• Sonuç bulunamadı

3.8. GENÇLERDE AHLÂKİ DEĞER VE TUTUMLAR

3.8.4. Ulusal Değerler

Ulus hakkında yapılan tanımlar değerlendirildiği zaman, en fazla kabul gören tanımın Ernest Renan’a ait olduğu görülmektedir. Renan’a göre ulus “ortak bir geçmişi ve birlikte yaşama arzusu olan topluluk” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre bir ulusa ait en önemli ortak öğenin tarih birliği olduğu söylenebilir. Dolayısıyla ulusların geleceklerini ve yönlerini belirleme noktasında da en önemli görev ortak tarihe düşmektedir (Şıvgın, 2009: 41).

Ulus devletlerin üzerinde bulundukları topraklarda sahip olmaları gereken bir ulusal kimlikleri olmak zorundadır. Ulusal kimlik anlayışı her zaman kişinin bireysel kimliğinin üstünde yer almak durumundadır. Çünkü toplumsal dayanışmanın sağlanması için ulusal kimliğin bireyler tarafından benimsenmiş olması gerekmektedir (Şıvgın, 2009: 42).

Gençlerin ulusal kimlik ve değer anlayışlarını etkileyen birçok unsur bulunmaktadır. Ulusal kimlik anlayışının tam olarak kavranması veya kimlik karmaşası yaşanmasını etkileyen en önemli unsurlardan birisinin eğitim olduğu

90 düşünülebilir. Nitekim literatürde yer alan araştırmalar da bu görüşü desteklemektedir.

Şıvgın’a göre, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında ulusal kimlik değerini kavramayan bir öğrencinin ulusal başarılara sevinmesi veya başarısızlıklara üzülmesi mümkün değildir. Bu nedenle ulusal kimlik kavramının benimsenmesini amaçlayan eğitim sisteminin dışına çıkılması gençlerin kimliksizleşmesine neden olabilir. Ayrıca böyle bir eğitim durumu gençlerin kişilik özelliklerinin de gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir. Böyle bir eğitim sistemi ancak küreselcilerin işine yaramaktadır. Çünkü ulusal kimlik değerini kavrayamamış toplumlar sömürgeleştirilerek her alanda küreselci sermayenin hizmetine girmektedirler (Şıvgın, 2009: 47). Şimşek ve Ilgaz (2007: 189) tarafından yapılan araştırmada da, insanların ulusal değerlerine ve kimliklerine olumsuz yönde etki eden unsurların başında küreselleşme olgusunun geldiği ifade edilmmektedir. Bunun temel gerekçesi olarak küreselleşmenin ulus devlet anlayışına zarar verdiği, bu durumun ulusal kimlik anlayışını da olumsuz yönde etkilemesi gösterilmiştir.

Ulusal değerlerin başında gelen olgulardan birisi vatanseverliktir.

Vatanseverlik, bireyin yaşadığı vatan ve toplum açısından büyük işler hatta fedakârlıklar yapması olarak görülmesine rağmen, aslında kişinin günlük hayatında, toplumsal alanda payına düşen sorumluluklarını da hakkıyla yerine getirmesi onun vatanseverliğinin bir kanıtıdır. Nitekim bir devlet çalışanının, günlük sorumluluklarını ve istenen görevlerini eksiksiz yerine getiriyor olması, onun vatanını seviyor olmasının kanıtıdır. Bazen insanın doğduğu ve yaşamını geçirdiği yerlere olan özlemini dile getirmek ve büyük fedakârlıkları tanımlamak için, bazen de vazgeçilmesi imkânsız olan duygular arasında bulunan vatanseverlik değerinin toplumu oluşturan bireyler tarafından kazanılması, o toplumun devamlılığında önemli paya sahiptir. Bunun sağlanabilmesi için öncelikli olarak aile ve eğitim kurumlarının yetişmekte olan bireylere vatanseverliği kazandırmak için birliktelik ruhuyla hareket etmeleri gerekmektedir. Aksi durumda, okulda kazandırılmak istenen vatanseverlik ile ailede ya da çevrede görülen davranışların tutarsız olması hedeflenen vatanseverliğin oluşmasındaki en büyük engellerden biridir (Kılcan, 2013: 54). Bu kapsamda gençlerin ulusal bir değer olan vatanseverlik duygularının geliştirilmesinde ailenin yanında eğitim kurumları da büyük bir öneme sahiptir.

