• Sonuç bulunamadı

4.1. Genel Kavramlar

Gallahue (1982‟den aktaran Özer ve Özer 2007) motor terimini tanımlarken; „„Hareketi etkileyen yaĢ, cinsiyet gibi biyolojik ve kuvvet, denge, esneklik, hız, dayanıklılık gibi mekanik faktörlerin önemini belirtmek için kullanılan motor terimi çoğu zaman psikomotor, algısal motor, duyumotor, motor öğrenme, motor kontrol ve motor geliĢim terimlerinde olduğu gibi, bazı terimlere eklenerek kullanılır‟‟ Ģeklinde tanımlamıĢtır. Beden eğitimcilerin motor terimini özellikle motor süreçler üzerine odaklaĢarak ön ek olarak kullandıklarını, bunun yanında psikolog ve eğitimcilerin ise psikomotor, algısal ve duyu motor terimlerinde olduğu gibi son ek olarak kullanmaya eğilim gösterdiklerini belirtmiĢtir.

Kasap (1999) öğrenmeyi tanımlarken, bireyde davranıĢ değiĢikliğinin oluĢma süreci olduğunu belirtmiĢtir. DavranıĢın değiĢmesi bireyin sözü edilen davranımını, bir öğrenme süreci içinde yeni bir biçime sokması, farklılaĢtırması ya da artık eski davrandığı gibi değil, öğrenme sürecinde edindiği yeni davranım biçimini bilebilmesi, gerektiğinde ya da tümüyle artık onu yaĢamının değiĢmez bir uygulaması haline getirme sürecidir.

Ġnsanın öğrenme süreci biliĢsel, duyuĢsal ve psikomotor alanlardan oluĢmaktadır. Kasap‟a göre (1999), öğrenmenin bu değiĢik boyutlardaki oluĢumunun birbirinden bağımsız değildir. Kendisine göre her boyutun az ya da çok diğeri ile iliĢkisi bulunur. Hatta bir öğrenme sürecinde bu üç alandaki geliĢme, öğrenmenin de geliĢme miktarı olarak ifade edilir.

Kasap (1991), öğrenme Ģeklini belirleyen durumları beĢ ana baĢlık altında incelenebileceğini, bu teorilerin futbol öğreniminde yaygın olarak kullanılmakta olduğunu belirtmektedir. Bunlar;

a- Klasik ġartlanma (ġartlı Refleks) b- Operant ġartlanma (Tesadüfi) c- BiliĢsel Öğrenme

d- Motorik Öğrenme e- Vegetatif Öğrenme.

Klasik Ģartlanmaya örnek olarak müsabaka anında hakemin düdük çalması ile birlikte sporcuların durması gösterilebilir. Bu sporcuların daha önceden düdük sesine karĢı Ģartlanma eğitimi aldıklarının bir göstergesidir.

Futboldaki taktik bir davranıĢı sporcunun, antrenmanlar sırasında antrenörün o pozisyonda iken gösterdiği tepkiye uygun olarak, oyun içinde doğru davranıĢı seçmesi operant Ģartlanmaya örnek olarak gösterilebilir.

BiliĢsel öğrenmeye örnek sportif bir etkinliğin teorik anlatımı, yapılacak etkinliğin gösterilmesi ve benzeri bilgi edinme yollarıyla tekniklerin ve taktiklerin öğrenilmesi ve zihinde yorumlanması gösterilebilir.

Antrenman yapan sporcuların vücut fonksiyonlarının verimli hale gelmesi, öğrenme yoluyla sinir sisteminin sporcunun kontrolüne girmesi vegetativ öğrenmeye örnek olarak gösterilebilir (Kasap 1991).

Arık (1998) motorik öğrenmeyi, „„Psikolog ve fizyologlara göre bazı etkinliklerin sinir sistemi tarafından alınıp, sinir sistemi yoluyla merkezi sinir sistemine yollanıp burada değerlendirilmesi yapıldıktan sonra cevabın gerekli kaslara iletilmesi ve kasların yerine getirmesidir‟‟ Ģeklinde tanımlamıĢtır. Sportif etkinliklerin öğrenilmesinin en büyük bölümünü kapsayan motorik öğrenmede esas olan bir etkinliğin nasıl yapılacağının öğrenilmesidir.

