• Sonuç bulunamadı

ÜNİTE V Hz. Ammar îbni Yâsir (R.Anh)

FIKHU’S-SAHABE (2) Sahabenin Kim Olduğunu Tayin Etmede Ölçü

4) Ashâb İçinde Vefatlarından Sonra

Zeyd b. Harise (R.a): Efendimiz (sav)'in, azatlı kölesi, Mu'te Sava^ı'nda şehit olmuştu. Hz. Bureyde anlatıyor: Efendimiz buyurdular ki: "Cennete girdim, beni genç bir câriye karşıladı 'sen kimsin' dedim ona. Ben Zeyd b. Harise'ninim, dedi.[77]

Ebu Seleme (R.a): İlk Müslüman olanlardan, Efendimiz'in süt kardeşi ve teyze oğlu Habeşistan ve Medine'ye hicret etti. Bedir Savaşı sonrası vefat etti. Ebu Seleme'nin karısı Ümmü Seleme validemiz anlatıyor: "Ebu Seleme vefat ettiğinde, Allah Rasûlü (sav) geldi, onun gözlerini indirdi ve ruh kabız edilince göz onu takip eder buyurdu. Ehli onun vefatına ağlı­yorlardı. Dedi ki Efendimiz (sav): "Nefislerinize ancak hayır ile dua edin zira melekler sizin duanıza âmin diyorlar" ve arkasından "Allahım Ebu Seleme'yi mağfiret eyle. Derecesini hidayete erenlerin içinde yükselt. Bizi ve

[78]

onu bağışla Ya Rabbelalemin. O'nun kabrini genişlet ve onu kabir içinde tenvir et" diye dua etti.

Herhalde Efendimiz (sav)'in böyle dua ettiği bir zatın yeri cennet ola­caktır. Kaldı ki sahâbe-i kiram içinde, Resûİ~i Ekrem (sav) Ebu Musa el-Eş'ariye Bi'r-i Maune ve Reci gazvesinde şehit olanlara, Hz. Cüleybib'e, Abdullah b. Haram'a bu ve benzeri şekilde dua etmiştir. Dolayısıyla bun­lar da ehl-i cennet içinde rahatlıkla mütalâa edilebilirler.

Lfseyrim (R.a): Asıl adı Amr b. Sabit. Bir vakit dahi olsa, namaz kıl­madan cennete giden sahabe. Ebu Hureyre'nin anlattığına göre Uhudevleri ve arsaları satın alıp ona katmak suretiyle Dâr-ı Erkam'ı yeniden yaptırdı, [79]

Bu imardan sonra adı Dâr-ı Hayzûran olarak anılan ev içinde namaz kılman bir mescid haline getirildi. [80]

Bu ev daha sonra halife Ca'fer b. Musa'ya geçti. Bu evde bir müddet de Mısır ve Yemenliler oturdular. Daha sonra Gassân b. Abbâd, Musa b.

Ca'fer'in oğullarından bu evin tamamını -veya büyük bir kısmını- satın aldı. [81]

En sonunda bu evi, Mısır-Kahire defterdarı İbrahim Bey, Sultan ikinci Selim'e hediye etti. Üçüncü Murad da, hicrî 999 (1591) yılında bu evi mescid tarzında yeniledi. Bugün artık bu evi yerinde görmek mümkün değildir. Harem-i Şerif için yapılan çevre düzenlemesinde yıkılmış, arsası zaten Harem'in arsasına dahil kabul edilen bu ev aslına rucû etmiştir. [82]

Erkam b. Ebi'l-Erkam, H. 54 veya 55'te seksen yaşın üzerinde, Muâviye'nin idaresi döneminde vefat etmiştir. Bedir ehlinin en son vefat edenidir.

Vasiyyeti üzerine namazını sâdık dostu Sâ'd b. Ebi Vakkâs (R.a.) kıldırmıştır. Kabri Cennütü'l-Bakî'dedir.

Erkam b. Ebi'l Erkam (R.a.), Daru'n Nedve'nin hüküm sürdüğü Mekke toplumunda evini müslümanların çalışmalarına vakfetmekle bir misyon başlatmıştır. Bu misyonu devam ettirmek, kıyamete kadar gelecek bütün müslüman nesillerin görevidir. Bugün Daru'n Nedve'nin hüküm sürdüğü Mekkî toplumlarda Daru'l Erkam'sız yaşayan müslümanlar, bugünleriyle birlikte yarınlarını da ehl-i küfre teslim etmiş olanlardır. Bu, böyle biline.

