• Sonuç bulunamadı

Xavier Picard ve Jean-François Laguionie’nin yönettiği “Prens’in Yolculuğu” (Le Voyage du Prince, 2019) filmi insanlık, uygarlık, doğanın tahribatı ve doğa ile insan ilişkisinin farklı toplumsal sistemlerde farklı temsiliyet ve yaşama biçimlerini ürettiğini gösteren bir film olarak ekoloji temalı filmler arasında yer almayı hak ediyor. Prens’in Yolculuğu, esaret halini alan bir yolculuğun özgür-lüğe nasıl dönüşeceğini anlatır ve genç kuşaklara aktarırken doğayla barışık, doğanın bir parçası olabileceğimiz bir hayatın da mümkün olabildiğini gösterir. Doğanın tehdidi altında olan şehirler, her şeyi bildiğini sanan insanlar, daha gelişmiş olduğunu düşünen ada-medeniyetler ve diğerleri…

Jean-François Laguionie’nin yaptığı “Le Chateau des Singes” filmindeki karakterlerden biri olan Prens’le yolculuğuna uzun yıllardan sonra devam ediyor.

“Her masalda olduğu gibi, anlattığımız masal da bir mesaj taşıyor. İlki göç etmek, ikincisi de çevre üzerine. Masalımızdaki maymunlar, doğadan alıp kendi şehirlerini büyütme eğilimindeler. Biz bunun tersinin olabileceğini, doğanın da kendisinden çalınanı geri almasını göstermeyi daha ilginç bulduk.”(1)

Xavier Picard

Çocukluğumdan beri animasyon beni büyülemiştir. Geçmişte nasıl animasyon bir sinema türü olarak görülüyorsa, bugün de sinemanın bir tür animasyon olduğunu düşünüyorum. Ani-masyonun etkisi, dünya sinemasının teknik ve içerik olarak gelişiminde hissedilebilir. Yakın za-manda dikkat çeken animasyonlardan biri ise Prens’in Yolculuğu (Le Voyage du Prince, 2019) filmiydi.

Ne zaman bir film eleştirisi yazmaya otursam, aklıma Roland Barthes’ın şu sözleri gelir: “Ba-zıları öykünün eleştirisi yerine özetini yazarlar.” Bu çok doğru, uymaya çalıştığım bu önermeyi dikkate alarak ben her ikisine de yazılarımda yer vermeye çalışırım. Bu yüzden yazılarımın çok küçük bir kısmını filmin öyküsünü anlatmaya ayırırım.

Prens’in Yolculuğu Nioukos adında bir ülkede yaşayan 12 yaşında bir çocuk maymunun (Tom) öyküsünü anlatıyor. Bir gün çocuk yaralı bir yaşlı adam bulur ve ülkesinde tuhaf bir macera-ya yelken açar. Bu macerada hem kendisini hem de macera-yaşadığı şehir-medeniyetinin ötesini keşfeder, sınırların dışına özgürlüğe yol alır Prens’le beraber.

Kolektif bilinçaltımızda maymun, biyolojik geçmişimizle özel bir bağ kurar. Filmin nosyonu ve üslubu, uygar bir dünyaya doğru evrilen gen dizilemesini sanatsal bir bakış açısıyla yorumla-yan gizli bir Darwinizm’den oluşur. “Darwinizm, İngiliz doğa bilimci Charles Darwin (1809-1882) ve diğerleri tarafından geliştirilen ve bütün organizma türlerinin bireyin yarışma, hayatta kalma ve üreme yeteneklerini arttıran ufak, kalıtımsal varyasyonların doğal seçilimi yoluyla oluştuğu ve geliştiği iddiası üzerine kurulu biyolojik evrim teorisine verilen isimdir”(2) Bir şekilde Darwin’in

fikirlerinden türetilen bu filmde, evrim, direnç ve günümüz dünyasında hayatta kalma kanıtı, fil-min öyküsünün en önemli entelektüel üçgenini oluşturmakta.

Diğer taraftan filmin öyküsü ve yan öykücükleri dünyanın her yerindeki seyircilerin bilinçal-tıyla derin bir bağ kurabilecek ve onları uygarlık, iktidar, kriz ve değişime direnç gibi konularda daha da bilinçlendirebilecek etkileyici anlarla dolu.

Filmin karakterleri maymunlar olsa da kusursuz ve profesyonelce tasarlanmış beden hare-ketleriyle insan formu edinmişlerdir. Bu da seyircilerin filmin etkileyici anlarında onlarla özdeş-leşmelerini sağlar ve hikayenin alt katmanlarına yaklaştırır. Tekniğin zekice kullanımının içerikle ilişki kurduğu bu anlar, filmin hikayesine büyük bir katkı sağlar.

Bu animasyonun iki boyutlu tekniği onu seri üretim yapan bilgisayar oyunlarının standart-larını kullanan Walt Disney ve Pixar gibi dev şirketlerin yapımlarından ayırır ve filmin animas-yon sinemaya yönelik farklı yaklaşımı, onun sanatsal biçemini güçlendirir. Diğer taraftan, filmin iki-boyutlu tekniği hikayenin genel atmosferine hakim olan nostalji hissini güçlendirir ve seyirci-lerin hikayeyi tarihsel bir perspektiften takip etmesine izin verir.

Buradaki egzotizm uzak bir ülkeye ait ama aksine bizim aramızda yaşıyor gibi sunulan ka-rakterlerin imgesinin duyumsattığı algıdan kaynaklanır ve bu da filmin yapısal içeriğini oluşturur.

Post-prodüksiyondaki etkileyici müzik kullanımı ve zekice tasarlanan sesle altı çizilen bir unsur-dur bu. Tüm bunlar; kusursuz dekupaj ve sahnelerin aslına uygun boyutlandırılması seyircilerin karakterlere gitgide daha yakın hissetmesini sağlar. Yönetmenlerin tasarımıdır bu. Bu tasarım sa-dece biçimsel değildir elbette, farklı bir doğa ve gelecek tasavvurlarını da somut bir biçimde sunar ve toplumsal ilişkilerle etkileşim içinde olduğunu gösterir.

Sonuç olarak, bütün anlatı ve üslup unsurlarının filmin genel uyumuna hizmet ettiği söyle-nebilir; hiçbir unsur diğerinden daha üstün değildir. Bu sayede animasyon sinema tarihinde uzun

süreli bir etkiye sahip olacak ve tarihe adını yazdırmaya aday unutulmaz bir film olarak karşımıza çıkar Prens’in Yolculuğu.

Eğer üslubun, sanat eseri yaratıcılarını, işlerinde hep bilinen tarzları takip edenlerden ayıran kişisel bir aykırılık olduğunu kabul edersek, bu animasyonun da ruhunun sesini dinleyenlerin aklından uzun süre çıkmayarak onlarla yaşayacağını söyleyebiliriz.

Notlar:

1) Xavier Picard, (November 2019). Arras Film Festivali 2019, Prens’in Yolculuğu Üzerine, https://www.youtube.com/watch?v=8N8JUCW_eMQ

2) T.H. Huxley, (April 1860). “ART. VIII.—Darwin on the Origin of Species”. Westminster Re-view (Book reRe-view). London: Baldwin, Cradock, and Joy. 17: 541–570.

Prens’in Yolculuğu (Le Voyage du Prince)

Yön.: François Laguionie, Xavier Picard Senaryo ve Diyalog: Jean-François Laguionie, Xavier Picard, Anik Leray Seslendirenler: Enrico Di Giovanni (Le Prince), Thomas Sagols (Tom), Müzik: Christophe Héral 2019, Fransa, 77’