• Sonuç bulunamadı

Haftada bir gün evime çekilip hiç kimse ile görüşmememin sebebi, başka giyecek elbisem olmadığından, yıkadığım elbiselerim kuruyuncaya kadar kimseyi kabul edemiyorum

ASHAB-I KİRÂM'IN HAYATLARI

3- Haftada bir gün evime çekilip hiç kimse ile görüşmememin sebebi, başka giyecek elbisem olmadığından, yıkadığım elbiselerim kuruyuncaya kadar kimseyi kabul edemiyorum

4- Hubeyb hazretlerinin şehâdetini hatırlayınca bayılmamın sebebi anlatılacak şey değildir. Çünkü Mekke müşrikleri Hubeyb hazretlerini asarlarken yanlarında idim. Belki mâni olabilirdim, fakat o zaman henüz îmân etmemiştim. Seyirci kaldım. Onun gösterdiği cesaret ve celâdeti hatırladıkça, ne kadar kuvvetli bir îmâna sahip olduğunu daha iyi anlıyo­rum. Niçin mâni olmadım diye üzüntümden bayılıyorum.

Bunun üzerine Hz. Ömer (R.a.):

Yâ Saîd, Allahû Teâlâ'nın korkusu seni ne kadar yüceltmiş, ümmette faydalı hâle getirmiş, dedi ve gözyaşı döküp ağladı.

Abbas'a her kim rastgelirse sakın öldürmesin. O, müşriklerin zoru ile yurdundan gönülsüz çıkmıştır."

Fakat Hz. Abbas, Bedir'de esir düştü ve Rasûlüliah'ın huzuruna çıkarıldı. Rasûlüllah ona kendisi, kardeşleri ve müttefiki olan Utbe b. Amr için fidye vermesini söyledi. RasûlüUah (sav) Amcası Abbasi çok sevi­yordu. Hatta bedir savaşının bittiği gün amcası geceyi esir geçirdi diye uyuyamadi..

Rasûlüllah (sav) bu sevgisini gizlemiyordu, uykusuzluğunun nedeni sorulduğunda. Allah'ın kendisine büyük bir zafer kazandırdığı peygamber şöyle cevap verdi:

Bağlarının içinde Abbas'm iniltisini duydum..." Müslümanlardan bazıları RasCılüllah'ın sözlerini duydu. Biri esirlerin bulunduğu yere gidip Abbas'ın bağlarını çözdü ve gelip Rasûlüllah'a haber verdi:

Ey Allah'ın elçisi..Ben Abbas'ın bağını biraz gevşettim.:.

Rasûlüllah (sav): "Fakat neden sadece Abbas? Git ve bunu bütün esir­ler için yap,." buyurdular.

Evet.. Peygamberin amcasını sevmesi onu aynı şartların birleştirdiği insanlardan ayrıcalıklı kılması anlamına gelmez. Esirlerden fidye alın­ması kararlaştırıldığına, Rasûlüllah amcasına şöyle dedi:

Ey Abbas... Senin, kardeşin oğlu Ukayl bin ebi Talib'in. Nevfel bin el Haris'in ve Beni el-Haris bin Fihr'in kardeşi dostun Utbe bin Amr'm fidyelerini ver çünkü zenginsin...

Hz. Abbas(R.a.) esaretten fıdyesiz kurtulmak istedi ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasûlü, Ben müslüman idim fakat beni zorladılar.. Rasûlüllah (sav):

Ey Abbas! O, seninle Rabbin arasındadır. Şu anda düşmanla bir­likte karşıma çıkmışsın. Fidye vererek kendini esrattem kurtarmaya çalış." diyordu.