Hz. Fadl İbn Abbas (R.Anh)

Hz. Peygamber'in amcasının oğlu olup sahabelerdendir. Adı Fadl, künyesi Ebû Muhammed'dir. Lâkabı,"Redîfu'r Rasûl" idi. Nesebi, Fadl b. Abbâs, b. Abdulmuttalib b. Hişam b. Abdülmenaf b. Kusay'dır.

Bedir'den önce müslüman olmasına rağmen [83]

müşriklerden çekindiği için müslümanlığını açığa vurmamıştır.

Mekke'nin fethinden bir müddet önce babası Hz. Abbâs ile birlikte Medine'ye hicret etti. Hicretinden bir müddet sonra Mekke'nin fethi gerçekleşti.

Fadl b. Abbas, ilk defa gazaya yani Mekke fethine katıldı, sonra Huneyn gazasında bulundu. Burada da büyük kahramanlık göster­di.

Müslümanların Huneyn'de dağınıklık göstermesi üzerine Fadl, büyük bir dirayet ve fedakârlıkla Rasûiüliah (sav)'m yanında bulundu ve Havâzin kabilelerine karşı çarpıştı.

Veda haccmda Rasûiüliah (sav) ile birlikte onun devesine binmişti. Bunun için ona "Redîfu'r Rasûl' yani "Rasûiüliah (sav)'in üzengi arkadaşı"

lâkabı verilmişti. Bu sırada Has'am kabilesinden genç ve güzel bir kadın bir mesele sormak istedi. Fadl, gözlerini kadına dikmişti. Rasûiüliah kadına bakmıyordu. Fadl'ın bu hareketini beğenmedi ve ona, dikkatli olmasını ihtar etti; kadına bakmasın diye, üzengisinden tutup, başını çevirdi. [84]

Hz. Fadl, Rasûiüliah (sav)'in hizmetinde bulunanlardandır. Rasûiüliah son hastalıklarında, son hutbelerinde Fadl'dan sözetmiştir. [85]

Hz. Fadl, Rasûiüliah (sav)'in gasl 'sırasında hazır bulunmuş; gasli suyunu dökmüş, Hz. Ali (sav) de gasletmiştir.

Hz. Fadl, çok güzel yüzlü idi. [86]

Ümmü Mektum isimli bir kızı vardı. Bu kız, Hz. Hasan ile evlenmiş, daha sonra ondan boşanarak, Ebû Musa el-Eş'ârî ile evlenmiştir. [87]

Hz. Fadl b. Abbâs'tan yirmidört hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan üç tanesi müttefekun aleyh'tir. [88]

Râvileri arasında şunları saymak mümkündür: Sahabenin büyüklerinden İbn Abbâs ve Ebû Hureyre'den başka Kerib, Kusm b. Abbâs, Abbâs b. Ubeydullah, Rebia b. Hâris.[89]

Hz. Fadl'ın vefatı hakkında değişik bilgiler verilmiştir. Bir kısım râvîler, Suriye'de meydana gelen salgında vetat ettiğini; bir kısmı ise, Ecnâdin savaşında şehid olduğunu söylüyorlar. Bu rivayetlerden ikincisi, daha yaygındır ve doğruya daha yakındır. [90]

Hz. Fadl b. Abbâs (R.a.), meydan mücahidlerindendir. Cihad mey­danında Rasûlüllah (sav)'i yalnız bırakmamıştır. O, zor zamanın sözleşmesine fiili cihadıyla sahip çıkmıştır. Sahabeler, zor zamanların sözleşmelerine sahip çıkmanın yolunu İslam ümmetine gösteren ve öğreten insanlık kılavuzlarıdîr.Onlar, ümmetin sönmeyen yıldızlarıdır.

Dâva adamı, dâva önderini savaş meydanında yalnız bırakmayandır. Dâva önderlerini yalnız bırakan dâva adamları, bir gün gelir dâvalarını da bırakırlar. Dolayısıyla Hz. Fadl b. Abbâs (R.a.)'m fıkhı, dinen dâva adamı ile dâva önderinin bağlığının nasıl olması gerektiğini bize öğreten bir fıkıhtır. Birbirleriyle kavgalı hale gelen dâva adamları ile dâva önderleri, fıkhu's sahâbe'den nasibini almayanlardır.

