• Sonuç bulunamadı

H- Sosyal Sorunlar ve Sosyal Suçlar

3- Hırsızlık ve Mal Gaspı Davaları

Hırsızlık (sirkat); başkasına ait bir malın sahibinin rızası olmaksızın mülk edinme kastıyla gizlice alınmasıdır.245 İslam hukukunda hırsızlık suçu hadd ve ta’zîr cezasını

gerektiren hırsızlık şeklinde iki kısma ayrılır. Hadd cezası; bu cezayı gerektiren hırsızlık bir kimsenin muhafaza altında bulunan 10 dirhem (45 gram gümüş) tutarında veya daha pahalı bir malı gizlice almasıdır. Bu suç suçlunun ikrarı veya iki şahidin şehadeti ile sabit olur. Suç sabit olduktan sonra iki tür ceza tatbik edilir. Birincisi çalınan malın tanzim edilmesi, ikincisi el kesme cezasıdır. El kesme cezasında birinci hırsızlıkta hırsızın sağ eli bilekten, ikincisinde sol ayağı topuktan kesilir. Üçüncüsünde ise tövbe edilinceye kadar hapsedilmesidir.246

Cezasının günümüzden daha farklı uygulandığı hırsızlık olaylarında genellikle bedensel cezaların öne çıktığı bir sosyal olaydır. Hırsızlık olayı sanılanın aksine Osmanlı toplumunda çok sık rastlanan bir olaydır. Ayrıca Osmanlı da hırsızlık manasına gelen “uğrulama” ve “serika” kelimeleri de kullanılmaktaydı.247

Konuyla ilgili ilk kayıt; Aynedâr Mahallesi sakini Hacir Veledi Erzaman ile Durmuş Veled Serkez ikisi bir dükkânda kuyumculuk yapıyorlardır. Abdulgaffar Ağa Mustafa’dan hırsızlık malı olan gümüşü aldıkları gerekçesi ile hapse atmıştır. Mustafa gümüş verdim diye iftirada bulunmuştur. Haçir mezbur Mustafa’dan gümüş almayıp kenduye iftirayı mahız olunup mücerrit zulmen tefrim olunduğunu itiraf etmeğin248(Mustafa Haçir’in kendisinden

gümüş alamadığını, kendisinin ona iftira ettiğini itiraf etmesiyle Hacir’in suçsuzluğu anlaşılmıştır.) bu belgenin bize vermiş olduğu en önemli bilgi günümüzde olduğu gibi o dönemde de çalıntı malın alınıp satılması da büyük bir suçtur.

Bir diğer belgede ise kadınlar arasında geçen bir olay kaydedilmiştir. Nehr-i Kefir Mahallesi Sakinelerinden Raziye binti Himmet’in Satı binti Cuma nam Hatun’a tarihi kitaptan (deftere kayıt olduğu tarihten) 20 gün önce düğünde takması için 10 dize mülki incisi ile sırmalı kulaklıklı bir im ön kuşağını verdiğini geri vermediğini ve alı verilmesini

245 Avcı, Suçlar, s.232.

246 İzzet Sak, Şer’iye Sicillerine Göre Sosyal ve Ekonomik Hayatta Köleler (17. ve 18. yüzyıllar), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Konya 1992, s.56.

247 Ali Bardakoğlu, “Hırsızlık”, DİA, C.17, Ankara 1998, s.394. 248 KŞS. 34/ 44-1.

talep ediyor. Satı binti ise ismi geçen mülklerin kendisinde olduğunu geri vereceğini söylemesi ile dava son bulmuştur.249

Burçaklu Mahallesine ait bir belgede ise El-hac Mehmet Debbağ dükkânı komşusu Mehmet’ten, o İzmir de iken onun dükkânına delik açarak girip on vakiye tiftiğini aldığı gerekçesi ile şikâyetçi olur. Mehmet cevabında suçunu kabul ederek on vakiye tiftiği açtığım delikten aldım demiş buda k250ayıtlara bu şekilde yansımıştır. Dem ve diyeti hakkında belge

bilgi vermemiştir.

