• Sonuç bulunamadı

Ulus-devlet kavramı, insanların kendi kaderlerini ulusal politik mekanizmalar ve kurumlar çerçevesinde belirleme fikrini ifade etmektedir. Tarihsel süreçte, sosyolojik bir olgu olarak ulus-devlet, feodal karakterdeki bir siyasal düzenden merkeziyetçi özellikleri ağır basan bir siyasal düzene geçişi temsil etmiş; aynı dili konuşan, aynı soydan gelen, aynı dine mensup, aynı kültüre sahip, aynı tarihi geçmişi paylaşan, ortak düşmanı veya düşmanları bulunan bir insan topluluğu olarak “ulusun”, siyasal örgütleniş biçimi şeklinde algılanmıştır.

Ulus-devlet, modern devlet yapılanmasına milli unsurların eklenmesi ile meydana gelen bir siyasi örgütlenme modelidir522. Bu milli unsurların başlıcaları, toplumsal ve siyasi yapının “ulus” üzerine inşa edilmiş olması; egemenliğin ulusa aitliği; ulus esaslı toplumsal bütünlüğün hedeflenmesi ve ülke sınırlarının ulusun yaşadığı alana göre belirlenmesi gibi prensiplerdir523. Bu esaslara bakılarak ulus-devlet modelinin, 19. yüzyılın popüler akımları olan milliyetçilik ve demokratik düşüncenin, modern devlet üzerinde oluşturduğu etkiyle biçimlendiği söylenebilir524.

Modern anlamda milliyetçilik, 12. ve 13. yüzyıllarda ortaya çıksa da, ulus ve devlet kavramlarının bir araya gelmeleri, ancak orta çağın sonunda mümkün olabilmiştir525. Ulus- devletin düşünsel temeli, ilk olarak Avrupa’da atılmış ve bu siyasi örgütlenme modeli yine ilk kez bu kıtada uygulanmıştır. İlk ulus-devletlerin Avrupa’da ortaya çıkmaya başladığı 16. yüzyıl, milliyetçiliğin de ilkbaharı olarak kabul edilmektedir526. Fransız Devrimi sonucu ulus kavramının yeni bir anlama kavuşmasıyla birlikte, ulusallık da modern devlet

522 ŞAHİN Köksal, Küreselleşme Tartışmaları Işığında Ulus-Devlet, İstanbul 2007, s. 111. 523 ŞAHİN, s. 111.

524 ŞAHİN, s. 111. 525

AKAL, “Devlet, Yasa Hakimiyet”, s. 37; BALTA Nilüfer, “Ulus-Devlet Modelinin Türkiye’deki Yansımaları”, Prof. Dr. Vecdi Aral’a Armağan, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Kocaeli 2001, s. 37.

526

BALTA, s. 38; BEAN Richard, “War and the Birth of the Nation State”, The Journal of Economic History, Vol. 33, No. 1, March 1973, s. 203.

içinde meşruiyetin temel direklerinden biri haline gelmiştir. Bu açıdan, ulus kavramına yüklenecek anlam, aynı zamanda onu kendine dayanak yapan devleti anlamlandırma işlevini de görecektir.

Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluklarının hızla toprak kaybettiği 1848-1914 yılları arasında ulus-devlet formuna ulaşmış olan Fransa, İngiltere, İspanya, Portekiz, Hollanda gibi ülkelere, Çek, Hırvat, Alman, İtalyan, Macar, Leh, Bulgar, Romen ve Arnavutların milliyetçi mücadeleler sonucu kurdukları ulus esaslı devletlerin eklenmesiyle, Avrupa kıtası ulus-devletlerden müteşekkil bir hal almıştır527. Avrupa ile yakın bağları olan Kuzey Amerika da bu dalgadan etkilenirken, Doğuda Japonlar da ulus- devlet formuna geçişin altyapısını oluşturma çabası içine girmişlerdir528. II. Dünya Savaşı sonrası sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmasının ardından, dünyanın dört bir yanında ulus-devletlerin kurulması, modeli egemen devlet biçimi haline getirmiştir529.

