• Sonuç bulunamadı

1. SADIK YALSIZUÇANLAR’IN HAYATI, EDEBÎ KİŞİLİGİ VE ESERLERİ

2.1. Olay Örgüsü

2.1.3. Helezonik Olay Örgüsü

Helezonik olay örgüsü Sadık Yalsızuçanlar’ın öykülerinde en az olarak kullandığı olay örgüsüdür. Yalsızuçanlar, öykülerinde gizemli bir hava yaratmak istediğinde bu yöntemi tercih eder. Yazar, öykülerinde bir ana çerçeve ve alt çerçeveler oluşturarak vakalar arası bağlantıyı sağlar. Bu sayede konular arasında kopukluğu önleyerek iki ayrı olayı bir öyküde işler. “Bu tür olay örgülerinde, bir öncekinde olduğu gibi(çok zincirli olay örgüsü) dallanma değil, birden çok vaka zincirinin iç içe geçmesi söz konusudur. Bir anlamda hikâye içinde hikâye, oyun içinde oyun. En dışta bir vaka zinciri(çerçeve vaka), bunun içinde de bir başka vaka zinciri veya zincirleri(iç vaka veya vakalar) yer alır. Bunlardan hangisinin önemli olacağı veya mesajın hangisine yükleneceği, yazarın tercihine bağlıdır.” (Çetişli, 2000: 63-64).

Helezonik olay örgüsünde çerçeve vaka oluşturmak yazarın asli görevidir. Bu çerçeve vakanın içerisine alt çerçeve vakalarda yerleştirmek zorundadır. Çalışmamızın bu kısmında yazarın ‘Gerçeği İnciten Papağan’ adlı öykü kitabında yer alan ‘Doğu Batı Divanı’ adlı öyküsünü inceleceğiz. Ayrıca yazarın ‘Sırlı Tuğlalar’ adlı öykü kitabındaki ‘Öykü Satan Adam’ adlı öyküsü de helezonik olay örgüsü ile yazılmıştır. Yazarın bütün eserlerinde helezonik olay örgüsü ile yazılmış öykü olmadığından var olan öykü kitaplarının içinde belirli bir kronolojik düzen bulunmamaktadır.

2.1.3.1. Gerçeği İnciten Papağan

Sadık Yalsızuçanlar’ın ‘Gerçeği İnciten Papağan’ adlı öyküsündeki ‘Doğu Batı Divanı’ adlı öyküsü helezonik olay örgüsü ile yazılmıştır. Öykünün entrik kurgusunu adı belli olmayan kahraman ile bu kahramanın gizli bilimlerle uğraşan hukukçu dostu oluşturur. Öykünün içinde ikinci ayrı bir öykü de yer alır. O da başkişinin anlatmış olduğu Batılı bir şahin ile Doğulu kartalın öyküsüdür. Yalsızuçanlar, öykünün merkezine başkişiyi yerleştirir. Ayrıca anlatıcı kişi olarak da başkişiyi belirler. Ancak başkişinin anlatmış olduğu öykü ise kendi içinde ayrı bir yere sahiptir. Bu öyküyü de kendi içerisinde değerlendirmek gerekir. Bu iki öykünün ortak noktasını yazar çok iyi belirler.

Yazar ikinci öykü ile alakalı oluşturduğu çerçeveyi birinci öykünün içine dâhil eder. Böylece birbirinden kopuk görünen bu iki öykü bir noktada buluşur. Aktaş’ın da ifade ettiği gibi “Vaka halka zincirleri veya iç içe girmiş vakalar arasındaki münasebetleri düşünmek, vaka zincirlerinin hangi noktalarda niçin ve nasıl

birleştiklerini izah etmek araştırmacıya düşer.” (Aktaş, 2000: 74). Bizde bu vaka birimlerinin niçin bu şekilde birleştiğini bulmaya çalışacağız.

Yalsızuçanlar, bu öyküde diğer öykülere nazaran vaka zamanını belirtmekten çekinmez. Zira yazar öykülerinin genelinde tarih, zaman gibi ifadeleri net bir şekilde dile getirmez. Bu öykü de ise yazar “Bu öyküyü bindokuzyüzdoksanbir temmuzunun on birinci gecesi, gizli bilimlerle uğraşan hukukçu dostumdan dinlemiştim.” (Doğu Batı Divanı, s.301) ifadesiyle öykünün vaka zamanını açık bir şekilde dile getirir.