İnsanların güvenip emanet bıraktıkları mülklerin kaybolması üzerine oluşturulan belgelerden biriside İçkal’a Mahallesinde sakin Dokuzlu Veled Mihayil, Ali Halife ibn Osman Efendiden davacı olur. Sebebi Ali Halifeye vakıf malı üzerinden altın hesabı üzere otuz çekirdek Endülüs altını ve bir Altın zinciri rehin olarak bıraktığını belirtir. Ali Halife cevabında kendisinin Attarlar Mescidi mütevellisi ve imamı olduğunu Dokuzlu zımmiden 7 esedi guruş verip rehin olarsk altın zincir ve on dirhem altın aldığını, saklamak için menziline götürüp kendi eşyası ile korurken menzilinde zayi olduğunu beyan eder.251 Bu tarz

emanet edilen eşyaların kaybolması, harcanması gibi olayları görmek mümkündür.252

Hırsızlık olaylarında en çok çalınan ise hayvanlardır. Beyşehir kazasına tabi Bademli karye de El-Hac Mahmut bin Abdülkerim; Menzilci Ahmet Çelebi bin İbrahim’in bir re ‘s doru kısrağın kendi malı iken bundan 5 gün önce gece zail olduğunu ve menzilci Ahmet Çelebi’nin yanında bulduğunu beyan etmiştir. Sual olunup alı verilmesini talep etmiştir. Şahitlere sorulmuş onlarda kısrağın Mahmut’a ait olduğunu söylemesi ile kısrak Mahmut’a verilmiştir.253 Hayvanlarla ilgili benzer davalara belgede ulaşmak mümkündür.254

Başka bir belgede; Ilgın Kazasına tabi Belikler nam karyede Ali bin Ahmet, Türkmen taifesinden Hamza Hacılı cemaatinden Zülfikar bin Mahmud’un bir re ‘s doru beygiri( sağ tarafı öğrek tamgalı anlı beyazlı dört yaşını tamamlamış) emanet etmiştim sual edilip geri versin diye talepte bulunuyor. Zülfikar’da hayvanın fiziksel özelliklerini belirterek yanında olduğunu geri vere bileceğini beyan ediyor.255 İnsanlar sosyal hayatlarında birbirlerine

emanet ettikleri malların alınması konusunda bir sorun yaşadıklarında mahkemeye başvurarak mallarının alınmasını talep edebiliyor olduklarının güzel bir örneğidir.

249 KŞS. 34/ 52-1. 250 KŞS.34/83-3. 251KŞS.34/93-2. 252 KŞS.34/165-1,181-2,248-1. 253KŞS. 34/ 51-1. 254 KŞS.34/104-2,198-1, 255 KŞS. 34/ 64-3.

Ilgın kazasına tabi Belikler isimli köyde geçen başka bir gaspı belgesinde; Bayram bin Mevlüd Erat taifesine mensup Ömer bin Osman’dan şikayetçi olmuştur. Bayram kendi ineğinden doğmuş olan Sarı öküzünü, 1 re ‘s boz merkebinin gece zail olduğunu hayvanların Ömer’in yanında olduğunu beyan etmiştir. Ömer ise Çiğil dağında ismi lazım olmayan bir Türkmen’den aldığını söylüyor. Şahitlere sorulduğunda hayvanların Bayrama ait olduğu bilgisi veriliyor256.

Mal varlığına karşı işlenen bir diğer suç ise gasptır. Hem haksız fiil hem de suç olarak kabul dilen gasp; bir kimsenin izni olmaksızın malını almak ve zapt etmektir. Hırsızlık suçundaki gibi gizlilik unsuru olmadığı için cezası tazirdir.257

4-Eşkiyalık Davaları

Eşkıya, Sözlükte “bedbaht, talihsiz; günahkâr asi” gibi manalara gelen “şaki” kelimesinin çoğuludur. Ancak eşkıya kelimesi, Türkçede farklı bir anlam kazanmış olup “yol kesen” manasına gelen katıu’t-tarik(kuttâ‘u’tarîk) veya “haydut, harami” anlamına gelen muharip kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Osmanlı Devleti’nde “yol kesen” manasına gelen kuttâ‘u’tarîk kelimesi yaygın olmakla birlikte yine Osmanlı kaynaklarında ayrıca “celali, harami, haramzade, türedi, haydut” kelimeleri de eşkıyanın karşılığı olarak kullanılmıştır.258

