• Sonuç bulunamadı

Bu çalışmada DYY akımlarını belirleyen faktörler çekim modeli kullanılarak tespit edilmeye çalışılmıştır. 60 ülke ile yapılan çekim modeli sonuçlarının DYY literatürünün genel mantığı ile tutarlı olduğu görülmektedir. Yapılan analiz sonucunda, uzaklık esnekliği negatif ve mutlak değer olarak 1’e yakın bir değer almıştır. İki ülke arasında uzaklıktaki her bir yüzde 10’luk artışın DYY akımını yüzde 7,24 oranında azaltacağı anlamına gelmektedir. Çekim modelinin diğer bir değişkeni olan komşuluk değişkeninin katsayısının beklendiği şekilde pozitif bir değer olduğu görülmektedir. Komşuluğun DYY akımları üzerindeki etkisine bakıldığında, bir ülkenin komşu ülke ile olan yatırımının, komşu olmayan bir ülke ile olan yatırımına kıyasla 1,42 kat daha fazla olacağı görülmektedir. İki ülkenin arasında geçmişte kolonyal bir bağ bulunmuş olması DYY akımını normalin yaklaşık 1,80 katı civarında artırmaktadır.

Kaynak ülke GSYH’sının yüksek olması, söz konusu ülkenin daha fazla yabancı yatırım yapması olasılığını artıracağı için DYY ile GSYH arasında pozitif ilişki olması beklenmiş ve yapılan analiz sonucuna göre, kaynak ülke GSYH’sındaki yüzde 1’lik bir artış, ülkenin yapacağı DYY miktarını yüzde 0,848 artırdığı görülmüştür. DYY çeken ev sahibi ülke açısından değerlendirildiğinde, ev sahibi ülkenin GSYH değerindeki artış, ülkenin ekonomik istikrarı açısından pozitif bir imaj sergilemesi nedeniyle yatırımcı ülke için önemli bir gösterge olarak görülmesi beklenmiştir. Nitekim analiz sonuçlarında ev sahibi ülke GSYH’sındaki yüzde 1’lik artışın, ülkeye gelen DYY miktarını yüzde 0,664 artırdığı görülmüştür.

Kurumlar vergisi, ülkelerin yatırım kararlarında önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmakta, yatırımcı ülke kar/maliyet analizi yaparken ev sahibi ülkenin uyguladığı vergi politikasını da gözetmektedir. Dolayısıyla kurumlar vergisi ile DYY akımları arasındaki ilişkinin negatif olması beklenmiş ve yapılan analizde de literatür ile uyumlu olarak bu ilişki negatif yönlü çıkmıştır. Analizde ev sahibi ülkenin kurumlar vergisinde yüzde 1’lik artışın, DYY akımının miktarını yüzde 0,392 azaltacağı sonucuna ulaşılmıştır.

Yönetişim, yatırımcının uluslararası yatırım kararı almasında ve risk değerlendirmesi yapmada önemli bir kriterdir. Gerek kaynak ülkenin gerekse ev sahibi ülkenin iyi yönetişim değerlerine sahip olması, uluslararası yatırım akımlarını pozitif

131

131

yönde etkileyen bir faktördür. Düşünceyi ifade etme ve hesap verebilirlik, politik istikrar ve şiddet olaylarının olmaması, yönetim etkinliği, düzenlemelerin kalitesi, hukuk kuralları ve yolsuzluğun kontrolü alt kriterlerin değerlendirilmesiyle oluşturulan yönetişim belirleyici değeri, yapılan analizde özellikle kaynak ülke için daha önemli bir değişken olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim ana şirketi ve yönetim merkezini çoğunlukla kendi ülkelerinde bulunduran ve diğer ülkelere şube açma yoluyla yatırımı tercih eden ÇUŞ’ların bu kararına da paralel bir yapı sergilemektedir. Yapılan analiz sonucunda ÇUŞ’lar için yatırım yapacakları ülkenin politik istikrarı, hukuk kurallarının işlerliği, yönetimin etkinliği gibi kriterler önemli faktörler olmasına karşın, ekonomik, coğrafi ve kültürel maliyetler kadar önem arz etmediği görülmüştür. Analiz sonuçlarına göre, kaynak ülkenin yönetişim alanındaki gelişmişliğinin düzeyi yüzde 1 arttığında DYY akımları yüzde 1,860 artmakta iken, ev sahibi ülkenin yönetişim alanındaki gelişmişliğinin düzeyi yüzde 1 arttığında DYY akımı yüzde 0,204 artmaktadır.