Öyküde başkişinin anlattığı ve öykünün alt çerçevesini oluşturan öyküde yazar öykünün karakterleri olan kartal ve şahine insani değerler yükler. Bu şekliyle yazar kişileştirme sanatına başvurur. Ayrıca yazar Doğulu kartal ve Batılı şahin ayrımını yaparak Doğu/Batı zıtlığını ifade ederek öykü içerisinde kıyaslamaya gider. Bu kıyaslamayı yazar başkişinin fikriyle okuyucuya sunar. Yazar, anlatıda vaka birimlerini başkişinin kurduğu çerçeve vakanın içine konuşlandırır. Bu nedenle başkişinin fikirleri çerçeve vakayı oluşturmada temel etkendir.

‘Doğu Batı Divanı’ adlı öyküde başkişi, gizli bilimlerle uğraşan hukukçu arkadaşından Beşiktaş sahilinde yürürken dinlediği ve öykünün gizeminden etkilenip okuyucuyu muhatap alarak anlattığı Doğulu kartal ile Batılı şahin öyküsünden bahseder. “Kısa bir öyküydü anlattığı. Ben o büyüsel dünyayı çizmekten acizim. Ama renklerini tanımlamaya çalışarak anlatacağım bu kıssanın, gerçekle iletişim kurmamda yardımcı olmadığını da söyleyemem.” (Doğu Batı Divanı: 301). Öykünün vaka birimlerini açıklamadan önce yazarın kartal ile şahin yırtıcı kuşlarını seçmekteki amacı nedir? Biraz bu noktaya değinmek doğru olacaktır. Aslından her iki kuş da yırtıcı havyanlar grubundadır. Ancak bu iki kuş arasında edebiyat ve tasavvufta belirli farklar vardır. Şahin avcı bir kuştur ve avına sinsice yaklaşıp onu yok eder. Kartal ise aynı şekilde avcı bir kuştur. Ancak şahinden farkı kartal anaç bir yapıya sahiptir. Aile kavramı, aileyi koruma içgüdüsü kartallarda var olan bir özelliktir. Ayrıca ‘Anadolu Selçuklu Devleti’nin de devlet arması çift başlıklı kartal figürüdür. Selçuklu’nun kurulduğu coğrafyaya bakıldığında yazarın Doğulu kartal figürünün vermesinde isabetli bir karar verdiği fikri ortaya çıkar. Durkaya ise “Fehım Kadım Divanı’nda Hayvanlar Üzerine Bir İnceleme” adlı makalesinde kartal ve şahin üzerine “Ukâb adıyla bilinen kartal, aşağıdaki beyitte şahin ile birlikte kullanılmıştır. Kendini sülüne benzeten şair, şahine av olmamak için meskenini kartal yuvası yapmıştır. Çünkü kartallar yavrularına zarar gelmemesi için yuvalarını yüksek yerlere kurarlar.”

O tezervem ki bîm-i şâhinden

Meskenüm çengel-i ‘ukâb itdüm.” (Durkaya, 2010: 17) ifadesinde bulunarak kartal ve şahin ile alakalı açıklamalarda bulunur.

Öyküde de sembol olarak kullanılan kartal ve şahin Doğu ve Batı medeniyetlerinin sembolik çağrışımlarıdır. Doğu’nun zengin kültürü karşısında hayran kalan Batılı şahinin, Doğu kültürünün temsilcisi olan kartalı avlamak ister. Ancak kartalın ihtişamına kapılan şahinin bunu yapamayacağı anlayıp kartalın muazzam yükselişine kapılır ve kendinden geçer. Yalsızuçanlar, öykünün sonunu tamamlamadan öyküyü bitirir. Öykünün sonunu okuyucuya bırakır. “Kartal pençesini gevşetmekle kalmaz, bir de fiske vurur ona. Öykünün sonunu kolayca tahmin edebilirsiniz.” (Doğu Batı Divanı, s.303). Aslında yazar, öykü içerisinde söylemleriyle öykünün sonunu hazırlar. Ancak ifade etmez. Kartalın pençesiyle şahine fiske vurması öykünün sonunda şahinin içinde bulunacağı durumu izah etmede ipucu değeri taşır.

