• Sonuç bulunamadı

2.1. Alımlama Estetiği Kuramı

2.1.2. Hans Robert Jauss

Jauss’un (1982) düşüncesine göre okuyucunun eserle ilgili alımlaması yaşadığı dönemin kriterlerine göre düzenlenmekte tarihin değişimine göre farklı dönemlerde farklı alımlamaları içinde barındırabilmektedir. “Bu görüş edebiyat eserlerinin kendileri sabit kalırken yorumlamanın değiştiği anlamına gelmez. Metinler ve edebî gelenekler de içlerinde alımlandıkları çeşitli tarihsel ufuklara göre etkin bir biçimde değişirler.” (Eagleton, 2004, s.96). Bu durum da yazarın oluşturduğu eserin zamanını belirlemektedir. Yazarın yazdığı eserin niteliği zamanından öncesine veya sonrasına hitap edebilmekte bu da okuyucunun beklenti ufkunu(horizon of expectations) esere yaklaştırıp uzaklaştırabilmektedir. “Eğer bir eser yazıldığı dönemden önceki bir dönemin beklentilerine yakınsa o modası geçmiş bir eserdir, yok eser yazıldığı dönemin beklentilerini karşılamakla yetiniyorsa, zamanına ya da modaya uygun demektir.” (Moran, 2002, s.247). Örnek olarak ilköğretimde Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası romanını okuyan bir öğrenci buradaki arabanın bir at arabası olduğunu öğrenince Bihruz Bey üzerinden çizilen karakter yapısını alımlayabilmektedir. Ancak bununla beraber at arabası kavramının sembolize ettiği lüks düşkünlüğünü deneyimlerinin eksik olmasından dolayı o dönemdeki tarihsel zamana göre değerlendiremeyip kendi beklenti ufuklarına göre farklı alımlamalar yapabilmektedir. Özet olarak yazarın o dönemdeki okuyucu üzerinde arabayı kullanarak yarattığı etki, günümüzde daha farklı alımlanabilmektedir. Ayrıca bu durumun tersi de Jauss’un

düşüncesi paralelinde oluşabilir. Yazıldığı dönemde okurun beklenti ufkuna hitap etmeyen bir eser, dönemin ve şartların değişmesiyle beklenti ufkuna hitap ederek daha farklı bir noktaya gelebilir. “Flaubert’in Madame Bovary romanı, 1857’de, arkadaşı Ernest Aimé Feydeau’nun romanı Fanny ile aynı yıl ortaya çıktı. O zaman, Feydeau’nun romanı çok daha popülerdi. Bununla birlikte, Madam Bovary giderek daha geniş bir kitleye ulaştığından, yeni bir beklenti ufkuna uymaya başladı.” (Habib, 2005, s.723). Buna ek olarak “beklenti ufku” Jauss tarafından tür (genre) için de benzer şekilde değerlendirilmektedir. “Bir türün sınırları ya eski biçimlerin değişikliğe uğratılması, ya da yeni biçimlerin eskilerinin tahtını sallaması sonucu değişir. Böylelikle türler, okurda farklı okuma biçimlerini beklenti ufuklarını (horizon of

expectations) yaratır.” (Kantar, 2004 s.15).

Beklenti ufkunun bir diğer etki alanı ise döneme göre edebiyat zevkinde

meydana gelen değişikliklerdir. Her dönemde farklı edebîtarz ve zevklerin oluşması ve edebiyat eserlerinin şekillenmesiyle beklentiler ufkunun önemli bir ilişkisi vardır. “Jauss ayrıca tarih boyunca edebiyat zevkinde meydana gelen değişiklikleri de bu yolla açıklıyor. Şöyle ki, yenilik getiren yani beklentilere uymayan bir eser o dönemin okuruna yeni bir ufuk açar ve estetik ölçülerin değişmesine neden olur.” (Moran, 2002, s.247).