Ev sahibi ülkenin finans ve bankacılık alanındaki yeterliliği DYY çekme açısından belirleyici bir diğer faktördür. ÇUŞ’ların genellikle finansal kaynaklara erişimin kalitesinin daha yüksek olduğu ülkelere yatırım yapması beklenmektedir. Yapılan analizde söz konusu değişkenin yüzde 1 artması halinde, DYY akımının yüzde 0,150 artacağı sonucuna ulaşılmıştır.

Çekim modeli tüm ülkeler yerine OECD ülkeleri ve AB-28 ülkeleri ile yapıldığında model sonuçlarında bazı değişiklikler görülmüştür. OECD ülkeleri, görece gelişmiş ülke ağırlıklı bir gruptur. Nitekim yapılan analiz sonucunda da ülkelerin gelişmişlik düzeyi arttıkça yatırımcılar için gerek kendi ülkelerinde gerekse yatırım yaptıkları diğer gelişmiş ülkelerde “iyi yönetişim”in daha önemli bir faktör olarak karşımıza çıktığı görülmüştür.

AB-28 ülke grubuna baktığımızda, komşuluk, kolonyal bağ, toplam vergi ve finans ve bankacılık düzenlemelerindeki yeterlilik değişkenlerinin istatistiki olarak anlamsız olduğu göze çarpmaktadır. Sınırların ortadan kalktığı ve ortak üst kurumlar tarafından yönetilen ülke birliklerinde bu durumun ortaya çıkması olağandır. Nitekim aynı politik ve iktisadi birlik içinde yer alan ülkeler arasında yatırım kararları alınırken söz konusu değişkenler belirgin düzeyde önem arz etmeyecektir. Anlamsız olan

132

132

değişkenler modelden çıkarıldığında modelin, çoğunlukla gelişmiş ülkelerden oluşan OECD ülke grubuyla hemen hemen aynı sonuçları verdiği görülmüştür.

Çekim modeli, Dünya Bankasının yüksek ve orta gelirli ülkeler ayrımı kullanılarak bu iki grup arasındaki DYY akımları için de kullanılmıştır. Yapılan analize göre gerek yüksek gelirli ülkelerin her iki gruba, gerekse orta gelirli ülkelerin her iki gruba olan DYY akımlarında kaynak ülke ve ev sahibi ülke GSYH’ları ile uzaklığın, oldukça önem arz ettiği görülmüştür. Komşuluk ise sadece orta gelirli ülkeler arasındaki DYY akımlarında anlamlıdır. Orta gelirli ülkelerin aldıkları yatırım kararlarında uzaklık maliyetlerinin daha fazla öneme sahip olmasının bu duruma neden olduğu düşünülmektedir. Ortak dil yüksek gelirlilerin kendi aralarında ve orta gelirlilerin yüksek gelirli ülkelere yaptıkları yatırım kararında önemli bir faktörken kolonyal bağ sadece yüksek gelirli ülkeler ile orta gelirli ülkeler arasındaki DYY akımlarında ciddi bir etkiye sahiptir.

Ortak dil ile benzer şekilde kurumlar vergisinin de yüksek gelirli ülkelerin kendi aralarında ve orta gelirli ülkeler ile olan DYY akımlarında önemli bir faktör olduğu görülmektedir. İyi yönetişimin derecesi ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile paralel bir yapı sergilemektedir. Dolayısıyla kaynak ülkenin yüksek gelirli ülke olduğu durumlarda yönetişim değişkeninin beklenen paralelinde anlamlı olduğu görülmüştür. Ancak ülkelerin yatırım kararları alırken iyi yönetişimin ekonomik ve coğrafi faktörler kadar önem arz etmediği model sonuçlarından görülmektedir.

