• Sonuç bulunamadı

GENEL DEĞERLENDİRME

1960’lı yıllarda bilgisayarla ve 1990’lu yıllarda internetle tanışmış olan Türkiye daha çok son 20 yıl içinde bilişim alanında gelişmeler yaşamıştır. İlk bilgisayar Türkiye’ye 1960 tarihinde gelen IBM 650 model bir bilgisayardır.

1970’li yıllarda Türkiye’nin bilgisayar gücü ve bu alanda çalışan insan gücü çok sınırlıydı. Bu dönemdeki büyük gelişmelerden biri 1974 yılında ÖSYM’nin üniversite sınavı değerlendirme ve yerleştirmelerinde bilgisayar kullanmaya başlamasıdır. Ancak eğitim olanaklarının da sınırlı olması yeterli bilgi ve donanıma sahip olmayan bilgisayar sistemlerinin kurulmasına ve kurulan bilgisayarların verimli kullanılamamasına neden olmaktaydı.

2000’li yıllarla beraber ise Türkiye bilişim teknolojileri ve yazılım alanında önemli aşama kaydetmiştir. Eğitim altyapısının güçlenmesi, üniversitelerde ilgili programların açılması ve sonrasında teknoparkların kurulması bu ilerlemede büyük rol oynamıştır. Türkiye’de ilk teknopark 1985 yılında İstanbul’da kurulmuştur. 1988 yılında ise İzmir ve Ankara’da teknoparklar kurulmaya başlamıştır. Bu gelişmelerle beraber bilişim alanında faaliyet gösteren firma sayısı ve bilişim teknolojilerinin kullanımı da artmıştır. Bilişim teknolojileri sağlık, bankacılık ve

Kaynak: Ankara Kalkınma Ajansı, 2018

Bilişim Sektöründe Ankara’da Yoğunlaşılması Gereken Alanlar

Şekil

29

finans, savunma, telekomünikasyon, lojistik ve makine gibi birçok sektörde kullanılarak bu sektörlerin hızlı bir gelişme göstermesine de katkı sunmaktadır.

Türkiye’de bilişim sektörünün büyüklüğü 2012 yılında 55 milyar TL iken 2017 yılında 117 milyar TL’ye ulaşmıştır.

Bilişim sektörü Ankara’nın güçlü olduğu ve gelişme potansiyeli yüksek sektörlerinden biridir. Sektörün temel girdisi olan insan kaynaklarının Ankara’da güçlü olması sektörün gösterdiği gelişim trendlerinin devam etmesi için kilit bir öneme sahiptir. Ankara üniversitelerinin birbirlerine ve kendi bünyelerindeki teknokentlere mekânsal olarak yakınlıkları önemli avantajlar sağlamaktadır. İnsan kaynaklarının yanı sıra yedi aktif TGB’nin varlığı hem kolaylaştırıcılık hizmetlerinin karşılanması hem de işbirliği ve etkileşime olanak veren bir ortam oluşturması açısından önemlidir. Bilişim sektörü; savunma, iş ve inşaat makineleri, ilaç ve tıbbi cihaz ile tarım ve gıda sektörlerinin gelişiminde de kilit bir role sahiptir. Özellikle savunma sanayi ile bilişim birbirini besleyen sektörlerdir. ASELSAN, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii, HAVELSAN, ROKETSAN gibi kurumların varlığı da Ankara’da ekosistemin güçlenmesini sağlamaktadır.

SGK verilerine göre 2011-2017 yılları arasında sektördeki iş yeri ve çalışan sayılarında sürekli bir artış olmuştur.

2017 yılında Ankara’da bilişim alanında çalışan 1.530 iş yeri bulunmakta, bu iş yerlerinde 20 binden fazla kişi istihdam edilmektedir. Sektördeki firmaların çalışma alanlarına bakıldığında da telekomünikasyon ve iletişim teknolojileri, coğrafi bilgi sistemleri, sağlık bilişimi, mobil uygulamalar, güvenlik ve yönetim sistemleri, doküman ve süreç yönetim sistemleri, e-ticaret yazılımları, nesnelerin interneti, büyük veri ve eğitim teknolojileri alanlarının ağırlıklı olduğu görülmektedir.

Sektörün güçlü yönü olan insan kaynakları alanında bazı zayıf noktaların da olduğu görülmektedir.