Gallahue (1982‟den aktaran Özer ve Özer 2007) beceri terimini tanımlarken; “Bir konu hakkında deneyimli olunduğunu ve düzgün bir hareketin yapıldığını ifade eder. Böyle bir eylem, öğrenmeyi gerektirir. Örneğin, yürüme ve koĢma bir yetiĢkin için değil, ancak 18 aylık bir çocuk için becerili bir harekettir. Böylece, motor beceri, deneyim ve öğrenmenin etkisi ile doğru olarak yapılan bir ya da bir grup hareket olarak tanımlanmaktadır” Ģeklinde ifade etmektedir.

Rink (1985‟den aktaran Kasap 1999) organdan organa veya bilateral transferi, vücudun bir tarafındaki organdan diğer tarafındaki organa öğrenilniĢliğinin transferi olarak tanımlanmaktadır.

Kasap (1999) eğitsel anlamda transfer kavramını tanımlarken, aktarma, geçiĢim ve intikal sözcüklerinin karĢılığı olarak kullanmıĢtır. Kendisine göre eğitsel transferin anlamı daha yoğun ve dinamik bir ortamdan, daha az yoğun ve durağan ortamlara doğru, bilgi ve beceri aktarımıdır.

4.2. Beynin Anatomik Yapısı ve ĠĢlevi

Bu bölümde konuya genel bir çerçeve oluĢturmak için beynin yapısı ve beyin yapılarının iĢlevleri konu edilecektir. Bu bölüm aynı zamanda bize beynin iĢlevsel organizasyonu ve hemisfer eğilimi hakkında bilgiler verecektir.

Manter (1987) insan beynini ve iĢlevini tanımlarken „„Beyin merkezi sinir sisteminin ana parçası olup vücudun iç ve dıĢ faktörlerle değiĢen iç ortamının normal sınırlar içerisinde sürdürülmesini sağlar. Bu kontrolü, iç ve dıĢ faktörlerle ilgili duyuların alınması, uygun cevabın oluĢturulması ve hedef organların bu iĢlevler için gerekli faaliyetlerini düzenleyerek gerçekleĢtirir‟‟ açıklamasında bulunmuĢtur.

Beyindeki sinir hücresi sayısı çeĢitli yazarlara göre 12-16 milyar arasında değiĢir. Ġki yarımküre; bunların altındaki küçük beyincik ve beyin sapından oluĢan bu yapı yaklaĢık 1350-1400 gr. ağırlığındadır (BaltaĢ ve BaltaĢ 2004).

YaklaĢık bir tirilyon hücreden oluĢan beyin, sinir (nöron) hücreleri ve glial (glue) hücreler olmak üzere iki tür hücre bulunur. Glial hücreler beynin büyük bir kısmını oluĢtururken nöronları bir arada tutma ve nöronların dıĢındaki zararlı maddeleri süzme görevini üstlenirler. KarmaĢık bir ağ olan sinir sisteminin, temel yapısal ve iĢlevsel birimi nöronlardır. Nöronlar enformasyonu alma, düzenleme ve aktarma bakımından geliĢmiĢ ve bu özelliklerinden dolayı vücudumuzda bulunan diğer hücrelerden ayrılmaktadırlar. Sinir hücreleri yapısal olarak dendritler, soma (hücre gövdesi), akson ve presinaptik sonlanma olmak üzere 4 ana bölümden oluĢur. Sinir hücreleri, dendritler ve soma aracılığıyla diğer sinir hücrelerinden kimyasal yolla aldıkları enformasyonu elektriksel ileti yoluyla aksonu boyunca taĢırlar. Bu elektriksel iletiler presinaptik sonlanmada tekrar kimyasal forma dönüĢür, norötransmiterler ile iki nöron hücresi arasındaki boĢluktan geçer ve sonraki nörona aktarılırlar. Aynı süreçler bu nöronlarda da tetiklenmiĢ olur. Kısaca, nöronlar arasındaki enformasyon alıĢveriĢi, uyarıcı ve baskılayıcı aracı maddelerin (nörotransmiter) katılımı ile gerçekleĢen elektrokimyasal bir süreçtir (Guyton and Hall 1996. Zeman 2006, Gülpınar 2007).

