• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

3. GENEL HATLARIYLA TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI ÇALIŞMA

Türkiye, 9 Temmuz 1932’de Milletler Cemiyeti’ne üye olmayı kabul ederek, Versailles Barış Antlaşmasının 387. maddesi gereğince kendiliğinden Uluslararası Çalışma Örgütünün doğal üyeliğini kazanmıştır172. ILO’nun kurulduğu yıllarda Türkiye

Kurtuluş Savaşı içinde bulunmaktaydı, bu antlaşmaya taraf olmaması, daha sonra imzalanan Lozan Antlaşmasının 99. ve 100. maddelerine göre de yürürlüğe konacak, katılacak veya onanacak antlaşmalar arasında bu konuyla ilgili bir hususun bulunmaması nedeniyle kurucu üye olması söz konusu değildir173.

Başlangıç yıllarında Türkiye’de ciddi anlamda bir işçi sınıfı ve işçi örgütlenmesi olmadığı için Türkiye Uluslararası Çalışma Konferansı’na uzunca bir süre sadece hükümet delegasyonu ile daha çok gözlemci ve dinleyici konumunda katılım sağlamıştır174. Dolayısıyla üçlü yapıya (işçi-işveren-hükümet) göre işleyen Örgüt

içerisinde Türkiye’nin başlangıç yılları sembolik katılım olarak nitelendirilebilir175. Bu

nedenle Türkiye ILO üyeliği her ne kadar 1932 yılında başlıyor ise de aktif anla mda üyeliği 1946 yılında 1938 sayılı Cemiyetler Kanunun sendikal örgütlenmeyi engelleyici hükümlerinin kaldırılması ile birlikte başlamaktadır176.

Bu süreçte Örgütün Türkiye’ye bakışı açısı da ILO normlarının uygulanıp uygulanmaması noktasında olmamıştır. Amaç daha çok Türkiye’nin çalışma hayatına yönelik gerek mevzuat gerekse kurumsal alt yapı oluşturma yönüyle hukuki, idari ve teknik yardımlarda bulunularak bu sürece katkı sağlamaktır177.

ILO’nun 67 uluslararası sözleşme kabul etmiş olduğu 1919-1939 dönemi içinde Türkiye sadece bir ILO sözleşmesini kabul etmiştir. Türkiye’nin onayladığı ilk ILO

172 Sa yın, s. 16.

173 Sa ymen, Ferit, H., Türk İş Hukuku, İsmail Akgün Matbaası, 1954, s. 114. 174 Sa ymen, s. 114.

175 Sa yın, s. 16. 176 Sa yın, s. 16.

177 Ka ya , Ali, P., “2000’li yılla rda Türkiye’nin ILO Serüvenine Kısa Bir Ba kış”, Çimento İşveren.

48 sözleşmesi 1937 yılında “Maden Ocaklarında ve Yer altı İşlerinde Kadınların

Çalıştırılmaması Hakkında 45 sayılı Sözleşme” dir 178.

1946 yılında Çalışma Bakanlığınca, Araştırma Kurulu adlı bir kurul öngörülmüş ve bu kurula ILO üyesi olmaktan doğan yükümlülükleri yerine getirme görevi verilmiştir. Gerçekten Türkiye ILO ile iyi bir iş birliği sürecine girmiş, ulusal mevzuatın gelişimine katkı sağlayacak ILO normlarını kabul etmiştir. Bu dönemde Türkiye sadece ILO normlarını uygulama yoluna gitmemiş, aynı zamanda ILO’nun bölgesel konferansları, eğitim seminerleri ve araştırma programlarından da yararlanmıştır. 1949 yılında ILO’dan ülkemize gelen bir kurul incelemeler yapmış ve Türkiye’de Çalışma Sorunları adlı bir rapor hazırlamıştır179.

1952 yılında ILO ile yapılan bir antlaşma sonucunda İstanbul’da Yakın ve Ortadoğu Çalışma Enstitüsü kurulmuştur. Yine aynı dönemde ILO’dan bir uzmanlar heyeti Türkiye’ye gelerek Çalışma Bakanlığı’nın kuruluşu, İş ve İşçi Bulma Kurumu, Sosyal Sigortalar, işçilerin iş kazası ve meslek hastalıklarına karşı korunması, meslek ilişkileri gibi konularda dönemin kamu idaresine yardımcı olmuştur180. 1962 yılında

Hükümet’in istemiyle Türkiye’ye gelen bir uzmanlar kurulu, toplu sözleşme ve grev konularına ilişkin bir rapor hazırlayarak hükümete sunmuştur.

Ülkemizin dalgalanan siyasi konjonktürü ise ILO ile olan ilişkilerimizde inişli çıkışlı bir süreç yaşanmasına neden olmuştur. 1960 ve 1980 döneminde yaşanan darbeler sonucunda değişen Anayasa ve yasalar ülkede sendikal hareketlerin önünde engeller oluşturmuştur. Yaşanan siyasi dalgalanmalar ve getirilen kısıtlamalar sonucu ILO üyesi olan Türkiye’nin ulusal düzenlemeleri ILO normlarının çok altında kalması sebebiyle birçok kez konferans tarafından uyarılmış ve kara listeye alınmıştır.

