• Sonuç bulunamadı

Eleştirel Teorinin Praksis İle Olan İlişkisi

2. Kavramsal / Kuramsal Çerçeve

2.5. Eğitim Yönetimi Alanında Teori

2.5.7. Teori İle Uygulama Arasında Bir Köprü: Praksis

2.5.7.1. Eleştirel Teorinin Praksis İle Olan İlişkisi

Frankfurt Okulu üyeleri, eleştirel kuramın, geleneksel kuramdan farklı olarak toplumsal inceleme konuları olarak toplumsal araştırmanın düşünümselliğini, bilimsel ve akademik iş dahil olmak üzere içerisinde sürdürüldüğü işbölümünü ve onun toplumsal işlevlerini ele alır. İncelediği olguların tarihsel ve toplumsal oluşumuyla ve sonuçlarının onun içinde etkilerini göstereceği toplumsal bağlamla ilgilidir (McCarthy, 2006, s.66-68). Eleştirel teori, bir bilimsel teoriden yapısal olarak farklıdır, çünkü nesneleştirici değil, dönüşlüdür, yani sadece kendinden farklı nesneler hakkında bir teori değildir. Toplumsal teorilerin nasıl ortaya çıktığı, bunların nasıl uygulanabilir olacakları ile ilgilenen bir teoridir (Geuss, 2013, s.124).

Eleştirel teori, bir toplum teorisidir. Teori, burjuva toplumunun sorunlarını;

politik, sosyolojik, tarihsel, felsefi ve kültürel düzlemlerde ele almaktadır. Toplumsal felsefe, teori ile pratik arasındaki ilişkiyi görebilen ve bu ilişkinin açılımını yaparak eleştirisini verebilen felsefedir. Toplumsal felsefe için düşüncenin kendini gerçekleştirmeye çabalaması yeterli değildir, toplumsalın dönüşümü için gerçekliğin de düşünceye doğru çaba göstermesi gereklidir. Eleştirel toplum felsefesiyle artık teori ne salt bir teori ne de pratik salt bir pratiktir (Gülenç, 2015).

İnsan ve toplum bilimlerindeki çalışmalarıyla dikkat çeken Frankfurt Okulu, teori ile uygulama arasındaki ilişkinin anlaşılmasında praksis kavramına vurgu yapmış ve bu vurguyu eleştirel teori bağlamıda temellendirmiştir. Frankfurt Okulu’na göre, eleştirel teorilerin ana ayırıcı özellikleri şunlardır (Geuss, 2013, s.14-15):

1. Eleştirel teorilerin insan eylemi için rehber olarak özdeş bir konumları vardır. Bu teorilere inanan insanların aydınlanmalarını, içkin bir anlamda özgürleşmelerini sağlarlar.

2. Eleştirel teorilerin bilgi içeriği vardır; yani bilgi biçimleridirler.

3. Eleştirel teoriler epistemolojik anlamda doğa bilimlerinden farklıdır. Doğa bilimlerinde teoriler nesnelleştirici iken, eleştirel teorilerde teoriler dönüşlüdür.

Pozitivizm, doğa bilimlerinin gelişmesine özel bir engel oluşturmaz; ama insan özgürleşmesinin ana araçlarına, yani eleştirel teorilere karşı ciddi bir tehdittir.

Praksisin eleştirel teori temelli açıklamalarında bilinç ile yaşam etkinliği arasındaki ilişkiye de dikkat çekilmiştir. Marx, Freire ve 20. yüzyılın varoluşçu psikologlarına göre özgürlük ile determinizm arasındaki çelişkinin üstesinden bilinç alanında gelinir. Bilinç ve yaşam etkinliği, maddi koşullarla belirlenirken kendi bilincine sahip olmayan, yaşam etkinliği dışında hiçbir şeyi olmayan kişi, tamamen toplumsal güçler tarafından yönlendirilir. Freire’nin eğitim yöntemi, bireyin dünyası ile girilen bu ilişkiye yönelmek istemiştir. Freire, teori ile etkinliğin toplumsal eylemde bir araya getirilmesi gerektiğini, teori ile pratik arasındaki bölünmenin bu şekilde ortadan kalkabileceğini belirtir (Spring, 2017, s.66-68). Freiere’nın çalışmalarını önemli kılan şey onun belirli türdeki eğitim ve politik uygulamalara odaklanması ve onlar hakkında yazması değildi; onun kendini zor ve belirli bir disiplin gerektiren ve bazen tehlikeli de olan teori ile uygulamayı bir araya getirme işine adamasıydı. Ona göre eğitim, toplumu değiştirmek ile ilgili olmak zorundaydı. Fakat onun çalışmalarının birçoğu politikanın akademileştirilmesi sonucunda akademik dünyanın sakin sularına geri kazandırılmış ve çalışmalarına anlamını veren pek çok şeyin etkisi bozulmuştur (Apple, 2017, s.50-52).