ġekil 1: Sinir hücresinin yapısı (Gülpınar 2007).

Günümüzde beyninin farklı bölgelerin farklı iĢlevleri yerine getirdikleri bilinmektedir. AĢağıda öğrenme sürecine katılan önemli beyin yapıları, iĢlevleri ile birlikte ele alınmıĢtır.

4.2.1. Serebral Korteks

Serebral korteks beynin dıĢ kısmını oluĢturur. 1.3 ila 4.5 mm kalınlığında olan serebral korteks gri cevher yapısındadır. Korteks yeni doğanda düz bir yüzeye sahiptir. Üst düzey bilinçli iĢlevlerin oluĢmasına katılır. Alt beyin düzeyinde ise, limbik sistem ve beyin sapı yapılarının katılımı ile genellikle organizmanın hayatta kalabilmesi için gerekli olan ve nesilden nesile aktarılan, nefes almadan kalp atıĢının düzenlemesine, bellekten duygu durumuna kadar çok sayıda bilinçdıĢı iĢlev yerine getirilir (Gülpınar 2007, Selçuk 2002).

Selçuk‟a göre (2002), beyin geliĢtikçe kıvrımlar oluĢturur ve korteks küçük bir masayı kaplayacak kadar geniĢler. Memeliler arasında insan beyni, en fazla katlanma oranına ve daha üst düzeyde düzenli düĢünmeye yarayan en büyük miktardaki kortekse sahiptir. Ġleri zeka fonksiyonları, bellek, konuĢma, anlama, matematik, resim ve müzikle ilgili yeteneklerin tümünü iĢlev olarak üstlenir. Hassasiyet gerektiren iĢlerde, duyuların alınması ve bilinçli algılanmasında, bütün duyuların birbiriyle bütünleĢtirilmesinde korteks devreye girer.

Üst düzey, bilinçli iĢlevlerin yerine getirildiği serebral korteks öncellikle kendi içinde sağ serebral korteks (sağ beyin) ve sol serebral korteks (sol beyin) olarak ikiye ayrılır. Daha sonra her iki serebral korteks, alın (frontal) lobları, duvar (pariyetal) lobu, sakak (temporal) lobu ve artkafa (oksipital) lobu olmak üzere dört ana loba ayrılarak incelenir (Gülpınar 2007, Selçuk 2002).

4.2.2. Beyin Lobları

Beyin bölümlerini, yapı ve iĢlemleri bakımından birçok Ģekilde sınıflamak mümkündür. Yapı bakımından, insan beyni dört bölümden oluĢmaktadır. Bunlar; insan beyninin yapısını oluĢturan, entelektüel düĢünce, konuĢma ve bağlantı alanlarının kontrol edildiği frontal, iĢitme ve duyusal konuĢma alanı olan temporal, görme alanı occipital ve duyu alanı olan parietal loblardır. (www.cosmosmagazine.com, EriĢim tarihi: 14 Ağustos 2010)

ġekil 2. Beyin bazı alanlarının Ģematik gösterimi (www.cosmosmagazine.com, EriĢim tarihi: 14 Ağustos 2010)

Ergenç (1994) beynin bilgi giriĢ kanallarının, toplanan bilgilerin değerlendirildiği merkezlerin ve bunların saklandığı alanların beynin farklı bölgelerinde bulunduğunu, gelen bilgilerin farklı merkezler tarafından çeĢitli açılardan ayrı ayrı algılandığını ve merkezler arasında bütünleĢtirici bağlantı bulunduğunu bildirmiĢtir.

ġekil 3. Beynin ortasının görünüĢü (Jensen 1998‟den aktaran Avcı 2008)

Beynin tabanında yer alan beyin sapı çoğunlukla kontrolümüz dıĢında yaĢamsal önemi olan otonom fonksiyonları denetler. Occipital lobun hemen altında bulunan beyincik denge, vücut duruĢunu muhafaza etme ve kasların koordinasyonunu düzenler. Thalamus küçük bir erik biçimindeki yapısıyla beynin merkezinde bulunur. Beynin bu kısmı duyu organları ile korteks arasında direk bilgi iletimini sağlar. Thalamusun hemen altında bulunan hypothalamus, beden ısısı, açlık, susuzluk ve cinsellikle ilgili duyguları yönetir. Thalamus ve hypothalamusun yanında bulunan ve beynin psikolojik nöbetçisi olarak da bilinen amygdala duyguların yönetiminde büyük bir role sahiptir (Wolfe 2001, Avcı 2008). Hippocampus, temporal lobun derinlerinde yer alır ve bellek, duygular ve anıların bulunduğu kısımdır. Öğrenme ve hafızadan güçlü olarak hippocampus sorumludur (Stevens and Goldberg 2001, Avcı 2008).