Eşkıyalık hareketleri, XV. yüzyıldan itibaren Akdeniz dünyasında değişen sosyal ve ekonomik koşullara paralel olarak giderek artan bir tırmanma eğilimi gösterdi. Akdeniz dünyasının doğusunda büyük bir güç olan Osmanlı İmparatorluğu 16’ıncı yüzyılın son çeyreği ile 17’inci yüzyılın ortalarına kadar büyük bir sosyal problem haline gelen eşkıyalık hareketlerine, doğusun da ve batısın da devam eden oldukça külfetli ve yıpratıcı savaşlara rağmen çözüm üretmek zorunda kalmıştır.259

Devletin XVII. Yüzyılda gerek doğuda gerek batıda yapmış olduğu savaşlar ve bu savaşların uzun sürmesi, idari, mali, iktisadi, adli ve içtimai düzenin sarsılması ve neticesinde Celâlilik şeklinde ifade edilen hareketlere ve halk arasında huzursuzluk çıkmasına sebep olmuştur.260

34 Numaralı sicilde halkın şikâyetçi olduğu bir belgeye rastlanılmamıştır. Ancak merkezden gönderilen fermanlarla Konya da görevli yöneticilere emirler

256 KŞS. 34/ 66-2 257 Avcı, Suçlar, s.234.

258 Ali Bardakoğlu, “Eşkıya”, DİA, C.11, Ankara 1995, s.25.

259 Mücteba İlgürel, “Osmanlılar’da Eşkıyalık Hareketleri”, DİA, C.7, İstanbul 1993, s.466-468. 260 Ali Rıza Soyucak, “XVII. Yüzyılda Konya’da Eşkiyalık Hareketleri” (SÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü

vermişlerdir.261Şubat ayında gönderilen bir fermanda Konya etrafında bulunan eşkıyalar

hacca giden sürre alayını Konya kurbunda yollarını keserek nüfuslarını katledip mallarını gasp etmişler bunun için Beyşehir Sancağı, Akşehir Sancağı ve yol üzerinde bulunan diğer kazalarda vaki mir-i miran, mir-liva, mütesellimler iş erleri görevlendirilerek eşkıyayı her ne kanda ise her ne mahalde ehli fesat zuhur iderse haklarından gelinin diyerek emir verilmiş ferman gönderilmiştir. Ferman geldiği gün deftere kaydedildiğini düşünürsek 7 Mart 1688 Konya’ya ulaşmıştır.262

Soyucak eşkıyalık hareketlerinin nedenlerini üç başlık altında toplamıştır. Bunlar, Sosyo ekonomik nedenler, siyasi nedenler ve askeri nedenlerdir. Sosyo ekonomik nedenler; aşiretlerin iskanı, tımar sisteminin bozulması, eşya fiyatlarındaki yükselme, paranın değer kaybetmesi, vergilerin artması, ahlaki çöküntü’nün sebep olduğunu belirtir. Siyasi nedenler; otorite boşluğu, yöneticilerin keyfi tutumları. Askeri nedenler; uzun süren seferler, ateşli silahların yayınlaşması olarak açıklar.263

5-Fi‘l-i Şeni ve Kapıya Katran Sürme Davaları

Fi‘l-i şenî; ırza tasallut hakkında kullanılan bir tabir olan fi‘l-i şeni, her zaman ırza geçme olarak da kullanılmamıştır. Kötü fiil bu kavram için daha geniş bir tanım olacaktır.264

Defterde Topraklık Mahallesinde yaşayan Rahime binti Osman, Fatma binti isimli kadından şikayetçi olmuştur. Şikayet gerekçesi ise Fatma hanımın gelip Rahime hanıma; Seyyid İbrahim’e 5 guruşluk bir sandal hediye verecek seni menziline davet eyledi diye fi‘l-i şeni’ye sevk etti sual olunsun demiştir. Fatma binti cevabında beni seyyid İbrahim gönderdi diyerek itiraf etmiştir.265 Bu örnek gösteriyor ki Fi’l-i şeni sadece fiziksel bir suç olmakla

kalmıyor. Sözlü olarak teklif edilmesi bile toplum nazarında suç kategorisindedir.