Beklenti ufku, estetik deneyim (aesthetic experience) ve deneyim ufku (experience horizon) arasında iç içe geçmiş bir bağ vardır. “Okuma eyleminde, edebiyatı alımlamada deneyimin bireysel ve toplumsal deneyim olarak bir bakıma ufuk belirleyici etkisi vardır. Kişi, okuduğu edebiyat eserinde öncelikle kendi deneyim ve donanımına aşina şeyleri fark eder, olsa olsa bunlarla bağ kurabileceği bir adım ilerisini görebilir. Kendisine tamamıyla yabancı bir dünya sergileyen, tamamıyla yabancı bir dünyanın kapılarını açan bir eserden tat alması için az da olsa bir tutamak gerekir.”

(Aytaç, 1999, s.96). Bu durumdan hareketle okurun deneyim ufku olarak donanımlı olması beklenti ufkuna ait estetik deneyime ait beklentilerin derecesini de etkileyecek, okudukları eserleri alımlarken bu doğrultuda beklenti ufkunu kullanabilecek ve tekrar

deneyim ufkunu bu sayede besleyebilecektir. Bu açıdan düşünüldüğü zaman deneyim ufku ve beklenti ufku, birbirinden beslenerek güçlenen bu kuramda önemli kavramlardan

ikisini oluşturmaktadır. Özet olarak, okuyucunun estetik deneyim ve beklentileri en önemli değer yargılarını meydana getirmektedir. Okuyucu bunları kullanarak beklenti

ufkunu ve deneyim ufkunu şekillendirir. Estetik beklentileri besleyen ise bireysel

beklentilerdir. “Bireysel, öznel beklentilere gelince: Bunlar çeşitli bileşenlerden oluşur:

hoşlanma, hoşça vakit geçirme, yeni şeyler öğrenme, deneyimini artırma, heyecanlanma, arınma, aydınlanma isteği gibi. Psikolojik görüşler, toplumsal gerçekler, tarihî olaylar okuyucunun inançsal, düşünsel ve estetik ilgilerine göre çekici gelebilir.” (Aytaç, 1999, s.97).

Bunlara ek olarak Jauss, araştırmaları kapsamında Avrupa edebiyatındaki eserlerdeki kimlik modellerini incelemiş ve bu konuda belirli bir tasnif meydana getirmiştir. “Hans Robert Jauss, son akademik araştırmalarda değerli önerilerde bulunan ilk kişi olmuştur. Avrupa edebiyatı tarihinde, beş kimlik modelinin ayırt edilebileceğine dikkat çekmiştir: çağrışımsal, hayran, sempatik, kartaltik, ironik. Yine, beklentiler ufku kavramında olduğu gibi, Jauss da bu yöntemleri insanlardan ziyade edebiyat eserleri ile ilişkilendirme eğilimindedir.” (Tabbert, 1979, s.147).

2.1.3.Stanley Fish

Stanley Fish, kuram için önemli bir diğer isimdir. Fish’in diğer isimlere göre en önemli farkı metnin sınırlaması ve okuyucunun metnin çizdiği doğrultuya göre devam etmesine karşı çıkmasıyla diğerlerinden ayrılmaktadır. “Ona göre anlam okuma süreci içinde okurda uyanan yaşantılardan başka bir şey değildir.” (Moran, 2002, s.248). Özellikle bu düşüncesiyle Iser’in okuyucunun sistematikliğine ait kurallarıyla ilgili fikirler, Fish’in (1980) görüşüne göre farklılık göstermektedir. Iser için metnin kendisinin içerdiği bir anlam olmakla beraber Fish, bu konuya karşı çıkmakta, metnin anlam içermediğini öne sürmektedir. Bu durumda da Iser’in metnin anlamına sahip çıkarak okuyucunun bu doğrultuda boşlukları doldurması üzerinde yoğunlaşmasına rağmen Fish tamamen okuyucunun metindeki boşlukları kendi deneyimleriyle doldurması görüşüne odaklanmıştır. Kısacası Fish okuyucuya sonsuz özgürlük tanımıştır. “Fish'e göre okuma, metnin ne anlama geldiğini keşfetme meselesi değil

metnin size yaptıklarını deneyimleme sürecidir. Fish'in dil anlayışı pragmatisttir.” (Eagleton, 2004, s.98). Bu doğrultudan hareketle Fish, Iser ve Jauss’tan metni değerlendirme konusunda ayrılmaktadır. Buna ek olarak Fish’in anlamlandırmaya ait