91 3.8.5. Yerel Değerler ve Yerel Kimlik

Kimlik, özellikle sosyal bilimler alanında sıklıkla gündemde olan bir kavramdır. Sosyal bilimler alanında kimlik kavramının önemli bir konu haline gelmesinin temelinde kimlik kavramına ait entelektüel ilginin artması gelmektedir.

1980-1990’lı yıllar boyunca Batı ülkelerindeki siyasal, toplumsal ve kültürel alanda meydana gelen değişimlere bağlı olarak kimlik kavramına olan ilgi düzeyi artmıştır.

Özellikle dünya üzerinde azınlıkların bazı haklar talep etmeye başlamaları kimlik kavramının siyasal ve toplumsal alanda farklı bir boyut kazanmasına neden olmuştur (Yanık, 2013: 226).

Kimlik kavramı genel olarak “Ben kimim?” sorusuna verilen cevap olarak tanımlanmaktadır. Bunun yanında kimlik, insan yaşamını biçimlendiren, bu özelliği ile insan yaşamında önemli yere sahip bir olgudur. Erikson’un psiko-sosyal gelişim kuramına göre kimlik kavramının şekillendiği dönemlerin başında ergenlik dönemi gelmektedir (Morsünbül ve Tümen, 2008: 25). Ancak “Ben kimim” sorusunun uzun yıllar cevap bulamaması da söz konusudur (Atabek, 2002: 50). Ergenlik döneminde fiziksel ve ruhsal gelişime paralel olarak gelişen kimlik algısı, gençlik çağına geçişle beraber benlik algısının da gelişmesine katkı sağlar (Asutay ve Atik, 2012: 39).

Kimlik kavramı bir bilinçlenme sorunu olarak değerlendirilmektedir. Diğer bir ifade ile kimlik, kişinin kendisi hakkında bilinçsizce oluşan algılama biçiminin görünür bir hale gelmesidir. Bu noktada kimlik kavramı sadece bireyde değil, aynı zamanda toplumda da görülen bir bilinçlenme sorunu olarak dikkate alınmaktadır (Aka, 2012: 1). Kişinin kimliksel özellikleri öncelikle kendisinin ve çevresindekilerin özgün niteliklerinin farkında olmasıyla, daha sonra kişisel ve toplumsal niteliklerinin diğer kişi ve toplumların niteliklerinden farklı yönlerini benimsemesi ile oluşmaktadır (Akça, 2005: 10). Kimlik kazanımının kolay olmasında çocukluk döneminin genel olarak sağlıklı geçmesinin büyük bir rolü vardır (Avcı, 2007: 29).

Ergenlik dönemi kişinin çocukluktan çıkarak yetişkinliğe doğru adım attığı bir dönemdir. Bu nedenle ergenlik dönemini çocukluk çağından ayıran bazı özellikler bulunmaktadır. Gençlerin ilk olarak kendilerini, daha sonra ise hayatı ve toplumu sorgulayarak dünyayı eskisinden daha farklı algıladığı bu dönemde kendini tanımlama konusunda bazı sorunlar yaşaması muhtemeldir. Çünkü gençlik dönemindeki birey psiko-sosyal açıdan gelişim ve değişime uğramaktadır. Dolayısıyla bu süreçte gençlerin en fazla üzerinde durdukları konuların başında toplumsal alanda kendilerini tanımlama ve toplumda kendi yerini/görevini belirleme konuları gelmektedir (Kula,

92 2006: 33). Günümüzde gençlerin kendini tanımlama ve kimlik sorunu yaşama düzeylerinin oldukça yüksek olduğu belirtilmektedir (Ercins, 2009: 507). Ancak gençlerde zaman içerisinde kimlik algısının tam olarak yerleştiği, kimlik bocalamasının giderildiği ve kimlik eksikliğinin ortadan kalktığı belirtilmektedir (Dereboy ve Çelen, 2012: 84).