Hz. Feyruz Bin Deylemı (R.Anh)

Feyrûz bin Deylemî SanVda bulunuyordu. RasûlÜllah'in Peygam­berliği haberi oraya ulaşınca, Vebr bin Yuhannis'in teklifi üzerine Müslüman oldu ve hicretin onuncu yılında Medine'ye geldi. Resûlullahm huzuruna girip, bey'at etti. Peygamber efendimize dedi ki:

Yâ Rasûlallah! Biz, uzaklardan çıkıp geldik. Burada Müslüman olduk. Bize kim yardım edecek?

Rasûlüllah efendimiz buyurdu ki:

Allah ve Rasûlü.

Feyrûz da, bunun üzerine dedi ki:

Allah ve Rasûlü bize kâfidir!

Yine Feyrûz bin Deylemî, Resûlüllaha sordu:

Yâ Rasûlallah! Ben Müslüman oldum. Fakat nikâhım altında iki kızkardeş var.

Şimdi ne yapacağım?

Onlardan hangisini istersen tercih et, onu tut! Hangisini istersen boşa!

Yâ Rasûlallah! Biz, üzüm sahibi kimseleriz. Allahû Teâlâ ise içkiyi haram kılmıştır. Bu üzümleri ne yapacağız?

Kurutup, kuru üzüm yapınız!

Biz bunu nasıl kullanalım?

Kirba içinde sabah ıslatıp, hoşaf yapıp içiniz, akşamleyin ıslatıp, sabahleyin içiniz!

Feyrûz bin Deylemî bir defasında da Peygamber efendimize şöylesordu:

Yâ Rasûlallah! Biz, soğuk bir memlekette yaşıyoruz. Bu yüzden buğ­daydan yapılmış içki içiyoruz.

O sarhoş ediyor mu?

Evet, sarhoş ediyor.

Onu içmeyiniz!

Feyrûz bin Deylemî'nin Müslüman olduğu yıl, Rasûlüllah efendimiz Veda haccını yaptıktan sonra hastalanmışlardı. O sırada Araplar arasında bazı kimseler peygamberlik davasına kalkıştı.

Banların ilki, Benî Ans kabilesinden Esved-i Ansı idi. Asıl ismi Abhele ,bin Ka'b'dır. O, kâhin, hafif meşrep bir adamdı. Halka, onları hayrete düşürecek şeyler gösterir, sözleriyle, dinleyenlerin dikkatini çekerdi.

Esved-i Ansî, meleklerin kendisine vahiy getirdiğini söyleyerek, Peygamberlik iddiasında bulunmaya başladı. Birtakım hilelerle, Yemen halkından birçok kimseyi aldattı. Necrân ahâlisi de ona tâbi oldu. San'a'yı zaptedip, fitne çemberini genişletti. Yemen'de bulunan Müslüman vali ve memurlar oradan ayrılmak zorunda kaldılar.

Esved-i Ansî ile ilgili haber, Peygamber efendimize ulaştı. Yemen'deki İslâm valilerine ve oradaki Müslümanlara haber gönderdi. İster onunla çarpışma, isterse onun tuzağa düşürülmesi şeklinde olsun, mutlaka Esved-i Ansî üzerinde önemle durulması gerektiğini emir ve tavsiye buyurdular.

RasûlÜllah efendimiz, hasta olmalarına rağmen, Esved-i Ansî gibi yalancıların yaptıkları tahribat üzerinde ehemmiyetle durdular. RasûlÜllah efendimiz bu mes'ele için, Müslüman olmayanlarla da irtibat kurdu. Neticede Esved-i Ansî öldürülecekti. Esved'in öldürülmesi için, karısı Azad ile de anlaşıldı.

Feyrûz, o sırada Yemen'de bulunuyordu. İki arkadaşı ile beraber, Esved'in yattığı evin duvarını deldiler. Feyrûz, arkadaşlarından birisine, içeri girip öldürmesini söyledi. Arkadaşı, tehlikeli anlarda, kendisindetitreme meydana geldiğini, bu işi beceremeyeceğini söyledi.

Bunun üzerine Feyrûz içeri girdi. Esved'in yattığı odaya yaklaştı. Horladığını duydu. Esved derin bir uykuya dalmış ve yatağına gömülmüş bir vaziyette idi. Feyrûz bu işten haberi olan Âzad'a, işaretle, başının nerede olduğunu sordu. Âzad da, Esved'in başını gösterdi.

