• Sonuç bulunamadı

Geçmişten Günümüze Kahvehaneler ve Sosyo-kültürel İşlevler

4. BULGULAR VE YORUMLAR

4.3. Edebi Eserlerde Kültürel Hayatın Çözümlenmesi/ Salah Bey Tarihi’nin Kültürel Çözümlenmes

4.3.1.3.1. Geçmişten Günümüze Kahvehaneler ve Sosyo-kültürel İşlevler

Kahvehaneler, yaşamı sınırlı sayıda mekân arasında geçen Osmanlı toplumu için hayata açılan bir penceredir. Işın, Osmanlı toplumunun 16. yüzyıl sonlarına kadar ev, çarşı ve cami arasında gündelik hayatını sürdürdüğünü, kahvelerin açılmasıyla İstanbul halkının tarihinde ilk defa ev, çarşı ve cami dışında bir mekâna gitmek için evinden sokağa doğru adım attığını ve sıradan insanı özgürleştirici bir madde olan kahvenin temel fonksiyonunu bu adımda aramak gerektiğini belirtmektedir. (Işın, 2006: 297) Kahvehaneler, kahve veya çay içme bahanesiyle evinden çıkan insanlar için, gündelik konuların konuşulduğu bir iletişim ortamıdır. Osmanlı toplumunda zaman zaman kahve ve kahvehanelerle ilgili çeşitli yasaklar konulsa da sonunda kahvehanelerin Osmanlı toplumundaki yayılışı hızlı olmuştur. Aydoğan bu durumu şöyle açıklar:

“Kahvehanelerin ilk çıkışları göz önüne getirilirse toplumun onu niçin benimsediği anlaşılabilir. Osmanlı ülkesinde ilk kahvehaneler camilerin yanında açılmış ve sosyal işlevleri olan imaret kahveleridir. Namaz vakitleri arasındaki boşluğu insanlar kahvehanelerde doldurmuş, küçük kulübeler biçiminde olan bu yerlerde çay içip sohbet etmişlerdir. Bunların bir kısmı

57

daha sonra kıraathane şekline dönüşmüş, buralarda akşamla yatsı arasında hamzaname türünden kitaplar okunmuştur. Semai kahvelerinin kuruluşları ise daha sonraları olmuştur. Bunların sahipleri sanatçı ya da sanatçı ruhlu kişiler olduğundan buralarda edebiyatın da yeri olmuştur. Bunların sahiplerinin bir kısmı da yeniçeri ağalarıydı, kahveleri kendi ocaklarını temsil

etmekte ve yeniçerilerin toplanmasını sağlamaktaydı.”

(Aydoğan, 1997: 92)

Kahvehanelerin Osmanlı toplumundaki önemine değinen Abdülaziz Bey’in tespiti de şöyledir:

“Mahalle kahvesi denip geçilen yerler, Encümen-i Daniş, şeklen ilim, irfan yuvaları, sosyal yardım cemiyetleri idi. Daima sosyal yapıyı sağlamlaştırmaya hizmet eden, halk arasındaki bağları güçlendirme gibi çok önemli bir vazife gören mahallerdi. Hatırladığım zamana kadar bu böyle devam etmiş, ne yazık ki, pek çok hayırlı işimiz gibi bunlar da yakın geçmişte önce toplumdaki yerini kaybetmiş, sonra da unutulan ve bilinmeyenler arasına karışıp girmiştir (Abdülaziz Bey, 2000: 305).

Kahvehaneler Osmanlı toplumunda ve özellikle Cumhuriyet döneminde edebiyatçılar açısından önemli bir işlev üstlenmiştir. Bu kahvehaneler edebiyatçıların birbirleriyle tanıştığı, sohbet ettiği, fikir alışverişinde bulunduğu, bir fikir etrafında birleştiği, çeşitli tasarıların yapıldığı, yazıların yazıldığı, dergilerin çıkarıldığı, edebi üretimin beslendiği mekânlardır.

