• Sonuç bulunamadı

27 Mart 1889'da Kahire’de doğdu. Aslı, Osmanlı Devrinde önemli bir yer tutan Karaosmanoğulların sülâlesine dayanır. Mısır'da İbrahim Paşa konağına yerleşen ve orada İkbal Hanımla evlenen Kadri Beyin oğludur.

Çocukluğunun ilk yıllarını doğum yeri olan Kahire’de geçirdi. Duygu ağırlıklı bu yıllar onun üzerinde derin izler bıraktı. Altı yaşında ailesiyle birlikte asıl memleketi olan Manisa’ya döndü. İlköğrenimini Manisa’da, Feyziye İlkokulunda yaptı. Evde bulunan kitaplar, Yakup Kadri’yi okumaya meraklı biri haline getirdi.

Ekmekçi Kadın, Monte Kristo, Zavallı Kız, Paul ve Virgine gibi Batı klasiklerini anlayarak okudu. Sonra taşındıkları İzmir’de Liseye devam etti. O sırada edebiyata ve sanata karşı hevesi daha da arttı. Derslerinden arta kalan zamanlarında bu dallarla ilgilendi. Macera romanlarından sonra Ahmet Mithat Efendi’nin telif ve tercüme eserlerini, Muallim Naci, Ekrem, Hamit ve Mehmet Celal gibi şair ve yazarların yazıları, severek okuduğu yazılar oldu. O, ailesinin tekrar Mısır’a dönmesi üzerine Liseyi bitirmeden İzmir’den ayrıldı. Aile yeniden Mısır'a yerleşince İskenderiye'deki Freres'ler Fansız Okuluna girdi. Burada bir yıl okudu. İdadi özlemi onu İzmir'e çekti.

Fakat tatilini geçirmek üzere geldiği Mısır'da (1906) Jön Türk'lerle tanıştı. İzmir’e dönmekten vazgeçti. Sınava yeniden girdiği Freres'ler okulunda iki yıl sonra bakaloryasını vererek ortaöğrenimini tamamladı.

Bu dönüş onu Mısır’ın gizemli hayatının verdiği duygular yükledi. Gençlik yıllarında kaleme aldığı Bir Serencam ile bazı yazıları bu dönemin izlenimlerinin etkilerini taşır. O, bu Doğu ülkesinde Batı’yı da öğrenme fırsatı buldu. Bir ara İskenderiye’deki Fransız mektebine devam etti. Burada öğrendiği Fransızcasıyla Paule Bourget, Flaubert, Guy de Maupassant ve A.Daude gibi ünlü yazarları okudu1. Bu suretle Türk yazarlarından aldığı ilhama Batı’nın da zevk ve tekniğini katarak kabiliyetine sağlam bir yol açmış oldu.

1908 yılında İstanbul’a gelip Kadıköy tarafındaki Yel Değirmeni semtine yerleşti. Balkan Savaşına kadar üç dört yıl burada kaldı. O arada istibdat idaresi yerini hürriyet idaresine bırakmış, özgürleşen düşünceler sayesinde edebiyat ve sanatta büyük bir canlanma gözlenmişti. İstanbul’da Mekteb-i Hukuk'a girdi. Ama bitirmeden, üçüncü sınıftan ayrıldı. Bu arada İbsen'den esinlenerek yazdığı Nirvana adlı tek perdelik oyunu yayımlandı. Arkadaşı Şahabettin Süleyman'ın aracılığıyla Fecr-i Ati topluluğuna katıldı. Oraya katıldıktan sonra bir yandan Fecr-i Aticilere yönelik eleştirilere cevap vermeye ve diğer yandan da Servet-i Fünun'da küçük hikâyeler yayınlamaya başladı. Bu hikâyelerinde gerçek ile hayalin ölçülü kullanıldığı çok başarılı örnekler vardır. Mensur şiirleri de bu ilk döneminin ürünleridir.

1912'de tüberküloza yakalandı. Ama ancak 1916'da tedavi için İsviçre'ye gidebildi ve orada üç buçuk yıl kaldı.

Bektaşilikle ilgisi de bu yıllarda, İsviçre'ye gitmeden öncedir. O sıralar Paris'ten yeni dönmüş olan Yahya Kemal'in de etkisiyle Yunan ve Latin kaynaklarına dayalı yeni bir sanat anlayışını savunmaya başladı. Yahya Kemal’le birlikte Nev-Yunanîlik

1 Ferhan Oğuzkan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İstanbul, 1954, s.3.

adını verdikleri bir çığırın açılması için gösterdikleri çabalar, edebiyat çevreleri tarafından kabul görmedi. Ayrıca Doğu mitolojisiyle de ilgilendi ve mistisizme yöneldi. Bu eğilim onu Bektaşi tekkesine itti. Gözlemlerinden yararlanarak Nur Baba romanını yazdı. Ama hem karşılaşacağı tepkiler, hem İsviçre'ye gidişi romanın yayınlanmasını engelledi.

Yakup Kadri bu arada Manisa seyahati yaptı. Bu seyahat sonunda Şapka ve Baskın hikâyelerini yazdı. Bergson ve Freud’un fikir ve görüşlerinden hikâyelerinde faydalanmak istiyordu. Psikanalizin insan ruhunu tanımaktaki rolünü kavrayıp bir hikâyeci sıfatıyla eserlerinde ruh tahlillerine geniş yer ayırdı. İlk hikâye kitabı Serencam’ı 1913 yılında yayımladı2.

Yakup Kadri’nin ateşli ruhunda Balkan Harbinin dehşeti derin bir sarsıntı yarattı. Onun düşüncelerinde değişikliklere sebep oldu. O, o tarihten itibaren “sanat sanat içindir” felsefesini bir yana bırakarak toplum meselelerine daha çok ilgi gösteren biri haline geldi.

