• Sonuç bulunamadı

HAKARET SUÇUNUN MANEVİ UNSURU

Belgede Hakaret suçu (sayfa 48-50)

Suçun manevi unsuru, fail ile fiil arasındaki sübjektif bağı ifade etmektedir. Manevi unsuru olmayan yani fail ile fiil arasındaki bağ bulunmayan bir davranışın suç olarak adlandırılması mümkün olmayacaktır.84 Hakaret suçu kasten işlenebilen

bir suçtur. Failin belli bir saikle hareket etmesi gerekmiyor. Yani hakaret suçu genel kast ile işlenebilmekte ve bunu da Yüksek Mahkemenin verdiği kararlarda da açıkca görmekteyiz.85 Genel kast failin suçu bilerek ve isteyerek işlemesi anlamına

gelmektedir. Yani fail hakarette bulunurken mağdurun (muhatap) küçük düşeceğini bilmekte ve istemektedir. Kanun koyucu mağdurun küçük düşmesini değil sarf edilen sözlerin küçük düşürücü nitelikte olmasını yeterli görmektedir. Failin kastının aynı zamanda suçun ihtilat unsuruna yönelik olması da gerekmektedir.86

Hakaret suçunun taksirle işlenmesi mümkün değildir (TCK.m.22/1).87 Ancak

olası kastla işlenmesi mümkündür.88 Mesela, bir kimse bahçe de komşusu hakkında konuşurken “duyarsa duysun” şeklinde bir niyetle hakaret içeren sözleri söyler, mağdurda bu sözleri duyarsa, suç olası kastla işlenmiş, sayılır.89 Bu durum da verilecek ceza, 21 inci maddenin 2 nci fıkrasına göre indirilir.

Gündelik hayatta sık rastlanılan bir diğer olay da yakın arkadaşların birbirlerine hakaretli şekilde konuşmalarıdır. Burada her ne kadar failin şaka yapma veya alay etme gibi bir maksadı bulunsa da somut olaya bakılarak olayın irdelenmesi gerekecektir. Şeref, onur ve saygınlık gibi soyut nitelik taşıyan kelimelerin muhafaza ettiği hukuki yarar, Ceza Kanunların da koruma altına alınmıştır. Bu kelimelerin soyut nitelikte olması nedeni ile üzerlerin de anlam

84 Özgenç, sh. 241,252; Koca-Üzülmez, sh. 157.

85 “Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına ne diyeceği sorulan sanık avukatın “bizim söyleyecek bir

şeyimiz yok, sizin konuyu bilmezliğiniz karşısın da ne diyeceğinizi merak ediyoruz” biçiminde ki

sözlerin yasal direnme yetkisini kullanan yargıca karşı açık duruşmada söylendiği ve savunma iddia açısından gereksizliği gözetilerek, kişiliği küçük düşürüp düşürmediğinin tartışılması gerekirken, söylenen sözlerin ne olduğunu bilme ve özgür iradeyle söylemekten ibaret olan genel kasıtla işlenen sövme/hakaret cürmünde özel kasıt aranarak, yasal dayanaktan yoksun gerekçeyle hüküm kurulması

yasaya aykırıdır” (Yarg.4.CD.18.05.1994, 2460/5299, Bkz. Çetin sh. 38.)

86 Yarg. 2. CD. 06.12.1999, 11838-15969, Bkz. Çetin, sh. 41,42.

87 Soyaslan, Doğan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınları, 5. Baskı, Ankara 2005, sh. 300-

301.