İslam'a ve Müslümanlara karşı savaşan cahili kurum ve kuruluşlarda yeralan, müşriki orgnizasyonların içerisinde fiili olarak görev yapan kişi ve kimseler, müslüman olduklarını iddia etseler bile İslâm düşmanlarının muamelesine tabi tutulurlar. İslâm zahire göre hükmeder. Kalblerde olanı ise AUahû Teâla bilir. Rasûlüllah (sav), zahire göre hüküm vermeyi ümmetine öğretmiştir. Dolayısıyla kâfirlerle birlikte müslümanların karşısına çıkan, müslümanlarla savaşan kâfirlerin karaltısını çoğaltanlar, kâfirlerin muamelesine tabi tutulurlar. Allah'ın hükmünü ve hakimiyetini inkâr eden, ayetleriyle alay eden meclislerde, kurultaylarda, beynelakvam/kavimlerarası kurum ve kuruluşlarda görev alanlar, onların işlerini kolaylaştıranlar, aynen Allah'ın hükmünü ve hakmiyetini inkâr edenlerin muamelesine tabi tutulurlar. Çünkü zahir durum bunu gerektirmektedir. Bunların içerisinde İslâm cemaatinin başında bulunan "Harb Emiri" nin izniyle bulunanlar da zahire göre muamele görürler. Zahiri durumlarına göre böylelerine Allah'ın hüküm ve hakimiyetini inkâr edenlere yapılan muamele gibi muamele edenler mesul sayılmazlar.

Hz. Abbas (R.a.), yalnız kendisi için yüz, Akil için seksen ukiyye -takriben yedi bin dirhem-altın vermekle yetindi. Ötekiler kendi malların­dan fidye verip kurtuldular. Abbas, fidyeleri verdikten sonra Rasûlüllah'a şöyle dedi: "Beni Kureyş'in fakiri dedirtecek hâle koydun. Hayatım boyunca Ötekine berikine avuç açacak hâle getirdin." Rasûlüllah da ce­vaben: "Peki Ümmü'I-Fazl'e emanet ettiğin mallar ne oldu? Buraya gelirken, 'Şayet kazaya uğrarsam işte bunları oğullarım Fazl, Abdullah ve Kuşem için sakla, seni kendimden sonra zengin bırakıyorum' diyerek gösterip gömdüğün altınlar ne oldu?" buyurdu. Abbas şaşırdı ve "Vallahi senin Rasûlüllah olduğuna şehadet ederim. Bunu ben­den, bir de Ümmü'l- Fazl'dan başka hiçbir kimse bilmiyordu." dedi ve o anda hemen iman etti. Bu olay, vahyi metlüv olan Kur'an dışında vahiy-i gayr-i metlüvün var olduğuna bir delildir. Rasûlüllah (sav), Hz. Abbas (R.a.)'in kendi hanımına yapmış olduğu vasiyeti vahyi ile öğrenmiştir. Bu vahiy Kur'an'da yer almadığına göre, demek oluyor ki Kur'an'ın dışında da vahiy gelmiştir. Dolayısıyla sünnet, vahiy-i gayr-i metlüvdür. Sünnetin dinde delil olmadığını ve her hangi bir teşri değeri bulunmadığını iddia edenler, doğrudan doğruya vahyi inkâr edenlerdir.

Hz. Abbas (R.a.) fidye verip kurtulduktan sonra Mekke'ye döndü. Müslümanlığını gizledi ve Mekke'deki müslümanları korudu; Mekke ve müşriklerle ilgili Peygamberimize haberler yolluyordu. İbn-i Abbas (R.a.) der ki: "Hz. Abbas (R.a.) Bedir savaşından önce Mekke'de müslüman oldu. Hanımı Ummu'l Fadl'da onunla birlikte müslüman olmuştu. Mekke'de olup bitenleri yazıp Rasûlüllah (sav)'e gönderebilmek için orada ikamet ediyordu. Hicret edemeyen bazı müslümanlar onunla dertleşiyorlardı. Hz. Abbas (R.a.)'m Medine'ye hicret etme niyetini Öğre­nen Rasûlüllah (sav) ona bir mektup yazıp, gönderdi. Mektupta şunlara yer veriyordu:

"Orada ikamet etmeni tasvip edip, güzel buluyorum." Böylece Hz. Abbas (R.a.), Rasûlüllah (sav)'in emri üzere müslümanlarm lehine casus­luk

etmek üzere Mekke'de ikamet etmiş oldu. Yani Hz. Abbas (R.a.) iman etmesine rağmen görev icabı belli bir süre için Daru'ş Şirk olan Mekke'de kalmış ve görevini bitirince hicret etmişti.