Gençlik dönemi kimlik kazanımının gerçekleştiği (Harlak, 2012: 211) önemli bir psiko-sosyal gelişim dönemi olduğu için gençlerin bu dönemde sağlam bir kimlik anlayışı kazanmaları gerekmektedir. Dolayısıyla bu dönemde gençler “Ben kimim?”

sorusunun cevabını bulmak zorundadırlar. Çocukluk döneminde özdeşimler kuran gençler, çevrelerindeki bireyleri model alarak ortaya çıkan davranış biçimlerini kendileri uygulamaya başlarlar. Gençlik dönemine geçiş ile birlikte bu özdeşimler azalır. Ancak gençler küçük yaşlardan beri içinde bulundukları ortamlardaki kişilerin davranışları ekseninde bir kimliğe sahip olurlar. Dolayısıyla kimlik gelişiminde çevresel faktörlerin ve yaşanılan çevrenin oldukça önemli olduğu söylenebilir (Göksel, 2007: 50; Dereboy ve Çelen, 2012: 84).

Pultar (2012: 269) tarafından yapılan araştırmada, Türkiye’de gençlerin etnik kimliklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma kapsamında 18-28 yaş grubunda bulunan gençlerin %78,86’sının kendisini Türk olarak tanımladığı, bunu sırasıyla kendisini Kürt (%10,68) ve T.C. vatandaşı (%4,70) olarak tanımlayanların takip ettiği tespit edilmiştir. Söz konusu üç kimlik anlayışına sahip olan gençlerin oranı %94,24 düzeyinde bulunmaktadır. Aynı araştırmada kendisini etnik kimlik açısından farklı biçimlerde tanımlayanların (Laz, Türkmen, Yörük, Manav, Anadolu Türk Boyu, Yurt İçi Bölge Adı, Boşnak, Bulgar Türk, Yurt Dışı Bölge Adı, Balkan Göçmeni, Muhacir, Orta Asya Türk Boyu, Tatar, Azeri, Çerkes, Gürcü, Çeçen, Müslüman Türk, Alevi, Zaza, Arap, Yahudi, Ermeni, Rum, Hristiyan, Süryani, Roman, Türkiyeli, Dünyalı, Diğer Ülkelerden) toplam oranının sadece %5 civarında olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Gençlerin kimlik gelişimlerinde ve kimlik özelliklerinde bazı sosyo-demografik özelliklerin ve kültürel farklılıkların da önemli bir belirleyici olduğu bilinmektedir. Özellikle Türkiye gibi çok kültürlü bir yapıya sahip ülkelerde gençlerin farklı kimlik özelliklerine sahip olmalarının beklenen bir sonuç olduğu düşünülebilir.

Ayrıca gençlerin sosyo-demografik açıdan ele alındığı zaman yaş, cinsiyet ve ekonomik gelir düzeylerine göre sahip oldukları kimlik algılarının bazı farklılıklar gösterdiği bilinmektedir (Demir, 2009: 130-132; Türkbay ve diğerleri, 2005: 69;

Özcan ve Durukan, 2011: 131).

93 Sosyal temelde kimlik kavramı, bireyin sahip olduğu kültüre bağlı olarak bir varoluş ve ifade biçimidir. Bireysel kimlik kavramına ek olarak toplumsal kimlik kavramı, toplum etkileşimi ve topluma yön vermek açısından önemlidir. Ancak küreselleşme süreci insanların sahip oldukları kimlik algılarını etkileyen, bu kapsamda toplumlarda kimlik karmaşasına yol açabilen boyutlara ulaşmıştır. Küreselleşme sürecinde dünya üzerinde sınır tanımayan iletişim ve ulaşım araçlarının geliştirilmesi, kültür alış-veriş düzeyinin yüksek oranlara ulaşmasıyla beraber yerel değerler ile evrensel değerler yoğrulmaya başlamıştır.

