• Sonuç bulunamadı

Son yıllarda transplantasyonun farklı bir türü olarak daha popüler hale gelen hayvandan insana organ nakli (xenotransplantasyon), “yabancı” anlamına gelen Yunanca kökenli “xeno” kelimesinden türetilmiş olup; günümüzde farklı türler arasında özellikle de hayvandan insana hücre, doku ya da organların naklini ifade eder.179 Organ ve doku nakli konusunda çalışan bilim insanları, hayvanlardan gerçekleştirilecek nakillerin yakın bir zamanda başarıyla sonuçlanacağını ileri sürmüş olsalar da180, konuyla ilgili tıbbi ve etik engeller aşılabilmiş değildir.

Özellikle nakledilen hayvan dokusunun kısa vadede reddedilme olasılığının yüksek olması, uzun vadedeyse kronik sorunlara neden olup olmayacağının belirsiz olması tıbbi açıdan tereddütlere yol açmaktadır.181 Ayrıca farklı türler arasında doku uyumsuzluklarının bulunması, organların fonksiyonlarında farklıların bulunması da önemli engellerdendir.182 Bağışıklık sisteminin tepkileri haricinde en önemli risklerin başında enfeksiyonlar gelmektedir. Gerçekleştirilen bütün nakillerde organ ve doku

179 Bkz. Esin KARLIKAYA – İnci HOT, “Hayvandan İnsana Doku ve Organ Naklinin (Xenotransplantasyon) Etik Boyutu”, in. Türk Nefroloji Diyaliz ve Transplantasyon Dergisi, C. 16, S.

4, 2007, s. 169. Suni organların insan vücuduna yerleştirilmesi işleminin de “xenotransplantasyon”

kavramı altında ele alınabileceği ifade edilmiştir. Bkz. ATAMER, s. 118.

180 Organ ve doku nakli alanında çalışmış olan Peter Medawar öngörüsünü şu şekilde ifade etmiştir:

“Bundan böyle yeni çözümümüz heterogreftlerin kullanımı –bir başka deyişle- hayvanlardan insanlara organ naklidir. Heterogreftlerin kullanımı içinse salt şunları söyleyebilirim. Bugün laboratuvarda türler arası greftlerde 15 yıl öncesine oranla daha büyük bir başarı sağlamaktayız.

Eğer yeterince çok çalışırsak, sorunu heterogreft kullanımıyla 15 yıldan daha kısa bir süre içerisinde çözebiliriz.” Bkz. Ergun VELİDEDEOĞLU – Mehmet HABERAL, “Zenotransplantasyon”, in.

Doku ve Organ Transplantasyonları, Ankara 1993, s. 563.

181 VELİDEDEOĞLU – HABERAL, s. 563-564; KÖK, s. 210, dn. 3.

182 Cahid DOĞAN, “Ksenotransplantasyon (Hayvandan İnsana Organ ya da Doku Nakli), in. V.

Sağlık Hukuku Kurultayı (1-2 Kasım 2013 Ankara), Ankara 2014, s. 244.

49

reddini engellemek için kullanılan bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçların, enfeksiyon riskini daha da artırdığı bilinmektedir. Hayvanlardan insanlara geçebilecek enfeksiyonlar için duyulan en büyük endişenin, bilinmeyen bir hastalığın ya da bilinen bir hastalığın yeni bir formunun gelişerek yayılması ve toplumların sağlıklarını tehdit edebilecek noktaya gelmesi olduğu dile getirilmiştir.183 İnsan sağlığı bakımından önem arz eden enfeksiyon tehlikesi bir kenara bırakıldığında dahi, gerçekleştirilen müdahalenin insan onuruyla bağdaşıp bağdaşmayacağı ayrı bir tartışma konusudur.184

Yapılan çalışmalar, nakil için primatlar yerine domuzların daha elverişli olduğunu, özellikle maymunların yüksek enfeksiyon riski taşıdığını ortaya koymuştur. Ayrıca daha zeki hayvanlar olmaları nedeniyle, primatların laboratuvar ortamında kullanılmalarının etik açıdan uygun olmadığı, bunların yerine daha kolay üretilebilen ve anatomik açıdan daha uygun olan domuzların kullanılmasının daha

183 KARLIKAYA – HOT, “Hayvandan İnsana”, s. 171; Hans-Ludwig SCHREIBER, “Hayvandan İnsana Hücre-Doku-Organ Nakli-Hukuksal Görünüş”(Çev. Yrd. Doç. Dr. Veli Özer Özbek), in.