Öyküde Batılı bir şahin, ölümsüz bir Doğulu kartalın gökle temas kurarcasına yükseldiğini, sonra dönüp tatlı tatlı süzüldüğünü, baş döndürücü bir hızla dans ettiğini görür. Şahin bu olay karşısında büyülenmiş gibidir. Aynı kanatlara, aynı gözlere sahip olmasından dolayı kendisinin de aynı hareketleri yapacağını düşünür. Yaşlı şahin hiçbir rengi olmayan ışığın bütün özelliklerini üzerinde barındıran kartalın nasıl böyle bir yeteneğe sahip olduğunu merak eder ve araştırmaya başlar. Şahin ilk iş olarak kartalın dilini öğrenir. Sonrada uçarken yaptığı figürlerin kopyasını çıkarır. Ancak yine de kartal gibi bulutları çok gerilerde bırakıp bütün gök cisimlerini küçümseyerek uçmaya cesaret edemez. Kartal şahinin davranışlarını fark eder ve tutkusunu keşfeder. Kartal daha sonra göğün derinliklerinde süzüldükten sonra kendi rengine boyadığı kayalıklara iner. Şahin kartalın görkemli görünüşünü hayran hayran izler. Bu sırada kartal şahine sonu belli olmayan bir yola doğru beraber uçma teklifinde bulunur. Nasıl olduğunu anlamadan şahin kendini kartalın pençelerinde bulur. Şahin kartalla yükseldikçe içindeki acıları ve dünyalık arzularını unutur. O kadar yükselirler ki yırtıcı av kuşu olan şahin artık aşağı bakamaz. Bu sırada kartal ile şahin arasında bir oyun başlar. “Şahinin, yargılarının kaynağı olan insan ağacını bu açıdan görmesi imkânsızdır.” (Doğu Batı Divanı, s.302). Ancak bu noktada şahinin başı döner ve berzah içinde sınırlı bir kayıt altında görünen nesneleri algılamakta zorluk çeker.

Bu noktada “Berzah” âlemine değinmek yerinde olacaktır. Öyleki bu sayede şahin kimliğine bürünen Batı kültürünün bu âlemdeki algısı daha net anlaşılır. Berzah

âlemindekilerin kendilerine göre bir hayatı vardır. Bu âlemin lezzetleri, elemleri, ferah ve sevinçleri hissedilir. Fakat henüz madde âleminde bulunanlar, ruhun bedenden sonraki hayatını ve orada kişinin neler hissettiğini, nelerle karşılaşacağını normal duyularıyla hissedip bilemez. Bu husus, ancak ilahi gerçeklere vakıf olan Peygambermiz (asm)'den öğrenilir. Bu bağlamda ‘Berzah âlemindeki yaşayış nasıldır?’ sorusunun cevabında Şah Veliyyullah ed-Dehlevî şöyle der: “Bu âlemde insanların (yani ruhlarının) sayılamayacak kadar çok tabakaları vardır. Fakat bu tabakalar başlıca dört sınıftır. Birincisi uyanıklık (yakaza) ehli olanlar ki, iyiliklerinden ve kötülüklerinden dolayı iyilik veya azap görecek olan ruhlardır. İkincisi ise tabiî uyku halinde olup rüya gören, rüya ile ferahlandırılan veya azaplandırılan ruhlardır. Üçüncüsü behîmî (hayvanî) ve melekî yönleri zayıf olanlardır. Bunlardan başka bir de fazilet ehli iyi ruhlar vardır ki(dördüncü sınıf olsa gerek) bunlar meleklere karışır, melekî bir hayat sürerler." (Dehlevi I, 1355: 34-36). Bu aşamadan sonra Batılı kültürün yani şahinin berzah âlemindeki yeri ve berzah âlemindeki bazı hususları anlayamama nedeni daha net anlaşılır.

