• Sonuç bulunamadı

Peygamber (s.a.v.) döneminde İran’ın fethi müjde ya da uyarılar yoluyla haber verilmiştir. Câbir b. Semüre’nin rivayetinde Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kisrâ ölünce ondan başka Kisrâ yoktur. Kayser de öldü mü ondan sonra kayser yoktur. Allah’a yemin olsun ki siz her ikisinin de hazinelerini Allah yolunda harcayacaksınız.”225 Bir başka rivayette: ‘Ey Adî (ibn Hâtim), sen Hîre şehrini gördün mü?’ ‘Hayır, görmedim, ancak işittim’ dedim. Bunun üzerine: ‘Eğer ömrün olursa devesine binen bir kadının Hîre’den kalkıp Kâbe’yi tavaf edeceğini mutlaka göreceksin. O bu seyahatini yaparken Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayacak.’ Kendi kedime dedim ki: ‘Memlekete korku salan Tay eşkıyaları nereye gidecek?’ Resulullah (s.a.v.) sözlerine devam etti. ‘Eğer ömrün olursa Kisrâ’nın hazinelerinin de fethedildiği göreceksin’. ‘Hürmüz’ün oğlu Kisrâ mı?’ diye araya girdim. ‘Evet, Hürmüz’ün oğlu Kisrâ’ buyurdu.” Adî b. Hâtim İran fetihlerine katılan ve Kisrâ’nın Medâin’deki sarayına girenlerden biridir.226 Ayrıca Taberî’nin aktardığı Şuveyl isimli sahabenin Hîre’nin önde gelenlerinden Abdülmesih’in kızı Kerame’yi Hz. Peygamber’den (s.a.v.) Hîre’nin fethine binaen talep etmesinin bu olay sırasında gerçekleştiği söylenir.227 “Eğer şehir savaşır ve kadın, cariye olarak alınırsa, senindir” buyurduğu Taberî’de aktarılır. Abdullah b. Amr’dan gelen rivayette de şöyle buyrulur: “Acem diyarının fethi size nasip olacak. Oralarda hamam denilen yerlere rastlayacaksınız. Sakın ola oraya erkekler peştamalsız (çıplak) girmesin. Nifas ve hastalık hali dışında kadınların oralara girmesine izin vermeyin”228 Benzeri pek çok hadiste de görülebileceği üzere sahabenin dünyasında Şam, Irak, Fars, Yemen mutlaka fethedilecektir.229 Bu hadisler onlar için hem hedef belirliyor hem de teşvik edici oluyordu.

225 Buharî, “Menâkıb”, 25. Müslim, “Fiten”, 77. 226 Buharî, “Menâkıb”, 25.

227 Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, Muhammed b Cerîr et-Taberî, Târîhu’t-Taberî (Beyrut: Dâru’t- Türâs, 1967).3/225.

228 Ebû Dâvûd, “Hammam”, 1.

229 Buhârî, “ʿİlim”, 7; “Cihâd”, 101; “Meġāzî”, 82. Ebû Abdillâh Muhammed İbn Sâ’d, Tabakât, ed. Adnan Demircan (İstanbul: Siyer Yayınları, 2014). 1/260.

78 Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde davet mektuplarına hasmânî tepkiler veren, elçileri ve Müslümanları tehdit eden devletlere karşı ordular hazırlanmış, kararlılık mesajı verilmiş ve kuvvet gösterilmiştir.230 Hz. Ebû Bekir döneminde aynı siyaset devam ettirilmiştir. Peygamber (s.a.v.) vefat etmeden hemen önce hazırlattığı ve komutan olarak da 18 yaşındaki Üsâme b. Zeyd’i atadığı ordu, Bizans üzerine yürümüştür. Böylece Peygamber (s.a.v.) vefat etmeden önce Arabistan yarımadasının dışındaki bölgelerin fetih emrini vermiştir.

Hz. Ebû Bekir halife olduğunda, gündeminde öncelikli olarak halledilmesi gereken iki önemli mesele vardı. Birincisi yalancı peygamberler, ikincisi ise zekât vermek istemeyen, diğer bir deyişle bağımsızlık isteyen ya da bir başka devlete bağlanmak isteyen kabilelerdir. Bu iki konunun halledilememesi, merkezin çökmesi anlamına gelecekti. Medine’yi emniyete almadan fethe çıkmak da siyasi ve askeri bir hata oluşturacaktı. Hz. Ebû Bekir’in siyasi dehası ve feraseti ile çabucak karar verildi ve hızla isyanlar bastırıldı. Bu hamle ile İslâm’ın Hz. Peygamber (s.a.v.) ile başlayıp onunla bitmiş bir dava olmadığı da ortaya konmuş oldu. Şimdi Irak ve Şam’a çıkılarak yine İslâm davasının lokal ve millî olmadığı anlatılacaktı.