Gençlerin kimlik oluşumunda aile faktörü önemli bir belirleyicidir. Çünkü gençler ebeveynlerini örnek alarak ve kendilerini onlarla özdeşleştirerek kişilik sahibi olurlar. Bunun temelinde çocuklara göre ebeveynlerin en akıllı, en sevimli ve en güçlü yaratıklar olduğu düşüncesi yatmaktadır. İlkokul çağında kişilik gelişiminde öğretmen önemli bir rol oynamaya başlar. Çünkü bu dönemde öğretmenler çocukların örnek alacakları en önemli varlık haline gelmektedir. Çocukluk döneminden gençlik dönemine geçişte bireyde kimlik karmaşası ortaya çıkabilir. Gençlik döneminde kimlik karmaşası bazen ağır geçerken bazı gençlerde kimlik karmaşası sakin geçebilir.

Her iki durumda da gençlik yıllarının sonuna doğru gençlerin belirgin bir kimliğe ve kişiliğe kavuşmaları beklenir (Yörükoğlu, 2000: 109-114).

Özyurt’a (2012: 197) göre, istikrarlı ve sabit referans noktaları bulunan kimlik kavramının giderek aşındığı, mevcut kimliklerin aşındığı ve yok olmaya sürüklendiği görülmektedir. Küreselleşme unsuru kimliklerin aşınmasında önemli bir etken olmakla beraber, toplumların yeniden kimlik arayışına girmeleri aslında küreselleşmeye karşı bir tepki durumudur. Belirsizliklere paralel olarak yerel kimliklere yönelik ilgi kendisini farklı biçimlerde gösterdiği için yerel kimlikleri tamamen kabul veya reddetmek mümkün değildir. Bunun yanında yerel kimlikler arasında bir uzlaşı sağlanması günümüzdeki önemli sorunların başında gelmektedir.

3.8.6. Evrensel Değerler, Demokrasi, İnsan Hakları

Gençler açısından toplumda kabul görmüş evrensel değerlere sahip olmanın önemli bir husus olduğu bilinmekle beraber (Coşkun ve Yıldırım, 2009: 314), gençlerde evrensel değer algısını etkileyen unsurların başında sahip olunan bazı demografik özellikler gelmektedir. Yapılan araştırmalarda cinsiyet unsurunun gençlerde evrensel değer algılarını etkilemediği, buna karşılık eğitim görülen sınıf düzeyi, akademik başarı durumu, anne ve baba eğitim durumu ile aile gelir düzeyi gibi

94 demografik özelliklerin gençlerde evrensel değer algılarını etkilediği bulunmuştur.

Buna göre öğrenim görülen sınıf düzeyinin artması, akademik başarı düzeyinin yüksek olması, ebeveyn eğitim düzeyinin artması ve ailenin sosyo-ekonomik durumunun yüksek olması gençlerde evrensel değer algılarını arttırmaktadır. Gençlerin öğrenim gördükleri sınıflara göre evrensel değer algılarının farklılık göstermesinin temelinde, Milli Eğitim ders müfredatı içerisinde her sınıf düzeyinde evrensel değerlerin öğretimine farklı düzeylerde önem verilmesinin yattığı belirtilmektedir (Durualp ve Durualp, 2012: 493-495). Dolayısıyla gençlerde evrensel değer algılarının ve bilincinin oluşturulmasında eğitimin, ebeveyn eğitiminin ve sosyo-ekonomik açıdan gelişmişliğin önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir. Söz konusu unsurları göz önünde bulunduran Gençlik ve Spor Bakanlığı Türk gençlerinin evrensel değer algılarını arttırmaya yönelik çeşitli faaliyetler yürütmektedir. Söz konusu faaliyetler ile aşağıdaki hedeflere ulaşılması amaçlanmaktadır;

● Aileye has değerleri güçlendirmek, aile yapısını geliştirmek, ailelere yönelik bilinçlendirme ve eğitim faaliyetlerini yaygınlaştırmak,