Özellikle 12 Eylül Darbesi sonrası, Türkiye ILO denetim organlarının sürekli gündeminde olmuştur. Bunun nedeni ise, sendikalara ve sendikacılara yönelik baskılar ve sendikal hak ve özgürlükler konusunda yasaklama ve kısıtlamalar getiren, sendika özgürlüğü ve gönüllü toplu pazarlık konusundaki uluslararası kural ve ilkelere aykırı

178 Ta la s, Politika, s. 193. 179 Ka ya, 2000, s. 15. 180 Ka ya, 2000, s. 15 vd.

49 düşen uygulamalara girişilmiş olmasıdır. Söz konusu eleştirilerin diğer bir boyutu ise, Türkiye’nin ILO’ya üye bir devlet olarak sendikal hak ve özgürlükler alanına ilişkin düzenlemeler getiren sözleşmelerden kimilerini onaylayarak iç hukukun bir parçasına dönüştürmüş bulunması nedeniyle bağlayan uluslararası kurallara uygunluğunun sağlanmasına ilişkindir181.

12 Eylül sonrası kabul edilen 1982 Anayasası ve bu Anayasa’ya dayanarak çıkarılan 2821 ve 2822 sayılı Kanunların yukarıda değindiğimiz üzere kısıtlayıcı uygulamalar getirmesi, geleneksel Türkiye-ILO ilişkilerini farklı bir boyuta taşıyarak, ILO Denetim Organlarının hazırladığı raporlara göre bir gelişim süreci içine girmiştir182.

Uzun süren bir duraklama döneminin ardından, 1992 yılında 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Sendika Hakkının Korunması Sözleşmesi ve 151 sayılı Çalışma İlişkileri (Kamu Hizmetleri) Sözleşmesi’nin imzalanmasıyla ILO-Türkiye ilişkileri yeni bir ivme kazanmış ve örgütle ilişkiler yeniden canlanmıştır183. Haziran 1992’de Cenevre’de

toplanan Uluslararası Çalışma Konferansı’nda 87, 135, 151 ve 158 sayılı ILO Sözleşmelerinin imzalandığını ve TBMM’ye sevk ettiğini belirtmesi üzerine Türkiye 1981 yılından bu yana ilk kez ILO Aplikasyon Komitesinin listesine girmemiştir184.

1995’de 158, 1998’de 29 ve 138, 2000’de 159 ve 2001’de 182 sayılı Sözleşmelerin tesciliyle, onayladığımız toplam sözleşme sayısı kırka çıkmıştır. Sonrasında 2003 yılında deniz ve kara taşımacılığına ilişkin on dört, 2004 yılında ise, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin iki sözleşme ve son olarak da 2013 yılında 187 sayılı sözleşmeyi onaylamasıyla birlikte onayladığımız sözleşme sayısı 57’ye çıkmıştır185.

Türkiye üye olduğu tarihten günümüze kadar ILO’nun 8 Temel Sözleşmelerinin186

tamamını, Yönetişim Sözleşmelerinin 3’ü ve 177 Teknik Sözleşmenin 48’ i olmak üzere

181 Gülmez, Mesut, Sendikal Ha kların Ulusla rarası Kuralları ve Türkiye, TODAİE Ya yınları,

Anka ra: 1998 s. 432; Güzel, 1997, s. 35.

182 Ka ya, 2000, s. 15; a ynı yazar, Çalışma Normları, s. 126-127. 183 Ta la s, Politika, s. 197.

184 Terzioğlu, s. 17. 185 Sa yın, s. 17.

186 ILO’nun insan haklarına ilişkin temel sözleşmeleri; 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi (1930),

87 sayılı Örgütlenme Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunması Sözleşmesi (1948), 98 sayılı Örgütlenme ve Toplu Sözleşme Hakkı Sözleşmesi (1949), 100 sayılı Eşit Ücret Sözleşmesi (1951), 105 sayılı Zorla Çalıştırmanın Yasaklanması Sözleşmesi (1957), 111 sayılı Ayrımcılık (İstihdam ve Meslek)

50 toplam 59 ILO sözleşmesini onaylamıştır. Ancak bu sözleşmelerden 55 tanesi yürürlüktedir187. Türkiye’nin imzaladığı sözleşme sayısı bu olmakla birlikte, önemli olan

bu sözleşmelerin iç hukukta doğurduğu etki ve uygulanma kabiliyetleridir. Nitekim ülkemizin onayladığı ILO sözleşmeleri ve ILO’nun yetkili denetim organlarının kararları çalışmamızın konusunu oluşturan sendikal haklar alanında ele alındığında, uluslararası hukukun kaynakları arasındadır. Zira yine sendikal haklar alanında ilk uluslararası düzenlemeyi yapan ve ülkemizin de taraf olduğu sözleşme ise 87 sayılı ILO sözleşmesidir.

Sözleşmenin güvenceye aldığı sendika hakkı ve özgürlüğünün genel olarak insan hakları alanında özel olarak ise sendikal haklar alanında evrensel norm kabul edildiği düşünüldüğünde, uluslararası hukukun mevzuatımızda uygulanabilirliği meselesi daha çok önem kazanmakta olup, çalışmamızın devamında bu konu üzerinde durulacaktır.

Sözleşmesi (1958), 138 sayılı Asgari Yaş Sözleşmesi (1973), 182 sayılı Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimleri Sözleşmesi (1999)’dir.

51