4.2.3. Sağ ve Sol Hemisfer

Literatür bilgilerinden elde edilen genel sonuçlara göre her ne kadar bir yarıküre baskın olsa da her iki hemisfer karĢılıklı bir uyum içerisinde çalıĢmaktadır.

Yarıkürelerin her biri vücudun zıt tarafını denetlemektedir. Ġnsanların %90- 95'inin sol yarıküresi baskındır. El hareketini denetleyen motor alanlar sol yarıkürede baskın olduğu için insanların büyük çoğunluğu sağ elini kullanır.

ġekil 4. Beyin yarıkürelerinin motor ve duysal alanlarının ellerle yaptığı çapraz bağlantılar (Springer and Deutsch 1998, Gündoğan, Yazıcı ve ġimĢek 2007).

Beyin yarıküreleri üzerinde yapılan araĢtırmaların bulguları dört temel farklılık biçiminde özetlenebilmektedir.

1- Sol yarıküre bedenin sağ tarafını; sağ yarıküre ise bedenin sol tarafını kontrol eder. Beyinlerimiz çapraz iĢler; beynin her bir yarısı bedenin karĢıt tarafını kontrol eder.

2- Sol yarıküre sırasaldır; sağ yarıküre ise eĢzamanlıdır. Sol yarıkürenin öğeleri birbirlerini izleyen olayları algılamakta ve davranıĢların sırasını kontrol etmekte baĢarılıdır. Sağ yarıküre ise, birçok Ģeyi aynı anda görmekte uzmanlaĢmıĢtır.

3- Sol yarıküre metin konusunda, sağ yarıküre ise bağlam konusunda uzmanlaĢır. Sol yarıküre ne söylenildiği ile, sağ yarıküre ise, bunun nasıl söylendiği ile ilgilenir.

4- Sol yarıküre ayrıntıları analiz eder; sağ yarıküre büyük resmi sentezler. Veriler sağ yarıkürenin bütün olarak algılamada uzmanlaĢtığını gösteriyor. Bu yarıküre bilgi giriĢiyle ilgilenirken öncelikle sentezcidir. Sol yarıküre ise, tam tersi, daha mantıklı, analitik ve bilgisayara benzer tarzda çalıĢıyor görünmektedir (Pink 2005, Öztan 2006).

Buzan (1995) yarıkürelerin fonkiyonları için sol yarıküre matematik, dil, mantık gibi faaliyetleri ele alırken; sağ yarıküre hayal gücü, müzik, renk gibi faaliyetleri ele aldığı görüĢünü bildirmiĢtir. Sağ beyin çok sayıda veriyi bilinçli bir çaba sarf etmeden anlamlandırmadan ve çözümler bulmaya çalıĢmadan otomatik olarak tutabilme kabiliyetine sahiptir.

Ġçgüdülerinize güvenmek sağ beyninize, sezgilerinize ve hislerinize güvenmek anlamına gelmektedir. Sağ ve sol beyin arasındaki temel ayrım, genellikle sözel ve soyut olarak belirlenir. Sağ beyin Ģekilleri, yerleri ve mesafeleri çok iyi anlayabilmektedir. Sol beyin ise dil, mantıksal çıkarımlar ve olaylara mantıkla yaklaĢabilme konusunda ustadır. Sol beyin temel olarak analitik iĢleri idare ederken, sağ beyin olayları bütünsel olarak algılayabilmektedir.

4.2.4. Korpus Kallosum

Her iki hemisferin karĢılıklı bilgi alıĢveriĢi sağlayabilmesinin vazgeçilmez koĢulu anatomik bir bağın olmasıdır. Bu bölümde iki hemisfer arasındaki iletiĢimi sağlayan korpus kallosum‟un anatomik yapısı açıklanacaktır.

