• Sonuç bulunamadı

Halk Hikâyesinin Konuları

4. Eskatoloji: Kâinatın ve insanlığın sonunu, kıyametten sonra olacakları konu

1.4. Halk Hikâyesi

1.4.3. Halk Hikâyesinin Konuları

Boratav, halk hikâyelerini konularına göre üç ana başlıkta toplar:

1. Kahramanlık Hikâyeleri A. Köroğlu Kolları

B. Diğer Kahramanlık Hikâyeleri

a. Köroğlu Dairesine bağlı olanlar: Celali Bey, Kirminşah… b. Diğer Hikâyeler: Eşref Bey, Şah İsmail…

2. Aşk Hikâyeleri

A. Kahramanları Muhayyel (Hayali) Olanlar: Ülfetin, Elif ile Murat… B. Âşıkların Romanlaşmış Hayatları

a. Yaşadıkları Rivayet Edilen Aşıklar: Aşık Kerem, Aşık Garip… b. Yaşadıklar Kesin Olan Aşıklar: Aşık Ali İzzet, Karacaoğlan…

3. Bu Kategorilere Tamamıyla Girmeyen Hikâyeler: A. Aşk Maceraları: Hasan ile Mihrican, Yahudi Kız…

B. Meşhur Kaçaklara ve Kabadayılara Ait Hikâyeler: Mihrali Bey, Kaçak Nebi, Deli Yusuf Bey… (Boratav, 2002: 35–36)

Fuad Köprülü ise şöyle bir tasnifte bulunmuştur:

5. Eski Türk an’anesinden geçen mevzular 2. İslam an’anesinden geçen dini mevzular.

3. İran an’anesinden geçen – ekseriyetle dini olmayan ve bazen de zahiri bir İslami renge boyanmış mevzular [İran yolu ile geçen Hind mevzuları da bu devre girebilir] (Köprülü, 1986: 366).

Halk hikâyeleri ile ilgili bir başka çalışmada, Necdet Sakaoğlu’na aittir. Sakaoğlu, “Halkın Okuduğu Cenk Kitapları – Aşk Masalları” adlı makalesinde konu ile ilgili kitapları bir arada değerlendirmiştir:

1. Aşk hikâyeleri

2. Olağanüstü Kahramanlık Masalları

3. Değişik Kurguda Cenk, Aşk, Korku, Serüven Kitapları 4. Mizah Hikâyeleri

5. Din Kitapları

6. Değişik Konulu Kitapçıklar (Sakaoğlu, 1985: 38)

Ali Öztürk de Türk Anonim Edebiyatı adlı eserinde konuyla ilgili diğer tasnifleri verdikten sonra şöyle bir tasnifte bulunmuştur:

2. Romantik Aşk Hikâyeleri

a) Nesir ve nazmın birlikte, yan yana oluşturduğu hikâyeler b) Sadece nesirle şekil alan hikâyeler

3. Didaktik – Eğitici ve Öğretici Hikâyeler

4. Realist – Gerçekçi Hikâyeler (Öztürk, 1985: 61–85)

1.4. 4. Halk Hikâyesinin Üslubu

Biçim bakımından halk hikâyeleri iki çeşit anlatımdan oluşur. Destan geleneğinin izlerini taşıyan koşuk (nazım) ile düzyazı (nesir) bölümlerinden oluşur. Halk hikâyeleri bu öğelere göre biçim alır. Bunların kullanışına göre hikâyeler iki öbekte toplanabilir:

1. Bir tek olay çevresinde gelişmiş, koşuk bölümü az veya hiç bulunmayan hikâyelerdir. Halk hikâyecileri bunlara Kara Hikâye derler. Bazı bölgelerde Serküşte denir.

2. Daha geniş olayların sıralanmasından oluşan, kahramanların, âşıkların yaşam öykülerini anlatan koşuk bölümleri çok olan hikâyelerdir. Bunlara Koca Hikâye veya Türkülü Hikâye denir(Baba, 2001: 37).

