• Sonuç bulunamadı

Hümanist Psikolojinin Dine Yaklaşımı

Hümanist Psikoloji’nin en etkili psikologlarından olan Maslow’un öğretisinde din, oldukça önemli bir konudur. Onun din ve bilim konularına bakışı da Freud ve Jung’dan daha farklıdır. Maslow’a göre 19. yüzyıl bilimi, temel ve mânevî değerler hakkında söyleyecek bir şeyi olmadığı sanısına kapılmıştır. Böylesi bir tutum, bilimi, salt teknolojik, ahlak dışı ve ahlakî değerlerle ilgisi olmayan bir kurum haline getirmiştir. Bilginin ve değerlerin böyle karşıt konumlara yerleştirilmiş olması, örgütsel dinlerin bilimden koparak sağlıksızlaşmasına, hatta bilimsel bilgiye düşman duruma gelmesine sebep olmuştur. Din ile bilim arasındaki bu ilişki, karşıtlık içeren ve rekabete dayanan bir ilişki ortaya koyabilir ama bu durumun gerekli olmadığı açıktır.539

Hümanist Psikoloji’ye göre eğitimin ileri hedefleri, kişilere tam bir insan olma, kendi en yüksek potansiyellerini gerçekleştirme, kişisel doyum sağlama ve olabileceği en yüksek boyutuna gelmesine yardımcı olmak olmalıdır. Kısaca, olabileceğinin en iyisi olması ve gerçekte içinde var olan potansiyel doğrultusunda kendini gerçekleştirmesine yardımcı olmaktır.540 Eğitimin insana ulaşma konusunda dinden öğreneceği çok şey vardır. Çünkü eğitimin amaçlarına yönelik birçok soru, örgütlenmiş dinler tarafından cevaplanmaya çalışılmıştır.541

537 Frankl, Man’s Search for Meaning, s. 156-157. 538 Fernald, Psychology, s. 18.

539 Maslow, Dinler, Değerler, Doruk Deneyimler, s. 34-35. 540 Maslow, age, s. 67.

Maslow, her insanın yaşayabileceği deneyimler arasında “doruk” ve “plato” deneyimler ayrımı yaparak dini bu kavramlar ışığında ele almıştır. Ona göre doruk deneyimler, herkesin zaman zaman yaşayabileceği, kelimelerle anlatılması güç olan ilahî bir duygu yoğunludur. Doruk deneyim sırasında birey, en gerçek kimliğine bürünmekte, gerçek benliğine en yakın duruma gelmekte ve kendine özgü yapısını ortaya koymaktadır.542 Plato deneyimler ise, sakin yaşanan deneyimlerdir. Bu deneyimler, doruk deneyimlerden daha sık meydana gelmektedir. Kişi, bu deneyim içindeki bütünleştirici öğeyi istediğinde görebilmeyi başarabilmektedir. Ardından bu deneyimler, tanık olunan, kabullenilen, bilişsel olarak mutluluk verici ve ne var ki alışılan deneyimler haline dönüşebilmektedir. Doruk deneyimler, çoğu kez, değişik anlamlarda bir tekrar doğuş olarak nitelendirilebilir. Daha az şiddetli yaşanan plato deneyimler ise çoğunlukla saf coşku ve mutlulukla yaşanan deneyimler olarak değerlendirilebilir. Doruk deneyimlerde gelip geçici,bir anlık farkındalık yaşanması oldukça olasıdır ve herhangi bir zaman, herhangi bir yerde ve herhangi bir kişi tarafından yaşanabilir.543 Doruk deneyimler hemen herkes tarafından yaşanabilir niteliktedir. Bu tür deneyim yaşamadıklarını söyleyenler, gerçekten yaşamamış değil; bu deneyimden korkmuş, onları bastırmış, reddetmiş ve unutmuş kişilerdir.544 Doğaüstü diye bilinen tüm içedoğuş olayları ve benzerleri, aslında

tamamen doğal, güncel ve yaşamın içinde var olan, insana ait doruk deneyimlerdir.545 Bu sebeple doruk deneyimler, dinler tarihinde gerçekten önemli rol oynamış olan dinsel içe doğuş ve dinsel aydınlanma olaylarının bütüncül bir modeli şeklinde yorumlanabilir. Bu deneyimler, doğal hayatın içinde vardır ve araştırılıp incelenebilir.546 Maslow, ileri sürdüğü bu görüşü destekler nitelikte bir makale yayınlamıştır. Sözü geçen makalesinde Maslow, onüç tez ileri sürmüş ve ilahî tecrübenin test edilebilir önermelerini sunduğunu belirtmiştir.547

Dini de doruk deneyimler bağlamında ele alan Maslow’a göre bütün büyük dinlerin, başlangıcında, özünde, aslında ve evrensel merkezinde, duyarlılığı yoğun olan bir peygamberin ya da gören bir kişinin kendisine özgü, yalnız ve kişisel aydınlanması, vecd ya da içe doğuş deneyimleri vardır.548 Peygamberin karakter özelliği, kendi kişisel

542 Maslow, İnsan Olmanın Psikolojisi, s. 111-112. 543 Maslow, Dinler, Değerler, Doruk Deneyimler, s. 22-23. 544 Maslow, age, s. 43.

