• Sonuç bulunamadı

1.2.4. Milli Edebiyat ve Batılılaşma

1.2.4.7. Halide Edip Adıvar

Halide Edip, 1884 yılında İstanbul’da doğdu. Yazar, 1922 yılına kadarki yaşamını hayattayken kaleme alır. “Halide Edip anılarını iki eserde toplamıştır. Bunların ilki çocukluk günlerinden başlayıp 1918’e, demek ki otuz altı yaşına kadarki

yaşantılarını anlattığı Mor Salkımlı Ev, diğeri de Milli Mücadele anılarını anlattığı Türk’ün Ateşle İmtihanı’dır. Bu anılardan hareketle Halide Edip Adıvar’ın yaşam öyküsünü 1922’ye kadar kendi ağzından izlemek mümkündür.” (Bekiroğlu, 1999: 13)

Küçük yaşta annesini kaybeden ve kalabalık bir aile kültürü ile şekillenen Halide Edip, akraba ve dadılar tarafından büyütülür. 1901 yılında Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ni bitirir. Okulda aldığı eğitimle birlikte özel hocalardan da ders alır. “Filozof Rıza Tevfik’ten edebiyat ve felsefe, Salih Zeki Bey’den matematik dersleri alır.” (Kabaklı, 1994: 679) İlki Salih Zeki Bey, ikincisi Abdülhak Adnan Adıvar olmak üzere iki evlilik yapar.

İngiltere’ye ve Mısır’a seyahatler yapar. Yurda dönünce kız öğretmen okullarında ve kız liselerinde öğretmenlik görevinde bulunur. Cemal Paşa’nın davetiyle Suriye’ye gider. Özellikle Beyrut ve Şam olmak üzere modern yatılı okulların açılmasında aktif rol oynar.

Halide Edip, 1909’da yurda döndükten sonra küçük yazılarla birlikte roman çalışmalarına başlar. Heyûla ve Raik’in Annesi gibi eserleri yayınlandıktan sonra, ilk romancı şöhretini kazandıran Seviyye Talip olur.

İlk Türk kadın profesörümüz olarak (1918–1919) İstanbul Darülfunun’da Batı edebiyatı dersleri verir. “Mütareke ve Kurtuluş Savaşı günleri ömrünün en dolgun, en kargaşalı, aynı zamanda öncülük ve kahramanlık yılları oldu. İzmir’in Yunanlılarca işgali üzerine yapılan Fatih ve Sultanahmet mitinglerindeki unutulmaz nutukları ile İstanbul’u coşturdu.” (Kabaklı, 1994: 679) Yurdun kurtarılması için Anadolu’ya kaçanların yanında yer alır. Cephede ve cephe gerisinde yurdun kurtuluşu için mücadele eder. Yaptığı başarılı ve özverili çalışma neticesinde askeri alanda Halide Onbaşı olarak anılır.

Kurtuluş savaşı sonrası kırgınlıklar yaşadı ve yurt dışına gitti. Paris ve İngiltere’de on dört yıl geçirdi. İngiltere’de Cambridge ve Oxford üniversitelerinde konferanslar verdi. Hindistan ve Amerikan üniversitelerinde çalıştı. 1939 yılında yurda döndü. İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörü olarak İstanbul Üniversitesi’nde çalıştı.

Harabat Mabetleri adlı eserde mensur şiirlerini toplar. Türk’ün Ateşle İmtihanı adlı eserinde Kurtuluş Savaşı’nı; Mor Salkımlı Ev’de çocukluk günlerini anlatır. İzmir’den Bursa’ya, Dağa Çıkan Kurt adlı kitaplarda hikâyelerini toplar.

Seviyye Talip, Raik’in Annesi, Handan, Yeni Turan, Son Eseri, Mev’ut Hüküm, Ateşten Gömlek, Kalp Ağrısı, Vurun Kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal,

Yolpalas Cinayeti, Tatarcık, sonsuz Panayır, Döner Ayna, Akile Hanım Sokağı, Hayat Parçaları, Sevda Sokağı Komedyası, Çaresiz, Kerem Ustanın Oğlu yazdığı romanlardır.

1950–1954 yıllarında İzmir milletvekili olarak görev yaptı. 1964 yılında vefat etti. Halide Edip, Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi.

1.3. FİKİR AKIMLARI

II. Meşrutiyet döneminin sosyal ve kültürel yapısını anlamak için bu dönemde ortaya çıkarak; düşünceleri etkileyen ve fikir hayatımıza yön veren, fikir akımları oldukça önemlidir.