Namus davalarının bir diğerinde ise Hatun saray nahiyesinde Gömse adlı karyede Osman bin İsa kardeşinin kızı olan Kamer’in (kamerin velisi Osman bin İsa’dır.) Ahmet bin Kasım tarafından baliğ olmadan sagire iken velisinin izni olmadan kendisine akd-i nikâh eyleyip tezviç eylediğini sual olunup fesh ve tefrik olunmasını istemiştir. Kamer’e sorulduğunda kendi rızası ile nikâh kıyıldığını söylemiştir. Bunun üzerine Kamer cüsse ve sinî’nin buluğa tahammüllü vardır kararı ile ceza almaktan kurtulmuştur.266 Belge gösteriyor

261 KŞS.34/261-1,285-1,292-2,296-2. 262 KŞS.34/261-1. 263 Soyucak, “eşkıyalık”, s.18-46. 264 Pakalın, Sözlük, C.1, s.629. 265 KŞS. 34/ 68-3. 266 KŞS. 34/ 53-2.

ki kızın kendi rızası ile evlenmesi veli iznini almadan da gerçekleşmiştir. Ancak bunun şartı kızın buluğ çağına erişmiş olması gerekmektedir.

Kalender Mahallesinde yaşayan Fatıma binti Mevlut adlı hatun ve oğlu Himmet, Sinânperâkendesi Mahallesinde yaşayan Mehmet’in kendilerinin Musalla mevziinde Mustafa Bağı kurbünde hançerle önlerine çıkıp Fi’l-i şeni kast etmiştir diye şikâyetçi olduklarını bugünde gelip davalarından feragat ettiklerini belirtiyor267 burada belgede davadan feragat

etme gerekçelerini belirtmemişlerdir.

Fi’l-i Şenî Da’vâlarının sadece kadınlara yönelik belgeler olmadığını gösteren belgede Esenlü Mahallesinde yaşayan İsmail Çelebi, Mustafa bin Mehmet’in, Mehmet’ten şikâyetçi olur. Gerekçesi ise Mustafa’nın İsmail’in oğlunu hîle ile kendi evine götürüp Fi’l-i Şenî kasti ile rencide ettiğidir. Mustafa’ya cevabı sorulduğunda çocuğu öpmediğini ve Fi’l-i Şenî kastinin olmadığını söyler. Mustafa’ya yemin teklif edilir.268

Sosyal huzursuzluğun bir diğer yansıması olan “kapıya katran sürme” meselesi de dikkat çeken hususlardan biridir. Osmanlı toplumunda, mahalle arasında hoş karşılanmayan davranışlar gösteren, dinî ve ahlakî konulara dikkat göstermeyen veya mahallenin huzurunu bozduğuna inanılan kimselerin kapıları zaman zaman katranlanmıştır. Zina hadiselerinin ispatlanmasının çok zor olması, bu suça kayıtsız kalmak istemeyen kişileri, “mahrem” ile “kamusal alan” arasında sınır olan sokak kapısı üzerinden, katran vasıtasıyla yetkililere duyurmaya sevk etmiştir. Toplumsal hafızada zinaya karşı tepki olarak kodlanan kapıya katran sürme geleneği, zaman içinde art niyetli kişiler tarafından “iftira atmak” ve “kara çalmak” için de kullanılır hale gelmiştir.269

34 Numaralı Şer‘iye Sicilinde bir adet kapıya katran sürme belgesi mevcuttur. Bu belgede; Konya da subaşı olan Ahmet Beg Topraklık Mahallesinde yaşayan Fati binti Ahmet nam hatunun sokak kapısına katran sürüldüğünü ihbar ediyor. Fati hatun katran değil çocukların necaset sürdüğünü iddia etmesi üzerine mahalle imamı ve diğer şahitler Fatinin kızının ehl-i ırz ve iyi bir insan olduğunu ancak dâim namahrem kişilerle sohbet ettiğini tembih ettiklerini ama kabul etmediğini beyan ediyor.270

