• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: PERSONEL GÜÇLENDĠRMEDE TAPU VE KADASTRO ÖRNEĞĠ

3.1. Genel

Tapu ve kadastro uygulamalarının geçmiĢini, insanoğlunun avcılık ve atıcılıkla yaĢamını sürdürmekten toprağı iĢleyerek yerleĢik hayata geçtiği döneme kadar dayandırmak mümkündür. Ġnsanoğlu, yaĢamı açısından önemli hale gelmiĢ olan toprağa sahip olma isteği duymaya baĢlamıĢtır.

Devletin kuruluĢu ile birlikte de insanların yaĢamında önemli bir yeri olan toprakla iliĢkileri, toplumsal barıĢ ve sosyal düzenin sağlanması amacıyla düzenlenerek belirli yazılı kurallara bağlanmıĢtır.

Toprak sahipliğinin tespiti, kamu düzeninin sağlanması dıĢında zaman içinde devletlerin de varlıklarını sürdürmeleri açısından ihtiyaç duydukları gelirleri elde etmek için önemli hale gelmiĢtir. Toprak sahiplerinin sahip oldukları toprak miktarı ve elde ettikleri kazanç oranında vergi tahsilatı yapılması, bütün devletlerce baĢvurulan bir yöntem olmuĢtur. Çünkü ekonomik faaliyetlerin tarıma dayalı olduğu endüstri toplumu öncesi dönemde, toprak mülkiyeti zenginliğin en açık iĢareti olduğundan devletler vergi gelirlerinin önemli bir kısmını buradan elde etmekteydiler (Candan, 2007: 29).

Devletlerin hem kamu düzeninin sağlanması hem de vergi tahsilatı amacıyla toprak mülkiyetini kayıt altına alma çabaları zamanla sistematik hale gelmiĢtir. Günümüzdeki modern anlamda tapu kayıt sistemi böylece ortaya çıkmıĢtır.

TaĢınmazları, hukukun, kamu yönetiminin, genel ekonominin, istatistiksel ve bilimsel araĢtırmaların ihtiyaç duyduğu biçimde tespit etmek ve göstermek iĢlemine “kadastro” denilmektedir (www.hkmo.org.tr). Bu tespit sonrasında elde edilen veriler, tapu kayıtları olarak tescil edilmekte ve devlet sorumluluğunda hak sahipleri ve diğer kullanıcılara sunulmaktadır. Ülkemizde ve birçok ülkede tapu kayıt sistemi, devlet güvencesi kapsamındadır. Ancak Türk Medeni Kanunu‟na göre ülkemizde tapuya tescil edilmeyen bir hak kazanılmıĢ sayılmamaktadır. Bu nedenle taĢınmazlarla ilgili hakların tapuya tescili gerekmekte ve hakların kullanımı da yasal Ģekil Ģartına bağlandığı için tapu dairelerinde yapılmak zorundadır.

Tapu kayıt sisteminin baĢlangıcı, taĢınmaz malların sınırlarının arazi ve harita üzerinde belirlenerek hukuki durumlarının ve üzerindeki hakların tespit edilmesi iĢlemi olan “kadastro”

iĢlemidir. Kadastro iĢleminin kesinleĢmesi sonucunda ortaya çıkan veriler ise tapu siciline tescil edilmektedir.

Görüldüğü üzere kadastro çalıĢmaları ile taĢınmazların ilk kez coğrafi konumları ve hukuksal durumları tespit edilmektedir. Bu çalıĢma ile taĢınmazların coğrafi konumlarına ait bilgiler haritalar üzerine iĢlenmekte, hukuksal durumları hakkındaki bilgiler ise tapu siciline tescil edilmektedir.

Türkçe bir kelime olan ve itimat, güven anlamına gelen “tapuk” kelimesinden gelen tapu, arazinin belirli bir parçasının veya üzerine inĢa edilmiĢ bağımsız bölümün malikini gösteren, tapu sicil müdürlüğünce verilmiĢ ve aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli resmi bir belgedir. Bu genel tanımdan görüleceği üzere tapu kavramına yüklenen en önemli vurgu, “güven”dir.

Ġkinci özellik ise, bir kamu kurumu olan tapu sicil müdürlüğünce düzenlenmiĢ olmasının gerektiğidir. Türk hukuk sistemine göre tapu sicili devletin tutmakla yükümlü olduğu bir sicildir. Tapu sicili aynı zamanda bir devletin egemenlik göstergesi kabul edilmektedir.