Serebral hemisferlerin dıĢ yüzüne bakıldığında beyin yüzeyinin çok sayıda girinti (sulcus) ve çıkıntıdan (gyrus) oluĢtuğu görülür. Serebral hemisferler, ortasında falx cerebri‟nin yer aldığı bir yarık (fissura longitudinalis cerebri) ile birbirinden ayrılır. Yarığın alt bölümünde iki hemisfer arasındaki bağlantıyı sağlayan yoğun lif demetlerinden oluĢan korpus kallosum yer alır.

Beyin hemisferleri arasındaki bağlantının sağlandığı korpus kallosum bir hemisferdeki bilginin diğerine geçmesini sağlayan ikiyüz milyon sinir lifinden oluĢan bir köprü görevi görmektedir. Bu köprüden hemisferden hemisfere saniyede 15 milyar impuls geçtiği düĢünüldüğünde korpus kallosum‟un önemi anlaĢılabilir. Hayvan denekleri üzerinde yapılan çalıĢmalar hemisferler arasındaki köprünün kesilmesi ile taraflar arasındaki transferin, haberleĢmenin kesilmesi ile ortadan kalktığını ortaya koymuĢtur (Brain 1990).

Korpus kallosum dört bölüme ayrılmaktadır. Bunlar; Rostrum, Genu, Trunkus ve Splenium‟dur.

ġekil 6 : a) Korpus kallosum‟un görünümü b) Yukarıda: sol hemisferin lateral görünümü; AĢağıda: sol hemisferin orta saggital görünümü (Banich 2004).

a) Korpus kallosum bölümlerinin Ģematik gösterimi. ġekil B‟de bulunan bölümlerdeki sayılarda

korpus kallosum bölgeleri

tarafından bağlanan beyin

bölgeleri bulunmaktadır. Roma rakamları aĢağıdaki bölümleri göstermektedir: I) Rostrum, II) Genu III) ve IV) Gövde und V) Splenium.

b) Korpus kallosumun hemisferler arası bağlantısı bir tapografik düzenleme Ģeklinde devam eder. Korpus kallosum‟un ön bölgeleri beynin ön bölgelerini birbirine bağlar (1. Bölge). Bazı beyin bölgeleri, örneğin; 2. bölgede az sayıda kallosal bağlantı vardır.

4.3. Hemisferler Arası ĠletiĢim

Teixeira, Silva ve Carvalho‟ya göre (2003), motor davranıĢ alanındaki genel kanı, motor kontrol için dominant bir beyin yarıküresinin var olduğudur. Beyin üstünlüğü demek; bir beyin yarıküresinin, genellikle sol yarıkürenin, vücudun diğer yanı (kontralateral) üzerindeki kontrolü sağlamada göreli olarak diğer beyin yarıküresinden daha büyük bir kapasiteye sahip olduğunu ifade eder. Dominant yarıküre, dominant olmayan yarıküreyle karĢılaĢtırıldığında vücudun kontralateralindeki hareketlerin daha hızlı, daha doğru ve koordineli yapılmasını sağlar.

Pink (2005) beynimizin iki yarıküresinin iĢleyiĢini anlatırken, bir yarıküre çalıĢmaya baĢladığında diğer yarıkürenin görev dıĢında kalması Ģeklinde olmadığını, yaptığımız hemen her Ģeyde her iki yarıkürenin rol oynadığını ve ancak hareketlerimize, dünyayı anlamamıza ve olaylara tepki vermemize kılavuzluk etmek konusunda iki yarıkürenin farklı yaklaĢımlara sahip olduğunu belirtmiĢtir.

4.3.1. Hemisfer Asimetrisi

Kasap‟a göre (1999), insanın anatomik yapısı ve iĢleyiĢi simetrik gibi görünse de bunun böyle olmadığı basit birkaç gözlemle ortaya konabilir. Eğer böyle olsaydı sağlaklık ya da solaklık bir kavram olmazdı. Ġnsanların bir el, ayak ya da taraflarını tercih etmeleri, çevrelerinden öyle gördükleri ya da öğrendikleri ile açıklanamıyor. Beyin hemisferleri gibi farklı fonksiyon asimetrisi yanında boyut ve ağırlık asimetrisinin varlığı da bilinmektedir. Simetrik bir görev bölüĢümü olduğu izlenimi veren görme organlarından, birinin dominant diğerinin resesif olduğunu anlamak çok zor değildir.