Mekkî toplumlarda Tevhidi Hareket'in imamet makamı düşman safın­da gizli bir şekilde istihbarat birimlerini oluşturabilir. Bu birimde görev alanları da imamet makamının dışında hiç kimse tanımayacaktır. Çünkü bu tarzdaki bilgiler taban tarafından bilinirse, planlar ortaya çıkacak ve imamet makamının çizdiği bütün projeler heba olacaktır. Birileri şöyle sorabilir: Zaten Allah vahyi yoluyla Kureyşlerin bütün durumlarını Rasûlüllah (sav)'e bildiriyordu. Durum böyle iken, niye böyle bir girişime ihtiyaç duyuldu? Bizde deriz ki, Peygamberlik yalnız Peygamberin ha­yatta olduğu döneme mahsus değildir. Rasûlüllah (sav)'tan sonraki bütün dönemler için örnekliğini muhafaza ettiğinden, Rasûlüllah (sav)'ta bütün insanlık için gönderilmiş bir peygamber olduğundan onun bu husustaki pratiği çok Önemlidir. Eğer Rasûlüllah (sav)'e düşmanlarının durumları bildiriliyor idiyse, vahyin kesildiği bu dönemde bize düşmanlarımızın durumlarını kimler ulaştıracasktır? Şunu da unutmayalım ki; İslâm insan­ların güç ve çabalarıyla hayata hakim kılınsın diye, gönderilmiştir. Mucizeler ve olağanüstü şeylerle değil. Şu bir gerçektir ki, Bedir savaşın­da yalnız bir melek bütün kâfirlerin işini bir anda bitirebilirdi. Dünyayı başlarına yıkabilirdi. Fakat Allahû Teâla dinini mucizelerle değil, iman etmiş insanların vesilesiyle hakim kılmak, kâfirleri de olağanüstü şeyler-lerle değil, müslümanlarm eliyle yok etmek istiyordu. Her asırda müslümanlara gereken, kendi imkânlarını seferber edip düşmanlarına karşı külli bir hazırlık yapmalarıdır.

Hz. Abbas, Mekke'nin fethinden kısa bir süre önce Medine'ye hicret etti. Hatta yolda Mekke'yi fethe gelmekte olan Hz. Peygamber ile karşılaştığında Rasûlüllah ona, "Ben peygamberlerin sonuncusu, sen 'de muhacirlerin sonuncususun" demiştir. Hz.Abbas (R.a.) Mekke'nin fethinden sonra Peygamberin yanında yer aldı; Huneyn'de İslâm ordusudağılıp çok az kişi kalmışken Abbas, Peygamberimizin atının dizginlerini tutmuş ve çağrısıyla müslümanları çözülmekten kurtararak tekrar toplan­malarını sağlamış ve savaşın kazanılmasına sebep olmuştur. Böylelikle onun gür sesi sayesinde büyük bir bozgun önlenmiş oldu .

Hz. Peygamber, Veda Hutbesi'nde, "Faizin her türlüsünün ayağı altında olduğunu ve ilk kaldırdığı faizin amcası Abbas'a ait olan faiz borçları olduğunu" söylemiştir. Hz. Abbas çok zengindi ve faizle borç para veriyor, yani tefecilik yapıyordu; ancak faizin kaldırılmasından sonra bir daha faiz ahş-verişiyle uğraşmamıştır. Bizans seferlerinde müslüman orduların silah ve teçhizatının mâli kaynağını da Hz. Abbas karşılamıştır.