Karaosmanoğlu bu yıllarda Peyam gazetesinde yazıyordu. Bu yazılarında kadın sorunlarına, hayat, medeniyet ve felsefe ile ilgili birçok meselelere değinmektedir.

1916-1917 yılları arasında Üsküdar idadisinde edebiyat ve felsefe öğretmenliği yaptı. 1918 yılına Mondros mütarekesinden sonra İstanbul’un cemiyet ve fikir hayatı değişmişti. Savaşın en zor anlarında bile milletçe beslenen bir zafer ümidi vardı.

Bundan sonraki devir ise gayesiz şaşkınlıkla dolu bir bekleme devriydi. O günkü gazete sütunları bu psikolojiyi günü gününe canlı bir şekilde yansıtan belgelerdir. Bu sırada İkdam’da çalışıyor ve Yeni Mecmua’ya da Erenlerin Bağından adını verdiği nesirlerini yazıyordu (1918–1919). Yakup Kadri’de olumsuz ortamın yarattığı

2 a.g.e., s. 7

kötümser ruh hali, aşırı bir mistisizme dönüştü. Bu yıllarda İstanbul hayatına ve Millî Mücadele safhalarına dair hikâyeler yazdı. Milli Mücadeleye, İstanbul’un Mütareke günlerine ve Ankara’ya ait makalelerini de Ergenekon adlı iki ciltte topladı. Bu yazılarında daha önceki ferdiyetçi düşüncelerinden uzaklaşarak toplumcu bir kimlik kazandı.

Yakup Kadri Millî Savaşı izlemek için bazı arkadaşlarıyla birlikte Anadolu’ya davet edildi. Harap ve perişan Ankara’da gittikçe kabaran millî bir ruhun yüceliğiyle karşılaştı. Çok değerli makalelerini bu tesirle kaleme aldı. Garp cephesini savaş sırasında dolaştı. Bu seyahat onun millî duygularının daha da gelişmesine sebep oldu.

İstanbul’a eskisinden daha kuvvetli bir ümit ve şevkle döndü. O arada çok verimli gazetecilik çalışmaları arasında asıl büyük eserlerini romanlarını vermeye başladı.

9 Eylül İzmir zaferinden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine Mardin milletvekili olarak girdi. Bazı nesirlerini, denemelerini, muhasebe ve makalelerini Yeni Mecmua’da yayınladı(1923). 1923-1925 yılları arasında Hakimiyet-i Milliye ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı. Ondan sonra birkaç yazı ile Türk Yurdu dergisinde yer aldı. 1926 yılında tedavi ve dinlenmek için İsviçre’ye gitti. Orada iki yıl kadar kaldı. O arada İstanbul’da çıkan Milliyet gazetesine yazılar gönderdi.

Onu 1932 yılında Kadro dergisinin kurucuları arasında görüyoruz. Yakup Kadri bu derginin hemen hemen her sayısına sanat ve edebiyat üzerine denemeler yazdı.

17 Ağustos 1934 yılında Moskova’da toplanan Edebiyat Kongresine gitti.

Orada Birinci Dünya Savaşından sonraki toplum şartlarının edebiyat anlayışına getirdiği yenilikler üzerindeki görüşlerini açıkladı. Aynı zamanda yeni Rus

edebiyatına hâkim olan zihniyetle bu zihniyeti temsil edenlerin özel düşüncelerini tanımak fırsatını buldu.

Yakup Kadri on iki yıl milletvekilliği yaptıktan sonra mizacına hiç uymadığı halde sadece Atatürk’ü sevdiği için kabul ettiği diplomatlık görevine 1934 yılında Tiran (Arnavutluk) elçiliği ile başladı. Bir yıl sonra Prag (Çekoslovakya) elçiliğine gönderildi. İkinci Dünya Savaşının hemen başında La Haye (Hollanda) elçiliğine tayin edildi ve burada bir yıl görev yaptı. 1942 yılında Bern (İsviçre) elçiliğine gönderildi. Yedi yıl bu görevde kaldıktan sonra 1949 yılında Tahran elçiliğine tayin edildi. Ancak buranın sağlığına uygun olmadığını öne sürerek görevini iki yıl sonra Bern’e aldırdı. 1954 yılına kadar bu görevde kalan Yakup Kadri emekli olarak yurda döndü3. Yakup Kadri diplomatlık yıllarını hayatının sıkıntılı geçen yıllarından sayarak o yılları şöyle anar: “Yalnız sınır ötesi değil, tarih dışı ömür geçirmeye mahkûm olmuştum. Bu benim için tam manasıyla bir sürgündü. Vücudum gurbette, gönlüm gurbette, yirmi yıl kendime benzer kişilerden uzak, diyar diyar dolaşacaktım.”4

1955'te emekli olunca yurda dönerek çeşitli dergi ve gazetelerde yazılarını sürdürdü. 1957'de Ulus gazetesinin başyazarlığını üstlendi. 27 Mayıs'tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. 1961'de Manisa milletvekili oldu. 1962'de Atatürk ilkelerine ters düşüldüğünü ileri sürerek CHP'den istifa etti. 1965'ten sonra ise politikadan çekildi. Son görevi Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanlığıydı. 13 Aralık 1974'te Ankara'da öldü. İstanbul'da, Beşiktaş'ta Yahya Efendi mezarlığında annesinin yanında yatmaktadır.

3 Zeki Gezer, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İstanbul 2002, s. 19

4 a.g.e., s. 20

Benzer Belgeler