• Sonuç bulunamadı

Batılılaşma fikri II. Meşrutiyet’ten çok önce görülür. Özellikle III. Selim döneminde askeri, sosyal ve kültürel anlamda batılılaşma süreci başlar. “Türk batılılaşması, Tanzimat döneminde devlet düzeneğince temelleri atılmış siyasi, ekonomik ve kültürel yansımaları oldukça geniş boyutlara ulaşmış günümüzde de hala tartışılan ‘Batı Dışı Modernleşme’ ‘Gecikmiş Modernleşme’, Türk Modernleşmesinin ‘Başkalığı’ olarak adlandırılan ve halen devam eden bir süreçtir. Avrupa Medeniyeti'nde temellenen Aydınlanma Düşüncesi ve Modernleşme Projesinin Yansıması olan Batıcılık Düşüncesi kendi dışındaki diğer medeniyetleri de bir ‘ötekileşme sürecine’ itmiştir.” (Kunt, Sapaz, 2005: 55)

“Tanzimat’la birlikte Batı’dan idari kültürel ve sosyal karakterli bazı kurumlar alındı, batılı yaşama biçimi girmeye başladı. Zamanla özellikle Aydınlanma filozoflarının etkisiyle materyalizm, pozitivizm, ateizm gibi fikri ve felsefi akımlar girdi. Ayrıca Fransız İhtilalinden etkilenmeye hem yeni Osmanlılar hem Jön Türkler medeniyet, kanun, adalet, terakki hürriyet gibi bazı kavramları batılı anlamlarıyla aldılar.” (Çetin, 2007: 451)

Batıcılık, ilk dönemlerde özellikle padişahlar ve sadrazamlar tarafından desteklenir. Hak ve eşitliğin sağlanması noktasında devam eder. Batıcılık fikrinin ilk başarısı I.Meşrutiyet’in ilanıdır. Batıcılık fikri iki önemli noktada önem arz eder. Batıcıların birinci düşüncesi, içerisinde yaşadıkları toplum düzenini yetersiz görüp, beğenmeyerek; yeni bir toplum düzeni istemeleridir. İkinci düşünce ise, batılılaşma sürecini isteyen, özellikle Batı’nın ilim ve tekniğini takip edilmesi gerektiğini vurgulayan, ancak oluşacak yeni düzenin temelini eski gelenek ve göreneklerin oluşturması gerektiğini belirtirler.

“Osmanlı’da Batıcılık fikri, İslamcılığın karsısındaki keskin bir ideolojidir. Batıcılık hareketi İslâmcılıktan çok önce ortaya çıkmıştır. Osmanlı’nın Batı karsısında sürekli geriye gidişine dur demek üzere ortaya çıkan Batıcılık fikri, her düşüncede olduğu gibi sağlam bir sisteme oturtulamadığı ve ifrat noktalarında gezindiği için zaman zaman tepkilerle karşılaşmıştır.” (Ceyhan, 2007: 138)

Batı’yı bir bütün olarak gören Batıcılık fikrinin temsilcileri medeni olabilmek için Batı’nın bütün değerlerinin benimsenmesi gerektiğini savunurlar. “Toplumun ilerlemesinin, Batılı ülkelerin refahına aracı olan her türlü müessesenin aynen alınmasıyla sağlanabileceği görüşünde olan, Batı taraftarı bir zihniyete sahip bulunan aydınlardır.” (Balcı, 2002, 51)

Batıcılık fikri savunucuları özellikle İleri ve İçtihad gazete ve dergisi etrafında toplanmış, buralarda çıkan yazılarla düşüncelerini yansıtmıştırlar. Batıcılık fikrinin tanınmış temsilcileri Kılıçzade Hakkı, Abdullah Cevdet, Celal Nuri’dir.

Batıcılık fikrinin temsilcileri düşüncelerini İçtihat dergisinde yayınlarlar. Kılıçzade Hakkı Bey, batıcılık fikrinin programını ilk bu dergide yazar. Bu planda tek kadınla evlilik, şehzadelerin eğitim ve öğretimine gerekli önemin verilmesi, yerli malı kullanımı ve fabrikaların kurulup; geliştirilmesi, kadınların giyimine karışılmaması ve saygı gösterilmesi, kızlara okuma ve evlilik hususunda gereken önemin verilmesi, mahalli yönetimlerin aktif hale getirilmesi, hangi yaşta olursa olsun insanımıza okuma yazma öğretilmesi, Arap harfleri yerine Latin harflerinin kullanılması, kanunların yeniden düzenlenmesi gibi başlıkları içermektedir.