Hz. Abbas'ı, Rasûlüllah'm vefatı, sırasında hilâfet meselesiyle uğraşırken bulmanın anlamı, onun, halifeliğin Hâşimoğullannda kal­masını istediği şeklinde yorumlanabilir. Hz. Peygamber rahatsızlanınca Hz. Abbas, Hz. Ali'ye, "Görmüyor musun? Rasûlüllah vefat etmek üzeredir. Ben Ahdulmuttalib oğullarının ölecekleri sırada yüzlerinin ne hâle geldiğini bilirim. Haydi Allah Rasûlü'niin yanına gidelim de halife­liği kime bırakacağını soralım. Bize bırakırsa bunu bilelim. Bizden başkasına bırakıyorsa kendisiyle konuşalım, bize gerekli tavsiyelerde bulunsun" dedi. Hz.

Ali bu teklifi reddederek, "Allah'ın elçisinden bunu sorar da, o başkanlığın bize ait olmadığım söylerse millet bizi hiçbir zaman başkan yapmaz, onun için ben bunu soramam" dedi.

Hz. Aişe'den rivayete göre, Rasûlüllah hastalandığında burnuna burun otu damlatıldı. Hz. Peygamber ayıldıktan sonra şöyle dedi: "Abbas'tan başka her birinizin burnuna bu ilaç dam 1 atılacaktır." Çünkü Abbas ilaç damlatılırken hazır değildi." Başka bir rivayete göre, Hz. Abbas, Rasûlüllah'm burnuna ilaç damlatmış, Peygamberimiz ayıldığında "İlacı kim damlattı?" demiş; Abbas'ın damlattığı söylendiğinde Rasûlüllah (sav) Habeşistan'ı işaret ederek, "Bu ilacı kadınlar işte şu memleket tarafından getirdiler. Niçin bu ilacı damlattınız?" diye sormuştur. Abbas da "Biz senin zatülcenb hastalığına tutulmandan korktuk" demiş. Rasûlüllah da şu cevabı vermiş: "Allah beni bu hastalıkla cezalandırmaz. Amcam hariç olmak üzere evde bulunanların hepsinin burnuna bu ilaç damlatılacaktır."

Hz. Abbas üç halife zamanında da yaşadı. Hicretin otuziki'nci yılında Medine'de seksen sekiz yaşında vefat etti. Cenaze namazını Hz. Osman kıldırdı. 653 yılında öldüğünde arkasında on erkek çocuk ile bir çok kızkendi arazisine tecavüzde bulunduğunu şikayet etti. Mervan, memurlarını Akik vadisindeki çiftliğinde bulunan Said (R.a)'a göndererek şikayet konusu olayı soruşturdu. Said (R.a) gelenlere; "Ona haksızlık ettiğimi zannediyorsunuz değil mi? Rasûlüllah (sav)'in şöyle dediğini duydum:

"Haksız yere her kim bir karış toprağı gasbetse, kıyamet gününde yedi kat yerin dibinde dahi olsa o toprak boynuna dolanır". Sonra şöyle ekledi:

"AHahım bu kadın yalan söylüyorsa gözleri kör olmadan canını alma ve kuyusunu ona mezar yap". Rivayet edildiğine göre bu kadın, daha sonra kör oldu ve evine yürürken kuyuya düşerek öldü. Bu olaydan dolayı Medineliler birisine kızdıkları zaman ona, "Allah seni Er-va gibi kör etsin"

diyerek beddua etmekteydi. [94]

Said (R.a)'dan bazı hadisler rivayet edilmiştir. Bunlardan birisi, Cennetle müjdelenen on kişi hakkında olanıdır.