Halk hikâyelerinin üslubu diğer sözlü edebiyat ürünlerinden çok farklı değildir. Hikâye anlatıcıların sözlü geleneğe bağlı bir takım klişe ifadeleri, yazıya geçmiştir. Hikâyeci âşıklar mesela, sabah olduğunu söyledikleri sırada : “ Sabah oldu. Cümlemizin üstüne hayırlı sabahlar olsun!” şeklinde bir temenniyi hikayelerinin içine katmaktan kendilerini alamazlar. Ancak bu hikâyeleri neşredenler yıllar geçtikçe, hikâyeleri düzeltmek, pürüzlerinden temizlemek, dilini ve üslubunu güzelleştirmek iddiasıyla bu söyleyişleri yavaş yavaş kaldırmışlardır(Güleç, 2002: 64).

Hikâyelerin ifade üslubu da çoğunlukla belli kalıplar kazanmıştır. Pek çok hikâye “raviyan-ı ahbar ve nakılan-ı asar ve muhaddisan-ı ruzigar şöyle rivayet eder ki…” diye başlar. Başlangıç klişesi bazı hikâyecilerin güzel bir kızı överken söyledikleri şu “… afet-i cihan hükmü Süleyman, bir karış gerdan, zelha-yı sani Yusuf u zaman ah al

kırmızısı, kırmızı her bir kırmızısı, yüz bin kırmızı yanağına bir fıske vuesan bal palüzesi gibi, kırk gün, kırk gece tir tir titrer.” tasvir klişesi herhalde kitapların malıdır. Yani sözlü geleneğe kitaplardan geçmiştir. Bazı klişe tabirler sözlü gelenekten kitaplara, bazıları ise kitaplardan sözlü geleneklere geçmiştir; “aldı bakalım ne dedi” gibi. Burada “aldı” kelimesiyle “sazı eline aldı” demek istenmektedir. Ve sözlü gelenekten kitaba geçtiği açıktır(a.g.e., s.64).

Halk hikâyelerinde, kaynak şahıs adını verdiğimiz anlatıcılar mutlaka kendilerinden ilavelerde bulunurlar. Kısacası halk hikayelerinin içerisinde zaman zaman fıkra, efsane, atasözü, deyim, masal vs. örneklerini bulabiliriz. Halk hikâyeleri nazım-nesir karışımı anlatmalardır. Halk hikâyelerinin dili anlatıcının özelliğine bağlı olarak ağdalı veya sade olabilir(Alptekin, 1999: 16).

Sözlü gelenekteki halk hikâyelerini tetkik edince görüyoruz ki, onlarda, muhtevada olduğu gibi şekil ve üslupta da değişen ve değişmeyen unsurlar bulunmaktadır. Şekil bakımından halk hikâyeleri – gelenekteki anlatılış halinde – şu şemayı verir: Hikâyeci bir fasılla işe girişir. Bu fasıl umumiyetle bir divani ile başlar, ondan sonra bir tecnis. Arkasından tekerleme adını verdikleri ikinci bir türkü; ondan sonra, cinassız ve 6+5 vezinli bir türkü olan koşma; arkasından bir semai, en sonra bir destan okunur: Bu mizahi, uzun bir şiirdir; pire destanı, züğürtlük destanı gibi (Boratav, 2002: 32).

Üslup, hikâyelerin en belirgin özelliklerinden biridir. Hikâyenin anlatımında bir akıcılık vardır. Zaman zaman ayrıntılara inilir. Temel hikâyenin arasına yerleştirilen öğeler üslûbu biçimlendirir ve güzelleştirir. Bunlar, deyişler, tekerlemeler, kalıplaşmış hoş sözler, atasözleri, darb-ı mesellerdir. Bu tür eklentilerin başarılı olması anlatan kişinin ustalığına bağlıdır(Baba, 2001: 38).

Halk hikâyeleri sözlü ve yazılı anlatımda bazı şekil ve üslûp farklılıkları gösterir. Sözlü anlatımda anlatıcı daha rahat olduğundan anlatım genellikle daha uzun ve konuşma üslûbundadır. Hikâyeyi an latan âşık, dinleyicinin dikkatini canlı tutmak

için, zaman zaman dinleyicilerle şakalaşır. Yazıya geçirilen hikâyelerin ise anlatımı daha düzgün ve daha kısadır(Albayrak, 2004: 232).

Halk hikâyelerinin hikâye kısımlarının genelde nesir olduğunu görüyoruz. Önemli şöyleyiş ve konuşmalar ise manzum olarak ifade ediliyor. Kahramanlar duygu çalkantılarını dışa vuracakları zaman hikâyeyi anlatan âşık sazına başvurur. Özellikle koşma şeklinde söylenen şiirler duyguyu yoğunlaştırmaya yarar.