• Sonuç bulunamadı

Eğitim Yönetimi Alanında Teori-Uygulama Boşluğu

2. Kavramsal / Kuramsal Çerçeve

2.5. Eğitim Yönetimi Alanında Teori

2.5.6. Eğitim Yönetimi Alanında Teori-Uygulama Boşluğu

Değişen dünya ekonomisi, refah devletine olan güvenin azalması, olumsuz sosyal eğilimler okulların üzerindeki değişim baskılarını artırmıştır. Toplumda, sosyal

sorunların çözümüne ya da iyileştirilmesine yönelik okullara büyük görev düştüğü algısı artmış, bu da okul-toplum ilişkilerine yönelik modelleri ön plana çıkartmıştır (Boyd, 1999). Toplumdan okullara ne kadar fazla baskı yapılırsa, akademik başarının o kadar artacağı düşünülmüştür (Hoy ve Miskel,2001). Bu gelişmelerden eğitim yönetimi alanı da etkilenmiş, alandan yeni beklentiler dile getirilmeye başlanmış, uygulamaya dönük sonuçların okul yöneticileri ve öğretmenlerle de paylaşılması beklenmiştir. ABD’de faaliyetlerini yürüten ve eğitim yönetimi alanının geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapan “ The University Council for Educational Administration” (UCEA), 1989’da bir rapor yayınlayarak okul müdürleri için gerekli olan bilgileri araştırmış ve bunları yedi başlıkta toplamıştır (Hoy, 1994):

1. Eğitim üzerinde sosyal ve kültürel etkiler 2. Öğretmen ve öğrenme süreçleri

3. Örgütsel çalışmalar

4. Liderlik ve yönetim süreçleri 5. Politika çalışmaları

6. Eğitimin yasal ve etik boyutları

7. Eğitimin ekonomik ve finansal boyutları

Birçok okul yöneticisi mevcut teorilerden rahatsızlık duymaktadır. Okul yöneticilerinin sosyal bilimcilerden beklentilerinin başında, okul yönetimi konusunda pratik formüller ortaya koymalarıdır. Buna karşın, okul yöneticilerinin davranışları incelendiğinde neredeyse her eylemlerinin bir dereceye kadar teoriye dayalı olduğu görülmektedir (Lunenburg ve Ornstein, 2013, s.2). Eski yönetim anlayışı, dışsal araştırmaların okullardaki yönetici ve öğretmenlere doğrudan uygulanabileceğini öngörmekteydi. Uygulamalı bilimler; bilimsel yönetim hareketinden, davranışsal bilimin metotlarının benimsenmesine ve etkili eğitim araştırmasının uygulanmasına kadar değişik formlar aldı. Son yıllarda yöneticilerin, öğretmenlerin etkili eğitim yöntemleri ile ilgili araştırma sonuçlarını benimsemeleri konusundaki teşviklerine ve araştırma tabanlı öğretmen değerlendirme sistemleri konusunda sosyal baskılara rağmen, bunların eğitimin pratiğine tam olarak yansımadığı görülmektedir. McNeil, etkili araştırma sonuçlarının eğitim uygulamalarına yansımamasının nedenlerini şu şekilde sıralamaktadır (Gordon, 1992, s. 71):

1. Araştırmalar sonucu ortaya konan önerilerin, öğretmenlerin vermeleri gereken çok sayıda hüküm ile karşılaştırıldığında yetersiz sayıda kalması

2. Araştırmacıların, öğretmenlerin ihtiyaç duyduğu yeni bilgileri ortaya koymak yerine, uygulayıcıların sahip olduğu bilgileri doğrulaması

3. Yetersiz sayıda öğretim değişkeninin araştırmacılar tarafından test edilmesi, buna karşın çok sayıda değişkenin test edilmeyi beklemesi

4. Araştırmaların sınıf içi problemleri kapsayıcı nitelikte olmaması

5. Uygulayıcıların araştırma sonuçlarını son otorite olarak kabul etmemesi 6. Pek çok araştırma sonucunun birbiriyle alakasız olması

Alandaki teori-uygulama boşluğunun oluşmasında araştırmalar ve uygulayıcıların bu araştırmaların sonuçlarına yönelik tutumları kadar okul ekolojisini etkileyen değişimler, değişim alanları ve bu değişimlere bağlı olarak şekillenen yapısal ve zihinsel yeni oluşumlar da etkili olmaktadır.