Türkiye’ye gelen DYY’lerin genel görünümüne bakıldığında çoğunlukla yüksek gelirli ülkelerden gelen yatırımlara ev sahipliği yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla değerlendirme yaparken yüksek gelirli ülkelerden orta gelirli ülkelere gelen DYY’ler kategorisi (Y→O) temel alınmalıdır. Buna göre, Türkiye’ye daha fazla DYY çekebilmek için GSYH değerimiz önem taşımaktadır. GSYH’da yaşanacak yüzde 1’lik bir artış, ülkemize gelen DYY’yi yüzde 0,763 oranında artırabilecektir. Uzaklık, söz konusu ülke grubunda diğer gelir gruplarına kıyasla daha önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkeler arasında uzaklıkta her yüzde 1’lik artış, DYY’yi yüzde 0,831 azaltabilecektir. Buna paralel olarak Türkiye komşu ülkelerden 0,584 kat daha fazla DYY çekebilme fırsatına da sahiptir. Ortak dil Türkiye’nin içinde bulunduğu ülke grubu için çok önemli bir faktör olarak görünmemektedir. Nitekim ortak dil unsuru,

133

133

Türkiye’nin içinde bulunduğu ülke grubunda sadece 0,177 kat daha fazla DYY çekme olanağı sağlamaktadır. Ortak tarih ve kültürün farklı bir ifadesi olan kolonyal bağın olması söz konusu ülke grubunda oldukça önem arz etmektedir. Dolayısıyla kolonyal bağın olması, Türkiye’ye gelen DYY’lerde 1,501 kat artış yaratabilecektir. Kurumlar vergisi de diğer ülke gruplarına nazaran söz konusu ülke grubunda diğer önemli etkenlerden biridir. Kurumlar vergisinde yüzde 1’lik bir artış, Türkiye’ye gelen DYY’lerde yüzde 0,674 oranında bir azalmaya neden olabilecektir. Yönetişim ise bizim gibi daha çok yüksek gelirli ülkelerden DYY çeken ülkeler için önemli bir unsur olarak görülmemektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin yönetişim alanında ilerleme kaydetmesi, ülkemize gelen DYY miktarında ciddi bir artış yaratmayabilecektir. Nitekim modelde yönetişim değişkeninin katsayısının 0,0477 olduğu görülmektedir. Finansal piyasaların gelişmişlik düzeyindeki yüzde 1’lik artış ülkemize gelen DYY’leri yüzde 0,308 artırabilecektir.

Modelin temel bulgularından yola çıkarak uzaklık faktörünün ülkemiz için önem taşıdığı ve bu nedenle Türkiye’nin yakın mesafedeki ülkelerle olan yatırım ilişkilerini güçlendirmesi gerektiği görülmektedir. Türkiye’ye genellikle yakın ülkelerden yatırım gelmekle birlikte bu yatırımların büyük çoğunluğunun birleşme ve satın almalar şeklinde olduğu görülmektedir. Söz konusu yatırımların niteliği sıfırdan yatırımlara dönüşebildiği ölçüde Türkiye’nin daha fazla yarar sağlaması söz konusudur. Yine geçmişte Türkiye ile birlikte aynı devletin parçası olan ülkelerle yatırım yapmak avantajlı olduğumuz diğer bir husustur. Tarihi ve kültürel bağlarımızın bulunduğu Balkanlar ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki Romanya, Polonya, Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan, İsrail gibi ülkelerle yabancı yatırım potansiyelimizin olduğu görülmekle birlikte bu ülkeler, yatırım yapmaktan ziyade DYY çeken ülkelerdir. Bu nedenle tarihi ve kültürel bağ fırsatını avantaja çevirme olanağımızın pek mümkün olmadığı görülmektedir. Bulgaristan’da yüzde 10, İrlanda’da yüzde 12,5, Romanya’da yüzde 16, Polonya’da yüzde 19 ve Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 19 olan kurumlar vergisi oranı, bu ülkeleri yatırımcılar için cazip hale getirmektedir. Türkiye’nin de kurumlar vergisi alanında yapacağı reformlar, ülkemize gelecek yatırımları teşvik etme bakımından önem arz etmektedir. Diğer taraftan Çin’in yabancı yatırımcıların yatırımdan elde ettikleri karları yeniden yatırım olarak değerlendirmeleri durumunda

134

134

ödemiş oldukları kurumlar vergisinin yaklaşık yüzde 40’ını, yüksek teknoloji gerektiren belirlenmiş sektörlerde ihracat amaçlı olarak en az beş yıllık faaliyet göstermeleri durumunda ise tamamını geri alma imkânı tanıyan vergi politikalarının uygulanabilirliği tartışılabilir. Vergi sistemi daha çok yüksek teknolojili üretimi destekleyecek şekilde yeniden revize edilebilir.

