• Sonuç bulunamadı

HALİFE-İ RUYU ZEMİN OLARAK MAZLUMLARA YARDIM ETME MECBURİYETİ

BÖLÜM 2:MUHACİRLERİN İSKANI VE UYUM PROBLEMLERİ 2.1.OSMANLI DEVLETİNİN MUHACİRLERİ İSKANI 2.1.OSMANLI DEVLETİNİN MUHACİRLERİ İSKANI

2.1.2. HALİFE-İ RUYU ZEMİN OLARAK MAZLUMLARA YARDIM ETME MECBURİYETİ

Kafkas muhacirlerinin göç hareketi, yüzyıl öncesinin şartlarında milyonlarca insan göç ettikten sonra iskan edilmeleri, muhacirlerin yeni çevrelerine uyum sağlamaları, birbirleriyle ilişkileri tamamen inanç bazına dayalı kolektif bir şuurun yönlendirdiği muazzam bir sosyal hareket dizisidir. Bu göç hareketinde başta bulunan Halife-i Ruy-i Zemin unvanını taşıyan padişahın da büyük bir yeri vardı. Göç yıllarında Abdülaziz Han ve Abdülhamit Han Kafkas muhacirlerinin “Dar’ül İslam’a” göçüne devamlı sempati ile bakmışlardır. Özellikle Abdülhamit Han göç hareketi etrafında gelişen panislamist ve pantürkist bir politikayı fiilen desteklemiştir. (Bice,1997: 61) Panislamizm siyaseti Osmanlı Devleti’nin en kudretli İslam Devleti oluşu ve İslam’ın mukaddes şehirlerine (Mekke, Medine) sahip bulunuşu gibi esaslara dayanıyordu.(Pomiankowski, 1997:28)

İnsanları anayurtlarından göç ettiren etkenlerin başında din gelir. İslami bir olgu olan hicret konusunun dini önderler tarafından işlenmesi ile Çerkesler, bu zamanın şartlarında dahi ne kadar riskli olacağı bugün bile aşikar olan bir göçü kabul etmiştir. Din faktörünün ne denli önemli olduğunu “muhacir-ül fi sebilillah” olmayı başaran insanların, “mücahid-ül fi sebilillah” olmaları gerektiğinde hiç tereddütsüz cephelere koşmalar göstermiştir.(Bice,1997:62)

Kafkasyalı Müslümanlar özellikle müridizm hareketiyle İslami anlamda daha fazla bilinç kazanmıştı. İslam akaidi gereğince bir Müslüman baskı ve zulüm altında ise hicret etmelidir inancı ile Müslüman muhacirleri halifenin bayrağı altında yaşayarak dini vecibelerini dış müdahale olmadan yerine getirmek için Osmanlı Devleti’ne başvuruyorlardı. Bu düşünce ile birlikte önceden göç eden Kırım Tatar ve Nogayları, Kuzey Kafkas boyları arasında göç için ateşli propaganda da bulunmaları ile Kafkas muhacirlerinin çoğu İslâm halifesinin ülkesinde mutlu bir yaşam arzusu ile hareket geçmişlerdir. Meselâ, 1864 göçü sırasında pek çok mahrumiyete katlanan Çerkeslerin çoğu, kendilerini, “İslâm halifesinin ülkesinde hepimizi bir tas pirinç bekliyor” (Avagyan,2004:25) düşüncesiyle teselli ediyorlardı.

Devleti’ni iltica edilebilecek yegane ülke olarak görmekteydiler ve Osmanlı Devleti’de bütün iyi niyetiyle tüm muhacirlere dil, din ırk mezhep ayrımı yapmadan kapılarını açmış bunda II. Abdülhamit Han’ın etkisi oldukça büyük olmuştur. Göçlerin başladığı dönemde kaybedilen topraklarla nüfustaki dağılımın Müslümanlar lehine değişimi ve II.Abdülhamit Han’ın dindar kişiliği devlette İslam’a yönelik faaliyetlerin yükselmesine sebep olmuştu. Ortada her geçen gün farklı etnik unsurları nedeni ile dağılmakta olan bir devlet vardı. Milliyetçilik akımları, dinsel ve etnik farklılıklar devletten kopuşu oluştururken, devletin eski tebaaları, Avrupalı güçlerin elinde Osmanlıya karşı bir silah haline gelebiliyordu (Eraslan,1992:28) Böyle bir ortamda II.Abdülhamit Kafkas muhacirlerini İslam birliği politikasının bir parçası görerek onlara kucak açmıştır. İslam birliği fikri aslında bir iç politika gereği idi. Çünkü Abdülhamit tüm dünya Müslümanlarının halifesi olmakla birlikte bunların hepsini kendi tarafında birleştiremeyeceğini kendi de biliyordu. Yapmaya çalıştığı devletin sınırları içindeki Müslümanları halife temasıyla seferber edebilmekti. Yani kullandığı halifelik bir tür milliyetçilik virüsüne karşı panzehirdi. (Eraslan, 1992:180) II. Abdülhamit “Halife-i Müminun vel Mü’minat” sıfatıyla inisiyatifi elden bırakmayarak hem muhacirlerin hem de Osmanlı Müslümanlarının gözünde mümtaz bir mevkiye yükselmiştir. Sultan II.Abdülhamit Kafkasya muhacirleri için nasıl çaba sarf ettiğini kendi ifadesiyle şöyle belirtmiştir:

‘…Rusya’ca din ve diyanetimize olan taarruz ve halelden dolayı Hazret-i Peygamber (S.A.V)’in sünnet-i seniyyesi’sine baş eğerek Kafkasya’dan hicret eden Kafkasyalılara yakın ilgi ve güzel muamelede II.Abdülhamit annesinin Kafkasyalı oluşu etkili olduğu söylenebilir. 1899’da muhacir komisyonunun bizzat başına geçen II.Abdulhamid Han bu meseleyle bizzat ilgilenmiş ve hamiliği üstlenmiştir.(Bice,1997:52)

Göç akını, Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu zor şartlara ilave olarak yeni sıkıntıları beraberinde getirse de devlet göçleri kontrol altına alarak uygunsuzlukları önlemeye çalışmıştır. Devlet’i Aliye hiçbir zaman Çerkes muhaceretini kesin bir şekilde yasaklanma yoluna gitmemiştir. Çünkü böyle davranmak insanlığa, devletin şanına ve halifenin bütün Müslümanların koruyucusu olduğu prensibine ters düşerdi. (Habiçoğlu,,1993:106).

II. Abdülhamit, Avrupa Devletleri'nin Osmanlı Hıristiyanları lehinde müdâhalelerde bulunmaları ve Rusya'nın izlediği "Panslavist" politika nedeniyle, Halifelik unvanından yararlanarak, "Panislâmist" ya da "İttihad-ı İslâm" fikrini hayata geçirmek için

çalışmakla tanınır. Bu nedenle, onun Müslüman muhacirleri kabul etmemesi diye bir şey düşünülemezdi. Aynı zamanda onları kabul etmemek İslâm'ın Halifesi'ne yakışmazdı.(Erkan,1996:48) Halifenin bunu ret etmesi mümkün değildi. Çünkü İslamın lideri konumunda ki halifenin kendine yapılan müracaatları ret emesi halifeye olan ümitlerin kesilmesine, ona olan bağlılığın ve itimadın sarsılmasına sebep olabilirdi (Saydam,1997: 96)

II. Abdülhamit Han’ın panislamist politikayı benimsemesinde, Rus ve Hrıstiyan devletlerinin Kırım, Kafkasya ve Balkanlardan göçe mecbur ettiği ve böylece İstanbul’da hilafet merkezinde yığılan Müslümanların çektiği sefalet ve eziyetler etkili olmuştur. Aynı etkinin Osmanlı aydınları arasında İslami duyarlılığı arttırdığı da ileri sürülebilir. II. Abdülhamit panislamist politikaları uygularken bazı tarikatlarla da devamlı istişareler yaparak ırki farklılığı ortadan kaldırarak kardeşlik duygusundan yararlanmak istemiştir. (Bice,1994:63) Bu bağlamda İttihad-ı İslamın savunucusu olarak II. Abdülhamit’in İslam akaidi mucibince kendi isteği ile gelenleri kabul edip de ecnebi ülkeler tarafından baskı altında bulunanları kabul etmemesi zımnen bunların telefine rıza göstermek olacağından ve İslam’ında buna cevaz vermemesinden gelen her kesin kabulünü sağlamaya çalışmıştır.(Saydam,1997:98)

II. Abdülhamid, aynı zamanda muhacirler konusundaki düşünceleriyle ilgili olarak bizzat kendisi, "O savaşın sürüklediği felaketler altında ezilenlerin yardımına yetiştim. O muhacir dindaşları kondurmak ve yaşatmak için mümkün olan her şeyi yaptım. İstanbul'dan Sivas'a, Halep'e kadar bir uçtan bir uca muhacir köyleri kurdum. Bunların bir çoğundaki camilerin masraflarını, Ulu Tanrımın bana emanet buyurduğu kullarına âcizâne bir yadigâr olmak üzere kendi kesemden verdim." (Erkan,1996:48) demektedir Osmanlı Devleti Sultanlarının Halife-i Ruyu Zemin olarak Kafkasya Müslümanlarına kucak açması, onlarla sürekli ilgilenmesi ve muhacirlere özel bir ilgi göstermesi Rusya'nın dikkatini çekmiş ve endişelenmesine sebep olmuştur. Nitekim, Rus Hükümetinin resmi açıklamasında

“Şu son zamanlarda Memâlik-i Şâhâne'de İslâmiyet’i tevhid ve ahali-i Müslimeyi Hıristiyanlık aleyhine sevk ve imale için bazı mertebede temayülât mevcut olduğu

kalmış olan Vilâyât-ı Şâhâneyi iskân etmek maksadıyla ahali-i İslâmiyeyi hicrete sevk ve imale için Hükûmet-i Seniye canibinden icra edilen teşvikat üzerine Maveray-ı Kafkasya İslâmları beyninde bir heyecan müşahede olunmaktadır...” (Erkan,1996:51) ifadeleri yer almıştır.

2.1.3 GAYR-İ MÜSLİMLER LEHİNE DEĞİŞEN NÜFUS