Yalçın’a (2015, s.52) göre, eğitim yönetimi alanı ve bu alan üzerine inşa edilen araştırma geleneklerine dayalı teorilerin ve uygulamaların çoğunda temel varsayımların gerçek dışılığını, yanlış bir takım soyutlamaları, pek çok veri ile bulgunun göz ardı edildiğini ya da yanlış yorumlandığını gözlemek mümkündür. Varsayımlar ile gerçekler arasındaki uyum sorunu; teorilerin, kavramların ya da modellerin uygulanamaması gibi sorunlara yol açar. Demirhan’a (2015, s. 139) göre, milli eğitim politikalarına ve uygulamalarına yön veren siyasi ve bürokratik yapı, alandaki akademisyenlerce yapılan araştırmaları dikkate almamakta, alanda yapılan araştırmaların uygulamadaki problemlere çözüm üretme kapasitesine sahip olmadığı, araştırma raporlarında kullanılan dil ve istatistik vb. detayların da hedef kitle tarafından yeterince anlaşılamadığı gerçeği öne çıkmaktadır. Eğitim araştırmalarında teori-uygulama boşluğunu araştıran Broekkamp ve van Haut-Wolters ise (2007), bu boşluğun sebeplerini dört ana grupta toplamıştır:

1. Eğitim araştırmalarının açık ve anlaşılır sonuçlar ortaya koyamamasıdır. Bunun sebepleri arasında araştırmaların kuramsal temellerinin zayıf olması, sonuçların karmaşık ilişkilerin bir ürünü şeklinde ortaya konması gösterilebilir.

2. Az sayıda eğitim araştırmasının uygulamaya dönük sonuçlar ortaya koymasıdır.

Bunun en önemli sebebi ise anlaşılamayan sonuçların uygulamaya yansıtılamamasıdır.

3. Uygulayıcıların, araştırma sonuçlarının uygulanabilirliğine yönelik düşük inançlarıdır. Bu konudaki en önemli sorun, uygulayıcıların araştırma sonuçlarını uygulamadan kopuk olarak görmeleridir.

4. Uygulayıcıların, çok az bir kısmının araştırmalardan elde edilen sonuçları deniyor olmasıdır. Buradaki en önemli nedenin ise uygulayıcıların, araştırma sonuçlarını uygulamaya yansıtacak yeterli eğitime sahip olmaması gösterilebilir.

Yukarıda açıklanan ve eğitimde araştırma ile uygulama arasındaki boşluğun sebeplerini sıralayan yaklaşımları bir kavramsal çerçeveye yerleştiren (Carnine, 1995 ), söz konusu boşluğu üç başlık altında toplamıştır:

1. Güvenirlik: Bulgular replike edilebilen, iyi şekilde tasarlanmış, uygun bağlamdan ve bireylerden elde edilen çalışmalara dayanmalıdır. İlgili boşluğun giderilmesinde tez danışmanlarının ve dergi editörlerinin uygun araştırmalar için kendi kitlelerini geliştirmeleri gerekmektedir.

2. Kullanılabilirlik: Araştırmalar ile ilgili talepleri kapsamaktadır. Politika yapıcılar ve toplum, değerli sonuçlar üretemediği sürece araştırmaları dikkate almamaktadır.

Bunun için eğitim araştırmalarının politika, uygulama ve süreçlerle ilgili net sonuçlar ortaya koyması önemlidir.

3. Ulaşılabilirlik: Uygulayıcıların belirli amaçlarla ilgili bilgilere ulaşmalarında kolaylık ve çabukluğu kapsamaktadır. Öğretmenlerin özellikle sınıf uygulamalarında diğer meslek gruplarında olduğu gibi kullanışlı ve güvenilir bilgilere kolayca ulaşmalarını ifade eder.