Hicaz bölgesinde bulunan Mekke ve Medine’yi içine alan harem bölgesine Müslüman olmayanların girişinin Kur’an’da yasaklanması231 ve Arap yarımadası ile ilgili Hz. Peygamber’in (s.a.v.) “Müşrikleri Arap yarımadasından çıkarınız” ya da “Arap yarımadasından Hristiyan ve Yahudileri mutlaka çıkaracağım” hadisleri232 bölgenin tüm risklerden temizlenmesini öncelikli bir iş haline getirdi. Böylece yarımadada Müslümanlara teslim olan Araplara üç değil iki şık sunuldu. Ya Müslüman olacaklar ya da Arabistan’ı terk edeceklerdi. Putperest, Hristiyan, Yahudi ya da Mecûsî kalıp cizye ödemeleri söz konusu değildi. Netice itibariyle çoğunlukla Araplar Müslüman oldular. Arabistan’da İslamlaşma tamamlanmıştı. Ancak siyasi vazifeler dağıtılırken herkese eşit muamele etmek adaletsizlik doğuracağı için geçmişte riddeye katılıp bir kez dahi olsa ihanet etmiş kişilere kritik görevler verilmemiştir. Müslüman

230 İbrahim Hasan, İslam Tarihi, 1/277. 231Tevbe, 9/28.

79 Araplar arasında Kureyş, Evs, Hazrec ve Sakîf gibi kabileler hiç isyan etmemiş, imanlarını ve sadakatlerini tescil etmişlerdi. Ayrıca Kur'an’dan ilhamla oturmuş teamüle göre öncelik sırasına göre ilk sırada Muhacirler sonra Ensar daha sonra da isyan etmemiş ama Mekke’nin fethiyle veya Taif’in teslim alınmasıyla Müslüman olanlar geliyordu. Fetih komutanlarının ve yeni kurulan şehirlerin valilerinin bu kabilelerden seçilmesinin ana sebebi budur.

Arabistan’ın doğusunda bulunan Bahreyn toprakları, İslâm öncesi dönemde Sâsânîlerin idaresindeydi. Buranın sahrasında ise Abdülkays, Bekr b. Vâil ve Temîm Araplarından pek çok zümre bulunuyordu. Resulullah (s.a.v.) döneminde Sâsânîlerin oradaki Araplara tayin ettiği vali, Münzir b. Sâvâ idi. 8/622’da Resullullah (s.a.v.) Bahreyn'e davet için Alâ b. Abdullah b. İmad el-Hadramî'yi gönderdi. Vali Münzir ve Hecer'in Merzübânı Sîbuht’un davetini kabul eden Araplar ve Acemler Müslüman oldular. Bölgede İslâm'ı kabul etmeyen Mecûsî, Yahudi ve Hristiyanlar ise Alâ ile anlaşmışlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) buradaki Mecûsîlerden cizye almıştır.233 Hz. Ebû Bekir döneminde birkaç küçük kabile hariç komple Bahreyn irtidad etmişti. Alâ, mürtedler ile şiddetli bir şekilde çarpıştı. O bölgede yaşayan Mecusîler ve İran’dan gelen askerler, mürtedlerle birlikte Müslümanlara karşı savaştılar. İranlılar ile kurulan ilk sıcak temas budur. Alâ, Bahreyn’de düşmanları hezimete uğratmış ve kontrolü yeniden tesis etmiştir. İleride İran fethinin kilit komutanlarından birisi olacak olan Benî Şeybân kabilesinden Müsennâ b. Hârise de bu savaşlarda hazır bulunmuştur.234 Müsennâ b. Hârise’nin kabilesine reis olarak atanması ridde savaşlarından sonradır.235 Müsennâ ayrıca Hz. Ebû Bekir’den Perslere karşı akınlar yapmak için de özel izin almıştır.236

Şeybânîler, sınır boylarında Kisrâ ile yaptıkları anlaşma sebebiyle Perslere

233 Ahmed b Yahya Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, trc. Mustafa Fayda (Ankara: TC. Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002). 116.

234 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, 125.

235 Mahmud Şakir, Hz. Adem’den Bugüne İslam Tarihi, trc. Ferit Aydın (İstanbul: Kahraman, 2004). 2/397.

80 dokunmuyorlar, eziyet etmiyorlar aynı şekilde Persler de onlara karışmıyordu. Ancak zamanla Perslerin sayıları artmaya başladı ve Şeybânîlere baskı yapmaya başladılar. Bu sıralarda Benî Şeybân’ın ileri gelenlerinin Secâh isminde büyücü bir kadının peygamberlik iddiasının ardına düşmüşler ve bu sırada Müsennâ ve etrafındakiler ise İslâm’a bağlı kalmışlardır.237 Ridde’de tasfiye olan Benî Şeybân’ın eski reislerinin yerine Müsennâ b. Hârise, Hz. Ebû Bekir döneminde Şeybânîlerin reisi olarak atanmıştır. Ayrıca Müsennâ’ya Perslerin baskılarına karşılık vermesi konusunda yetki verilmiştir.238 Dolayısıyla Müsennâ, Sâsânî sipahilerine baskınlar yaptığı sıralarda Müslümandır.239 Olayların gelişme süreci dikkatle incelendiğinde kuzeyde Sâsânîler aleyhine yaşanan hareketliliklerin tamamı, Medine’nin bilgisi dâhilinde gerçekleşmiştir. Keşif ve fetih hazırlığı amaçlı hem askeri hem de istihbârî çalışmalar böylece başlamıştır. Bu noktadaki en büyük başarı dinden dönmeyen Şeybânîlere ve onların reisi Müsennâ b. Hârise’ye aittir.