sosyal okur tepki teorisine ilişkin görüşleri de vardır. Bu noktada özellikle okuyucunun

okuduğu metne tepki verirken sosyal normların bu durumu etkilemesi üzerinde de durmuştur. “Fish için, bir metinde kişisel bir cevap yoktur, bunun yerine cevaplar okuyucunun ait olduğu yorumcu topluluğun çalışmalarının bir ürünüdür. Yorumlayıcı topluluk, okuyucunun okuduğu zamana ait metinlere getirdiği yorumlayıcı stratejileri paylaşan sosyal grubu oluşturmaktadır.” (Giangiulio Lobo, 2013, s.21).

2.2.Okur-Tepki Kuramı

Okur merkezli olma açısından alımlama estetiğine oldukça benzeyen bir diğer kavram ise okur-tepki kuramıdır. Okur-tepki kuramı yine Almanya’daki alımlama estetiğinde olduğu gibi Amerika’da da birbirine yakın zamanlarda ortaya çıkmış ve gelişim göstermiştir. “Yirminci yüzyılın son otuz yılında teorik uygulaması olan okur- tepki kuramı, post yapısalcılıkla paylaşılacak olan post modern eleştirel paradigmaların ve belki de en önemlisi kültürel çalışmaların temellerinin kurulmasının bir göstergesidir.” (Davis ve Womack, 2002, s.51). Okuru merkeze alan bu kuram araştırma süreçlerinde okuru merkeze aldığı için yine Iser’in düşünceleri gibi okuma sürecini bir etkileşim süreci olarak düşünerek hareket eder. “Kuramda okuma, belirli bir zamanda ve belirli bir bağlamda okuyucu ile metin arasında gerçekleşen etkileşim süreci olarak ifade edilmektedir.” (Kaya Tosun, 2018, s.62). Bu etkileşim süreci içerisinde alımlama estetiğinin beklenti ve deneyim ufkunda öne sürülen kavramlar gibi okuyucu, okuduğu metne karşı tepki gösterirken kendi birikimleri ve estetik anlayışıyla hareket etmektedir. Bu da yazar-okuyucu ve metin ilişkili okur-tepki kuramının açıklanması açısından oldukça önemlidir. “Okumanın amacı anlamak olduğundan bu süreçte metin ve okur arasında gerçekleşen etkileşim okurun ön bilgilerine, deneyimlerine ve ilgilerine dayalıdır.” (Yekeler ve Ulusoy, 2017, s.21). Okur-tepki araştırmacıları çalışmalarında okuma gelenekleri, okuyucunun durumu, metnin kurguları vb. birçok duruma odaklanmış ve farklı bakış açılarıyla aynı alımlama

estetiğindeki gibi metnin öznelliğinin okuyucu üzerindeki etkileri ile okuyucunun bu duruma tepkilerini araştırmışlardır. “Okur-tepkisi kuramında ise eleştirmenler yazarın okura karşı tutumunu, okur türleri ve okurların metindeki farklı anlamları ortaya çıkarırken içinde bulundukları süreç, okuma gelenekleri, metin eleştirisi ve metnin statüsü gibi konulara odaklanarak anlamı açıklamaya çalışırlar.” (Baktır, 2018, s.98).

2.2.1.Wayne Booth

Benton’a (2002) göre okur-tepki teorisinin oluşma süreci içerisindeki en önemli isimlerden birisi olan Wayne Booth, gerçek yazar (real author) ile örtük yazar (implied

author) arasındaki ilişkiyi ayırt eder, buna odaklanır ve aynı şekilde gerçek okuyucu (actual reader) ile ileriye dönük okuyucu (postulated reader) arasındaki ilişkiyi odaklar.

Booth'un bu düşüncesi, daha sonra okur-tepki teorilerinin geliştiği edebî eğilimlerin anlaşılmasını sağlama yolunda önemli bir işlev görmüştür. “Yazar kısacası The Rhetoric

of Fiction çalışmasında kendisinin ve okuyucusunun imajını yaratmış, Okuyucuyla

yazarın aralarında tam bir anlaşma bulabileceği bir okumayı meydana getirmiştir.” (Fowler, 1996, s.32).