Fikir hareketlerinin çıkış noktaları ve amaçları değerlendirildiğinde, birbirinden uzak ve kopuk olmadıkları görülür. Fikir hareketleri arasında “pek çok noktada önemli geçişler ve ortaklıklar mevcuttur. Meselâ Türkçülük, İslamcılık ve Batıcılık birçok noktada kesişirken; İslamcılık da Milliyetçilik ve Batıcılıkla kesişir. Aynı durum, söz konusu fikirlerden herhangi birine mensup olduğu belirtilen kişiler ve eserler için de geçerlidir.” (Çetişli, 2007: 133)

Fikir hareketlerindeki benzerliklerle beraber, düşüncelerin uygulama noktasında farklılıklar da görülür. “Her üç akım da çağdaşlaşma taraftarıdır ancak, çağdaşlaşma kavramı ve çağdaşlaşma için izlenecek yolda özellikle İslâmcılar ve Batıcılar birbirlerinden ayrılmışlardır. Batıcılar, Batı’nın ilim ve tekniğinin yanında kültür ve ahlakından da iktibaslar yapılması gerektiğini savunurken; İslamcılar yalnızca ilim ve tekniğinin alınmasını, Batı’nın kültürüne karşı kapılarımızı kapatmamız gerektiğini savunmuşlardır. Bu hususta -aralarında derece farkı olmakla birlikte- Milliyetçiler ve İslâmcılar, Batıcılara karşı birleşmişlerdir.” (Kafadar, 2000: 168) “Ancak, İslamcılar Batı’nın fen ve tekniğini; kültür olarak da asr-ı saadette yaşanan gerçek İslam’ın temel alınmasını savunurken, milliyetçi çevreler ise, Batı’nın fen ve tekniği, İslâm’ın inanç ve ibadeti ile Türk Kültürünün bir sentezini savunmuşlardır. Bu noktada, her üç akım da Batı’nın ilim ve tekniğinin alınması taraftarı iken, Batıcılar ve Milliyetçilerin de “laiklik” konusunda hemfikir oldukları dikkati çekmektedir.” (Keskin, 2003: 102)

Bu dönemde görülen fikir akımlarının tamamı devletin kötü gidişatına son vermek amacındadır. Savundukları düşüncelerle yıkılmaya doğru giden devleti kurtararak; milleti ve devleti şanlı şerefli günlere kavuşturmak, amacını taşımaktadır. Hareketlerin en önemli ortak özelliklerinden biri Batı’nın üstünlüğünü kabul etmeleridir. Fikir hareketlerinin temelinde ilim ve teknoloji noktasında bu üstünlüğü

yakalamak ve Batı’yla yarışacak düzeye gelmektir. Fikir hareketlerinin paralellik gösterdiği bir diğer husus, Tanzimat’la birlikte gelen ve taklitten öteye geçmeyen yanlış batılılaşmaya; bu yanlış batılılaşmayla oluşan Doğu-Batı çatışmasındaki çıkmaza bir yön vererek; batılılaşma sürecine milli bir kimlik kazandırmaktır.

1860’tan sonra görülen ve II. Meşrutiyet döneminde de eskisi kadar olmasa da desteklenen “Osmanlıcılık” ideolojisi, dönemin Balkan Savaş’ı, Arnavutluk isyanı, Araplar ile Kürtler arasındaki mücadeleler bu ideolojinin temelindeki problemleri belirginleştirir. Bu problemler “Osmanlıcılık” ideolojisinin sonunu hazırlarken; “1908’den sonra, ilk belirtileri daha önce görülen “İslamcılık” ve “Türkçülük” ideolojileri çevresinde toplanmalar başladı, Müslüman milletleri kalkındırmak ve birleştirmek suretiyle Hıristiyan âleminin karşısında bir denge gücü kurmak esasına dayanan, Tanzimat devrinin bazı aydınları arasında rağbet görüp; II. Abdülhamit tarafından da desteklenen İslamcılık ideolojisi,” (Akyüz, 1999: 164) 1908 sonrası özgürlük ortamında daha da genişleyerek yayılır.

Bu dönemde Türkçülük, İslamcılık, Batıcılık, gibi fikir akımları öne çıkar. “Üç akım çevresinde toplanan dönemin aydını, Batı’nın hızlı yükselişini takip edip anlamaya çalışan, kendi toplumunu içine düştüğü durumdan kurtarmak için gayret gösteren ve bunun için her türlü çareye başvuran eklektik aydın tipidir.” (Keskin, 2003: 103) Aydınlar “niçin geri kaldık?” sorusuna cevap aramaktadır. Bu doğrultuda Avrupa’ya öğrenci gönderilir. Avrupa’ya gönderilen öğrenciler sanat, edebiyat, felsefe gibi birçok alanda Batı’yı örnek alır. Bu örnek alış taklit boyutunda kalır.

Bu dönemde görülen fikir hareketlerini İslamcılık, Batıcılık ve Türkçülük olarak üç başlıkta ele alabiliriz.

Benzer Belgeler