Ġnsan beyninde sağ ve sol hemisferde farklı fonksiyonlar lokalize olup bu asimetri sayesinde bir hemisfer zaman boyutunda diğer hemisfer ise uzaysal boyutta analiz yeteneği kazanmıĢtır (Soysal, Arhan, Aktürk ve Can 2007).

Tan ve ark (1987a) sağ beyin hemisferinin sol beyin hemisferinden daha ağır olduğunu ve yine sağ beyin hemisferi uzunluk ve yüksekliklerinin sol beyin hemisferinden daha fazla olduğunu belirtmiĢlerdir.

Nicholas ve Mendola (1997) bugün asimetri teorilerinin üç ana fikirde birleĢtiğini ifade etmiĢlerdir. Birincisi, asimetrilerin özel yetenekler için hemisferden birinin diğerine genel bir baskınlığının olduğu görüĢüdür. Örneğin sol hemisfer sözel fonksiyonlarla ilgili iken, sağ hemisferin visual veya görsel fonksiyonlar için özelleĢtiği görülür. Ġkincisi, asimetriler karĢı taraf hemisfer üzerinde dikkate dayanan etkiyi ihtiva ederler. Örneğin birçok sözel fonksiyon için üstünlük sağ görme alanında iken; diğer birçok görsel fonksiyon için sol görme alanındadır. Üçüncüsü, her ne kadar hemisferlerden biri özel bir davranıĢ sahası için genel olarak dominant olabilir ise de spesifik bir iĢlem için her iki hemisfer birlikte katkıda bulunabilirler.

Geschwind and Galaburda (1985‟ten aktaran Özbek 2008) hemisferik asimetri ile ilgili olan serebral lateralizasyon kavramını beynin asimetrik iĢlevlerinin oluĢmasında rol alan mekanizmaları içeren bir kavramdır Ģeklinde tanımlamıĢlardır. Bu kavram ilk olarak 1836‟da Dax tarafından dil için sol hemisferin baskın olduğu seklinde kullanılmıĢtır. Fakat hemisferik asimetri kavramı 1860 yılında Paul Broca‟nın çalıĢmaları sonucu bilim dünyasına girmiĢtir. Broca bir hemisferin belirli bir iĢlevden ağırlıklı olarak sorumlu olduğunu ileri sürmüĢtür. Broca'nın afazik olgularının tümünde lezyon soldaydı. Bu nedenle Broca, insanlarda baskın olan sağ ellilik ile konuĢmadaki baskınlık arasında bir iliĢki kurdu. Sağlaklar için sol hemisferin, solaklar içinde sağ hemisferin etkin olduğunu ileri sürdü. Bu düĢünce karmaĢık etkinliklerde sol hemisferin büyük bir rol oynadığına, sağ hemisferin ise sessiz bölüm olarak ancak küçük bir role sahip olduğuna iĢaret etmekteydi.

Primatlarda beyin asimetrisi ile ilgili ilk rapor 1892 yılında Cunningham tarafından hazırlandı. Bu çalıĢma insana ait anatomik asimetrileride tanımlamaktadır. Cunningham Ģempanze, orangutan ve babun beyinlerinde silvian fissürde asimetriler bulunduğunu gösterdi. Bunlardaki asimetriler insan beyinindekine benziyordu. Fissürlerden biri daha kısa, yanlara doğru eğimli diğeri ise daha uzun ve düzdü (Cunningham 1892, Pençe 2000).

ġekil 7: Hemisferik asimetri (Hermsdorf 2009).

4.3.2. Serebral Yanlılık

Woolfolk‟a göre (1993‟ten aktaran Öztan 2006) bazı eğitmenlere göre öğrencilerin bazılarının öğrenirken zorluk çekmelerinin sebebi, beyinlerinin sağ yarıküresini kullanmaya meyilli olmaları ve eğitim sisteminin çoğunlukla sol yarıkürenin iĢleyiĢine uygun biçimde hazırlanmıĢ olmasıdır. Bu da her sağlıklı bireyin öğrenirken beyninin her iki yarıküresini kullanmasına rağmen, bir tarafın az ya da çok oranda baskın olarak kullanmasından kaynaklanmaktadır.