Yukarıda da belirtildiği gibi, ulus-devletin ortaya çıkış sürecinde, “modernleşme”, “milliyetçilik” ve “ulus” gibi kavramlar son derece önemlidir. Şöyle ki; “milliyetçilik”, bir ideoloji ve hareket olarak, çekirdek etnileri ulus yapan, ulusla devleti birbirine bağlayan ve sonuç olarak, “ulus-devlet” modelini tamamlayan tarihi gelişmedir530. Ulus ise, bir yandan modelin meşruiyet yönünü oluşturması, diğer yandan da içerdiği dil, soy, kültür, tarih, vatandaşlık ve egemenlik gibi temel unsurların ulus-devletin biçimlenmesinde başlıca etkenler olarak ön plana çıkması bakımından, son derece önemli bir noktada bulunmaktadır531. Son olarak, meydana getirdiği dönüşüm sonucunda ortaya çıkan toplumsal ihtiyaçlarla, ulusun, ulus-devletin ve milliyetçiliğin ön plana çıkmasına sebep olan büyük toplumsal değişme ise modernleşmedir532.

527 ŞAHİN, s. 112.

528 HOBSBAWM Eric J., Sermaye Çağı 1848-1875, (Çev.: Bahadır Sina Şener), 2. Baskı, Ankara 2003, s. 97-99.

529 HABERMAS Jürgen, “Avrupalı Ulus-Devlet”, (Çev.: İsmail Türkmen), Tartışılan Sınırlar Değişen Milliyetçilik, (Der.: Mustafa Armağan), İstanbul 2001, s. 79; SANTAMARIA Yves, “Ulus-Devlet: Bir Modelin Tarihi”, (Çev.: Siren İdemen), Uluslar ve Milliyetçilikler, (Der.: Jean Leca), İstanbul 1998, s. 22-30.

530

ARMAĞAN Mustafa, “Sunuş”, Tartışılan Sınırlar Değişen Milliyetçilik, (Der.: Mustafa Armağan),

İstanbul 2001, s. 7; DELANNOI Gil, “Milliyetçilik ve İdeolojik Kataliz?”, (Çev.: Siren İdemen),

Uluslar ve Milliyetçilikler, (Der.: Jean Leca), İstanbul 1998, s. 32.

531 DE WENDEN C. Wihtol, “Ulus ve Yurttaşlık”, (Çev.: Siren İdemen), Uluslar ve Milliyetçilikler, (Der.: Jean Leca), İstanbul 1998, s. 38-40.

532

SMITH Anthony D., “Milliyetçilik ve Tarihçiler”, (Çev.: İsmail Türkmen), Tartışılan Sınırlar Değişen Milliyetçilik, (Der.: Mustafa Armağan), İstanbul 2001, s. 46, 47.

Modernleşmenin siyasi anlamda ortaya çıkardığı en önemli sonuç, ulus-devletin oluşmasıdır. Milliyetçilik akımları ve demokratik düşüncedeki gelişmenin etkisiyle, sistemin meşruiyet kaynağı olarak ulusun siyasi yapılanmalara damgasını vurması, teritoryal bir yaklaşım üzerine inşa edilen modern devletleri ulus-devlet formuna sokan başlıca gelişmedir533.

Ulus-devlette, ülke ile ulus arasında, milliyetçi ideolojiden kaynaklanan manevi ve siyasi nitelikte bağlar söz konusudur. Manevi bağ, ülkenin atalardan kalan, onların hatıraları ile dolu vatan olarak sisteme yerleştirilmesiyle sağlanmakta; ülke, kutsal bir mahiyeti olan önemli bir sadakat odağı halini almaktadır534. Modelde, ulus ile ülke arasında kurulan siyasi bağ ise, ülkenin, ulusun kesin olarak tanımlanmış egemenlik alanını belirliyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda, ulus-devletlerde, bir sadakat sembolü haline getirilmiş olan ülke topraklarının kesin tanımlanmış bir alan olması ve bu alanda tek meşru otoritenin bulunması büyük önem taşımaktadır. Zaten, milliyetçi ideolojiye göre, ülkeye hakim olup milli ekonomik kaynaklara tam olarak sahip olma, önemli bir ulus olma ölçütüdür535.

Ulus-devlet modelinde, ulusun, aynı dili konuşan, aynı tarihi ve kültürel birikimi paylaşan, aynı soydan gelen, aynı dine inanan, aynı düşmanlara sahip, kısacası bütünleşmiş ve ortak bir kimliğe sahip olduğuna inanılır. Egemenliğin kaynağı olarak ulus, siyasal sistemin meşruiyet zeminini oluştururken, siyasi egemenliğin de tek sahibidir536.

B. TEMEL UNSURLARI VE YAPISAL ÖZELLİKLERİYLE ULUS-