Berzah âleminde sınırlı görünen nesneleri algılayamayan şahinin bakışları bulanır. Beynindeki basınç artar ve pençeleri titremeğe başlar. Kendini buhara binmiş tuhaf bir adam gibi hisseder. Kartal aniden durur ve şahine “Hiçbir şey elinden tutup seni vazgeçiremezdi, belki de aynanın küçüklüğü şaşırttı, gel istersen bu cazibeyi aklına sığıştırmaya kalkma” (Doğu Batı Divanı, s.303) ifadesini kullanır. Şahin kartalın ona acıyarak bakışını önemsemez. Ancak bu acıyarak bakışın arkasındaki gerçeği şahin göremez. Ancak bunu gördüğü zaman geç kalmıştır. Kartal pençesini gevşek bırakır ve şahine de bir fiske vurur ve bu noktada öykü sonlanır.

Öyküde yazar, kartal ve şahin öyküsü ile okuyucuya mesajlar verir. Aynı şekilde başkişi ile başkişinin arkadaşının öyküsünde mesaj içeren ifadeler yer alır. Yazar, intak ve teşhis(kişileştirme) sanatlarını kullanarak öyküde anlatımı zenginleştirir. Çünkü bu sayede, yazar kartal ve şahine farklı meziyetler yükleme fırsatı bulur. Yüklenen bu meziyetler sayesinde kartal ve şahin düşünebilir, konuşabilir ve anlayabilir bir konuma gelir. Bu tarz değişimler yazarın tasarrufundadır. “Roman (öykü) yazarı hem kişileri hakkında bilgi verebilir, hem onların ağzından konuşabilir, hem de kendi kendilerine konuştukları zaman okuyucunun onları dinlemesini sağlayabilir. Elinde kişilerin aklından geçen düşünceleri gösterme olanağı vardır; dilerse düşünce düzeyinden daha derinlere inerek bilinçaltına da bakabilir.” (Foster, 2014: 126). Yazarın hayvanlar

âleminden daha farklı ve etkili hayvanlar dururken kartal ve şahini seçmesine dair gerekli açıklamayı yukarıda yaptığımız için bu konuda da daha fazla konuşmayacağız.

Yalsızuçanlar, öyküde Batı dünyası ile Doğu dünyasını kıyaslarken maddi âlemi değil manevî âlemi esas alır. Medeniyetlerin geçmişten günümüze oluşturdukları birikimleri de göz önünde bulundurur. En önemli kıyas şekli ise inanç boyutudur. Şahinin kartalın yükseklere yükselmesini, farklı âlemlere girip çıkmasını, berzah âleminde sınırlı kayıt altında görünen nesneleri algılamasını örnek alması bu kıyasın en önemli noktasıdır. Çünkü kartalın yaptıkları karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen şahinin tepkileri, Doğu’nun manevî dünyada Batı’nın önünde olması sonucunu çağrıştırır. Peki, şahinin(Batı toplumu) berzah âlemindeki sınırlı sayıda görünen nesneleri algılayamamasının nedeni nedir? Diye sorulduğunda cevabı hiç şüphesiz inanç boyutu olacaktır.

Öykünün vaka birimleri ise aşağıdaki gibidir:

Vaka Birimi 1: Başkişinin öyküyü merak ettiği için 1991 Temmuzunun on birinci gecesi, gizli bilimlerle uğraşan hukukçu dostundan dinlemesi.

Vaka Birimi 2: Başkişinin dostunun zeki, sevimli, metafizik sorunlara özel ilgisi olan, henüz doktora tezini yayınlatmamış ve literatürde neşrettiği makalelerde yeteneklerini daraltan her şeye savaş açtığını belirtmekten geri durmayan biri olması.

Vaka Birimi 3: Batılı bir şahinin, ölümsüz Doğu’lu bir kartalı gökle temas kurarcasına yükseldiğini, sonra dönüp tatlı tatlı süzüldüğünü, baş döndürücü bir hızla dans ettiğini görmesi ve bu olay karşısında şaşkınlığını gizleyememesi.

Vaka Birimi 4: Aynı kanatlara, aynı gözlere sahip olmasından dolayı kendisinin de aynı hareketleri yapacağını düşünmesi ve yaşlı şahinin hiçbir rengi olmayan ışığın bütün özelliklerini üzerinde barındıran kartalın nasıl böyle bir yeteneğe sahip olduğunu merak etmesi ve araştırmaya başlaması.