Abdul­lah b. Zalim el-Mazinî, Said b. Zeyd'den şöyle rivayet etmektedir:

"Muaviye Küfe'den ayrıldığı zaman, Mugîre b. Şu'be'yi vali tayin etmişti. Hatipler minberlere çıkarak Ali (R.a)'a hakaretlerde bulunuyordu. Ben Sâid b. Zeyd'in yanındaydım. O, kızdı ve kalktı. Benim de elimden tutmuştu. Ben de ona uydum, o bana; "Şu nefsine zulmeden adamı görüyor musun? Cennet ehlinden olan bir adama lanet edilmesini emrediyor. Ben şahitlik ederim ki dokuz kişi vardır ki onlar Cennettedirler. Onuncusuna da şahitlik etsem günah işlemiş olmam" dedi. Ve sormam üzerine şöyle devam etti; "Rasûlüllah (sav) sarsılan Hira dağına; "Hıra, yerinde dur! Senin üzerinde nebi, sıddık ve şehid-den başkası bulunmuyor" dedi ve arkasından Cennetle müjdelediği sahabileri saydı.[95]

Sa'd b. Habib, Sa'îd b. Zeyd'in de aralarında bulunduğu, Cennetle müjdelenmiş kimselerin isimlerini zikrederek şöyle demektedir: "Onlar her zaman savaşta Rasûlüllah (sav) 'm önünde, namazda ise arkasında durmuşlardır [96]

demektedir.

Mescide devam etmek ve cihad ibadetini iştahla ihya etmek, sahabe neslinin en önemli hassasiyetler indendir. Onlar için mescid- kışla ayrıl­mazlığı esastı.

Değerlendirme Çalışmaları

Hz. İkrime b. Ebî Cehil (R.a)'m hayatı ve fıkhı hakkında ne bili­yorsunuz? Açıklayınız.

Hz. İmrân b. Husayn (R.a)'m hayatı ve fıkhı hakkında bildik­leriniz nelerdir? Anlatınız.

Hz. Kâ'b bin Züheyr (R.a)'ın hayatı ve fıkhı hakkında ne biliyor­sunuz? Bilgi veriniz.

Hz. Ka'b bin Mâlik (R.a)'ın hayatı ve fıkhı hakkında ne biliyor­sunuz? Açıklayınız.

Hz. Mikdad bin Esved (R.a)'ın hayatı ve fıkhı hakkında bildik­leriniz nelerdir? Anlatınız.

Hz. Mûaz b. Cebe (R.a)'m hayatı ve fıkhı hakkında ne biliyor­sunuz? Anlatınız.

Hz. Mugire-tebni Şu'be (R.a)'ın hayatı ve fıkhı hakkında bildik­leriniz nelerdir? Anlatınız.

Hz. Muhammed bin Mesleme(R.a)'ın hayatı ve fıkhı hakkında neler biliyorsunuz? Bilgi veriniz.

Hz. Mus'ab İbni Umeyr (R.a)'ın hayatı ve fıkhı bildikleriniz nel­erdir? Anlatınız.

Hz. Nuaym İbni Mesûd (R.a)'ın hayatı ve fıkhı hakkında ne bili­yorsunuz? Bilgi veriniz.

Hz. Nu'mân bin Mukarrin (R.a)'ın hayatı ve fıkhı hakkında ne biliyorsunuz? Anlatınız.

Gönlüm böyle bir duaya "âmin" demek arzu etmiyordu. Fakat, o iste­diği ve Önceden söz verdiğim için mecburen"âmin" dedim. Daha sonraL kılıçlarımızı çektik, savaşa devam ettik. İkimiz de Önümüze geleni öldürüyorduk. O, son derece bahadırâne harbediyor, düşman saflarını tarumar ediyordu. Düşmana hamle üstüne hamle ediyor, şehîd olmak için derin bir iştiyakla hücumlarını tazeliyordu.