88 Artuç, sh. 1115; Parlar, Ali / Hatipoğlu, Muzaffer, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, sh. 978.

birliğine varılması bazen zor olmaktadır. Dünyada ki hukuk sistemlerinde; hayata, vücut bütünlüğüne ve mal varlığına karşı işlenen suçlarda genelde benzer düzenlemeler yapılmıştır. Ancak şerefe karşı işlenen suçlarda farkı düzenlemelere gidilmektedir. Çünkü; şeref, onur ve saygınlık gibi kelimeler örf ve adet kurallarıyla tanımlanmaktadır. Örf ve adet kuralları her toplum da farklı bir şekilde yorumlanmakta ve bunun sonucu olarak da farklı değer yapıları ortaya çıkmaktadır. Yapılan bir fiilin rencide edici ya da aşağılayıcı oluşu kime göre belirlenecektir. Başka bir ifadeyle, fiilin rencide edici-aşağılayıcı olduğu, öznel açıdan mı (mağdur açısından) yoksa nesnel açıdan mı (orta zeka seviyesine sahip kişiler tarafından) değerlendirilecektir. Bir hareket ya da söz bazen nesnel açıdan aşağılayıcı veya onur kırıcı bulunmazken, fiile maruz kalan kişi açısından aşağılayıcı bulunabilir. Bu durum tam tersi de olabilir.

Nesnel açıdan değerlendirmeler de onur kırıcı ve rencide etmenin belirlenmesinde temel ölçüt, örf ve adet kuralları olmalıdır. Öznel açıdan değerlendirme de ise kişinin kendisine içsel olarak atfettiği değer dikkate alınmalıdır. Ortaya çıkan bir durumun çözümünde gerek öznel gerekse nesnel ölçülere beraberce yer vererek çözmek gerekir. Ancak ikisi arasında bir tercih söz konusu ise nesnel ölçüye üstünlük tanınmalıdır.

Çünkü; şeref, onur ve saygınlık ancak toplumla anlam kazanabilir. Hakaret suçunun somut veya soyut tehlike suçu olup olmadığı burada da karşımıza çıkmaktadır. Benimde katıldığım ve öğretide ağırlıklı olan görüşe göre de hakaret suçunun soyut tehlike suçu olduğudur. Bu suçun oluşabilmesi için mağdurun onur ve şerefinin aşağılanmış olması gerekmez. Söylenen sözün veya yapılan hareketin rencide edebilecek nitelikte olması yeterlidir. Somut olayın özellikleri, fiilin nerede hangi zaman da hangi şekilde yapıldığı, fail- mağdur arasında ki ilişkinin boyutu, niteliği, sözlerin makul bir süre zarfında şaka niyetiyle söylendiğinin mağdura bildirilip bildirilmediği hususları önem arz eder ve hakim tarafından değerlendirilip çözüme kavuşturulması gerekir.90 Açıklamalarımız da bahsetmiş olduğumuz gibi birçok hukukçunun da kabul ettiği ve kanunumuzda da belirtildiği gibi hakaret

suçunun oluşması için genel kast yeterli görülmüştür. Yani yapılan hareket, kişiyi küçük düşürmek amacı ile yapılmamaktadır. Küçük düşürebilecek nitelikte olmasını bilmek yeterlidir. Yapılan şakanın, hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığını değerlendirirsek şöyle bir sonuca varıyoruz. Hakaret suçunun soyut bir tehlike suçu olduğu yani, tahkir niteliği taşıyan fiillerin nesnel açıdan bakıldığında kişiyi toplum içinde küçük düşürebilecek, rencide edebilecek nitelikte olmasının suçun oluşumu için yeterli olacağıdır. Ayrıca kişinin toplum içinde küçük düşmesini aramayacağı için de hakaret suçu oluşur. Alay etme saiki ile şaka yapan failin, işlediği fiil, hakaret suçunun unsurlarını taşıyorsa, ortaya çıkan neticeden sorumlu olacaktır.91

Ancak, kendisine şaka yapılan kişinin ceza muhakemesi işlemlerini başlatıp yargılamanın yapılması için şikayet etmesi gerekmektedir. Yani şikayet hakaret suçu için bir soruşturma-kovuşturma koşuludur. Şikayet olmadığı sürece yapılan şaka için, şaka yapan kişiye, hakaret suçundan dolayı ceza verilmesi söz konusu olamaz.

Belgede Hakaret suçu (sayfa 48-50)