Kapıya katran sürmek kimsenin bilmediği ya da birileri tarafından bilinse bile henüz aleniyet kazanmamış ve hakkında hukukî muamele yapılmamış bir zina vak’asını kamusal alana yani sokağa duyurmak olduğu kadar, üzerinde işlem yapılmasını gerektirecek şekilde

267 KŞS.34/118-3. 268 KŞS.34/136-3.

269 Cemal Çetin, “Anadolu’da Kapıya Katran Sürme Vak’aları (1645-1750)”, Turkish Studies, S. 9/1,2014-Ankara, s.133.

isimsiz ihbar yapmak anlamına da geliyordu. Zinayı, yani suçu önlemeye yönelik, toplumsal bir refleks olarak gündeme gelen kapıya katran sürme eylemi, uygulaması kolay bir yöntem olması ve süren kişiyi gizli tutabilmesi sebebiyle, kişisel hesaplaşmalar için de kullanılmaktaydı271 İncelenen sicilde de katranı süren kişi ile ilgili bir bilgi verilmemiştir.

SONUÇ

Konya’da Sosyal ve Ekonomik Hayat 1687-1688 tarihli bu çalışma 34 Numaralı Konya Şer‘iye Sicilinden hareketle, Konya’daki sosyal hayatın konu edinildiği bu çalışma ile amacımız; günümüzden 330 yıl kadar önceki Konya şehrinin sosyal, ekonomik ve idari yapısının hukuki düzenini farklı bir bakış açısı ile ele alınmaya çalışılmasıdır. Dönemin Konya Mahkemesi ekseninde çeşitli hukuki tahliller yaparak şehir tarihçiliğine fayda sağlaması da hedefler arasındadır. Yalnız Konya’daki sosyal ve ekonomik hayata dair meselelerin ne kadarı mahkeme defterine intikal etmektedir bunu bilemiyoruz. Bir de çalışmada bir defter ele alındığından mukayese yapma imkânı sağlamadığı için Konya’ya dair verilen bilgilerin çok yetersiz olduğu ortadadır.

Defterin ilk sayfalarında 8 Kasım 1687 tarihinde II. Süleyman’ın tahta çıktığını haber veren ferman, merkezde meydana gelen bir taht değişikliğinde merkez dışındaki taşra ismi verilen yerlerde yaptığı yansımaların görülmesi açısından önemli bir belgedir.

Konya merkezde 210 ve nahiyelerinde 114 hane ile toplamda 334 hane tespit edilebilmiştir. İncelenen sicilde 100’e yakın mahalle ismine ulaşılmıştır. Dönemi araştıran diğer çalışmaların şehirde 120’ye yakın mahalle olduğunu belirtmesi ve bu çalışmada tamamının bulunmamasının sebebi; çalışmanın tek deftere bağlı kalınarak yapılması gösterilebilir. Çünkü çalışmada da görüldüğü üzere bazı mahalleler bir davaya konu olur iken bazı mahalleler de bir birinden bağımsız otuz belgeye konu olduğu görülmüştür. Sosyal hayatın çekirdeğini meydana getiren aile kurumu, kuruluşu itibari ile günümüzden çok da farklı uygulaması olmayan bir tarzda meydana geldiği değerlendirilmiş ve her dönemde kadının korunması amacıyla alınan önlemler tespit edilmeye çalışılmıştır. Toplumlarda ailelerin oluşumu kadar gerçek olan bir konuda ailelerin dağılması, evliliklerin son bulması olayıdır. İslam hukukunun yönlendirmesi her ne kadar kadınların zarar görmesini engellemek yönünde olsa da çalışmada görüldüğü kadarıyla gerçek hayatta uygulanan muhâlaa uygulamasının fazlalığı insanların bu konuda kendilerince tercih edilen bir yöntem olarak değerlendirilmiştir. Tabi burada kocanın hanımına nafaka ödememe veya az ödeme niyetini de vurgulamak gerekir. Aynı hususu mihr içinde düşünülebilir. Burada özellikle erkeklerin boşama hakkı varken bu yolu tercih etmeleri akla bu durumları getirmektedir.