Türkiye’de gerek planlı kalkınma öncesi dönemde, gerek 1980 öncesi planlı dönemde ve gerekse 1980 sonrası planlı dönemde yabancı yatırımlar her zaman ülke gündeminde yer almıştır. Nitekim gelinen noktada Onuncu Kalkınma Planı ve bu çerçevede hazırlanan İş ve Yatırım Ortamının Geliştirilmesi Öncelikli Dönüşüm Programında ülkeye daha fazla DYY girişi hedeflenmiştir. Türkiye’ye daha fazla DYY girişinin teşvik edilmesi için Türkiye’nin gerçekleşen yatırım düzeyi ile potansiyel yatırım düzeyinin kıyası önem taşımaktadır. İncelenen 60 ülkenin yarısına yakınında potansiyel yatırımın gerçekleşmeye dönüşemediği tespit edilmiştir. Örneğin, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya gibi ülkelerden daha fazla yatırım çekebilecek potansiyelimizin olduğu görülmektedir. Türkiye’ye en çok yatırım yapan 10 ülke dördüncü bölümde detaylı olarak incelenmiştir. Yapılan analiz sonucunda Almanya dışında diğer dokuz ülkenin ülkemizde yaptıkları yatırımın potansiyele yakın ya da potansiyelin üzerinde olduğu görülmüştür. Ancak yapılan yatırımların neredeyse tamamına yakınının birleşme ve satın alma şeklinde olduğu ve finans alanında yapıldığı gözlenmiştir. Bu nedenle potansiyelin altında yatırım yapan ülkeleri potansiyel seviyeye çıkaracak ve daha çok sıfırdan yatırımlara ev sahipliği yapılacak alanlara öncelik verilmesi önemlidir. Yapılan analiz sonuçlarına göre Hollanda, Belçika, Birleşik Arap Emirlikleri “potansiyelin oldukça üzerinde”; Rusya, İspanya, Malezya, Ürdün, Yunanistan, ABD, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İngiltere, Letonya ve Portekiz’den “potansiyelin üzerinde”; Almanya, Hong Kong, İrlanda, İsviçre, İtalya, Katar, G. Kore ve Singapur’dan “potansiyel ve potansiyele yakın seviyede”; Danimarka, İsrail, İsveç, Japonya ve Kanada’dan ise “potansiyelin altında” DYY çektiğimiz görülmüştür. Türkiye’nin uzaklık, komşuluk, ortak kültür ve/veya ortak kolonyal bağlar açısından avantajlı olduğu bazı Balkan ülkeleri ve diğer Avrupa ülkelerindeki fırsatları değerlendirebilmesi önem taşımaktadır. Nitekim Türkiye’ye bu bölgelerden gelen DYY’ler potansiyel veya potansiyelin üzeri seviyede olsa bile yatırımın niteliğini daha

135

134

ödemiş oldukları kurumlar vergisinin yaklaşık yüzde 40’ını, yüksek teknoloji gerektiren belirlenmiş sektörlerde ihracat amaçlı olarak en az beş yıllık faaliyet göstermeleri durumunda ise tamamını geri alma imkânı tanıyan vergi politikalarının uygulanabilirliği tartışılabilir. Vergi sistemi daha çok yüksek teknolojili üretimi destekleyecek şekilde yeniden revize edilebilir.