Feyrûz, Esved'in başucuna dikildi. Esved, sarhoş olarak uykuya dalmış ve sarhoşluğu daha geçmemişti. Feyrûz, Esved'in başını kıvırdı ve boynunu kırdı.

Sonra gitmek isterken, Âzad, "O daha ölmemiştir" dedi. Feyrûz da, "Hayır o Öldü" diyerek arkadaşlarının yanına gitti. Olanları anlattı. Ark'a-daşları dediler ki:

Geri dön, başını da kes! Beraberce tekrar oraya vardılar. Feyrûz, başını keseceği zaman, Esved titremeye başladı. Feyrûz arkadaşlarına, göğsüne oturmalarını söyledi.

Azad da, Esved'in başını tuttu. Esved'den homurdanmalar geliyordu. Boğazı kesilince, şiddetli bir böğürtü duyuldu. Feyrûz ile arkadaşları,. oradan ayrıldılar.

Ertesi gün Feyrûz ve arkadaşları, kabilelerini toplayarak Esved'in Öldürüldüğünü ve Muhammed aleyhisselâmm hak Peygamber olduğunu ilân ettiler. Bundan sonra Müslüman valiler, işlerinin başına döndüler ve zekâtı toplamaya başladılar.

O gece yalancı Esved-i Ansî'nin öldürüldüğü, Peygamber efendimize vahiyle bildirilmişti. Ertesi gün, bu hâdiseyi Ashabına müjdeledi:

Dün gece, yalancı Esved-i Ansî, kardeşlerimizden biri tarafından Öldürüldü.

Ashâb-ı kiram, "Yâ RasûlÜllah, onu öldüren kim" dediler. Rasûlullah efendimiz de buyurdular ki:

Onu sâlih, mübarek bir ev halkından, mübarek kişi olan Feyrûz bin Deylemî öldürdü.

Feyrûz bin Deylemî'nin, Esved'in başını Peygamber efendimize getirdiği rivayet edilir.

Feyrûz'un, Ebû Dahhâk ve Ebû Abdullah künyeleri vardır. Hz. Osman zamanında Yemen'de vefat etti. Aslen Fârisî'dir. Kisrâ'nın, Habeşlileri Yemen'den çıkarmaları için, Seyf bin Zî Yazen'le beraber Yemen'e gön­derdiği Farsların (İranlıların) tanıdığı farslardandır.[91]

İman, Rahmanı inkılablar yumağının kaynağıdır. Kişi imana girmekle hayatını değiştirmeye karar vermiş demektir. Ve iman beraberinde görev getirir. İmandan kaynaklanan görevler ertelenmeyi de kabul etmezler. Müzmin insana düşen görev her yerde ve her zamanın gereğini yapmak­tır.

Mü'min insanın tavırları ile imanı arasında yakın bir ilişki vardır. Çünkü mü'min insan, imanına göre tavır belirleyen insandır. Sahabeler, tavırlarım imanlarına göre alıyorlardı. Yani onları pratik hayatta yön­lendiren ve yöneten imanlarıydı. İmanını hayatına amir ve yönetici yap­mayanlar, sahabe fıkhından nasibini almamış olanlardır.

Hz. Habbab Bin Eret (R.Anh)

Meşakkat mektebinin mezunu olan bir sahabedir. İslâm ile şereflenen ve İslâm'a girdiği için müşrikler tarafından işkence edilen ilk sahabeler­den biri.

Nesebi; Habbab b. Eret b. Cendele b. Sa'd b. Huzeyme b. Ka'b b. Zeyd. Temim kabilesinden, küçükken esir edilerek Mekke'ye getirilmiş Huzâalı Ümmü Emmâr'ın kölesi, Zühre oğullarının anlaşmalısı.

İslâm ile şereflenen ve Allah için işkence edilen ilk müslümanlardan olan Hâbbab b. Eret müslüman olduğunu açıkladığında ilk işkence edilen

sahabeler arasında idi. İlk Müslümanlar; Hz. Peygamber (sav), Hz. Ebû Bekir, Habbâb, Suheyb, Bilâl, Ammar, Sümeyye (R. Anhûm)dir. Hz.