II. Meşrutiyet döneminde “Abdülhamid’in istibdat politikalarını eleştiren ve Avrupa irfanına yaklaşmak isteyen Celâl Nuri, bir anlamda Yeni Osmanlı hareketinin ilerleme için hazırladığı zeminin ilk ürünlerinden biri olmuştur. Bu perspektifle hareket eden Celâl Nuri, öncelikle batı medeniyetinin temelini teşkil den Helen medeniyetini sorgulayarak Avrupa’nın konumuna dikkat çekmiştir.” (Uyanık, 2003: 251) Batı’nın sürekli ilerleyişi üzerine araştırmalar yapan Celal Nuri, Avrupa’nın ilerlemesindeki en büyük etken olarak askeri güç ile siyasal gücün ayrı olmasına bağlar. Batı’da gelişimin bir diğer dayanağı bütün bilimlerin deneye dayalı olmasıdır. Batı’yı öven ancak Batı’nın yanlış noktalarını da dile getiren Celal Nuri, bilimsel ilerlemenin bütün insanlığın ortak malı olduğunu belirtir. Batı’da gördüğü gelişmeyi anlatırken; gördüğü olumsuzlukları da ön plana alarak, Doğu’yu öven bir yaklaşım sergilemiştir. Celal Nuri, Batı’nın gelişme kaydederken ahlaki buhran geçirdiğine dikkat çeker. Hiçbir şekilde Batı insanının bizim iyiliğimizi düşünmeyeceğini ve sevmeyeceğini vurgular.

Batıcılık fikrinin gelişimi, amaçları ve fikri politikalarına bakıldığında batı medeniyeti “fert veya toplum halinde yaşamak için en refahlı, en sağlam ve heyecanlı vasıtaları bulmak, bugün ve yarın için hayattan maddi ve manevi en büyük faydayı çıkarabilmektir. Her türlü fikri ilerlemeler, sanat harikaları, yaratılışlar ve icatlar

Avrupa(Batı) medeniyetinin eseridir. Bu sebeple o dünyaya hâkimdir. Şu halde batı demek üstünlük demek, kuvvet demektir. Osmanlı Devleti ile Avrupa arasındaki münasebetlere gelince, bu kuvvetli ile zayıf, bilgi ile bilgisizlik arasındaki ilgidir.” (Can, 1998: 23) Batıcıların bu değerlendirmeleri her ne suretle olursa olsun Osmanlı tüm varlığı ile Batı’yı örnek almalı, Batı’ya yürümelidir. Çünkü Batı haricinde bir medeniyet yoktur.

Batıcılık fikri ve bu fikrin temsilcileri kendi içerisinde çeşitli dallara ayrılır. Bu dallardan biride medeniyetçiliktir. Medeniyetçilik, “Batı’yı medeniyetin beşiği olarak gören, siyasi anlamda rejim değişikliğinden önce medeniyet değişimini gerekli ve önemli gören eğilimdir. Buna göre bu eğilimde olanlar, Osmanlı toplumunun Batı medeniyetini alarak kuracağı ve kalkınacağı düşüncesindedir. Bunlar için batıcılık, son dönemde Batı’da üretilen teknik medeniyet değerlerinin alınmasıdır. Üzerinde yoğunlaştıkları temel değerler, materyalizm, pozitivizm, sekülerizm, laiklik ve hümanizmdir. Bu anlamda batıcılığın öncüsü Tevfik Fikret’tir. Tevfik Fikret ve Abdullah Cevdet gibi medeniyet misyoneri batıcılar, genellikle İngiltere’nin temsil ettiği medeniyet değerlerini Türkiye’ye aktarma çalışmaları yapmışlardır. Onlar, medeniyet deyince genellikle İngiliz medeniyetini anlıyorlardı.” (Çetin, 2007: 453)

Osmanlı İmparatorluğunun yenileşme çabaları içerisinde başlayan batıcılık fikrinin, temel noktası devletin nasıl kurtulacağı sorusuna çözüm aramaktır. Bu noktadan hareket eden “Garpçılar arasında da tam bir istikamet görülmemektedir. Garpçıların önde gelen temsilcileri arasında yer alan Kılıçzade Hakkı, Abdullah Cevdet, Celal Nuri gibi isimler yapılması gereken inkılâplara dair ortak bir düşünce içerisinde değillerdir. Gerek İçtihat, gerekse Hürriyet-i Fikriye’de neşrettikleri makalelerde farklı düşünce içerisinde olduklarını görmekteyiz. Aralarındaki farklılık umumiyetle dinî, içtimaî ve fikrî meselelerde yoğunluk kazanmaktadır.” (Aslan, 2006: 635)

Batıcılık fikri, genelde toplumun her yönüyle batılı bir yaşam şekline getirilmesi gerektiğini savunurlar. Bu düşünce “Kılık kıyafetten imaja, düşünme biçiminden ahlak felsefesine, yeme içme alışkanlığından kişilerarası ilişkilere, aile yapısından hukuk sistemine kadar her alanda Garplılara benzemedikten sonra muasır medeniyete kavuşulamayacağını savunan bu düşünürlerin teorileri Cumhuriyet Dönemi bürokratlarını ve bu dönemde uygulanan Garplılaşma politikalarını etkilemiştir.” (Aslan, 2006: 631) Batıcılık, Cumhuriyet’in ilanından sonra yeni bir boyut kazanarak varlığını sürdürür.

Benzer Belgeler