Türkiye’de gerek planlı kalkınma öncesi dönemde, gerek 1980 öncesi planlı dönemde ve gerekse 1980 sonrası planlı dönemde yabancı yatırımlar her zaman ülke gündeminde yer almıştır. Nitekim gelinen noktada Onuncu Kalkınma Planı ve bu çerçevede hazırlanan İş ve Yatırım Ortamının Geliştirilmesi Öncelikli Dönüşüm Programında ülkeye daha fazla DYY girişi hedeflenmiştir. Türkiye’ye daha fazla DYY girişinin teşvik edilmesi için Türkiye’nin gerçekleşen yatırım düzeyi ile potansiyel yatırım düzeyinin kıyası önem taşımaktadır. İncelenen 60 ülkenin yarısına yakınında potansiyel yatırımın gerçekleşmeye dönüşemediği tespit edilmiştir. Örneğin, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya gibi ülkelerden daha fazla yatırım çekebilecek potansiyelimizin olduğu görülmektedir. Türkiye’ye en çok yatırım yapan 10 ülke dördüncü bölümde detaylı olarak incelenmiştir. Yapılan analiz sonucunda Almanya dışında diğer dokuz ülkenin ülkemizde yaptıkları yatırımın potansiyele yakın ya da potansiyelin üzerinde olduğu görülmüştür. Ancak yapılan yatırımların neredeyse tamamına yakınının birleşme ve satın alma şeklinde olduğu ve finans alanında yapıldığı gözlenmiştir. Bu nedenle potansiyelin altında yatırım yapan ülkeleri potansiyel seviyeye çıkaracak ve daha çok sıfırdan yatırımlara ev sahipliği yapılacak alanlara öncelik verilmesi önemlidir. Yapılan analiz sonuçlarına göre Hollanda, Belçika, Birleşik Arap Emirlikleri “potansiyelin oldukça üzerinde”; Rusya, İspanya, Malezya, Ürdün, Yunanistan, ABD, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İngiltere, Letonya ve Portekiz’den “potansiyelin üzerinde”; Almanya, Hong Kong, İrlanda, İsviçre, İtalya, Katar, G. Kore ve Singapur’dan “potansiyel ve potansiyele yakın seviyede”; Danimarka, İsrail, İsveç, Japonya ve Kanada’dan ise “potansiyelin altında” DYY çektiğimiz görülmüştür. Türkiye’nin uzaklık, komşuluk, ortak kültür ve/veya ortak kolonyal bağlar açısından avantajlı olduğu bazı Balkan ülkeleri ve diğer Avrupa ülkelerindeki fırsatları değerlendirebilmesi önem taşımaktadır. Nitekim Türkiye’ye bu bölgelerden gelen DYY’ler potansiyel veya potansiyelin üzeri seviyede olsa bile yatırımın niteliğini daha

135

çok sıfırdan yatırımlara dönüştürecek ikili veya bölgesel yatırım ilişkilerine ağırlık verilmesi, özel yatırım bölge ayrıcalıkları tanınması, vergi avantajı sağlanması, yeni işletme kuruluş kolaylığının artırılması, işe başlamada yaşanan bürokratik engellerin azaltılması, enerji maliyeti avantajı tanınması ve finansman kolaylığı sağlanması gibi teşvik politikaları önem arz etmektedir.

Son dönemlerde yüksek teknolojili ürünlerin üretimi ülkeler açısından küresel rekabet gücünün artırılmasında büyük önem taşımaktadır. Türkiye’ye gelen DYY’lerin teknoloji düzeyi açısından genel görünümüne baktığımızda yüzde 8 gibi düşük bir paya sahip kısmının ileri teknoloji getirdiği görülmektedir. Yüzde 40’lık yüksek bir pay ise, mevcutta yurtiçi kaynaklarımızda sahip olduğumuz düşük ve orta- düşük seviyede teknolojiyi getirmektedir. Dolayısıyla yüksek teknolojili ürünlerin üretilmesine olanak tanıyan DYY’lerin ülkeye girişini teşvik edecek önlemler alınması gerekmektedir. Mesleki eğitimin yaygınlaştırılması, altyapı iyileştirmeleri ve kamu-özel ortaklıklarının kurulması veya sayılarının artırılmasıyla hem ülkemizin küresel tedarik zincirine yeni bir üretim tesisi kurulması yoluyla eklemlenmesi, hem de yüksek teknolojili ürünlerin ülkeye girişi sağlanabilir.