Yetişmiş insan kaynağının belli bir tecrübe edindikten sonra farklı şirketlere ya da kamuya geçme eğilimleri sektör içerisinde devir hızının yüksek olmasına sebep olmaktadır. Buna bağlı olarak küçük ölçekli şirketler çalışan sirkülasyonunun yüksek olmasından olumsuz etkilenmekte ve büyümelerini planladıkları hızda gerçekleştirememektedir. Bunun yanı sıra Türkiye’de yetişen nitelikli insan kaynağının yurt dışında iş arama eğiliminde olduğu görülmektedir. Sektör temsilcileri ile yapılan görüşmelerde personel devrinin düşmesi için özellikle kamunun bilişim alanında personel istihdam etmesi yerine, bilişim alanındaki faaliyetlerini özel sektöre ihale yoluyla yaptırmasının hem sektörün gelişimi hem de maliyetler açısından daha avantajlı olacağı belirtilmiştir.

Sektördeki firmaların müşterileri ağırlıklı olarak kamu kurumlarıdır ve kamu kurumlarının kullanımı için ürünler geliştirilmektedir. Firmalar, bu durumdan kaynaklanan bazı dezavantajlar da yaşamaktadır. Hak ediş usulü çalışan firmalar kamuda ilk ödemeye kadar kendini finanse etmek zorunda kalmaktadır. Ön ödeme alamadıkları zamanlar için yedekli ve hazırlıklı olmaları gerekmektedir. Özellikle sermaye birikimi olmayan start-up’lar için kamu ile çalışmak zorluk yaratabilmektedir. Kamudan proje alan bir şirketin dönemden döneme değişmekle birlikte bir yıla kadar kendini finanse etmek durumunda kalabildiği görülmektedir. Bu durum girişimcilik ekosistemini olumsuz yönde etkilemektedir. Diğer taraftan sözleşmelerin sıkılığı ve güvenlik sebebiyle geliştirilen ürün veya hizmet; yurt dışına, başka bir kamu kurumuna ya da belediyeye satılamamaktadır.

Tüm bu zorluklarla beraber karar verici ve politika oluşturucu kurumların Ankara’da bulunması, bu kurumlara kolay erişilmesi ve taleplerin iletilmesi açılarından önemlidir. Sektöre ilişkin ihtiyaçların yerli firmalar üzerinden tedarik edilmesi orta ve uzun vadede hem ülkenin dış harcamasını azaltacak hem de istihdamı arttırıcı çarpan etkisi gösterecektir. Türkiye’de ulusal ve bölgesel düzeyde işletmelere yönelik destek veren TÜBİTAK, KOSGEB, kalkınma ajansları ve AB gibi birçok fon sağlayıcı kurum bulunmaktadır. Bu kurumlar karşılıksız olarak verdikleri hibeler ile sektörün gelişmesi için önemli bir kaynak yaratmaktadır. Fon kaynaklarından yararlanmaya dair istatistiklere bakıldığında hem sektörün bu konuda öncelik verilen bir sektör olduğu hem de Ankara’daki firmaların bu potansiyelden etkin bir şekilde yararlanabildikleri görülmektedir. Sektördeki firmalar arasında Türkiye’nin özellikle devlet destek ve teşvikleri konusunda çok çeşitli olanaklar sunduğu, ama genel olarak

kaynakların verimli kullanımında sıkıntılar yaşandığı görüşü hâkimdir. Desteklerin dağıtımında firma ölçeğine göre kota ve sınıflandırmaların yapılmasının küçük firmaların büyümesini teşvik edeceği ve bilişim ekosistemini bir bütün olarak geliştireceği düşünülmektedir.

Sektördeki firmalar teknokentlerin vergi indirimlerinin büyük avantaj sağladığını, teknokent bünyesinde faaliyet göstermemeleri durumunda kârlılıklarını korumak ve firmayı açık tutmak için ürün ve hizmet fiyatlarını arttırmak zorunda kalacaklarını ve bunun rekabet edebilirliği düşüreceğinin altını çizmektedirler. Şirketler vergi yükümlülüklerinin yüksek olmasının yanı sıra yazılım ürünlerinin hizmet kategorisinde sınıflandırılması sebebiyle de zorluk yaşamaktadır. Gelir vergisi ve kurumlar vergisinden kaçınmak için İngiltere, Almanya, Dubai gibi daha düşük vergi uygulayan ülkelerde kâğıt üzerinde şirketler açıldığı ve pek çok firmanın bu şekilde kârını arttırdığı belirtilmiştir. Firmaların bu konudaki beklentisi vergilerin azaltılması ve desteklerin artırılması suretiyle sektör güçlenene kadar gelişim sürecinin desteklenmesidir.