Ekonomik hayat başlığı altında defterde en çok belgeye sahip olan Mülk satışları gruplandırılarak, her grubun fiyat aralığı tablolar oluşturularak özellikleri belirlenmiştir. Birde hiç karşılık verilmeden sahip olunan mülkler hibe başlığı altında değerlendirilmiş belgelerle örneklendirilmiştir. İnsanların kendi aralarındaki ekonomik alışverişlerin mahkemeye yansıyan tarafı olan alacak davaları bu kapsamda değerlendirilmiştir. Devletin

en büyük gelir kaynağı olan vergiler ve vergilerin toplanması sırasında oluşan aksiliklerin mahkemeye yansıyan kısımlar incelenirken merkezin nasıl halkı korumaya çalıştığı, yapılan şikayetlerde genellikle halktan yana aldığı kararlar vergiler konusunda merkezin yaklaşımı hakkında bize az da olsa bir fikir vermektedir.

Osmanlı döneminde mahkemelerin yaptığı pek çok iş vardır bunlar; mahkeme heyetinin yaptığı keşifler, vasi ve vekil tayin etme, kişiler arasında ki anlaşmazlıklarda haklı- haksız ayrımı yapma adaleti temin etmektir. Günümüze noterlerin yaptığı işler ve hastanelerin yaptığı, tedavi sözleşmeleri, belediye işleri, mahkemelerin iş yükünü hafiflettiği gerçeğini ortaya koyar.

İnsanların birlikte yaşadığı her yerde problemler mutlaka olacaktır. İncelenen dönemde meydana gelen sorunların en aza indirilmesi için çalışmalar yapılmış önleyici tedbir olarak cezalar uygulanmıştır. Dönemin toplumunda, darp, yaralama, öldürme(cana kast), hırsızlık, eşkıyalık ve namus davaları görülmüştür. O günün Konya nüfusu düşünüldüğünde günümüze oranla suç çeşitliliği az olmasına rağmen suçların işleniş tarzları aynı kalmıştır.

İnceleme yapılırken bir yüksek lisans tezi olması dolayısıyla sadece 34 Numaralı Konya Şer‘iye siciline bağlı kalınması çalışmanın en büyük sınırlılıklarındandır. Bunun yanı sıra, izah edilemeyen, yorumlanmayan, hatta yanlış yorumlanan meseleler veya konularda bulunabilir. Bir defter kapsamında çalışmanın problem odaklı yapılmasından ziyade belgelerin diliyle şehir tarihçiliği halkasına yeni bir katkı sağlaması hedeflenmiştir. Bu sebeple belirtilen tarihlerde Konya şehrinde kimlerin yönetici olarak görev yaptığı, ailenin durumu, toplumun iktisadi vaziyeti, sosyal yaşantısı ve ticari faaliyetler belirtilmeye çalışılmıştır.

KAYNAKÇA

ABACI, Nurcan, Bursa Şehrinde Osmanlı Hukukunun Uygulanması (17. Yüzyıl), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2001

ACAR, H. İbrahim, “Nişan”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.33, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2007, s.152-154.

───────────,“Talâk”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.39, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2010, s.151-157.

───────────, “İslâm Aile Hukukunda Kadınlara Tanınan Mali Haklar”, Doktora Tezi, Erzurum, 1994.

AKGÜNDÜZ, Ahmed , “İlâm”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.22, Diyanet Vakfı Yayınları İstanbul 2000, s.72-73.

─────────── ,Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, C.2, İstanbul 1990,

─────────── ,Şer‘iye Sicilleri, C.1, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1988.

─────────── “Şer‘iye Mahkemeleri ve Şer‘iye Sicilleri”, Türkler, C.10, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.54-60.

AKÖZ, Alaattin – Bayram Ürekli “Karamanoğullarından Osmanlıya Konya”, İpek Yolu Konya Kitabı 9 Özel Sayı, Konya 2006, s. 88-91.

AKYILMAZ, Gül, İslam ve Osmanlı Hukukunda Kadının Statüsü, Göksu Matbaacılık,

Konya 2000.