545 Maslow, age, s. 41. 546 Maslow, age, s. 47.

547 Maslow, “Bir Metamotivasyon Kuramı Değer-Yaşamın Biyolojik Kökeni”, s. 161 vd. 548 Maslow, age, s. 41.

deneyimleri aracılığı ile dünya, evren, ahlak ve Tanrı hakkında kendi gerçeğini, kendi içsel kimliğini bulmuş ve tüm bunları içe doğuş olarak değerlendirmiş yalnız bir adam olmasıdır. Büyük dinlerin peygamberleri bu deneyimleri genellikle tek başlarına oldukları bir zamanda yaşamışlardır.549

Ona göre tüm mistik ve doruk deneyimler aynıdır; bütün dinler de özünde aynıdır. Bu nedenle, ortak bulundukları noktalarda birleştirilmeye ve bu doğrultuda öğretilmeleri gereği fikrinde birleşilmelidir. Doruk deneyimler olarak tanımladıklarımızın öğretmeye çalıştıkları da ortaktır.550 Bu bağlamda doruk deneyimler ile dinî yaşantılar arasında ortak noktalar vardır. Bunların bir kaçı şu şekilde sıralanabilir.551

- Tüm evrenin birleşmiş ve ayrılmaz bir bütün olarak algılanması. - Her şeyi dışta bırakan bir odaklanma.

- Normalden daha üst düzeyden bakma ve böylelikle olağandan daha yüksek bir algılayışa sahip olma.

- Algılayışın egosuz yani bencil olmayan bir yapıda oluşu. - Araç değil amaç deneyimler olmaları.

- Zaman ve mekan bilincinin yok olması.

- Dünyanın güzel, iyi, arzu edilir olarak görülmesi.

- Sadece bir kez yaşanmasının bile hayatı etkileyecek izler bırakması.

Doruk deneyimler ve din ilişkisini ayrıntılı olarak ele alan Maslow, ihtiyaçlar piramidinin en son basamağı olan kendini gerçekleştirme ile din arasında da bağlantı kurmuştur. Bir ateist olmasın rağmen Maslow, kendini gerçekleştirmiş insanların, dinî kültürlerin “dindar kişi”, “aziz”, “sadık kişi”, “aydınlanmış kişi” vb. olarak tanımladıkları kimselere benzediklerini ifade etmiştir.552 Kendini gerçekleştiren insanların dindar

olduklarını iddia eden Maslow, bu bağlantıyı şu şekilde açıklamıştır.

“Yaşayan çeşitli dinler, insanların isteklerinin, yani insanların olmak istediklerinin bir dışavurumu olarak ele alındığında da insanların kendilerini gerçekleştirmek için çabaladığı ya da buna eğilimli olduğu ortaya çıkacaktır. Gerçekten de , kendini gerçekleştiren insanların karakteristik özellikleri olarak verdiğimiz tanımlama, dinler tarafından ortaya konulan ideallerle aynı doğrultudadır. Benliğin aşkınlığı, gerçek, iyi ve güzelin bir potada eritilmesi,

549 Maslow, Dinler, Değerler, Doruk Deneyimler, s. 42. 550 Maslow, age, s. 42.

551 Maslow, age, s. 75 vd.

diğer insanlara katkı, bilgelik, dürüstlük ve doğallık, bencil ve kişisel güdüleri aşkınlık, “daha alt düzeydeki” tutkuların “daha yüce olan” için terk edilmesi, arkadaşçılık ve incelik, amaçlar (dinginlik, huzur ve barış) ile araçların (para, güç, statü) rahatlıkla ayırt edilebilmesi, düşmanlık ve acımasızlık gibi duyguların azalması gibi (bununla birlikte kararlılık, haklı öfke, kızgınlık ve kendini ortaya koyma da artabilir)...”553

Maslow, dine karşı olumlu tutum sergilemiş olsa da onun dini tam olarak benimsediği söylemek güçtür. O, dinlerin hepsini kapsayan daha geniş bir perspektif çizmeye çalışmıştır. Örneğin; Maslow, kendini gerçekleştirmiş kişilerin mistik tecrübeler yaşama eğiliminde olduklarını belirtmiştir. Ancak “mistik tecrübe” ifadesi dinî bir bağlamı gerektirdiği için bu kavramı daha naturalist bir kavram olan “doruk deneyimler” kavramıyla değiştirmiş ve bütün yazılarında bu terimi kullanmıştır.554