● Evrensel değer algılarının geliştirilmesi amacıyla yaygın ve örgün eğitim kurumlarının her aşamasında insani ve etik değerler hakkında bilgi verilmesini sağlamak,

● Klasik medya araçlarını değerlerin öğretilmesi ve geliştirilmesi için kullanmak,

● Toplumun sahip olduğu temel değerleri ele alan araştırmaları desteklemek için gerekli teşvikleri sunmak,

● Gençlerin insan hakları konusundaki algı ve bilgi düzeylerinin geliştirilmesine yönelik projeleri desteklemek,

● Gençlerin insan hakları alanında çalışan STK’lara yönelmeleri ile ilgili çalışmalar yapmak,

● Resmi eğitim kurumlarında insan hakları bilincinin geliştirilmesine yönelik eğitim modülleri hazırlamak,

● Gençler arasında karşılıklı hoşgörü ve anlayış duygularının geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak (Gençlik ve Spor Bakanlığı, 2013a: 11).

Gençlerde evrensel değerlerin oluşmasını etkileyen diğer önemli bir unsurun da teknolojik gelişmeler olduğu söylenebilir. Özgür’e (2013: 46) göre, gençlerde değer algılarının değişmesinde ve gelişmesinde teknolojik gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan yeni dünya düzeni etkendir. Evindeki bilgisayar sayesinde genç, dünyadaki

95 değişimlere ve değer algılarına babasının sahip olduğundan daha küçük yaşlarda ulaşabilmektedir. Bu nedenle gençlerde değer algılarının değişmesinde içinde bulunulan ortam, teknolojik gelişmeler ve iletişimin gelişmesi önemli rol oynamaktadır.

Demokratik değerler toplumda önemli yer tutan bir olgudur. Halkın kendi kendisini yönetmesi olarak tanımlanan demokrasi yönetiminde halk kendini yönetecek kişileri seçim yolu ile belirlemektedir. Demokrasinin temelinde yer alan unsurlar kardeşlik, eşitlik ve hürriyettir (Ulusoy ve Dilmaç, 2012: 43; Ulusoy, 2007: 72). İnsanı sadece insan olması nedeniyle değerli olarak kabul etmek, kişinin düşünce, irade ve şahsiyetine saygı göstermek, demokrasinin en temel değeridir. Bu nedenle demokratik değerlerin en iyi şekilde yaşanması için öncelikli olarak demokrasi bilincine sahip bireylerin yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu noktada demokratik değer bilincinin gelişmesi amacıyla çocuklara ve gençlere küçük yaşlardan itibaren bu konuda eğitim verilmesi gerektiği vurgulanmıştır (Yeşil ve Aydın, 2007: 71-80). Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından yayınlanmış olan Ulusal Gençlik ve Spor Politikası Belgesinde de, toplumsal yaşamın her alanında olduğu gibi demokratik yaşamda da gençlerin aktif rol almalarının toplum açısından faydalı olacağı vurgulanmıştır (Gençlik ve Spor Bakanlığı, 2013a: 26). Ayrıca okullarda verilecek eğitim faaliyetleri ile gençlerin demokrasi bilincinin yükselmesi için mutlaka farklı kültürel özelliklere sahip bireylere de saygının benimsetilmesi gerektiği ifade edilmiştir (Şişman ve diğerleri, 2012: 167).

Demokratik hak ve hürriyetlerini kullanamayan milletlerin egemenlik kurmasının mümkün olmadığı bilinmektedir (Doğan, 2007: 147). Bu nedenle günümüzde demokratik tutum ve değerleri benimsemeden uzak, kendisini popüler kültürün akışına bırakmış gençlerimizin demokratik değer algılarının arttırılması büyük önem arz etmektedir. Özellikle bugünün gençlerinin geleceğin yetişkinleri olacağı düşünüldüğü zaman, ilerleyen yıllarda milli egemenliğin sağlanması ve ülke geleceğinin teminat altında olmasının gençlerin demokratik değer bilincinin arttırılması ile mümkün olacağı söylenebilir.

