• Sonuç bulunamadı

2.2 Mekânın Yer Üzerinde Deneyime Dayalı Dönüşümü

2.2.2 Genel Değerlendirme

Mekân kavramının deneyimsel dönüşümü tarihsel süreç içinde birbirinden farklı evrelerde ele alınmaktadır. İlk evre; simgesel değerleri olan, dinsel öğelerle şekillenen, iç mekânın önemsiz olduğu, sadece uzayda yer kaplayan heykelsi kitlelerden oluşan Antik Yunan ve Mısır Piramitleri, İkinci evre; temel ağırlığın iç

mekâna verildiği, Roma, Ortaçağ, Rönesans, Barok dönemi mimari ürünlerdir. Üçüncü evrede; Aydınlanma Çağı, Endüstri Devrimi ve sonucunda oluşan, dinsel öğelerden arınan, bireye ve düşünce yapısına önem veren, çelik, cam vb. yeni malzemelerle şekillenen, Modern Mimarlık ile durağan özellikler göstermekten çıkmış, estetiksel arayışlar, farklı formsal yaklaşımlarla dinamik bir etki kazanmıştır. En son evre de ise; o zamana kadar olan yer kavramı üzerinde şekillenen tekil tutum değişmiş, bilgisayar teknolojisinin gelişmesi ile “yeni bir

yer” (siberuzay) kavramı, soyutlamanın son noktası diyebileceğimiz “sanal”

kavramı ortaya çıkmıştır. Hızlı, dinamik kentsel yaşama paralel, yeni algı ve anlamların pekişmesi ile farklı estetiksel, formsal beklentiler, arayışlar etkin hale gelmiştir.

Çalışmanın kapsamı içerisinde ele alınan 19. yüzyılda Endüstri devrimi ile başlayan gelişmeler, mimarlık dünyasında önemli bir eşik noktası oluşturmuş, mimarlık düşüncesinde tarihsel, yerel ve kültürel referanslardan arınmış, çağın gereklilik ve koşullarına uygun endüstriyel gelişimle paralellik kuran, rasyonel bir tutumun yerleşmesini sağlamıştır. Ancak, ilk dönemlerinde tarihsel üslupların egemenliğinden arınmayı hedefleyen “Modern Mekan”, zamanla kendisi bir üslup olmaya başladığı ve mekânın çağın değişimine ayak uyduramayacak statik bir yapıda olduğu gerekçesiyle 20. yy.’ın ortalarında sorgulanmaya başlanmıştır.

Bütün bu gelişmeler ışığında görülmektedir ki modern öncesi dönemin mekân algısı beden deneyimiyle sınırlanırken, modernizmle birlikte yaşanan teknolojik devrimle mekân, bu sınırların çok ötesinde bir anlam kazanmaktadır. Artık zaman ve mekân algısı, mitsel bir algılanış olmaktan çıkmış teorik algılanışa doğru evrimleşmiştir. Yani, tasarım ve yapım merkezli yaklaşımlar, tasarımın inşa dan ayrılması ile soyut düzleme taşınmıştır. Tasarımın üretimden ayrılması nedeniyle, bedensel deneyim dışında, zihinsel deneyimin de önemini arttırdığı ve mekanın soyut düzleme taşınması sağlandığı düşünülebilir. Böylece, “mekân” ile “yer” arasındaki ayrım asıl görüntüsünü burada bulmaktadır. Giddens, Modernliğin Sonuçları’nda modernleşmenin doğasına yönelik 3 saptamada bulunmaktadır. Bunlar; toplumsal olgular olarak mekân ve zamanın dönüşümü, mekânın

kapitalizm tarafından alt yapıya indirgenmesi, mekânın soyut bir sistem haline getirilmesidir (Yırtıcı, 2003). Modern Mimarinin erken dönemlerinden

itibaren ortaya çıkan sonuçlarla birlikte, mekân ile yer arasındaki ayrımın değişim süreci, modern mimarinin erken dönemlerinden farklı olarak bilgisayar teknolojisinin birey ve topluma algısal etkilerinin başlangıç yılları olan 1960’lı yıllardan sonra Uluslararası Üslup’a getirilen eleştirel söylemlerle birlikte, farklı bir düzlemde gerçekleşme yoluna girmiştir.