Hümanist ekolün dine bakışını ele alırken Maslow’un ardından Frankl’a değinmek yerinde olacaktır. Çünkü Frankl, geliştirmiş olduğu Logoterapi yöntemiyle dine atıfta bulunmuş ve insan gelişimiyle din arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir. Dindar Yahudi bir çevrede yetişmiş olan Frankl, dine karşı olumlu bir yaklaşım benimsemiştir.555

Onun bakış açısı Maslow’dan farklılık göstermektedir. Çünkü Frankl, insanın, kendini gerçekleştirmenin ötesinde, kendisi için bulması gereken amaç ve anlam ihtiyacının da olduğunu ileri sürmüştür.556 Böylece o, kendini gerçekleştirmeye bir de anlam boyutunu eklemiştir.

Kendini aşma kavramıyla insanın kendi sınırlarını aşarak kendi ötesine geçmesi gerektiğini savunan Frankl, sosyal bir varlık olan insanın toplum içindeki sorumluluklarına dikkat çekerek bu kavramı, sorumluluk bilinciyle ilişkilendirmiştir. Toplumsal ilişkileri düzenleyen din kurumunu da bireylere yerine getirmeleri gereken görevler sunmaktadır. Bu bağlamda kendini aşma ile din arasında bir paralellik söz konusudur. Logoterapi’de, kendini aşmanın en üst derecesi, dinî değerlerle kurulan manevî ilişkilerde ortaya çıkmaktadır. İnsan-üstü değerler, insanın otokontrol mekanizması geliştirmesine ve kendini aşmasına imkan sağladığı için bu sürecin zirvesinde yer almaktadır.557 Dolayısıyla Logoterapi’nin dine olumlu yaklaştığı

553 Maslow, İnsan Olmanın Psikolojisi, s. 168-169. 554 May, Cosmic Consciousness Revisited, s. 244. 555 Ayten, Psikoloji ve Din, s. 136.

556 May, age, s. 256.

noktaların başında, dinin, insanın anlam arayışına cevap verebilecek çözümler sunması gelmektedir. İnsanların hayatlarına anlam katması açısından din, Frankl öğretisinde büyük öneme sahiptir. Hastanın hayatında kaybettiği anlamı bulmasına yardımcı olma amacıyla ortaya çıkan Logoterapi, hastalarda dinî eğilim varsa bu inancın tedavide kullanılmasına sıcak bakmaktadır. Logoterapist, hastasının dinî hassasiyetlerini ve değer yargılarını göz önünde tutarak bunları terapi sürecine dahil etmelidir.558

Dinin birey üzerindeki etkisiyle Logoterapi’nin amacı kıyaslandığında, her ikisinin de bireyin kendisi, çevresi ve aşkın olanla ilişkilerinde anlama ulaşmasına yardım etmesi yönünden benzer bir yapı arz ettikleri görülmektedir. Bu noktada her ikisi de insanî değerlere vurgu yapmakta ve insanın sınırlarını aşarak potansiyelini keşfetmesine yönelik manevî eğitimini desteklemektedir.559 Ancak Logoterapi değişken anlam imkanları sunarken din, kalıcı anlam bütünlüğü sağlamaktadır. Logoterapi, ruh sağlığına ulaşma çabası içindeyken din, insanın sınırlarını aşarak aşkın boyutla iletişim kurmasını sağlaması bakımından bireyler üzerinde daha çok etkilidir.560

Frankl, The Unconscious God (Bilindışı Tanrı, 1948) isimli eserinin son bölümünde din ile ilgili görüşlerini şu şekilde özetlemiştir:

“Dinin hasta üzerinde çok olumlu bir psikoterapik etkisi olmasına rağmen onun amacı,kesinlikle psikoterapik bir hedef değildir. Din, ikincil olarak ruh sağlığını koruma ve iç dengeyi kurmayı sağlasa bile onun ilk hedefi, psikolojik çözümler üretmek değil; daha ziyade, manevî kurtuluşu sağlamaktır. Din, çatışmalardan mümkün olan en üst derecede kurtulma ya da sağlık amaçlı herhangi bir hedef için sakin bir hayatı güvence altına alma politikası değildir. Din insana, psikoterapinin yaptığından daha fazlasını sağlar; ancak daha fazlasını da ondan ister. Din ile psikoterapinin ayrı ayrı hedeflerini birleştirmeye çalışan her girişim, mutlaka karmaşa ile sonuçlanır. Etkileri örtüşse bile bu ikisinin amaçları birbirinden farklıdır.”561

558 Ayten, Psikoloji ve Din, s. 136.

559 Bahadır, İnsanın Anlam Arayışı ve Din, s. 40. 560 Bahadır, age, s. 38-39.

VII. BİLİŞSEL PSİKOLOJİ VE DİN