Karşılaştırmalı Güncel Ceza Hukuku Serisi 2 Tıp ve Ceza Hukuku, B. 1, Ankara 2004, s. 95;

DOĞAN, “Ksenotransplantasyon”, s. 246. Hayvandan insana yapılan nakillerin tarihçesinde ilk defa 1905 yılında Fransa’da böbrek yetmezliği olan bir çocuğa tavşan böbreği dilimleri yerleştirilmiş; ilk dönemde sonuç olumluyken, 16. günde pulmoner konjesyon nedeniyle alıcı kaybedilmiştir. 1910 yılında Almanya’da ilk defa bir primattan insana böbrek nakli denenmiş ancak ameliyattan 32 saat sonra hasta ölmüştür. 1963 yılında ise, kronik böbrek hastalığı olan ve diyaliz tedavisi gören hastalara şempanzelerden renal transplantasyon yapılmış hastalardan biri 63 gün sonra akciğer apsesi nedeniyle, diğeri 9 ay sonra akut elektrolit imbalansına bağlı olarak kaybedilmiştir. Bkz. VELİDEDEOĞLU – HABERAL, s. 564-565. 1984 yılında bir babunun kalbi bebeğe nakledilmiş ancak birkaç hafta içinde red yanıtı alınmış; 1993’te HIV ve Hepatit B’ye bağlı kronik aktif hepatitli bir hastaya babundan nakledilen karaciğerle 70 gün boyunca belirgin bir red cevabının alınmadığı kaydedilmiş, 1994’te nakledilen domuz pankreas hücreleriyle diyabetli 10 hastanın yaşam süresi uzatılmıştır. Bkz. Esin KARLIKAYA – İnci HOT, “Xenotransplantasyon: Hayvandan İnsana Doku ve Organ Naklinin Etik Boyutu”, in. Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları, I. Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi Bildiri Kitabı, İstanbul 2007, s. 905.

184 Hans-Ludwig SCHREIBER, “Hayvandan İnsana Organ, Doku ve Hücre Naklinin Hukuksa Düzenleme Çerçevesi (Ulusal ve Uluslararası)”(Çev. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ruhan Erdem), in.

Karşılaştırmalı Güncel Ceza Hukuku Serisi 2 Tıp ve Ceza Hukuku, B. 1, Ankara 2004, s. 102-104.

50

doğru olacağı ileri sürülmüştür. 185 Hayvanlardan gerçekleştirilecek nakillerde, hayvan haklarının korunması, güçlü ve sağlıklı bir organ elde etmek için hayvanların genetik yapılarının nereye kadar değiştirilebileceği gibi etik sorunlar da çözümlenebilmiş değildir. 186 Ayrıca sadece bilimsel deney amacıyla hayvan organlarının insana nakledilmesinin sorunlu olduğu belirtilmiştir.187

Bu riskler ve ikilemler bir tarafa bırakıldığında, hayvanlardan gerçekleştirilecek organ ve doku nakillerinin klinik uygulamada yaygınlaşmasıyla organ temininin kolaylaşması, organ ve dokuların ticareti kapsamında gerçekleşen sömürülerin azalması, hastaların nakil için bekleme sürelerinin kısalması gibi avantajlar sağlanacaktır.188 Hatta hayvanlardan gerçekleştirilecek nakillerin uzun dönemde sonuçları yeterli bulunmasa dahi, yaşama şansı yüksek olmayan hastalarda allogref temin edilene kadar bu nakillerin geçici bir yöntem olarak uygulanması düşünülebilir.189

185 Bkz. KARLIKAYA – HOT, “Hayvandan İnsana”, s. 172. Primatların organ ve doku nakillerinde kullanılmaması konusunda, bu hayvanların antromorfik görünüşleri ve insanlarla olan genetik yakınlıkları nedeniyle enfeksiyon riskinin yüksek olmasının önemli olduğu ifade edilmiştir. Bkz.

SCHREIBER, “Hayvandan İnsana Hukuksal Düzenleme Çerçevesi”, s. 108-109.

186 KARLIKAYA – HOT, “Xenotrasplantasyon”, s. 908. Hayvanlardan insanlara gerçekleştirilecek organ ve doku nakillerinde, bağışıklık sisteminin tepkilerini en aza indirmek için öncelikle insana ait gen parçasının uygun yöntemle hayvanın vücuduna ekleneceği, bu eklemeyle ulaşılmak istenen değişikliklerin kalıtsal ve kopyalanabilir hale geleceği, bu sayede çok küçük değişikliklerin gerçekleştirildiği yeni bir tür yaratılacağı, hem hayvan hem de insanın kendi bünyesinde farklı bir türe ait genleri taşıması nedeniyle melez varlıklar olarak adlandırılacağı ifade edilmektedir. Bkz.

SCHREIBER, “Hayvandan İnsana Hukuksal Görünüş”, s. 91-92.

187 TERZİOĞLU, “Organ Transplantasyonu ve Etik”, s. 64; ATAMER, s. 120, dn. 15. Hayvandan organ ve doku naklini savunan bir görüş, hayvanın vücudundan beslenme ve diğer amaçlarla yararlanılabilmesi karşısında, organ ya da dokularının nakil amaçlı kullanılmasında bir sakınca bulunmayacağı yönündedir. DOĞAN, “Ksenotransplantasyon”, s. 248.

188 KARLIKAYA – HOT, “Xenotransplantasyon”, s. 907.

189 VELİDEDEOĞLU – HABERAL, s. 564.

51

IV. TÜRK HUKUKUNDA ORGAN VE DOKU NAKİLLERİNİN ŞARTLARI