Kahvehaneler toplumda ortaya çıkan bir fikrin ya da bir yeniliğin yayılma alanıdır. Kahvehaneler, insanların etkileşim içinde oldukları mekânlar oldukları için bir toplumda sosyal veya siyasal bir yeniliğin yerleşmesinde etkili olmuşlardır. Ediz’in belirttiğine göre, 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı sosyal hayatında yerini alan kahvehaneler, Osmanlı’nın altın çağını yaşadığı bu yüzyıldan başlayarak Tanzimat’ta, Meşrutiyet’te ve sonrasında Cumhuriyet döneminde yaşanan sosyal değişim ve batılılaşma sürecinde aktif mekânlar olarak yer almıştır. Kahvehaneler bu değişim esnasında eleştiri gibi, kültürel dönüşüm ve değişim süreçlerinin en önemli araçlarından birini bünyesinde barındırabildiği için etkin bir role sahiptir. (Ediz, 2008: 180)

58

Osmanlı toplumunda kahvehanelerin diğer bir işlevi ise berberleri bünyelerinde barındırmalarıydı. Koçu, kahvehanelerin açılmasından önce berber dükkânlarının nasıl yerler olduğunun bilinmediğini fakat Osmanlı’da kahvehanelerin açılmaya başlamasıyla berberlerin kahvehanenin bir köşesine yerleştiğini belirtmektedir. Kahvehanelerin kapatılmasıyla Osmanlı şehri berbersiz kalmış, berberlerin dükkân açabilmeleri için yeniden ruhsat verilmiş ancak kahvehanelerin tekrar açılmasıyla bazıları tekrar kahvehanelerin bir köşesine yerleşmiştir. Ayrıca berberlerin hemen hepsi diş çekerdi, berberlerin üçüncü mesleği sünnetçilik, dördüncü ise hacamatçılıktı. Kahvehanelerin bir köşesinde veya dükkânlarında çalışan berberlerin dışında seyyar berberler de vardı. (Koçu, 1974: 30-37)

Yılmaz’ın Reşat Ekrem Koçu’un verdiği bilgilerden yaptığı çıkarımlara göre, sivil yapılar içinde hayır yapılarından sonra en çok görülen yapı kahvehanelerdir. Şehir merkezli ve din dışı bir sosyal kurum niteliğiyle kahvehaneler, genelde İstanbul’un özelde de Üsküdar’ın on altıncı yüzyıldan sonra halk arasında en çok rağbet gören sosyal mekânlarındandır. Şehrin gündelik hayatının nabzının tutulduğu bu mekânlar, kendi içlerinde şöhretlerini yaratmışlardır. Sadece müşterileri tarafından değil, halkın sesini duymak isteyen ve bu amaçla tebdil-i kıyafetle ziyaretler yapan padişahlar ve asayişi sağlamakla görevli idareciler tarafından da önemsenmişti. (Yılmaz, 2011: 252)

Osmanlı toplumunda 16. yüzyılda ortaya çıkan ve günümüze kadar çoğalarak varlıklarını sürdüren kahvehaneler, görüldüğü gibi insanların toplanıp çay, kahve içtikleri bir mekânlar olmaktan çok daha fazlasıdır. Kahvehanelerde bir toplumun gündelik hayatı, sanatı, kültürü, siyaseti boy gösterip şekillenmektedir. Her bir kahvehane çeşidi, müdavimlerinin yaşam tarzını yansıtması açısından çok önemlidir.

Günümüzde kahvehaneler insanların bir araya gelip sohbet ettiği, sosyalleştiği, bireysel ve toplumsal sorunların konuşulduğu mekânlar olma özelliğini korumasına rağmen geçmişte üstlendiği birçok işlevi kaybetmiştir. Klasik kahvehaneler birer mahalle kahvesi niteliğinde varlığını sürdürmekte

59

ancak buralarda da sadece maç izlenmekte, tavla ve kâğıt gibi oyunlar oynanmaktadır. Bunun yanında daha çok gençlerin gittiği ‘kafe’ olarak adlandırılan mekânlar açılmıştır. Buralar çay, kahve ve çeşitli içeceklerin içilebildiği bunun yanında yemek yenebilen; tavla, okey ve kelime oyunları gibi yeni oyunların da oynandığı mekânlar olarak varlıklarını sürdürmektedir.