Vaka Birimi 5: Şahinin ilk iş olarak kartalın dilini öğrenmesi, sonrada uçarken yaptığı figürlerin kopyasını çıkarması, ancak yine de kartal gibi bulutları çok gerilerde bırakıp bütün gök cisimlerini küçümseyerek uçmaya cesaret edememesi.

Vaka Birimi 6: Kartalın şahinin davranışlarını fark etmesi ve tutkusunu keşfetmesi, kartalın daha sonra göğün derinliklerinde süzüldükten sonra kendi rengine boyadığı kayalıklara inmesi ve şahinin kartalın görkemli görünüşünü hayran hayran izlemesi.

Vaka Birimi 7: Kartalın şahine sonu belli olmayan bir yola doğru beraber uçma teklifinde bulunması, nasıl olduğunu anlamadan şahinin kendini kartalın pençelerinde bulması, şahinin kartalla yükseldikçe içindeki acılarını ve dünyalık arzularını unutması, o kadar yükselirler ki yırtıcı av kuşu olan şahin artık aşağı bakamaması ve bu sırada kartal ile şahin arasında bir oyunun başlaması.

Vaka Birimi 8: Şahinin, yargılarının kaynağı olan insan ağacını bu açıdan görmesi imkânsız olması ancak bu noktada şahinin başı dönmesi ve berzah içinde sınırlı bir kayıt altında görünen nesneleri algılamakta zorluk çekmesi.

Vaka Birimi 9: Berzah âleminde sınırlı görünen nesneleri algılayamayan şahinin bakışlarının bulanması, beynindeki basıncın artması ve pençelerinin titremeğe başlaması sonucunda kendini buhara binmiş tuhaf bir adam gibi hissetmesi, bu durumu gören kartalın aniden durması ve şahine “Hiçbir şey elinden tutup seni vazgeçiremezdi, belki de aynanın küçüklüğü şaşırttı, gel istersen bu cazibeyi aklına sığıştırmaya kalkma” (Doğu Batı Divanı: 303) ifadesini kullanması.

Vaka Birimi 10: Şahinin kartalın ona acıyarak bakışını önemsememesi, ancak bu acıyarak bakışın arkasındaki gerçeği şahin görememesi, şahinin bunu gördüğü zaman artık çok geç olması ve kartalın pençesini gevşek bırakması ardından şahine bir de fiske vurması.

Öyküdeki vaka birimleri yukarıdaki gibidir. Öykünün dramatik eğri eksenini gösteren tablo ise şu şekildedir:

V1 V2 V3 V4 V5 V6 V7 V8 V9 V10 Ana Kahraman Doğulu Kartal Batılı Şahin

Yukarıda vaka birimleri ve öykünün dramatik eğri eksenini gösteren tabloda da görüldüğü üzere olay birimleri birbirini bütünler biçimde, birbirlerine bağıntılı bir şekilde işler. Özellikle başkişinin, hayata, zamana ve mekâna bakışı anlatıcın duyuları ile iç içe eklenmiş bir görüntü biçimindedir. Ayrıca öyküden alıntı yaptığımız ifadeler çerçeve vakayı ve bu vakanın merkezinde yer alan bağıntıları göstermesi açısından önemlidir. Öyküde geçen başkişi ile başkişinin arkadaşının öyküsü asıl çerçeveyi başkişinin anlattığı Batılı şahin ile Doğulu kartalın öyküsü ise iç çerçeveyi oluşturur.

Öyküde birinci ve ikinci vaka birimi öykünün asıl çerçeve vakayı oluşturur. Üçüncü vaka biriminden onuncu vaka birimine kadar olan kısım ise iç çerçeve vakayı oluşturur. Ancak şahinin içinde bulunduğu psikolojik durum, öykünün olay örgüsünü genel çerçeveden içe doğru kırılmalar yaparak ilerletmektedir. Öyküde, şahinin halleri ve içinde bulunduğu durum, öykünün dramatik aksiyonunu sürükleyici bir hale getirir. Eylemlerden ziyade içinde bulunulan durum, öykünün vaka birimleri arasında aksiyonu yüksek bir seviyede tutulmasını sağlar. Öyküde vaka aksiyonun en hareketli olduğu kısım onuncu vaka birimidir. Kartalın pençelerini gevşetip şahine fiske vurması aksiyonu üst noktalara taşır. Bu noktadan sonra da zaten öykü sonlanır.