Ülkemizde tapu ve kadastro hizmetlerinin geçmiĢi Osmanlı Devleti dönemine dayanmaktadır. Osmanlı devlet teĢkilatında eskiden beri mevcut olan kalemlerden baĢlıcaları, Defterhane-i Amire, Hazine-i Amire, Divan-ı Hümayün kalemleri idi. Defterhane-i Amire ünvanı, sonradan Kuyud-u Hakani, cumhuriyetin ilanından sonrada Kuyud-u Kadime adını almıĢ olup halen kayıtları ile birlikte Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü arĢivinde bulunmaktadır (DPT, 1995: 27).

Ġkinci Mahmut zamanında 1836 tarihli Hattı Hümayun ile merkezi hükümette bir takım değiĢiklikler yapılarak taĢrada, eyalet, liva ve kazalardan oluĢan yeni bir mülki teĢkilat oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır. Bu sırada arazi iĢlerinin idare ve tasarrufu da dikkate alınarak “tımar ve zeamet usulü” ihdas olunmuĢtur. Arazinin idare ve tasarruf iĢlerine bakma yetkisi aynı zamanda askeri bir teĢkilat olan tımar ve zeamet sahiplerine verilmiĢtir. Araziler, PadiĢah tarafından zeamet, tımar veya has veyahut bazı hayrat kurumlarına vakfolunmak üzere tahsis edilmiĢti. Bu Ģekilde arazi hasılatından alınan öĢür vergisini toplamaya hakkı olanlara “Sahibi Arz” denilmiĢtir. Ziraat hakkına sahip olan ahali arasında yapılan tarla satıĢları, bunlar huzurunda takrir vermek ve bunların iznini almak suretiyle mümkün olmuĢtur. Sahibi arz sahipleri, dirliği dahilindeki ziraat yapılmayan boĢ araziyi değer bedeli üzerinden talep sahiplerine vermiĢtir. Tımar ve zeamet sahiplerinin; arazi, tefviz ve ihalesi alım,satım ve intikal gibi iĢlemleri yapma yetkisi 1840 ve kısmen 1848 yılına kadar devam etmiĢtir (DPT, 1995: 27-28).

Tımar ve zeamet usulünün kaldırılmasından sonra bunlara ait görevler mültezim ve muhasıllara verilmiĢtir. Nisan 1847 yılında çıkarılan kanunla Milli araziye iliĢkin tasarruf iĢleri için verilecek senetlerin Defterhaneyi Amire kaleminde kaydının tutulması, mühürlü tapu senetleri verilmesi esası kabul edilerek bugünkü tapu teĢkilatının kuruluĢunun esasını teĢkil eden sistem getirilmiĢtir. Bu teĢkilat zamanla taĢrada vilayet, sancak ve kaza merkezlerinde de kurulmuĢtur (DPT, 1995: 28).

1872 yoklamasıyla taĢınmazların kayıtları yapılarak sahiplerine tapu senedi verilmiĢtir. 1874 yılından itibaren de her türlü araziye iliĢkin iĢlemlerin tapu dairelerince yürütülmesi ve tutulmuĢ olan bütün kayıtların bu dairelere devredilmesi öngörülmüĢtür. DeğiĢik hükümler taĢıyan talimatname, nizamname ve tarifnamelerle görev ve yetkileri belirlenmeye çalıĢılan tapu daireleri, 1907 tarihli nizamname ile sahip olması gereken kimlik ve yetkisine kavuĢmuĢtur. Bu nizamname ile taĢınmaz mal intikal ve ferağ iĢlemleri Ġstanbul‟da Senedat Ġdaresince, vilayetlerde Defter-i Hakani idaresince yapılması, emredici bir kural olarak konulmuĢtur. Tapu idareleri dıĢında adi senetle alım satım yapılması yasaklanmıĢtır (DPT, 1995: 28).

Cumhuriyetin ilanından sonraki dönemde Medeni Kanun kabul edilmiĢ ve arazi rejiminde köklü değiĢikliklere gidilmiĢ ve bugünkü tapu sicil sisteminin temelleri atılmıĢtır. 1924 yılında Tapu Umum Müdürlüğü kurulmuĢ, 1925 yılında çıkarılan 658 sayılı kanunla da bu teĢkilat bünyesine kadastro birimi ilave edilmiĢtir. ġu andaki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü‟nün kuruluĢu 1984 yılında çıkarılan 3045 sayılı yasaya dayanmaktadır.

Benzer Belgeler