Geçen yüzyılda, beynin iĢlevsel organizasyonu ve serebral yanallık ile ilgili açıklamalar ve yaklaĢımlarda, beyin çalıĢmalarından elde edilen geliĢmelere paralel olarak dönüĢümler yaĢanmıĢtır. Yüzyılın ortalarına kadar dikkatler daha çok, sözel iĢlevlere ve bu iĢlevlere katılan ve baskın olduğu düĢünülen beynin sol serebral yarıküresine yönetilmiĢ durumdaydı. Broca, afazinin beynin sol yarısındaki sınırlı bir bölgenin hasarına bağlı ortaya çıktığını göstermiĢtir. Bu bulgu ve karmaĢık yeteneklerin beynin bir yarısında bulunması, bir hemisferin belirli bir iĢlevden sorumlu olduğu anlamına gelen serebral baskınlık kavramını ortaya çıkarmıĢtır (GüneĢ 2002, Durukan 2006, Gülpınar 2007). Weisenberg ve McBride (1935‟den aktaran Morton 2003b, Gülpınar 2007)‟ın yaptığı araĢtırma ile birlikte, ilerleyen yıllarda sağ serebral yarıkürenin görsel-uzamsal beceride baskın olduğu görüldü. Zamanla, her bir serebral yarıkürenin farklı enformasyon iĢlemleme ve düzenleme

biçimlerine sahip olduğunu düĢündüren bulgulara ulaĢıldı. Bu geliĢmeler sonrasında, yeni bir kavram olarak “serebral yanallık” geçen yüzyılın ortalarından bu yana sinirbilimin ve biliĢsel sinirbilimin ana çalıĢma konularından birisi oldu (Huston and Huston 1995, Kolb 1984, Morton 2003b, Ornstein 2004, Gülpınar 2007). Bu yıllar içinde yapılan çalıĢmalarla, serebral yanallıkla ilgili geliĢiminin en azından ergenliğe kadar devam ettiğini ve motor, somatoduyusal, farkındalık ve dil ile ilgili iĢlevlere ait yanallığın, yaĢamın ilk 13 yılında geliĢerek nispeten kalıcı olduğunu düĢündüren kanıtlara ulaĢıldı (Lewis 1992, Slegers 1997, Gülpınar 2007). Fetal geliĢim sırasında baĢlayan yanallıkta sağ serebral yarıkürenin geliĢiminin sola göre daha erken dönemde ve hızlı bir Ģekilde tamamlandığı, 5 yaĢına kadar hemen tüm öğrenmeler için daha çok sağ hemisferin kullanıldığı ve anaokulu dönemi ile birlikte sol hemisfere doğru bir yönelimin baĢladığı görüldü (Ornstein 2004, Slegers 1997, Gülpınar 2007).

Yapılan çalıĢmalarla, özellikle üst düzey bir zihinsel kapasite için hem etkin bir yanallığa hem de her iki serebral yarıkürenin katılımı ile her biri belirli iĢlevler için özelleĢmiĢ çok sayıda sinirsel ağın ahenkli Ģekilde birlikte çalıĢmasına, bu özelleĢmiĢ alanlar arasındaki hızlı ve etkin geçiĢlere ihtiyaç olduğu anlaĢılmıĢtır (Gülpınar 2007).

4.3.3. Hemisfer Eğilimi

Morton‟a göre (2003b‟den aktaran Gülpınar 2007), geçen yüzyılın ortalarında, ayrık beyin çalıĢmalarıyla (iki yarıküre arasında nöron bağlantısını kuran korpus kallosumun cerrahi olarak kesilmesi) birlikte serebral yanallıktan sonra, üçüncü bir kavram olarak “hemisfer eğilimi” kavramı ortaya çıkmıĢtır. Bugün için bilimsel çalıĢmalarla serebral yanallık için nispeten önemli kanıtlar elde edilmiĢ olmakla birlikte, hemisfer eğilimi henüz yanallık kadar oturmuĢ ve kabul görmüĢ bir olgu değildir (Gülpınar 2007). Bu nedenle konuyla ilgili yeni çalıĢmalara ihtiyaç vardır.

Benzer Belgeler