Hz. Ebû Bekir, onun amcazadesi Süveyd b. Kutbe'yi de Übülleliler ve civarındakiler ile savaşması için Basra tarafına yönlendirmiştir.240 Müsennâ, Hâlid gelinceye kadar buradaki faaliyetlerine devam etmiştir.241 Düzenlenen bu akınların istihbârî değeri oldukça yüksektir. Düzenli rapor verdiği anlaşılan Müsennâ, Sevâd bölgesindeki sızma operasyonlarını Hz. Ebû Bekir’in onayı ve takibi ile yapmakta idi.242 Dolayısıyla Hz. Ebû Bekir’in yanından bir an olsun ayrılmayan Hz. Ömer, Irak’la ilgili pek çok detaya hâkim olmaya başlamıştı.

Sâsânîler, Yemen ve Bahreyn’i Müslümanlara karşı kaybetmişlerdi ve Sevâd bölgesinde de saldırılara maruz kalıyorlardı. Sınır boylarında Sâsânî birlikleri ile sıcak temas halinde bulunan Müsennâ, Sevâd bölgesini, Sâsânîlerin askeri yapısını ve kapasitelerini, Medâin’deki siyasi çalkantıları takip ediyor ve bu bilgileri Medine’ye

237 Kennedy, The Great Arab Conquests, 103. 238 Belâzürî, Fütûhu’l-Büldân, 397.

239 İbn A’sem el-Kûfî, Kitâbu’l-Fütûh, 1-2/71. 240 İbn A’sem el-Kûfî, Kitâbu’l-Fütûh, 1-2/71.

241 İbnü'l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, 2/385. Ebu Zeyd Abdurrahman İbn Haldûn, Tarihu İbn Haldûn (Beyrut: Mektebetu’l-Asriyye, 2013). 623.

81 aktarıyordu. Bir sonraki hamlenin, Sevâd’a yani Sâsânîleri Arabistan’dan ayıran ve üzerinde Arap kabilelerinin bulunduğu tampon bölgeye yapılacağı kolayca tahmin edilebilirdi. Ancak o dönemdeki Sâsânî devlet tecrübesine göre Araplar tarihte büyük bir devlet kuramamış ve taktiksel savaşlara girişmemiş, dağınık ve birbirleriyle savaşan kabilelerden ibaretti. Dolayısıyla sınırdaki hareketlilikler, bedevilerin giriştiği yağmalama işleri olarak yorumlanmış olmalıdır. Kadim devletlerde sık görülen bu tecrübî körlük Müslümanların sonraki adımlarını tahmin etmelerini engelliyordu. İkinci olarak da gelen istihbârî bilgilere dayanarak bu defa işin ciddi ve organize olduğunu görmüş olsalar bile Sâsânîlerin içinde bulunduğu siyasi çalkantılar ve iktidar mücadelesidir. Böylesi önemli bir mesele varken binlerce yıldır sakin duran bir coğrafyadaki hareketlilik sebebiyle ek tedbirler almak gereksiz görülmüştür.

Doğal olarak, İslâm devleti doğu, batı ya da güneye değil ilk önce kuzeye ilerleyip bir tehdit olarak duran Bizans ve Sâsânîler ile karşılaşmak zorundaydı. Sadece güncel bir tehdidin bertarafı değil aynı zamanda genişlemenin gereğiydi. Hz. Ebû Bekir’in 13/633’te hem Kuzeybatıdaki Bizans’a hem de Kuzeydoğudaki Sâsânîlere karşı aynı anda başlattığı fetih faaliyetleri, Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemlerinde de devam etmiştir. Hz. Ali dönemindeki iç karışıklıklar sebebiyle fetihlere ara verilmiş, Hz. Muaviye ile birlikte fetihler kaldığı yerden sürdürülmüş ve dört halife döneminde fethedilmeyen ya da fethedilip sonradan isyan etmiş bölgelerde hâkimiyet sağlanmıştır. Irak özelinde de fetihler Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer döneminde gerçekleşmiştir. Hz. Osman döneminde Irak, İslam ordularının hareket merkezi, Hz. Ali döneminde de devletin yönetim merkezi haline gelmiştir.

Benzer Belgeler