• Sonuç bulunamadı

2.6. AB’nin Türkiye Üzerindeki Etkisinin Azalma Nedenleri

2.6.4. Genişleme ve Hazmetme/Entegrasyon Kapasitesi

Türkiye-AB ilişkilerine zarar veren konulardan biri de AB’nin Türkiye’nin adaylığı söz konusu olduğunda genişleme ve hazmetme kapasitesini öne sürerek Türkiye gibi büyük bir ülkenin AB’ye alınmasının çok da kolay olmadığının, AB’nin buna hazır olması gerektiğinin sıkça vurgulamasıdır. Şüphesiz teknik olarak Türkiye gibi büyük bir ülkeyi aday yapmanın getireceği sorunları hesaba katmak AB açısından gereklidir. Burada sorun Türk tarafının AB’nin endişelerinin teknik meselelerden ziyade siyasi kaynaklı olduğunu düşünmesidir. Bu durum da AB’ye daha eleştirel bakılmasına yol açmaktadır.

Hazmetme kapasitesi AB literatürüne 1990’lı yıllarda AB tarihinin en kapsamlı genişlemesi olan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB’ye katılımlarından önce girmiştir. Avrupa Konseyi’nin 1993’teki zirvesinde hazmetme kapasitesi ifadesi “Avrupa entegrasyonunun hızı muhafaza edilirken, AB’nin yeni üyelerini hazmetme kapasitesi hem üye devletler hem de AB için göz önünde bulundurulmalıdır” şeklinde tanımlanmıştır.185 Bu tanım, daha sonraki dönemlerde AB literatüründe

önemli bir yer edinerek, özellikle AB genişleme politikaları üzerine yazılmış akademik çalışmalarda sıkça kullanılmaktadır.

AB genişlemesi ile AB üye ülke vatandaşlarının arasındaki ilişkiyi anlamak, AB entegrasyon kapasitesini değerlendirmek için büyük önem arz etmektedir.186

Genel olarak AB üye devleti vatandaşları başından beri AB’nin genişleme

185 Avrupa Birliği Konseyi Kopenhag Zirvesi Bildirisi, 22 Haziran 1993,

http://www.europarl.europa.eu/enlargement_new/europeancouncil/pdf/cop_en.pdf, (28.01.2019).

186 Emre Hatipoğlu-Meltem Müftüler Baç-Ekrem Karakoç, “Explaining Variation in Public Support

To Turkey’s EU Accession, Turco-Sckepticism in Europe: A Multi-Level Analysis”, Working Paper

Series, 2014,

politikalarına çok da sıcak bakmamaktadırlar. Ama şu da bir gerçek ki AB vatandaşlarının genişleme politikasına destekleri şu anda en düşük seviyelere inmiştir. Hatta genişlemeyi desteklemeyen kişiler, AB projesine de gün geçtikçe daha eleştirisel bakmaktadırlar.187

AB’nin yeni genişleme politikalarına temkinli yaklaşmalarının kendi açılarından haklı gerekçeleri bulunmaktadır. 2004’te tarihinin en kapsamlı genişlemesini gerçekleştiren AB, bünyesine 10 yeni ülke katmıştır. AB’ye katılan bu ülkeler AB’nin siyasi, ekonomik ve sosyal dinamiklerinde köklü değişikliler meydana getirmiştir. Bu ülkelerin üye olmadan önceki sorunları, üye olduktan sonra bir anlamda AB sorunu haline gelmiştir. Polonya’nın Ukrayna ile sınır olması, AB için 2014’te başlayan Ukrayna krizi ile birlikte büyük bir güvenlik sorununa dönüşmüştür. AB kamuoyunun 2005 yılında Türkiye ile müzakerelerin başladığı dönemdeki kaygılarının haklılığı, Suriye’de 2011’de başlayan iç savaşın çok sayıda Suriyeliyi ülkelerinden ayrılmak zorunda bırakması, bu kişilerin Türkiye’ye sığınmaları ve artan terör ve güvenlik sorunsalları ile birlikte düşünüldüğünde AB kamuoyunun Türkiye hakkındaki endişelerinde haklı olduğu sonucuna ulaşabiliriz.188