Peygamber ve Ebû Bekir, kendi aileleri tarafından nisbeten korunmuş ancak Mekkeli olmayan diğer dört kişi müşrikler tarafından şiddet ve baskı ile yıldırılmaya çalışılmıştır. Bu insanlar kızgın güneş altında demir zırhlar giydirilerek ölesiye işkence edilmişlerdir. Habbâb bu işkencelere sabrederek kâfirlerin Hz. Peygamberin risâletini inkâr etmesini istemelerini reddetmiştir. [92]

Hz. Habbâb (R.a) Medine'ye hicret edince Hz. Peygamber (sav) onu Cebr b. Atik ile kardeş yapmıştır. Hz. Ebû Bekir'in vefatından sonra, Hz.

Ömer'den izin alarak Kûfe'ye cihad için gitmiş, hicri 37 tarihinde şiddetli bir hastalığa tutulmuştur. Hastalığın şiddetinden günde yedi defa başını dağlatan Habbâb, hastalık anında acı içerisinde "Hz. Peygamber (sav) .beni ölümü temenni etmekten ahkoymasaydı temenni ederdim" demiştir.

Oğullarına kendisinin Küfe dışına gömülmesini vasiyet eder ve dışımı gömülmesi durumunda Hz. Peygamberin sahabesi oraya gömülmüş diye insanların ölülerini kendisinin etrafına gömeceklerini söylerdi. Öldüğünde altmış üç yaşında olan Habbâb (R.a) yirmibeş yaşın­da hicret etmiş, muhtemelen onbeş yaşlarında bir delikanlı iken İslâm ile sereflenmiştir. [93]

Onbeş yaşında müslüman olmuş bir insanın dünyada kendisinden başka beş kişi müslüman iken işkencelere sabredebilmesi imanının ve dine bağlılığının en önemli göstergesidir. Altmışüç yaşında bir ihtiyar iken ve acılar içerisinde kıvranırken ölümüyle bir sünneti ihya etmeyi düşünmesi, onun Hz. Peygamber (sav)'in sünnetine de ne kadar bağlı olduğunun en güzel delilidir.

Mekke döneminde, sırtına ateşte kızdırılmış taşlar yapıştırılmış, sırt yağları eriyinceye kadar sırtında tutulmuş, yine imanında sebat etmiştir.

Demircilik ile meşgul olduğundan, efendisi Ümmü Emmâr demiri ateşte kızdırır Habbâb'in başını dağlardı, Hz. Peygamber Habbâb'a uğrar onun­la sohbet ederdi. Onun halini görünce: "Attahım! Habbâb'a yardım et" diye dua etmişti. Bir müddet sonra Ümmü Enmâr şiddetli baş ağrılarına tutulur, köpek gibi bağırmaya başlar: Ona başını dağlatmasını tavsiye ederler. Habbâb demiri ateşte kızdırır ve kadının başını demirle dağlardı. [94]

İşkencenin dayanılmaz bir hal aldığı, müşriklerin şiddetli baskı yaptık­ları bir zaman Habbâb Kabe'nin gölgesinde Örtüsüne bürünmüş oturan Hz.

Peygamber'in yanma geldi; "Allah'a bizim için dua buyurmaz mısın" dedi: Hz. Peygamber yüzü kıpkırmızı halde doğruldu, şöyle buyurdu: "Sizden önceki ümmetlerde bir adam demir tarakla taranır ve sinirleri kemiğinden sıyrılırdı da bu işkence onu dininden döndürmezdi. Testere başının saç ayırımına konur ve iki parçaya bölünürdü; bu da o adamı dininden döndürmezdi. Allah muhakkak bu dini tamamlayacaktır. San'â'dan kalkan yolcu Hadramevt'e içinde Allah korkusundan başka hiç bir korku olmadan gidebilecek.[95]

Bütün bu işkencelere katlanan Habbâb bir gün halinden şikâyetçi almamış, İslâm'ın zafer yıllarında, çektiği işkenceleri reklam ederek insanların teveccühünü kazanmaya çalışmamış, mükâfatı yalnızca Allah (c.c.)'dan istemiştir. Hz. Ömer (R.a.) hilâfeti döneminde Habbâb'a "Allah yolunda çektiğin işkenceleri bize anlat ey Habbâb!" demesi üzerine sırtını açar gösterir. Hz. Ömer "Bu güne kadar bu derece harap olmuş bir sırt görmedim" der. Habbâb (R.a) "Sırtımda ateş yakar­lardı, derimden çıkan yağlar ateşi söndürüldü" der. Bazen de ateşte kızdırılmış taşlar sırtına konur derisinin yağlan soğutuncaya kadar tutu­lurdu. Bunun için sırtı yumurta büyüklüğünde oyuk oyuk idi. [96]

Bütün bu işkencelere rağmen İslâm'ı tebliğden geri kalmazdı. Tâhâ. suresinin bazı ayetlerini Hz. Ömer'in kızkardeşinin ailesine öğretirken Ömer içeri girmiş; onların hallerindeki samimiyet Ömer'in müslüman olmasına vesile olmuştur.

