olan sembollere de ağırlık verilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Eğitim yönetimi alanına yönelik son dönemde ciddi eleştirilerin olduğunu belirten Sergiovanni (1992), alanda çalışan uzmanların okulları diğer örgütler gibi görmelerini ve çalışmalarında okullardaki davranışları örgütsel davranışın yansıması şeklinde aşırı şekilde vurgulamalarını eleştirerek kullanılan dilin soyut olmaya eğilimli olduğunu belirtmiştir. Bunun sonucu olarak da araştırma desenlerinin, teorik açıklamaların ve uygulamaya dönük reçetelerin büyük oranda sosyal bilimler ve yönetim referanslı temellenmesine yol açtığını, literatür göz önüne alındığında ahlaki yetki, manevi değerler, kültürel norm sistemleri, gerçeğin şekillenmesinde dilin gücü ve

uygulamanın teorisinin ihmal edildiğini belirtmiştir. İnsan kaynakları teorilerine rağmen, literatürün insan doğasının kötümser yönlerine vurgu yapan kişisel çıkarları betimlediği görülmektedir. Adam Smith geleneğinden gelen teorilerden etkilenerek motivasyon konuları öğretmenlerin kişisel çıkarlarını maksimize etme ve kayıplarını en aza indirme şeklinde açıklanmaktadır. Bununla beraber yönetim süreçleri ve liderlik davranışları genellikle öğretme ve öğrenmeyi, okulun amaçlarını ve okul ile ilgili diğer önemli konuları göz ardı etmektedir.

Değerler eğitimi, temel olarak akademik başarı ile ilgilenmektense genel olarak öğrencinin iyi oluşu ile ilgilenir ve bu durum da hem araştırmaları hem de araştırma bulgularını daha çekici bir konuma yerleştirir. Habermas da eğitime olan araçsal yaklaşımın aksine, muhataplarının entelektüel, toplumsal duygusal, ahlaki ve manevi iyiliği ile ilgilenen eğitim anlayışlarının harekete geçirilmesi üzerinde durur. Bu, öğretmenlerin ve okulların ahlakiliğini anlayan ve bunu pratik karar alma süreçlerine uygulayan bireylerin oluşturulmasında rol oynayan eğitimsel bir çabadır. Habermas’ın görüşleri, Aristo’nun kişinin neyi doğru olduğunu bilmesini, başkalarına ilgi göstermesini ve bilme ile duyguyu eyleme dönüştürmeyi de kapsayan insan erdemi konusundaki düşüncelerinden izler taşımaktadır (Lovat, 2018, s.128-135). Russell (2004, s. 23-27), ahlaksal eğitim ve kişiliğin eğitilmesi ile ilgili sorunların önemine vurgu yapmakta, bu konuda politikadan daha çok psikoloji ve ahlak biliminin öne çıktığını belirtmektedir. Yakın zamana kadar psikoloji yalnızca akademik bir çalışma alanı olmaktan ileri gitmezken artık eğitim de dahil olmak üzere değişik alanlardaki uygulamalarda kullanılmaktadır. Rousseau’nun Emile’i okunduğunda görülecektir ki sistemin yetiştirdiği iyi insan olmadan önce, çocuğun büyük ölçüde ahlak eğitimine ihtiyacı vardır.