Alandaki teori-uygulama boşluğunun sebepleri ve çişitleri kadar, bu boşluğun oluşmasında akademisyenlerin ve uygulayıcıların farklı eğilimlerinin ve bu eğilimler sonucu oluşan gerilimlerin de incelenmesi önem taşımaktadır. Eğitim araştırmaları incelendiğinde dört eğilim göze çarpmaktadır: Metodolojik anlamda zayıflık, önemsiz konularda yoğunlaşma, kullanılan dilde bozulma ve modanın etkisinde kalma (Marshall, 1992). Akademisyenler ile uygulayıcılar arasındaki ilişkiler incelenirken ortaya çıkan boşluk farklı kavramlarla ifade dilmektedir. Gerilim kavramı geniş çaplı çatallanmalar, ikilikler, anlaşmazlıklar, ilgisizlik ve zıt taleplere karşılık gelmekte, farklı kutuplar arasında bulunanlar birini seçme durumunu doğurmaktadır. Akademisyenler ile uygulayıcılar arasında bu tür bir gerilim beş nedenden kaynaklanmaktadır (Bartunek ve Rynes, 2014 ):

Farklı Mantıklar: Sorunların tanımlanmasında ve çözümlenmesinde, varsayımlarda ve referans çerçevelerinin oluşturulmasındaki farklılıklardır.

Zaman Boyutları: Akademisyenler ile uygulayıcıların zaman boyutları farklıdır.

Akademisyenlerin zaman çizelgesi ve yüksek kalitede araştırmalar için harcanan süre uygulayıcılara göre daha uzundur. Akademisyenlerin, uygulayıcılar ile uzun süreli

çalışmaları sonucu daha dikkatli ve etkili araştırmalar yapabilecekleri ve bu araştırmaların da çoklu zaman boyutları ortaya çıkararak akademisyen-uygulayıcı tartışmalarının azalabileceği belirtilmektedir.

İletişimsel Pratikler: Akademisyenler ile uygulayıcılar arasındaki iletişim zorlukları, her iki grup için de bilginin ne anlam ifade ettiği konusunda yaşanmaktadır.

Akademik iletişim, pratik duyarlılık göstermeyebilir. Buna karşın, uygulayıcılar ile akademisyenlerin başarılı iletişimlerine sıkça rastlanmaktadır. Uygulayıcılar, akademisyenlerden elde ettiklerini temellendirmede önemli katkılarda bulunabilirler.

Katılık ve İlgi: Akademisyen-uygulayıcı boşluğu ile ilgili literatür incelendiğinde özellikle pozitivist paradigmanın etkisindeki akademik araştırmanın katılığı ile uygulayıcıların ilgi ve beklentilerinin büyük farklılıklar gösterdiği görülmektedir.

İlgiler ve Motive Ediciler: Akademisyenler ile uygulayıcıların ilgilerinin ve onları motive edici faktörlerin farklı olduğu, uygulayıcıların araştırma sonuçlarının pratik derinlikten uzak olduğunu vurgulamalarına rağmen, hem akademisyenler hem de uygulayıcıların ilgilerini karşılayabilecek araştırma soruları geliştirilebilir. Bilginin yönetimi ve toplum pratikleri konusundaki ilgiler kolayca örtüşebilir.

Allen’a (2009) göre, alandaki teori-uygulama boşluğunun nedenlerinden biri de öğretmen yetiştiren yükseköğretim programlarındaki öğretmen adaylarının mesleki gelişimlerinde üniversiteler ile okulları farklı kutuplarda konumladırmalarıdır.

Öğretmen adayları üniversiteler ile okulların işlevlerini tamamen farklı iki boyutta değerlendirmekte; üniversitelerin teorik bilgiye odaklanmakla yetinmesi gerekirken okulların ise uygulama boyutu ile uğraşması gerektiği yönündeki algılarının bulunduğu ve bu algıların da meslek yaşamlarında devam ederek teori –uygulama ilişkisinin bir dualiyeteye ve zihinsel kategorileştirmeye dönüşmesi sonucunu doğurduğudur. Kısa’ya (2016) göre, alandaki teori uygulama boşluğunun oluşmasında araştırma sonuçlarının paylaşılmaması ve araştırmaların uygulayıcıların ihtiyaçlarını karşılamamasının yanında, okullarda uygulayıcıların araştırma sonuçları ile uyumlu uygulamalar yapmalarını destekleyecek bir iklimin olmaması da etkili olmaktadır. Bunun yanında akademisyenlerin araştırma gündemlerini belirlerken daha çok atatma ve yükselme kriterlerini göz önüne almaları ve alandaki sorunların çözümüne yönelik araştırma yapmalarının zaman alması sonucu okulların gerçek koşulları konusunda yeterli bilgiye sahip olmamaları alada teori ile uygulama arasında boşluğa neden olmaktadır.