Hazmetme kapasitesi konusu, Türkiye-AB müzakere sürecinde Türkiye’yi olumsuz anlamda etkilemektedir. Zira AB, hazmetme kapasitesini gerekçe göstererek Türkiye’nin üyelik başvurusunu Türkiye tüm şartları yerine getirse bile reddedebilir. 189 AB’nin daha sonra entegrasyon kapasitesi olarak değiştirdiği hazmetme kapasitesi, 1993 Avrupa Birliği Konseyi Kopenhag Zirvesi Bildirisi’nde ve ardından 1997 Avrupa Birliği Konseyi Lüksemburg Zirvesi Bildirisi’nde Kopenhag Kriterlerinin yanında belirtilmiş olsa da 2004, 2007 ve 2013 genişlemelerinde bu konu söz konusu Türkiye’nin üyeliği olduğunda tartışıldığı

187 Gös.yer.

188Nergiz Özkural Köroğlu, “Brexit’ten Sonra Avrupa Entegrasyonunun Geleceğinin Esnek

Entegrasyon Modelleri Üzerinden Değerlendirilmesi”,

https://www.academia.edu/35510928/Brexitten_Sonra_Avrupa_Entegrasyonu_Gelece%C4%9Finin_ Esnek_Entegrasyon_Modelleri_%C3%9Czerinden_De%C4%9Ferlendirilmesi, (28.01.19)., s.249-

250.

kadar tartışılmamıştır.190 Bu durumu, tezde Türkiye-AB ilişkileri için çok önemli

olduğunu vurguladığımız AB koşulsallığı açısından değerlendirdiğimizde, hazmetme/entegrasyon kapasitesi tartışmalarının AB koşulsallığının güvenilirliğini olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz zira Türkiye, teknik anlamda yapması gereken her şeyi yapsa bile AB hazmetme kapasitem yeterli değil gerekçesiyle Türkiye’nin üyeliğini kabul etmeme hakkına sahiptir.

Bu noktada üzerinde durulması gereken konu, diğer aday ülkelere kıyasla hazmetme kapasitesinin Türkiye’nin adaylığı söz konusu olduğunda daha fazla gündeme getirilme sebepleridir. İlk neden, Türkiye’nin üyeliği durumunda AB sınırlarının istikrarlı olmayan ülkelere doğru genişleyecek olması ile ilgilidir. AB Komisyonu’nun değerlendirmesine göre Türkiye’nin üyeliği, AB sınırlarını güncel durumları itibariyle bölgenin tansiyonunu yükselten ülkelere genişletecek, bu genişleme sorunlu bölgenin sıkıntılarını AB’nin gündemine getirecektir.191 Üstün’e

göre NATO üyesi olan ve Soğuk Savaş döneminde Avrupa’nın güvenliği için cephe ülkesi görevini ifa etmiş olan Türkiye, günümüzde AB tarafından AB’ye güvenlik sağlayan ülkeden ziyade güvenlik sorunu üreten bir ülke olarak değerlendirilmektedir. 192 Tezin ileriki bölümlerinde bu konuya değinilecek ve

Türkiye’nin burada bahsedilen sorunlu bölgedeki ülkelerle sınırlarının olması AB’nin Türkiye’yi tam üyeliğe kolay kolay kabul etmeyeceğinin en önemli sebeplerinden birisi olduğu vurgulanacaktır.

AB’nin Türkiye özelinde hazmetme kapasitesinden sıkça bahsetmesinin nedenlerinden ikincisi, kültür ve kimlikle ilgilidir. Bu konuda bazı sorular akla gelmektedir: Türkiye Avrupa’ya ait midir? Türkiye’nin AB’ye üyeliği Avrupa projesinin doğasına zarar verir mi? AB kamuoyunun büyük çoğunluğunun

190 Gös.yer.

191 European Commission, “Issues Arising From Turkey’s Membership Perspective”, Commission

Staff Working Document, COM (2004) 656 final, 6 October, Brussel.

https://ec.europa.eu/neighbourhood-

enlargement/sites/near/files/archives/pdf/key_documents/2004/issues_paper_en.pdf, (28.01.19)., s.7.