Allah Allah!. diye çarpışırken kılıcı kırıldı. O anda sevgili Peygamberimiz, ona bir hurma dalı uzatarak, savaşa devam etmesini buyurdu. Bu dal bir mu'cize olarak kılıç oldu ve önüne geleni kesmeye başladı. Birçok düşmanı öldürdü."

Daha sonra bu kılıç, vârisleri elinde uzun seneler kaldı. En son bir Türk kumandanı, iki yüz altına bunu satın almıştır.

Savaşın sonuna doğru Abdullah bin Cahş, Ebû'l Hakem isminde bir müşrikin attığı oklarla arzu ettiği şehâdete kavuştu. Şehîd olunca, kâfir­ler, bu mübarek şehidin cesedine hücum ederek burnunu, dudak­larını ve kulaklarını kestiler. Her tarafı kana boyandı.

Muharebe bittikten sonra, Abdullah bin Cahş'ı şehîd edilmiş bulan Hz. Sa'd, durumu ve onun yaptığı duayı Peygamber efendimize anlattı.

RasûlüUah efendimiz de, onun duasının kabul edildiğini ve bu dünyada istediğine kavuştuğunu, âhırette de istediğine kavuşacağının anlaşıldığını bildirdi. Şehid olmayı Allahû Teâla'dan taleb etmek, Peygamber (sav) ve Ashâb-ı Kirâm'ın RasûlüUah (sav)'den öğrenip yaptığı bir sünnettir.

Hz. Abdullah bin Cahş'ı ve dayısı "Seyyidüşşühedâ" ya'nî, "Şehîdlerin efendisi" Hz. Hamza'yı aynı kabre defnettiler.

Abdullah bin Cahş hazretleri, İslâmiyeti heyecanla yaşayan zâtlar­dandı. İlk Müslüman olduğu yıllarda, kâfirler kendisine her türlü ezâ ve cefayı yapmışlardı. Hepsine de îmânının verdiği güç ile mukabele etmiş, ezâ ve cefâlara katlanmıştır. Peygamber efendimiz, kendisi için buyur­muştur ki:

Açlığa ve susuzluğa en çok dayanan ve katlananınızdır.

Rasûlüllah efendimizin şehîdler için verdiği müjdeleri duyarak, hep şehîd olmaya can atar, harplerde hep en önde kahramanca çarpışırdı.

Peygamber efendimiz hicretin ikinci senesinde, Nahle'de, Ktıreyş müşriklerini gözetlemek üzere, ilk önce Ebû Ubeyde bin Cerrâh'ı gönder­mek istemişti. Hz. Ebû Ubeyde, Peygamber efendimizden ayrılmaya dayanamıyarak ağlamaya başladı. Bunun üzerine Peygamberimiz, onu göndermekten vazgeçti. Hz. Abdullah bin Cahş der ki:

O gün Rasûlüllah aleyhisselâm, yatsı namazını kılınca bana buyurdu ki:

Sabahleyin yanıma gel! Silahın da yanında bulunsun! Seni bir tarafa göndereceğim.

Sabah olunca mescide gittim. Kılıcım, yayım, ok ve çantam üzerimde, kalkanım da yanımda idi. Rasûlüllah efendimiz, sabah namazını kıldırdık­tan sonra, muhacirlerden benimle birlikte gidecek birkaç kişi buldu. Bİr mektup vererek buyurdu ki:

Seni bu kişilerin üzerine kumandan tayin ettim. Git! İki gece yol aldıktan sonra, mektubu aç! Orada yazılanlara göre hareket et!

Yâ Rasûlallah! Hangi tarafa gideyim?

Necdiye yolunu tut! Rekiye'ye, kuyuya yönel!"

Abdullah bin Cahş hazretleri, Nahle seferine görevlendirildiği zaman, ilk defa "Emîr-ül-mü'minîn" sıfatı verildi. Yani "Harb Emiri" sıfatı verildi.

Böylece, İslâmda ilk tayin olunan "Harb emîri" oldu. Mücâhidlerin, iki kişisi için bir develeri vardı.