Zühd ve takvası ile gerçekten Örnek olan Habbâb, ihtiyarlık döneminde İslâm'ın ilk yıllarında ölmediğine hayıflanır durur, şöyle derdi: "Hz.

Peygamber ile sevabını Allah 'tan dileyerek hicret ettik; Allah indinde bir mükâfaata hak kazandık. İçimizden kimi bu mükâfaatı bu dünyada almadan göçtü gitti. Mus'ab b. Umeyr onlardandır... Birden kimileri de meyvelerinin olgunlaştığını gördü ve bunları topladı, islâm 'in zafer yıl­larını gördü ve müslüman olmasından dolayı dünya nimetlerinden isti­fade etti. [97]

Habbâb (R.a)'m ilim talebeleri; Oğlu Abdullah, Ebû Ma'mer, Kays b. Ebî Hazım, Mesruk ve diğer Tabbiîn imamlarıdır. Oğlu Abdullah da Hz.

Peygamber'i görmüş ve babası yoluyla ondan hadîs rivayet etmiştir.

Habbâb hastalığı nedeni ile Sıffın'e katılmadı. Sıffin dönüşü Hz. Ali, Küfe dışında yedi kabir görüp, bunlar nedir? diye sordu. Etrafındakiler Habbâb'ın Öldüğünü ve Küfe dışına gömüldüğünü söyleyince Hz. AH (R.a) şöyle dedi: "Allah Habbâb'a rahmet etsin. İsteyerek coşkuyla müsiünıan oldu; Allah'ın emrine İtaat ederek hicret etti; hayatı boyunca mücâhid yaşadı; bedenine çektirilen işkenceler ve hastalığı ^e imtihan edildi. Allah güze! amel işleyenin amelini zayi etmez" dedi. Kabrine yaklaşarak şöyle dua etti. "Ey mü'min ve müstümanlar diyarı! Allah'ın selâmı üzerinize olsun, siz bizden önce yerinize ulaştınız, biz °e inşâallah kısa zamanda size katılacağız. Allah'ım onları ve biri •nıağfiret et. Bizi ve onları affet.

Ahireti düşünüp onun için amel eden, az ile kanaat eden, Allah (c.c)'dan razı olan kullara müjdeler olsun.[98]

Sahabe, Mekke'de müslüman olmanın bedelini Ödemiş bir nesildir. Rasûlüllah (sav)'in sahabeleri, meşakkat mektebinden mezun olmuşlardı. Onlar, imanlarının imtihanını vekâleten başkasına havale etmiyorlardı. Çünkü imanın imtihanı vekâleten verilmez. Sahabe fıkhının bize öğret­tiği budur.

Her sahabe, kendi imanının imtihanını kendisi vermiştir.

İman etmek, imtihana girmektir. Her mü'min, her gün her saniye imanıyla imtihan olunur. Önemli olan onu idrak edip gereğini yapmaktır. İşte sahabe fıkhı, imanın beraberinde getirdiği imtihanı idrak edip ilahi emir ve nehylerin altında sızlanmadan imtihanın gereğini yapmaktır.

İmanın imtihanı çileyle devam eder. îmanı uğrunda çilelere katlan-mayanlar, imanlarının imtihanını veremezler. İmanının imtihanını vere­meyenler, ergeç imanlarını kaybederler.

Aşk-ı Rasûl yolunda sahabelerin gönlüne düşen ateş. O ateş ile her biri bir yıldıza olmuş eş. Onların izinde yürüyüp çile çekenler dinde kardeş!

