• Sonuç bulunamadı

3. TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

3.10. HELSİNKİ ZİRVESİ

10-11 Aralık 1999 yılında Helsinki’de toplanan AB Konseyi Zirvesi’nde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Türkiye’nin tam üyelik başvurusunu yaptığı Helsinki Zirvesinde, Türkiye’nin beklentilerini dile getiren bir konuşma yapmıştır:

Türkiye'ye AB'de adaylık statüsünün tanınması, yalnız Avrupa için değil, bütün dünya için önemli bir asamadır. Adaylık ve gerekli koşullar sağlandığında tam üyelik, Türkiye'nin, tarihinden, coğrafyadan ve 1963 Antlaşması'ndan kaynaklanan hakkıdır. Ayrıca, Türkiye, son dört yıldır, AB'ye tam üye olmadan Gümrük Birliğini tamamlamış olan tek ülkedir. Bu nedenlerle, Helsinki'deki doruk toplantısında, Türkiye'nin oybirliğiyle aday ülke olarak kabul ve ilan edilmiş olması ve başka aday ülkelerle eşit konumda olacağının açık ve kesin bir dille ifade edilmiş bulunması olumlu bir gelişmedir. Böylelikle Türkiye'ye tam üyelik kapısı da açılmış olmaktadır. Türkiye, soğuk savaş yılları boyunca NATO'da Avrupa'nın ve tüm Batının güvenliğine ön safta katkıda bulundu. Bunun ağır ekonomik yükünü hiç yüksünmeden taşıdı. Soğuk Savaş ve iki kutuplu dünya dönemi sona erdiğinden beri, Türkiye'nin jeopolitik önemi büsbütün arttı. Avrupa ile Asya'nın birleşme sürecinde, Türkiye, anahtar ülke konumuna geldi. Boğaziçi köprüleri, sadece İstanbul'un iki yakasını değil, Avrupa ile Asya'yı da birleştiriyor... Yalnız coğrafi anlamda değil, siyasal anlamda ve kültürel anlamda da iki kıtayı birleştiriyor. Türkler yaklaşık altı yüzyıldır Avrupalı... Ama Türkler sadece Avrupalı değildir. Aynı zamanda Asyalı, Kafkasyalı, Ortadoğuludur. Türkiye aynı zamanda Doğu Akdeniz'in, Karadeniz'in ve Balkanlar'ın çok etkili bir ülkesidir. Türkiye, Hazar Havzası'nın ve Kafkasların petrol ve gaz zenginliklerinin dünya pazarlarına taşınacağı bir terminal ülkesi haline de gelmektedir. Türkiye, yalnız Avrupa ile Asya arasında değil, Hıristiyanlık ve Musevilikle İslamiyet arasında da canlı bir köprüdür. Türkiye, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkeler arasında, demokrasinin ve laikliğin öncüsüdür. Türkiye, Rudyard Kpling gibi Doğu ile Batının hiçbir zaman bir araya gelemeyeceğini söyleyen veya Samuel Huntington gibi uygarlıklar çatışmasının kaçınılmazlığını düşünenlerin kehanetlerini de boşa çıkaran ülkedir. Bu nedenlerle, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği, en az Türkiye'nin yararına olduğu kadar, Avrupa Birliğinin de yararınadır. Tam üyeliğimiz için insan hakları ve demokrasi bakımından bazı eksikliklerimiz olduğunun da, ekonomimizdeki bazı olumsuzlukların da bilincindeyiz. Bunlardan, büyük ölçüde, uzun yıllardır dış destekle sürdürülen bölücü terör sorumludur. Batının, Balkanların ve Kafkasya'nın barısı ve esnekliği için üstlendiğimiz ağır ve yüksek maliyetli görevler de bunlardan sorumludur. Ama dış etkenlerin tüm bu olumsuz yansımaları ne olursa olsun, her alandaki eksikliklerimizi süratle tamamlamak öncelikle bizim kendi sorumluluğumuzdur. Altı buçuk aydır görevde bulunan üç partili koalisyon hükümetimiz, gerek insan hakları ve demokrasi bakamından gerek ekonominin düzlüğe çıkarılması bakımından büyük atılımları birbiri ardından gerçekleştirmektedir.