ATAR, Fahrettin, “Kadı”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.24, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2001, s.66-69.

───────────, “Mahkeme”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 27, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2001 s.338-341.

───────────,“Nikâh”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.33, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2007, s.112-117.

AVCI, Mustafa, Osmanlı Hukukunda Suçlar ve Cezalar, Gökkube Yayın Evi, İstanbul 2004.

AYDIN, Mehmet Akif, “Aile”, İslam Ansiklopedisi, C.2, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1989, s.196-200.

───────────, İslam Osmanlı Aile Hukuku, Klasik Yayınları, İstanbul 1985.

───────────, “Osmanlı Hukukunda Kazâî Boşanma Tefrik”, İslam ve Osmanlı

Hukuku Araştırmaları, İstanbul 1986.

─────────── - Muhammed Hamidullah, “Köle”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.26, TDV Yayınları, İstanbul 2002.

───────────, “Mahkeme”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.27, Diyanet Vakfı Yayınları İstanbul 2001.

BAHAR, Hasan, “Konya Maddesi”, Konya Ansiklopedisi, C.5, Kültür Yayınları, Konya 2013, s.239-241.

BARKAN, Ömer Lütfi, “Edirne Askeri Kassamına Ait Tereke Defterleri(1545-1659)”, Türk

Tarih Belgeleri Dergisi, C.3 S.5-6, 1966.

BARKEY, Karen, Eşkiyalar ve Devlet,Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1999.

BAYAT, Ali Haydar, “ Şer’iye Sicilleri ve Tıp Tarihimiz: l, Rıza Senetleri”, Türk Dünyası

Araştırmaları, S.79, 1992, s. 9-19.

BAYINDIR, Abdülaziz, “Osmanlı’da Yargının İşleyişi”, Osmanlı, C.6, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s.429-446.

BAYKARA, Tuncer, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, Konya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları, Konya 1998.

───────────, Anadolunun Tarihi Coğrafyasına Giriş, Bilge Kültür Sanat Yay., Ankara 1988, s.49-60.

───────────, “Konya”, TDİA, C.26, s.182-187.

BÜBERCİ, Ömer, “1681-1682 Tarihlerinde Konya’da Sosyal ve Ekonomik Hayat(26

Numaralı Konya Şer‘iye Siciline Göre)”,(SÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2017.

CANBAKAL, Hülya, 17 yüzyıl Aybtâb, Osmanlı Kentinde Toplum ve Siyaset, Çev. Zeynep Yelçe, Ocak 2009.

CİN, Halil, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya 1988.

─────────── AKGÜNDÜZ Ahmet, Türk Hukuk Tarihi: Kamu Hukuku ,C.1-2, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1995.

ÇADIRCI, Musa, Tanzimat Dönemi Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı ,TTK, 1997.

ÇETİN, Cemal, “Anadolu’da Kapıya Katran Sürme Vak’aları (1645-1750)”, Turkish Studies, S. 9/1,2014-Ankara, s.133-156.

DARKOT, Besim, “Konya”, Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi, C.6, Diyanet Vakfı Yayınları İstanbul 1998, s.841-843.

DEMİR, Alparslan, “Konya Şer‘iye Sicilinde Rıza Senedi Örnekleri(1659-1749)”, History

Studies, C.4, s.31-46.

DEVELİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Lûgat, (Yayına Haz. Aydın Sami Güneyçal, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara 1999.

ERGENÇ, Özer, “1580-1596 Yılları Arasında Ankara ve Konya Şehirleri Mukayeseli

İncelenmesi Yoluyla Osmanlı Şehirlerinin Kurumları Sosyo-Ekonomi yapısı üzerine bir deneme”, (A.Ü yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 1974.

─────────── “Osmanlı Şehrinde Mahallenin İşlevi ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, S.4, İstanbul 1984. s.69-78.

ERTEN, Hayri, Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı, Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2001.

FARAOQHİ, Suraiya, “On Altıncı ve On Yedinci Yüzyıl Kadı Sicillerinde Kaydolunan Ev

Benzer Belgeler