• Sonuç bulunamadı

2.4. Öykülerdeki Yapısal Özellikler ve Alımlama Estetiği

2.4.5. Bakış Açıları

Bakış açılarının değerlendirilmesi araştırma kapsamında incelenmiş olan dış ve iç odaklayımlar ışığında ele alınmıştır. “Bir anlatıda okuru anlatıcıya götüren kimin konuştuğu, bakış açısına (odaklayım) götürense kimin gördüğüdür. Anlatı içinde farklı bakış açıları görülebilir. Anlatıdaki sesle, anlatının perspektifini birbirinden ayırmak gerekir. Anlatı perspektifi, anlatıcının benimsediği bakış açısıdır.” (Kale, 2017, s.42). Odaklayımın da kendi içinde farklı türleri mevcuttur.

Odaklayım türleri ise kendi içerisinde 3’e ayrılır. Bunlar; Sıfır Odaklayım (Tanrısal Bakış Açısı), dış (nesnel) odaklayım ve iç odaklayımdır. Tanrısal Bakış Açısı/ Sıfır Odaklayım, her şeyi bilen bir kişi görevini üstlenen anlatıcı, 3. kişi olarak anlatım yapar. Bununla beraber öyküdeki bütün karakterlerden daha çok şeyi bilmektedir. Bir nevi belgesele benzer bir anlatımı vardır. Olaylara müdahale etmez, genellikle tarafsızdır ama bazı durumlarda yorumlarında taraf tuttuğu da görülebilmektedir. Bu bakış açısında okur her zaman öyküdeki karakterlerden daha fazla bilgiye sahiptir. “Fielding’in geliştirdiği tanrısal bakış açısı, daha çok, yazar ile okuyucunun birtakım ortak değerlere, ortak inançlara sahip bulundukları toplumsal ortamlarda geçerlidir. Böyle bir anlatım yönteminin kullanılabilmesi için yazarın, anlatıcısının ağzından ileri

sürdüğü görüş ve düşüncelerin okurlarca da benimseneceğine, paylaşılacağına güvenmesi gerekir. Çünkü bu yöntemle anlatılan romanlarda yazar-anlatıcı ile okuyucusunun olaylara aynı gözle ve aynı anlayışla bakmaları beklenir.” (Aytür’den aktaran: Demiryürek, 2013, s.120).

Araştırma kapsamında oluşturulmuş sıfır odaklayım kullanılarak hazırlanan bir öyküye örnek verilecek olursa,

“Ayşe; okul çıkışı koşar adımlarla yürüyor, gözlerinden alevler saçıyordu. Kendine atılan iftirayı bir türlü hazmedemediği yüz ifadesinden belli oluyordu. Bir an önce parka gidip mutlaka onlara derslerini vermeliyim, diye kendi kendine söyleniyordu. Sakinleşmeliyim, diyor ama kendine söz geçiremiyordu…”

Dış odaklayım bakış açısının en önemli özelliği; anlatıcının tamamen bağımsız kalması, herhangi bir yorumdan kaçınması adeta bir kamera çekimi yaparmış gibi olan olayları anlatması şeklinde kurgulanmaktadır. Özellikle anlatıcının burada tanrısal bir gücü yoktur. O yüzden sadece gördüğünü anlatmakla görevlidir. Bundan dolayı da karakterlerden daha fazla bir şey bilememektedir. “Olaylar ve varlıklar, dışarıdan birinin gözlemleyebildiği kadarıyla, tarafsız bir şekilde anlatılır. Anlatıcı, kahramanından daha az bilen, olayların dışında bir gözlemcidir.” (Kale, 2017, s.42).