Bunlara bazı örnekler vermek isterim:

• Bir Anayasa değişikliğiyle, Devlet Güvenlik Mahkemelerini tümüyle sivil yargıç ve savcılardan oluşur duruma getirdik.

• Yine bir Anayasa değişikliğiyle, uluslararası tahkimi ve özelleştirmeyi kolaylaştırdık. Tahkimle ilgili Anayasa değişikliğinin uyum yasalarını da yıl sonuna kadar Meclisten geçirebileceğiz.

66 • Her türlü kötü muameleye karsı caydırıcı önlemler getirdik. • Kamu görevlilerinin yargılanmasını kolaylaştırdık.

• Örgütlü suçlara karsı etkili önlemler getirdik.

• Cezaevindeki yazarları, gazetecileri özgürlüğe kavuşturduk. • Bölücü teröristler için Pişmanlık Yasası çıkarttık.

• Parti kapatmayı zorlaştırıcı yasal bir düzenleme yaptık. • Kapsamlı bir vergi reformu yaptık.

• Sosyal Güvenlik Reformu yaptık.

• Gümrüklerle ilgili bir reformu gerçekleştirdik.

• Doğal felaketlere karsı alınacak önlemleri geliştiren yasal düzenlemeler yaptık. • Kadın-erkek eşitliğini en ileri normlara ulaştıracak yeni bir Medeni Kanun hazırladık.

Bunlar hükümetimizin altı buçuk ayda yaptığı yasama çalışmalarına sadece birkaç örnek teşkil etmektedir. Bir yandan da kronik yüksek enflasyonu ve yüksek faizleri hızla aşağı çekmek için gerekli önlemleri almaya başladık. Bunların olumlu sonuçları da şimdiden alınmaya başlandı. Bir yandan altı buçuk ay gibi kısa bir sürede ağır deprem felaketlerinin yaralarını sarıyoruz. Bu konuda, dost ülkelerin, o arada Avrupa Birliğinin ve Avrupa Birliği üyelerinin değerli katkılarını şükranla anıyoruz. Kısa sürede gerçekleştirdiğimiz bu atılımlar, yalnız Hükümetimizin uyumluluğunun ve kararlığının değil, aynı zamanda halkımızın yeniliklere yatkınlığının da kanıtlarıdır. Avrupa Birliği, Türkiye'nin tam üyelik koşullarını sağlamasının uzun yıllar alacağını düşünüyor. Fakat ben inanıyorum ki biz bu hedeflere Türk toplumunun dinamizmiyle ve demokrasiye bağlılığı ile çok daha kısa sürede erişebiliriz. Tabi, bunun için Türkiye'nin ve Avrupa Birliğinin üstlenmiş oldukları sorumlulukları iyi niyetle yerine getirmeleri gerekir. Avrupa Birliğinin Türkiye ile ilgili kararının Türkiye'ye de, Avrupa Birliğine de, bütün insanlığa da hayırlı olmasını dilerim (www.belgenet.com/arsiv/ab/helsinkizirve_01.html (1 Aralık 2000)).

10 ve 11 Aralık 1999 yılında Helsinki’de toplanan Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyi Zirvesi’nde, Türkiye-AB ilişkileri bakımından dönüm noktasını oluşturacak bir karar çıkmıştır. Türkiye koşulsuz ve diğer ülkelerle eşit şekilde aday ülke konumuna gelmiştir. Bu çerçevede Türkiye, reformları hızlandırmak amacıyla katılım öncesi stratejiden yararlanacak ve katılım öncesi Türkiye’ye yapılacak olan mali yardımlar tek bir çatı altında koordine edilecektir. Ayrıca Türkiye diğer aday ülkelerin sahip olduğu topluluk programlarına ve ajanslara katılmaya hak kazanmıştır. Helsinki Zirvesi sonucunda Başkanlık Bildirisi yayınlanmıştır. Yayınlanan bildiride Türkiye ile ilgili olan bölümler şöyledir:

Avrupa Konseyi (AB Devlet/Hükümet Başkanları), Komisyon’un İlerleme Raporu’nda işaret edildiği üzere, Türkiye’de son zamanlarda yaşanan olumlu gelişmeleri ve ayrıca Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyum yönündeki reformlarını sürdürme niyetini memnuniyetle karşılar. Türkiye, diğer aday devletlere uygulananlarla aynı kriterler temelinde Birliğe katılması mukadder bir aday devlettir. Diğer aday devletler gibi Türkiye de, mevcut Avrupa Stratejisi’ne istinaden, reformlarını teşvik etmeye ve desteklemeye yönelik bir katılım öncesi stratejisinden istifade edecektir. Bu çerçevede, insan hakları ile 4 ve 9(a) sayılı paragraflarda belirtilen konular başta olmak üzere, üyeliğin siyasi kriterlerini karşılama yönünde ilerleme kaydedilmesi üzerinde durularak, daha fazla siyasi diyalog söz konusu olacaktır. Türkiye, Topluluk programları ile ajanslarına ve katılım süreci bağlamında aday devletler ile Birlik arasındaki toplantılara katılma imkanına da sahip olacaktır. Müktesebatın benimsenmesi için bir Ulusal

67

Program’la birlikte, siyasi ve ekonomik kriterler ve bir üye devletin yükümlülükleri ışığında üyelik hazırlıklarının yoğunlaşması gereken öncelikleri içeren bir Katılım Ortaklığı belgesi, önceki Konsey Sonuçları temelinde oluşturulacaktır. Uygun izleme mekanizmaları kurulacaktır. Türkiye’nin mevzuatının ve uygulamasının müktesebatla uyumlaşmasını yoğunlaştırmak üzere, Komisyon, müktesebatın analitik tarzda incelenmesine yönelik bir süreç hazırlamaya davet edilir. Avrupa Konseyi, Komisyon’dan, katılım öncesi tüm AB mali yardım kaynaklarının koordinasyonu için tek bir çerçeve sunmasını talep eder. Genişleme Süreci

Avrupa Konseyi, şimdi 13 aday devleti tek bir çerçevede içeren katılım sürecinin kapsayıcı mahiyetini yeniden teyit eder. Aday devletler, üyelik sürecine eşit bir temelde katılmaktadırlar. Avrupa Birliği’nin Antlaşmalarda ifade edilen değerlerini ve amaçlarını paylaşmalıdırlar. Bu bakımdan, Avrupa Konseyi, anlaşmazlıkların Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’na uygun olarak barışçı yoldan çözümlenmesi ilkesini vurgular ve aday devletleri süregiden sınır anlaşmazlıklarını ve ilgili diğer meseleleri çözmek için her türlü gayreti göstermeye davet eder. Bunda başarılı olunamadığı takdirde, anlaşmazlığı makul bir süre içinde Uluslararası Adalet Divanı’na götürmelidirler. Avrupa Konseyi, süregiden anlaşmazlıklara ilişkin durumu, özellikle üyelik süreci üzerindeki yansımalarıyla ilgili olarak ve en geç 2004 yılı sonuna kadar Uluslararası Adalet Divanı yoluyla çözüme bağlanmalarını teşvik etmek amacıyla gözden geçirecektir. Ayrıca, Avrupa Konseyi, Kopenhag’da belirlenmiş olan siyasi kriterlere uyumun üyelik müzakerelerinin açılması için ön şart olduğunu ve tüm Kopenhag kriterlerine uyumun AB’ye üye olarak katılımın temelini oluşturduğunu hatırlatır.

Kıbrıs

Avrupa Konseyi, 3 Aralık 1999 tarihinde New York’ta Kıbrıs meselesinin kapsamlı çözümüne yönelik

olarak başlatılan görüşmeleri memnunlukla karşılar ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin bu süreci başarıyla sonuçlandırma yönündeki gayretlerine güçlü desteğini ifade eder.

Avrupa Konseyi, siyasi bir çözümün Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne katılımını kolaylaştıracağının altını çizer. Üyelik müzakerelerinin tamamlanmasına kadar kapsamlı bir çözüme ulaşılamamış olursa, Konsey’in üyelik konusundaki kararı, yukarıdaki husus bir ön şart olmaksızın verilecektir. Bu konuda Konsey, tüm ilgili faktörleri dikkate alacaktır (www.mfa.gov.tr/helsinki-zirvesi-10-11-aralik- 1999.tr.mfa(10.07.2008)).