2.2.2.Luise Rosenblatt

Luise Rosenblatt Okur-Tepki kuramı ismiyle çalışmalarını yürüten önemli kişilerden biridir. Davis ve Womack’a (2002) göre Rosenblatt’ın okur-tepki kuramına değinmesiyle okur-tepki teorisinin edebiyat eğitimine taşınması gibi durumlara doğru yönelme meydana gelmiştir. Özellikle Rosenblatt, okuma sürecinin okuyucuyla metin arasındaki etkileşimle meydana geldiğini düşünmektedir. Bunun için etkileşim kavramını kullanır. “Rosenblatt (1994), anlamın sadece metinde veya okuyucuda bulunmadığını bunun yanında yazar, okur, metin ve kültürel çevre arasında dinamik bir ilişkinin bulunduğunu vurgulamıştır.” (Yekeler ve Ulusoy, 2017, s.21). Rosenblatt, bu süreçler boyunca özellikle okuyucunun metinden anlamı çıkarırken metinle kendi deneyimleri arasında etkileşim meydana geldiğine değinir. Bu düşünce Rosenblatt’ın

fikirlerini şekillendiren temel etkendir. “Anlam, metnin anlam potansiyelini ve okuyucunun deneyimsel birikimlerini kullanarak, okuyucu ve metin arasındaki sürekli

etkileşimle üretilir. Okuyucu, deneyimlerindeki potansiyelin seçilmesinde, yorumalanmasında etkin iken metin seçiminin ve beklentilerinin şekillenmesine katkıda bulunur. Bunlar arasında bir etkileşime neden olur.” (Marhaeni, 1998, s.206). Rosenblatt, iki çeşit okuma amacının olduğunu vurgulamış ve bunları estetik ile

bilgilendirici okuma olarak ikiye ayırmıştır. Estetik okuma, öğrencinin metinle

etkileşimini önemli ölçüde sağlayan ve okurun daha çok kurgusal eserlerden edindiği zevki ifade eden okuma çeşidini oluşturmaktadır. "Estetik okumada, okuyucunun dikkati doğrudan o belirli metinle olan ilişkisi boyunca yaşadığı şeye odaklanır." (Gambell, 1986, s.101). Bilgilendirici okuma ise okurun yalnızca bir konu hakkında bilgi sahibi olmak için okumasından meydana gelmektedir. “Rosenblatt tarafından

duruş olarak kabul edilen bu okuma çeşitlerinde bilgilendirici okuma okuyucunun

bilişsel, mantıksal, nicel gibi; estetik okuma ise duyuşsal, duygusal okuma şekillerini anlatmaktadır.” (Smith, 2017, s.27). Buradan hareketle bir okurun Çanakkale Savaşı’ndaki askerî manevralarla ilgili askerî bir kitabı okumasıyla Çanakkale Savaşı’ndaki askerlerin yaşadıkları olayları duygusal açıdan anlatan bir kitabı okumak okur için iki farklı okuma yöntemini yansıtmaktadır. Buna ek olarak metinler asla başlangıcında estetik veya bilgilendirici olarak kendilerini göstermezler ancak okurların

duruş kavramını seçmeleriyle metni okumaya başladıkları zaman metindeki anlatım

şekli sayesinde metindeki işaretleri yakalayarak okumalarını estetik veya bilgilendirici yönünde değişime uğratabilirler. “Herhangi bir okuma için yönlendirme işlevi gören

işaretlerin bu bilinci, okuyucuların, metabilişsel iletilerin göndergelerine bağlı olarak

bilgilendirici-estetik süreklilikteki iki duruş arasında ileri geri hareket etmelerine yardımcı olur.” (Smith, 2017, s.27).