Hz. Halid Bin Velid (R.Anh)

Hz. Peygamberin, hakkında "Ne güzel kul" diye buyurduğu sahabedir. Nesebi, Hâlid b. Velid b.Mugire b. Abdillah b. Amr b. Mahzum. Annesinin ismi Lübâbe olup, Hz Meymune'nin yakın akrabasıdır. Hz. Hâlid'in lakabı Seyfullah (Allah'ın Kılıcı)'dır. Hz. Peygamber (sav) Mûte savaşındaki başarısından ötürü onu Allah'ın kılıcı diye övmüştür. Künyesi Ebû Süleyman'dır. Yedinci hicrî yılında müslüman oldu. [99]

Hz. Hâlid (R.a.)'in doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Mekke'nin şerefli ve itibarlı ailelerinden biri olan mahzum oğulların dandır. Ordu komutanlığı Hz. Hâlid'in ailesinin bir imtiyazıydı. Uhud savaşında ve Hudeybiye sulhu esnasında Hâlid b. Velid, Kureyş ordusu­nun komutanlarından birisiydi.

Hudeybiye anlaşmasından sonra Hz. Peygamber umre için Mekke'ye gidince Hâlid'in daha önce müslüman olan kardeşi Velid'e Hâlid'i sordu. Hz.

Peygamber Hâlid gibi bir insanın müşriklerin içinde kalmasının şaşılacak bir durum olduğunu belirtti. Velid kardeşi Hâlid'e Peygamber (sav)'in bu iltifatını bildiren bir mektup gönderdi. Bunun üzerine Hz. Hâlid müslüman olmak için Mekke'den yola çıkınca, yolda Amr b. el-As ile karşılaştı ve beraberce Mekke'den Medine'ye gelip müslüman oldular. [100]

Hz. Hâlid hicrî sekizinci yılda yapılan Mûte savaşına bir nefer olarak katıldı. Ordu komutanlarının sırayla şehid olması üzerine Ashâb istişare ederek komutayı Hz. Hâlid'e vermiş. Hz. Peygamber Medine'de olup 'bitenleri haber verip komutanların şehid düşmesini anlattıktan sonra komutayı Allah'ın kılıçlarından birinin aldığını söylemiştir.

Bu olaydan sonra Hz. Hâlid Seyfuilah (Allah'ın Kılıcı) diye anıldı. Halid (r.a.) komutasına aldığı orduyu kalabalık düşman karşısında bozgu­na uğratmadan Medine'ye getirmeyi başardı.[101]

Hz. Hâlid, Mekke fethinde süvarilerin komutanı idi. Ordunun sağ kanadını kontrol ediyordu. [102]

Mekke fethinde müslü-manlara karşı çıkan küçük gruplarla Hz. Hâlid çarpışmıştır.

Huneyn savaşında Hâlid büyük cesaret ve yararlılık göstermiştir. Hatta bu savaşta yaralanınca Hz. Peygamber ziyaretine geldi, dua etti. Hâlid şifa buldu. [103]

Mekke fethinden sonra Hz. Peygamber Nahle'deki Uzza putunu kır­maya Halid b. Velid'i gönderdi. Hâlid Uzza putunu kırıp geri döndü.

Taif kuşatmasına katıldı. Hz. Peygamber (sav) Dumetu'l-Cendel'in hristiyan emiri Ukeydir'in üzerine Halid'i gönderdi. Hz. Halid Ukeydir'i yaban sığırı avlarken yakaladı ve esir aldı; teslim olmayan kardeşini öldürdü. Diğer kardeşi ve Ukeydir'i esir alarak ganimetlerle birlikte Hz. Peygamber'e getirdi.

Hicri onuncu yılda Necrân'a Hârisoğullanm İslâm'a davet etmek için gönderildi. Onları üç gün müddetle islâm'a davet etti. Necrânlılar müslüman oldular.

Hz. Ebû Bekir Hâlife olunca Hz. Hâlid'i komutan olarak yalancı Peygamberlerin üzerine gönderdi. Yalancı Peygamber Tulayh b. Huvaylid'i Buzaha'da mağlup etti sonra Temimoğullan üzerine yöneldi

ve Mâlik b. Nuveyra'nın komutasmdakilerle karşılaştı. Mâlik'i silah bırakmasına rağmen esir etti ve öldürdü. Hz. Ömer, Hâlid'i bu olayda hatalı davrandığı gerekçesiyle kınamıştır.

Daha sonra Museylemetu'l-Kezzâb'a karşı sefere çıktı ve onu Yemâme sınırında Akraba denilen yerde mağlub etti ve öldürdü.

Daha sonra Museylemetu'l-Kezzâb'a karşı sefere çıktı ve onu Yemâme sınırında Akraba denilen yerde mağlub etti ve öldürdü.