İnsan hakları, insanlığın var olduğu günden bugüne kadar süregelen, ilk olarak düşünsel alanda, daha sonraları anayasal belge ve bildirilerde yer alan, uluslararası sözleşmelerde de yer almış bir değerdir. İnsan hakları her bireyin sahip olduğu, kişinin doğumdan önce kazandığı haklar bütünüdür. İnsan hakları, devletin gücünü sınırlar.

İnsanı devlet karşısında kimi hak ve yetkilere sahip suje durumuna getirerek onu obje olmaktan kurtarır. İnsan hakları bireyin sahip olduğu her türlü hakkın şiddet, saldırı,

96 olumsuz dış faktörler ve sömürüye karşı korunmasını gerektirir. İnsan haklarının temelinde doğa ve insan sevgisi bulunmakla beraber, bireyselleşmenin gerçekleşmediği bir toplum kültürü, insan hakları için uygun zemin oluşturamaz (Başaran, 2007: 15).

İnsan hakları, önemli bir evrensel değer olarak ele alınmaktadır. Her örgütsel yapının içerisinde mutlaka insan haklarına saygılı insanlar bulunmasının zorunluluğundan yola çıkarak, insan hakları bilincinin oluşmasında gençlere bu konuda eğitim verilmesi gerektiği belirtilmektedir (Kepenekçi ve Aslan, 2011: 484).

Çağdaş bir vatandaşlık bilincine sahip ve insan haklarına saygılı bireyler oluşturulmasında öncelikle ailede, daha sonra okul ortamında alınacak eğitimin önemli rol oynadığı belirtilmektedir (Başaran, 2007: 56).

3.8.7. Estetik, Sanatsal Değerler

Genel olarak estetik kavramı, güzel, hoş ve beğenilen özelliklere sahip anlamına gelen bir kavramdır. Estetik kavramını ve estetik değer yargıları hakkındaki ilk görüşleri savunan felsefecilerin büyük bir bölümü bu görüşü desteklemişlerdir (Arat, 1996: 13). Spranger’e göre estetik değerlere sahip bireyler, uyum, simetri ve forma önem veren bireylerdir. Kişi hayatı, olayların bir çeşitliliği olarak görür ve sanatsal unsurların toplum için büyük bir zorunluluk olduğunu düşünür (Aydın ve Gürler, 2012: 10). Bu tanımlar ele alındığı zaman, estetiğin iyi veya kötü, faydalı ya da zararlı olduğuna dair bazı algılar ortaya çıkabilmektedir. Bu noktada önemli olan unsur estetiğin bir obje hakkındaki algılama olduğu ve genellikle kötü algılanmaktan ziyade güzel olarak algılanmış olan hakkında düşünme gerektirdiğidir (Kılcan, 2013:

55).

Gençlerin estetik ve sanatsal değer algılarının şekillenmesinde eğitimin önemli bir rolü vardır. Gençler üzerinde yapılan araştırmalarda sanatsal ve estetik değer algısının güzel sanatlar üzerine eğitim alan gençler lehine yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu sonucun ortaya çıkmasının temelinde, gençlerin güzel sanatlar alanında aldıkları eğitimin teorik kısmının yoğun olarak estetik değer algılarını arttıracak içeriğe sahip olmasının yattığı belirtilmiştir (Koruklu ve Aktamış, 2012: 1301).

Sanatsal ve kültürel değerlere duyarlı olan gençlerin ülkenin geleceği açısından faydalı olacağı belirtilmektedir. Bu noktada gençlerin kültür ve sanat bilincinin, sadece popüler kültür ve sanat olgularından değil, aynı zamanda kendi tarihimizden, gelenek, görenek ve sanat dallarımızdan oluşması önemli bir konudur. Bunun yanında

97 gençlerde sanatsal değerlerin gelişmesi amacıyla sanatsal etkinliklere aktif katılımın arttırılması büyük bir zorunluluk arz etmektedir (Gençlik ve Spor Bakanlığı, 2013:

27).