Sekiz veya oniki kişilik bir birlik ile iki gün sonra Melel mevkiine vardıklarında, mektubu açtı. Mektupta şunlar yazılıydı:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bu mektubu gözden geçirdiğin zaman, Mekke ile Tâif arasındaki Nahle vadisine ininceye kadar, AUahû Teâlânın ismi ve bereketiyle yürüyüp gidersin.

Arkadaşlarından hiçbirini, senine birlikte gitmeye zorlamayasın! Nahle vadisindeki Kureyşlileri, Kureyşlilerin kervanını gözetleyip denetleyesin!

Onların haberlerini bize bildiresin!"

Emîr-ül-mü'minîn/mü'minlerin harb emîri Hz. Abdullah bin Cahş, Peygamberimizin mektubunu okuduktan sonra, "Bizler Allahû Teâlânm kullarıyız ve hep O'na döneceğiz. İşittim ve itaat ettim. Allahû Teâlânın ve sevgili Rasûlünün emrini yerine getireceğim" diyerek

Bu Üniteyi Bitirdiğinizde Aşağıdaki Amaçlara Ulaşmanız Beklenmektedir Hz. Salim Mevlâ Ebû Huzeyfe (R.a)'ın hayatım ve fıkhını Öğrenmek

Hz. Seddat îbniEvs (R.a)'ın hayatım ve fıkhım öğrenmek Hz.Sehl bin Hanîf (R.a)'m hayatım ve fıkhını öğrenmek Hz. Sehl bin Sa'd (R.a)'m hayatını ve, fıkhım öğrenmek Hz. Seleme bin Hişâm (R.a)'m hayatım ve fıkhım öğrenmek Hz. Seleme İbni Eyka (R.a)'ın hayatını ve fıkhım öğrenmek Hz. Sevbân (R.a)'m hayatını ve fıkhını öğrenmek

Hz. Selman el- Farisî (R.a)'m hayatını ve fıkhım öğrenmek Hz. Süheyb-i Rumi(R.a)'m hayatını ve fıkhım öğrenmek Hz. Sümâme bin Üsâl (R.a)'ın hayatını ve fıkhını öğrenmek Hz. Süraâka bin Mâlik (R.a)'m hayatını ve fıkhım Öğrenmek Hz. Talha b. Ubeydullah (R.a)'m hayatını ve fıkhını öğrenmek Hz, Tufeyl bin Amr (R.a)'m Hayatını ve fıkhım Öğrenmek Hz. Ubâde bin Sâmit (R.a)'m hayatını ve fıkhını öğrenmek

Hz. Salım Mevla Ebu Huzeyfe (R.Anh)

Hz. Ebû Bekir zamanında Müseylemet'ül Kezzab'a karşı yapılan Yemâme gazasında Muhacirlerin sancaktan Hz. Salim Mevlâ Ebû Huzey­fe idi.

Sâlim'in sancağı taşıması dolayısıyla tehlikeye hedef olacağını gören Ashâb dediler ki:

Senin başına bir zarar gelmesinden korkarız. Fakat o buyurdu ki:

Eğer ben sancağı taşımayacak olursam Kur'ân-ı Kerîm ehlinin en bedbahtı olurum.

Harp sırasında Beni Hanîfe kabilesi, sancağı düşürebilmek için san­cağın bulunduğu yere ve sancaktar Sâlim'e çok şiddetli bir hücum yap­tılar.

Sâlim'in sancak tutan kolunu azılı kâfirlerden birisi çok şiddetli bir kılıç darbesiyle kesti. Salim, "Allah..." diye öyle bir haykırdı ki, harp meydanı inledi.