Diğer taraftan, kamunun yabancı firmaları tercih etmesi önemli bir tehdittir. İthal ürünlerin yerine Türk malı ürünlerinin kullanılması sektörün gelişmesi için önemlidir. Sektörün Ar-Ge ve yenilikçilik düzeyinin artırılması da bir başka önemli noktadır. 2012-2017 döneminde gerek patent başvuru sayıları gerekse de tescil sayılarının artış eğiliminde olduğu gözlenmektedir. 2012 yılından 2017 yılına patent başvuru sayısı 113’ten 238’e çıkmış, tescil sayısı da 18’den 45’e yükselmiştir. Faydalı modellere bakıldığında da 2012-2017 yılları arasında yılda ortalama 27 tescil yapılmış olduğu görülmektedir.

Ankara Bölgesel Yenilik Stratejisi kapsamında Ankara’da incelenen beş sektörün AR-GE ve rekabet gücünü anlamak amacıyla yapılan anket çalışmasında bilişim sektöründen 71 firmayla görüşülmüştür. Firmaların

%49’u öz kaynakları dışında finansman kaynağı olarak teşvik ve desteklerden yararlandıklarını belirtmişlerdir.

ERP sistemi kullanmayan firmaların oranı %62’dir. Firmaların %76’sı kalite yönetim sistemine sahip olduklarını belirtmişlerdir. Yine firmaların %57’si yalın üretim, 6 sigma gibi kalite uygulamalarına sahiptir.

Anket sonuçlarına göre firmaların %87’sinin belirlenmiş bir marka ve pazarlama stratejisi bulunmaktadır.

Firmaların %81’i faaliyetlerini sürdürmek için yeterli fiziksel altyapıya sahip olduklarını belirtmişlerdir. Firmaların

%91’inin AR-GE birimi bulunurken, %84’ü son 3 yıl içinde bir yenilik ortaya koymuştur. Yine firmaların %55’i son 3 yıl içinde GE ile ilgili teşvik ya da destek aldıklarını belirtmişlerdir. Buna rağmen firmaların %63’ü AR-GE ve inovasyon çalışmaları yapmakta zorluk yaşadığını belirtmiştir. Anket sonuçlarına göre firmaların %21’i donanımlı personel bulmakta zorluk yaşamaktadır.

Sektörün gelişimini daha büyük bir hızla sürdürmesi için dernek ve kümelenmeler kritik bir öneme sahiptir.

ODTÜ Teknokent, Bilkent Cyberpark ve Gazi Teknokent’te bulunan kümelenmeler ve Türkiye Bilişim Derneği’nin çalışmaları sektördeki iş birliklerinin geliştirilmesi ve firmaların ihtiyaç duydukları kaynaklara ulaşmalarında önemli rol oynamaktadır.

TÜİK’teki dış ticaret verileri yalnızca mal (ürün) ticareti rakamlarından oluştuğu için bilişim sektörü ihracat rakamları da yazılım programlarının yayımlanması alanı ile sınırlı kalmaktadır. Dolayısıyla dış ticaret rakamları net olarak bilinmemektedir.

Bilişim sektörünün hem ülkemizde hem de Ankara’da önemli bir gelişme süreci içerisinde olduğu görülmektedir. Sektörün gelişmesi ise bölgedeki ekosistemin bir bütün olarak gelişmesi için anahtar bir rol oynamaktadır. Verimlilik artışı, yenilikçiliğe dayalı büyüme ve yüksek ihracat potansiyeli ile bilişim diğer sektörleri de etkilemektedir. Bilişim teknolojilerinin hem toplum hem de işletmeler tarafından kullanımının yaygınlaşması sektörün büyüme dinamikleri açısından kritik önemdedir.

Çalışma kapsamında paydaşlarla yapılan odak grup toplantıları ve çalıştaylarda yapılan GZFT analizinden çıkan sonuçlar aşağıdaki tabloda özetlenmiş durumdadır.