3.8.8. Şiddet

Son yıllarda şiddet ve saldırganlık kavramları tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artan (Yavuzer, 2011: 43) ve gündemi meşgul eden konular arasında yer almaktadır. Şiddet kavramı birçok alanda ele alınmaya başlanmış, özellikle sporda, medyada, siyasette, okullarda ve ailede şiddet konuları ile ilgili haberler gündemi sürekli meşgul eden bir hal almıştır. Bu durum, şiddet konusunun daha fazla tartışılmasını ve şiddet ile ilgili yapılan araştırmaların artmasını da beraberinde getirmiştir (Yazar ve Bars, 2013: 49; Bacıoğlu, 2014: 294).

Toplumsal bir olgu olan (Gençoğlu vd., 2014: 643) ve toplumun her kademesinde karşılaşılan (Dervent vd., 2010: 523) şiddet kavramı, bir grubun veya yalnız bir kişinin başka bir kişiye fiziksel olarak zarar vermesi şeklinde tanımlanmaktadır (Abay ve Tuğlu, 2000: 22). Bu tanıma bağlı olarak şiddeti bir halk sağlığı sorunu olarak ele alan araştırmacılar da mevcuttur (Balcıoğlu ve Kılıç, 2008:

96). Şiddet kavramı yok etme amacını ve yaralamaya teşebbüs etme duygularını içinde barındırdığı için saldırganlık eyleminin uç noktası olarak belirtilmektedir.

İnsanların kendilerine yönelik olarak uyguladıkları saldırgan davranışlar ise şiddet kavramı içerisinde değerlendirilmemektedir (Abay ve Tuğlu, 2000: 22). Şiddet ve saldırganlık içeren davranışlar, uygulanma biçimlerine göre çeşitli boyutlarda olabilmektedir. Söz gelimi bir eşyayı tutup başka bir kişiye fırlatmak ve kişiyi yaralamak, sözlü olarak bir kişiye tehdit dolu sözler söylemek ya da birisini toplum içerisinde küçük düşürmek gibi davranışlar genel olarak şiddet ve saldırganlık kavramı içerisinde ele alınmaktadır. Dolayısıyla şiddete uğramış bir kişinin sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda psikolojik olarak da tahribata uğraması söz konusudur (Çolakoğlu ve Solak, 2014: 58-59).

Buraya kadar sözü edilen olgular genellikle bireysel olarak uygulanan şiddet ile yakından ilişkilidir. Ancak toplumsal açıdan ele alındığı zaman birçok davranış şiddet kavramı içerisinde değerlendirilmektedir. En basit anlatım ile toplumsal düzen içerisinde her çiğnenen kural şiddet olarak kabul edilmektedir (Gençoğlu vd., 2014:

641).

98 Günümüzde saldırgan davranışlar sergileyen kesimlerin başında gençler gelmektedir (Karataş ve Gökçakan, 2009: 358). Bu nedenle günümüzde saldırganlık ve şiddet davranışlarının irdelendiği gruplardan birisini çocuklar ve gençler oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalar da gençlerin başta okullar olmak üzere (Yazar ve Bars, 2013: 50; Kızmaz, 2006: 47; Teyfur, 2014: 1313; Özgür vd., 2011: 53) hayatın birçok alanında saldırgan davranışlar sergileme düzeylerinin arttığını göstermektedir.

Bu nedenle gençlerin öfke kontrollerini çok iyi tanımaları ve kontrol etmeleri zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Gençlerin çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan öfkelerini kontrol altına alamamaları gençlerin yaşamlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Nitekim literatürde yer alan çalışmalar gençlerde kontrol edilemeyen öfkenin şiddet ve suç eğilimini de beraberinde getirdiğini ortaya çıkarmıştır (Saydamoğlu ve Coşkun, 2012: 483-484).

Gençlerde saldırganlık davranışlarını ve şiddet eğilimlerini etkileyen birçok

Gençlerde saldırganlık davranışlarını ve şiddet eğilimlerini etkileyen birçok