Fakat sancak yere düşmeden diğer eliyle tuttu. Bir kılıç darbesiyle diğer kolu da kesildi. Fakat İslâm sancağı yine yere düşmedi. Çünkü Salim vücudu ve kesik kollan ile sancağa sarılmıştı. Kâfirlerin bütün şid­detli darbelerine rağmen sancağı asla yere bırakmadı. Sanki Salim Mevlâ Ebû Huzeyfe'ye vurulan her kılıç darbesi onun sancağa biraz daha sıkı yapışmasını ve durduğu yerde daha kuvvetle dik durmasını sağlıyordu.

Ne zaman ki İslâm askeri yetişti ve sancağı aldılar, o zaman Salim (R.a.) yere düştü. Sâİim kâfilerin en şiddetli kılıç darbeleri altında:

Muharnmed bir Rasûl'den başkası değildir. [97]

âyeti kerîmesini okuyordu. Ashâb-ı Kiram ona yetiştikleri zaman bu âyeti okuduğunu işittiler. Yere düşünce Ebû Huzeyfe'yi sordu. Şehîd olduğunu öğrenince buyurdu ki:

Hz. Abdullah Bin Ebu Bekir (R.Anh)

Hz. Abdullah b. Ebû Bekir (R.a.), cemaatten devlete giden yolda Rasûlullah (sav)'in habercisi idi. Hz. Abdullah, babası Ebû Bekr-i Siddîk'in davetiyle, küçük yaşta Müslüman oldu. Peygamber efendimiz ile babası Mekke'den Medine'ye hicretlerinde, Sevr Mağarasına geldik­lerinde, habercilik vazifesini yaptı.

Zekî ve kabiliyetli bir genç olduğundan, babasının emir ve direktifleri­ni harfiyen yerine getirirdi. Gündüzleri Mekke'de Kureyşliler arasında bulunup, onların Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir hakkında söyledik­lerini, akşam vakti Sevr Mağarasına gelerek haber verirdi. Geceyi orada geçirip, tanyeri ağarmadan Mekke'ye dönerdi. Bu hizmeti, onun adını İslâm tarihine geçirdi.

Hz. Abdullah bin Ebî Bekr-i Siddîk; hicret-i Nebevî'den sonra, Mekke'den Medine'ye geldi. Rasûlullah ile hicretin 8. senesinde Mekke'nin fethinde bulundu. Atike binti Zeyd bin Amr ile evliydi. Mekke'nin fethinden sonra Huneyn Gazvesine katıldı. Huneyn'den kaçan Sakif ve Hevâzinlilerin toplanmalarına mâni olmak için, onların sığınıp, saklandıkları Tâif Kalesini muhasara etti. Muhasarada ok isabet edip, yaralandı. Medine'ye yaralı olarak döndü.

Hz. Abdullah bin Ebî Bekr-i Siddîk, Peygamber efendimiz için hazır­lanan elbiseyi yedi altına satın almıştı. Sonra Rasülüllahın tekfinine uygun görülmeyince, teberrüken kendine kefen için saklamıştı. Ruhunu teslim edeceği sırada, "Bunda, hayır ve bereket olsa idi, Rasûlullah efendimiz tekfin olunurdu" deyip, kendisine bunu kefen yaptırmadı.

Bezden çaputtan bereket beklenmez. Nitekim ölümü esnasında Rasûlullah (sav)'in iç gömleğini oğlu Abdullah vasıtasıyla Rasûlullah (sav)'den münafıkların reisi Abdullah İbn-i Sebe istemişti. Yapılan itiraz­lara Rasûlüllah (sav), kişinin imanı olmadıktan sonra kendisinin iç göm­leğinin

Bezden çaputtan bereket beklenmez. Nitekim ölümü esnasında Rasûlullah (sav)'in iç gömleğini oğlu Abdullah vasıtasıyla Rasûlullah (sav)'den münafıkların reisi Abdullah İbn-i Sebe istemişti. Yapılan itiraz­lara Rasûlüllah (sav), kişinin imanı olmadıktan sonra kendisinin iç göm­leğinin