2012 yılından bu yana uygulanan yeni teşvik sistemiyle birlikte Türkiye’de vergi istisnası, muafiyeti ve indirimi; sosyal sigortalar prim desteği; faiz desteği; arazi tahsisi ve KDV iadesi gibi teşvikler uygulanmaktadır. Ayrıca bölge bazlı teşvik uygulamaları sayesinde bölgeler arası gelişmişlik farklılıkları giderilmeye çalışılarak kalkınmada öncelikli yörelerin daha çok desteklenmesi gözetilmektedir. Bunun yanı sıra AR-GE kapasitemizi ve rekabet düzeyimizi artıracak 12 önemli yatırım konusu teşvik kapsamına alınmış ve böylelikle özellikle istihdam yaratacak, üretim kapasitemizi artıracak, cari dengeye olumlu katkısı olacak imalat sanayinin desteklenmesi amaçlanmıştır. Yeni Teşvik Sistemiyle teknoloji geliştirme projelerine, kamu-üniversite işbirliklerine ve ihracata yönelik teşviklere de öncelik verilmektedir. Dolayısıyla 2012 yılı başından bu yana Türkiye, büyüme ve kalkınmasını destekleyecek türden yatırımların ülkeye girişine ayrıca önem vermektedir. Bu avantajların iyi tanıtılması, ikili yatırım müzakerelerinde bu olumlu özelliklerin iyi aktarılması, yatırım yapacak firmalara danışmanlık faaliyetlerinin bürokratik engellere takılmadan hızlı bir şekilde

136

136

yürütülmesi, mevcut teşviklere ek olarak firmalara kurulum desteği gibi bazı destekler sağlanması ek tedbirler olarak benimsenebilir.

Ayrıca kriz dönemlerinde daha az kırılgan yapıda olduğu ve kolaylıkla ülkeyi terk etmedikleri için de sıfırdan yatırımlar tercih sebebidir. Bu nedenle Türkiye’nin BveS’lerden ziyade sıfırdan yatırımları destekleyen politikalara öncelik vermesi önem arz etmektedir. İhracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, istihdamı artırmak, doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak, işletmeleri ihracata yönlendirmek ve uluslararası ticareti geliştirmek amacıyla teşvik kapsamında olan özel yatırım bölgeleri bulunmaktadır. Söz konusu amaç dahilinde değerlendirilen DYY’leri, bu bölgelerde yatırım yapmanın avantajları hakkında bilgilendirmek ve gerekli rehberlik hizmetlerini üstlenmek önem taşımaktadır. Gerektiği durumlarda bu bölgeler için ek mali teşvikler de müzakere edilmelidir.

Türkiye’nin diğer ülkelere kıyasla mevcut konumunu daha ileriye taşıyacak politika alanlarına yönelmesi gerekmektedir. Türkiye’nin küresel rekabet edebilirlik ve küresel fırsat endeks değerlerine göre ilerleme kaydetmesi gereken öncelikli politika alanları işgücü piyasası etkinliğini artırmak, kurumlar ve finans piyasalarının gelişmişlik düzeyini yükseltmek, iş yapma kolaylığını artırmak, düzenleyici işlemlere ilişkin engelleri azaltmak, düzenleyici işlemlerin kalitesini yükseltmek ve hukuk alanındaki eksiklikleri gidermek olarak sıralanabilir. Bu alanlarda atılacak adımlar, Türkiye’nin küresel DYY’den daha fazla pay almasını sağlayacaktır.

Bu tez, DYY’lerde çekim modelinin kullanılması açısından şu ana kadar Türkiye’de yapılmış olan en kapsamlı çalışmalardan biri olmasına karşın, birçok çalışmada olduğu gibi sadece ülkeye gelen DYY’ler analiz edilmiştir. Oysaki ülkeden çıkan DYY’lerin analizi ve ülkelerin diğer ülkelere yaptıkları yatırımların büyüme ve kalkınmalarını ne yönde etkilediğinin tespiti de önem arz etmektedir. Bundan sonraki çalışmalarda dünya genelinde ülkelerin yurtdışına yatırım yapılması yönünde uyguladıkları DYY politikalarının incelenmesinin ve giden DYY’lere yönelik analizler yapılmasının bu alandaki boşluğun giderilmesi açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.

137

137