20. yy.’da gerek bilim ve teknolojideki baş döndürücü gelişmeler, gerekse kültür alanındaki gelişmeler yaratıcı sanata önemli bir işlev yükleme noktasına getirmiştir. Toplumu ve mekânı ilk başlarda ayakta tutan denge unsuru, dinsel öğelerken, daha sonraki süreçte üretim ilişkilerine göre şekillenen mekâna dönüşmüş oradan da teknoloji-sanat etkileşimli mekân söz konusu olmuştur. İleriki yıllarda bu sürece zamanla farklı kabuller, farklı estetiksel yaklaşımlar ya da farklı işlevsel gereklilikler dâhil olabilir. Ancak, insanoğlu yaşadığı sürece hep üretecek, daha iyi koşullar için mücadele edecektir. Gelişmelerin ilk ve önemli ürünleri büyük olasılıkla, teknoloji ve sanatla kaynaşmadaki üstün becerisi sayesinde diğer sanatlardan farklı bir konumda olan mimarlık ile gerçekleştirilecektir.

BÖLÜM ÜÇ

YENİ BİR YER (SİBERUZAY) VE MEKAN

Özellikle 1980’li yıllardan önce mekânın şekillenişi, çalışmanın önceki bölümlerinde bahsedildiği gibi, üzerinde yaşadığımız “yer” ve buna bağlı olan diğer algısal, fiziksel unsurlar çerçevesinde şekillenmiştir. 1980’li yıllardan itibaren, tarihöncesi dönemlerden günümüze kadar deneyimlerin biriktirilerek, Bilgi Çağı’nın önemli araçlarından bir olan bilgisayar teknolojisinin kendisini toplum ve yaşam üzerinde hissettirmesinden sonra, bireyin, toplumun ve buna bağlı olarak da tasarımcıların algı ve anlam konusundaki değişimleri görülmektedir. Ek olarak, bilgisayar teknolojisi ile geçmiş dönemlerden farklı olarak, mekânın oluşturulduğu “yer” ile tasarım süreci içerisindeki ortam,

araçlar ve yöntemler, sonuç ürünün yapımı aşamasındaki üretim yöntemleri

değişmiştir. Değişim, bilgisayar ortamında varolan bazı kavramlarla birlikte, mekânsal farklılaşmalara neden olmaktadır. Çalışmanın bu bölümünde, bilgisayar teknolojisi ile ortaya çıkan “yeni bir yer/siberuzay”, sanal kavramları ile bunlar doğrultusunda değişen kavramlarla oluşan yeni mekânsal açılımlar üzerinde durulacaktır.

Tasarımcılar kendi iç dünyasına yönelik arayışları ile özellikle Ekspresyonizm’den miras olarak aldıkları, bilinçaltlarını ve yaratıcılıklarını keşfetmeleri ile “yeni bir yer” olan “siberuzay” ı, yaşadığı dünyayı yani “yer” i şekillendirmek için yeni bir ortam ve araç olarak kullanmaya başlamıştır. Artık bilgisayar teknolojisi sayesinde mekânın şekillenmesinde tek yer olan “yer” kavramının estetiksel ve biçimsel arayışlar açısından, bazıları tarafından yetersiz kaldığı düşünülmektedir. Bazı dönemlerde doğadan birebir, bazı dönemlerde doğadan rasyonel soyutlama ile bazı dönemlerde de doğadan irrasyonel soyutlama ile dâhil edilen öğelerle şekillenen mekân, artık yeni olan “yer” (siberuzay) in imkân tanıdığı yeni estetiksel ve biçimsel öğeler ile şekillenmekte ve üzerinde yaşadığımız “yer”i şekillendirmektedir. Bu aşamaya gelinmesinde bilgisayar teknolojisi ve “siberuzay” ile birlikte mekânın estetiksel ve biçimsel yaklaşımlarını şekillendiren, önemli bazı etkenler de bulunmaktadır. Bu

etkenlerden bir tanesi soyutlama, soyut sanat kavramlarının deneyimsel sürecinin en son ürünü olan “sanal” kavramıdır.