2.2.3.J. R. Squire

Okur-tepki kuramının yerleşmesi ve kuramsallaşması konusunda önemli araştırmacılardan birisi de J.R.Squire’dir. 1964 yılında yayınladığı Genç Ergenlerin Dört Kısa Öyküye Verdikleri Tepkiler (The Responses of Adolescents While Reading

Four Short Stories) isimli çalışması, özellikle ergenlik dönemindeki gençlerin konu

olarak özel amaçlarla seçilmiş öykülere verdikleri cevapları incelemiştir. Bununla beraber bu çalışmada özellikle okullardaki edebiyat eğitiminde bu gibi araştırmaların eksikliğini vurgulamıştır. Özellikle 4 öykü seçmiş ve bu seçtiği öyküler genellikle ergenlerin psikolojik olarak hayatlarını yansıtacak nitelikteki öykülerden meydana gelmiştir. Bozuk aile ilişkileri, ergenlik çatışmaları gibi ergenlerin hayatları paralelinde yazılmış öyküleri kullanmış ve öyküleri 6 ayrı parçaya bölmüştür. Böldüğü parçalarda öğrencilerin öykülere karşı tepkilerini almış ve buradan hareketle edebî yargılar,

yorumsal tepkiler, anlatısal tepkiler, çağrışımsal tepkiler, öztutumsal tepki ve öngörüsel yargılar olarak öğrencilerin tepkilerini 6 ayrı kategoriye ayırmıştır. Edebî yargılar,

okuyucuların metin merkezli olarak metni değerlendirdikleri cevaplardan oluşmakta ve bir nevi eleştirmen gibi metni üslup açısından değerlendirdikleri tepkilerini meydana getirmektedir. Yorumsal tepkiler ise yine metin merkezli olarak okuyucunun karakter veya olayla ilgili veya öykünün teması ya da ana fikri gibi genel değerlendirmelerinden meydana gelmektedir. Anlatısal tepkiler, okuyucunun öyküdeki okuduğu bölümü ve bölümün daha kısaltılmış şeklini aynen anlattığı tepkilerden meydana gelmektedir.

Çağrışımsal tepkiler ise okurların çevreleriyle veya daha önceki eserlerle okudukları

bölümü benzeştirmesinden meydana gelmektedir. Öztutumsal tepkiler okurların okudukları bölümde hissettiklerini paylaştıkları bölümlerdir. Öngörüsel yargılar ise öykünün devamında ne olacağına dair tepkilerinden meydana gelir. Ayrıca mutluluk

bağı kavramından da bahseden Squire, okuyucuların genellikle olumlu düşünme ve iyi

bir sonuca bağlama konusunda öykülerde genel bir yol izlediğinden şu cümlelerle bahseder: “Bu çalışmada birçok ergen okuyucu iflah olmayacak bir romantik gibi görünüyor. Olaylar ve koşullar ne olursa olsun sürekli onlar en iyinin olmasını umut edecek şekilde varsayımda bulunuyorlar. Mutluluk bağı, onların hem peri masalı çözümlerini hem de sık sık mutsuz gerçeklerle yüzleşmeye karşı isteksizliklerini sağlıyor.” (Squire, 1964, s.41).

2.2.4.Robert Protherough

Okur-Tepki konusunda çalışma yapan diğer isimlerden biri de Robert Protherough’tur. Özellikle 1983 yılında yaptığı Kurguya Tepki Geliştirmek (Developing

Response to Fiction) çalışmasında çocukların öykülere verdikleri tepkileri incelemiş ve

çocukların öykülere verdikleri yanıtları içeren basit seviyeden ileri seviyeye doğru yönelen bir model geliştirmiştir. 4 ana başlıktan oluşan bu model 11 ila 16 yaş aralığını kapsamaktadır. Bu çalışmadan geliştirdiği başlıklar Tema, Empati, Güdülenme ve

Tahmin olarak 4 kategoriden oluşmaktadır. “Çocukların yaşlarının bu durumla

bağlantısını tespit etmeye çalıştığı bu çalışmasında, öğrenciler büyüdükçe beğenme ve değer yargıları arasındaki farkların netleştiği sonucuna ulaşır. Ayrıca öğrencilerin farklı edebî türlerle ilişkisinin farklı şekilde edebî alt yapısının gelişmesinde önemli bir rol oynadığı sonucuna ulaşmıştır.” (Gambell, 1986, s.118).