192 Çiğdem Üstün, Turkey and European Security and Defence Policy: Compatibility and Security

Cultures in a Globalised World, I.B.Tauris, Londra, 2010, s.169., içinde Çiğdem Nas-Yonca Özer, a.g.e., s.137.

Türkiye’nin AB üyeliğine destek vermediği, Almanya şansölyesi Angela Merkel ve dönemin Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy gibi AB liderlerinin Türkiye için tam üyeliğe alternatif “imtiyazlı ortaklık” modelini ortaya atmaları ve bu modelin tartışılmasını hesaba kattığımızda bu sorulara Türkiye’nin hoşuna gidecek cevaplar verdiklerini düşünmek çok iyimser bir bakış açısı olmaktadır.

Türkiye için imtiyazlı ortaklık modelini savunan Avrupalı liderlerden biri olan Angela Merkel, 2004’te yazdığı bir makalede niçin imtiyazlı ortaklığı istediğini açıklarken, Türkiye ile Avrupa arasında değerler arasında uyumsuzluğa vurgu yapmıştır. O’na göre AB, tarihsel bağları olan değerler sistemine dayanmaktadır.193

Türkiye’nin Avrupa tarihinde olan ortak değerlere sahip olmadığı gerekçesiyle Kopenhag Kriterlerinin Türkiye’nin üyeliği için yeterli olmadığı açık bir şekilde ortadadır.194

AB’nin Türkiye üyeliği konusunda hazmetme/entegrasyon kapasitesini sıkça dile getirmesinin üçüncü nedeni, Türkiye’nin üyeliğinin AB kurumları üzerinde meydana getireceği etkilerdir. Türkiye üye olduğunda karar mekanizmalarında önemli bir güce sahip olacaktır. Türkiye’nin AB Konseyi’nde çok etkili olacağı, AB Parlamentosu’nda nüfusu en kalabalık ülke olan Almanya ile eşdeğer milletvekiline sahip olacağı hesaba katıldığında, Türkiye’nin AB kurumları üzerindeki etkisi ortaya çıkmış olacaktır.195

Dördüncü neden ise Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin ekonomik ve bütçe üzerine olan etkileri ile ilgilidir. Çok sayıda AB ülkesi, AB bütçesine külfet getireceği endişesiyle Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkmaktadırlar. Net bütçe sağlayan ülkeler için Türkiye, verdiğinden fazlasını alacak bir ülke olarak değerlendirilirken,

193 Ingrid Kylstad, “Turkey and the EU: A ‘New’ European Identity in the Making?”, ‘Europe in

Question’ Discussion Paper Series, No: 27/2010,

http://www.lse.ac.uk/europeanInstitute/LEQS%20Discussion%20Paper%20Series/LEQSPaper27.pdf,

(28.01.19)., s.4-5.

194 Gös.yer.

net bütçe alan ülkeler için Türkiye, AB fonlarından faydalanacağı için rakip bir ülke olarak görülmektedir.196

AB’nin bundan sonraki genişlemelerinin geçmiş genişlemelerden çok daha zor olacağı gerçeği, Türkiye gibi aday ülkeleri doğrudan etkileyecektir. Sipahioğlu’na göre AB’de “reform yorgunluğu” ile “genişleme yorgunluğu” dönemleri birbirine dolaşmıştır. AB, 2004 ve 2007 genişlemelerini vatandaşlarına yeterince anlatamamıştır. AB kamuoyu genişlemelerin siyasi ve ekonomik anlamda AB’ye fayda sağlayıp sağlamadıkları konusunda yeterince aydınlatılamamıştır. Bundan dolayı AB için gelecekteki genişlemeler çok daha zor olacaktır. Bu da Türkiye gibi büyük ve potansiyelli bir ülke için zorluklar oluşturmaktadır. AB ve AB kamuoyu, Türkiye’nin AB’ye basit bir külfet değil, önemli oranda yük getireceğini düşünmektedirler.197 Gerçekten de 2004’te gerçekleştirilen Doğu genişlemesi ile

kıyaslandığında, AB’de genişleme konusunda açık bir isteksizlik bulunmaktadır. Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye bu durumun kurbanları konumundadırlar.198