İnsanlar, salt etkinlik varlıkları olan hayvanlardan praksis varlıkları olmalarıyla ayrılır. Hayvanlar dünyayı değiştirmezler; dünyanın içine gömülü durumda bulunurlar.

Hayvanların aksine insanlar, dünyanın içinden yüzeye çıkarak dünyayı nesnelleştirir, böylece onu anlayabilir, emek ve çabalarıyla dönüştürebilir. İnsanların faaliyeti eylemden ve düşünceden oluşur; bu praksistir, yani dünyanın dönüştürülmesidir.

İnsanın faaliyeti teori ve praksistir; düşünce ve eylemdir (Freire, 2013, s.115-116).

Freire’nin teorisi, insan doğasının ve özgünlüğünün özelliklerinin tanımlanmasında ontolojik bir temel ortaya koymaktadır. İnsan doğası dinamik bir tarihsel ve kültürel bağlam tarafından şekillenmektedir. Praksis ise insan varoluşunun tarihsel bağlamda belirlendiğini, insanın tarih ve kültürü şekillendirirken, tarih ve kültürün de insanı şekillendirdiğini vurgulayarak diyalektik bir yaklaşım ortaya koymaktadır (Glass, 2001, s.16).

Diyalektik düşüncede dünya ve eylem ayrılmaz biçimde birbirine karşılıklı olarak bağımlıdır. Fakat eylem sadece bir uğraş değil, aynı zamanda bir düşünme de olduğunda yani düşüncenin karşı tarafında konumlandırılmadığında insani özellik taşır.

İnsani bir olgu olarak diyaloğu analiz ederken, diyaloğun özü olan sözü de keşfederiz.

Fakat söz, diyaloğu mümkün kılan bir araçtan öte özellik taşır. Söz içinde düşünme ve eylem olmak üzere iki boyut bulunmaktadır. Bu ikisi arasındaki etkileşim o derece radikaldir ki bir tanesi kısmen bile feda edilecek olsa bile, diğeri dolaysızca zarar görür (Freire, 2013). Freire, praksise dayalı eğitimin insanın çevresini saran materyaller üzerinde eylemde bulunmasına ve onlar üzerine onları dönüştürmek için düşünmesine izin veren eğitim olduğunu vurgular. Söz konusu sürecin teori yoluyla anlaşılması gerektiğini söyler ve tüm bu eylem ve düşünme sürecini teori ve pratik ile ilişkilendirir (Mayo, 2012, s. 96 ). Eğitimde praksis, bir kültürel arabulucu olarak öğretmenlerin daha adil, eşitlikçi ve barışçı bir toplum ve sosyal dönüşüm için çalışmalarını amaçlar (Torres ve Marcado, 2004, s. 60 ). Bu bağlamda bir eğitim yöneticisinden beklenen, eğitim sürecindeki her bireyin eleştirel düşünmelerine, gerek kendilerine gerekse de içinde bulundukları topluma yönelik farkındalıklarının yüksek olmasına yardımcı olmaktır (Kesik, 2014 ).

Dünya genelinde eğitimcilerin standardizasyon, yönetim, hesap verebilirlik ve performans konularına yoğunlaştıkları; entelektüel, eğitimsel, kültürel ve sosyal gelenekler tarafından oluşturulan bir takım sınırlar içerisinde yer aldıkları görülmektedir. Buna karşın eğitimcilerin, eğitim uygulamaları için önemli bir yere sahip olan moral, sosyal ve politik konulardan uzaklaştıkları anlaşılmaktadır. Bu sınırlardan kurtulmak gerektiğini vurgulayan ve eğitim ile praksisin birlikteliğini savunan eğitimciler ise praksis kavramını canlandırmak, yeniden yapılandırmak ve uygulamadaki mevcut durumunu ve gelecekteki gelişimini eleştirel bir çerçevede incelemektedir. Bu incelemede araştırmacılar, teorik ve amprik çalışmalarını beş araştırma sorusu çerçevesinde gerçekleştirmektedirler (Groves ve Kemmis, 2015,s.2-8 ):

1. Eğitimsel praksis nedir?

2. Değişik ulusal bağlamlarda eğitimciler tarafından tecrübe edilen uygulama/praksis ilişkisi daha iyi nasıl olabilir?

3. Öğretmenlerin eğitimsel praksis konusundaki kapasiteleri nasıl artırılabilir?

4. Değişen kültürel, sosyal, politik ve maddi koşulların praksis gelişimine etkileri nelerdir?

5. Farklı uluslararası bağlamlarda ne tür araştırma yaklaşımları praksis gelişimine katkı sağlayabilir?