Araştırma kapsamında oluşturulmuş dış odaklayım kullanılarak hazırlanan bir öyküye örnek verilecek olursa,

“Ahmet Ağa, sabah erkenden kasabaya gitmek üzere yola çıkmıştı. Başında hasır şapkası üstünde soluk, yeşil ceketi vardı. Bir eline içinde samanlarla karışık yumurta dolu sepetini, bir eline bahçesinden topladığı taze sebzeleri doldurduğu kovasını almıştı. Kasabaya giden yola çıkarak yoldan geçen eski kırmızı kamyonu durdurdu.”

İç odaklayım, anlatıcının öykünün bir kahramanı olduğu odaklanma şeklini göstermektedir. Anlatıcı, sadece karakterlerin yaşadığı kadarını anlatır. Özellikle birinci kişili anlatımla yapılan bir anlatımda anlatıcı bizzat karakterin kendisidir. Alımlayıcı; bu karakter üzerinden eseri alımlar, her şeye karakterle eş zamanlı olarak tanık olur. “İç odaklayım anlatıcının olayları, kişileri ve mekânları roman kahramanının gözünden anlattığı sınırlı bakış açısıdır.” (Çağlakpınar, 2016, s.19).

Araştırma kapsamında oluşturulmuş iç odaklayım kullanılarak hazırlanan bir öyküye örnek verilecek olursa,

“Ne güzeldi çocukluğum, arkadaşlarım, mahallemiz… Otuz ya da kırk ev, en yüksek olanı da üç katlıydı. Yağ satarım, bal satarım, yakan top, yedikiremit en sevdiğim oyunlardandı. Bir yaz günü yine evimizin karşısındaki çeşitli meyve ağaçlarının bulunduğu tarlada yağ satarım oynuyorduk. Ahmet’e karşı içimde hep bir kıskançlık vardı. Çünkü okulda o, benden daha başarılıydı. İşte bugün az da olsa ondan hırsımı almak istiyordum. Ben ebeydim, mendilin içine küçük bir taş bağlamıştım. Canını acıtmak istiyordum. Arkasına koyduğum mendili görmeyince hırsla vururken taş başına çarptı. Başından kanlar sızmaya başladı. Bir yandan korkuyor, bir yandan da içimden oh, diyordum. Pişmanlık duyduğum bu olay bugün bile hiç aklımdan çıkmıyor.”

Anlatıcı, anlatılan konunun durumuna göre farklı anlatım şekillerini bir arada kullanıp farklı odaklayımlara geçebilir. Bu durumda çoklu anlatım tarzına başvurur.

Bakış açıları, anlatıcı yani yazar ve okur bağlamında oldukça önemli bir ilişkisi vardır. Çünkü okur, yazarın odaklayım ve anlatım şeklinde kullandığı bakış açılarına göre okuyucuların alımlamalarında farklılıklar meydana gelebilir ve bu durum da anlatıcının konuyu ele alışının önemini ortaya çıkarabilir. Buna ek olarak çocuk edebiyatında dönem dönem farklı bakış açıları kullanılmaktadır. “Son dönemlerde çocuk edebiyatındaki yazılan eserler genellikle 1. teklik şahıstan 3. teklik şahsa doğru kayma göstermiştir. Bunun sebebi de sübjektif bakış açısından objektif bakış açısına geçiş yapma amacını çocuklara yansıtmaktır.” (Tüfekçi Can, 2012, s.712-713).Bu bakış açılarının her biri çocuk edebiyatında farklı bir anlatım özelliği için kullanılır. 3.teklik şahsa doğru yani dış odaklayıma doğru kayan hikâyelerle birlikte iç odaklayım kullanılarak yapılan hikâyelerin de okur-metin arasındaki etkileşime farklı bir etkisi mevcuttur. “Bir karakterin özelliklerinin içsel odaklanma yoluyla sunulması, kişiselleştirme için önemli bir gereklilikten daha fazlasıdır; daha ziyade, okurun kişiselleştirme dürtüsüyle en iyi şekilde karşılaşan ve kurguyu okumasını en iyi yönettiği söylenebilecek bir teknik gibi görünmektedir.” (Bielefeld, 2013, s.123).